Yazı Dizileri

 İşte 'FETÖ' sözlüğü T24 YAZILARI
 Mehmet Altan'dan Kıbrıs Yazı Dizisi  Muhteşem açmaz ve Kürt meselesi
 2. Cumhuriyet’e doğru  İkinci cumhuriyet: Mecburi istikamet
 DİYANETİN DİNİ: DEVLET  TARİHİ UZLAŞMA YOLUNDA TÜRKİYE
 HASAN CEMAL'İN ÇEKİLME GÜNLÜĞÜ MİLLİYETÇİLİK DÖNÜŞÜYOR MU ÖLÜYOR MU?
 İNSAN KAÇAKÇILIĞI GERÇEĞİ DEMOKRASİ KAVŞAĞINDA BAŞKANLIK SİSTEMİ
 CHP ve SOSYAL DEMOKRASİNİN KRİZİ  BARIŞA GİDEN YOL
 ÖTEKİ İSTANBUL Türkiye'de liberalizm
 Balyoz ve gerçekler  WikiLeaks Türkiye Belgeleri
 Devletten Apo’ya mektuplar  Anadilde Eğitim Dosyası-Radikal
 Faili meçhuller meçhul kalmasın Radikal-EDAM toplantısı
 Siyasette ve toplumda kutuplaşma 1993 darbesi
 Cuntanın hedefi kaos yaratmak Röportaj Taha Akyol
 Ordunun yakın siyasi tarihi Foucault’nun Sarkacı ve komplo teorileri
 Zor günlerin komutanından dün, bugün, yarın  Referans Yazı Dizisi
 PKK sınır dışına çıkabilir PERŞEMBE KONFERANSLARI
 Yeni başlayanlar için Ergenekon BALBAY'IN GÜNLÜKLERİ
 GÜNLÜKLERİN ARKA PLANI SİVİL DARBE GÜNLÜKLERİ
 ERGENEKON KUYULARINDA KAYBOLAN HAYATLAR AYDIN DOĞAN-TARAF
 GÜNEYDOĞU ERGENEKON'U JİTEM
 90 YILDIR KANAYAN YARA: FİLİSTİN KÜRESELLEŞEN TARIM ve YENİ DÜNYA DÜZENİ
 KAPİTALİZM NİTELİK DEĞİŞTİRİYOR 

 Yazı Dizileri > TARİHİ UZLAŞMA YOLUNDA TÜRKİYE > Tarihi uzlaşma yolunda Türkiye 2 - Umutları kıran ROBOSKİ travması

Tarihi uzlaşma yolunda Türkiye 2 - Umutları kıran ROBOSKİ travması
 
 
Türkiye Barış Meclisi’nin davetlisi olarak şubatta gittiğim Diyarbakır’da, barış sürecine karşı mesafeli bir duruş hâkimdi. Habur’da yaşananlar acı bir ders olmuş, yeni bir Roboski yaşanması ihtimali tedirginlik yaratıyor; herkesin aklında “ya bu süreç sekteye uğrarsa” düşüncesi var...

ıllar önce bir tarihçi meslektaşım Diyarbakır’dan bahsederken “Diyarbakır kalesinin surları bazalttandır. O kadar siyah ve kalındır ki, dışarıdan bakıldığında asla ele geçirelemez hissi verir ve insanı caydırır” demişti. Diyarbakır’a bu kaçıncı gidişim hatırlamıyorum. İlk gittiğim yıllarda savaş bütün acımasızlığıyla can almaya devam ediyordu, ben ise Kürtlere ve Türklere bu işin savaşmakla değil, siyasi diyalogla çözülmesi gerektiğini anlatmaya çalışıyordum. Şimdi işte heyecanla beklediğimiz o günler nihayet geldi.

KUZEY İRLANDA ÖRNEĞİ
PKK eylem yapmıyor, her akşam televizyonlardan şehit cenazesi haberleri izlemiyoruz. Bu sefer Diyarbakır’daki ruh hâli nasıl olacak çok merak ediyorum. Şubat 2013 ve Türkiye Barış Meclisi’nin davetlisi olarak bir kez daha Diyarbakır’dayım. Mehmet Bekaroğlu, Ali Bayramoğlu, Necmiye Alpay, Mete Çubukçu, ben, Cengiz Çandar, Mazlumder Başkanı Ahmet Faruk Ünsal, Celalettin Can ve Samim Akgönül bir masada sıralanmışız, karşımızda her kesimden Kürtler, içlerinde Barış Anneleri de var, başlarında beyaz örtüleriyle, hepsi bekliyor bakalım ne diyeceğiz.
Hayatını zaten bu acının içinde geçirmiş insanlara ne söyleyebiliriz ki? O yüzden ben Kuzey İrlanda sürecinin nasıl barış anlaşmasıyla sonuçlandığını, barışa giden yolda hangi aşamalardan geçildiğini anlatıyorum. Devletin aslında 1992’den beri Öcalan’la görüştüğünü ve olayın karakteri icabı bu görüşmelerin gizli yapıldığını, o yüzden de açığa çıktığında halkın bir kesiminde infial yaratmasının çok şaşırtıcı olmadığını ifade ediyorum. Bununla beraber artık bölgesel dinamiklerin bu sorunu mevcut “güvenlik anlayışlı” yöntemlerle sürdürmeye elvermediğini, o yüzden de siyasi ve demokratik bir barış sürecinin kaçınılmaz olduğunun altını çiziyorum.
Ali Bayramoğlu ve Cengiz Çandar da benzer şeyleri anlatarak, Demokratik Gelişim Enstitüsü çerçevesinde İrlanda ve İngiltere’de gerçekleştirdikleri görüşmelerden bahsediyorlar. Ve anlıyoruz ki aslında Kuzey İrlanda barış süreciyle Türkiye barış süreci üç aşağı beş yukarı birbirine benziyor. Elbette her sorunun kendine özel dinamikleri mevcut, ama toplumsal reaksiyonlar ve siyasi taraf tutuşlar birbirini büyük ölçüde andırıyor. Bütün bu benzerlikleri Ali Bayramoğlu ve Cengiz Çandar zaten epeydir kendi köşelerinden yazmaktalar, ben de Ocak ayında Milliyet’teki yazı dizimde detaylarıyla anlatmıştım, o yüzden bu konuya girmeyeceğim.
Hem sonra, bizim Batı’dan gelmiş Türkler olarak Diyarbakır’daki insanlara ne anlattığımızdan ziyade onların söyleyeceklerini dinleme derdindeyim. O yüzden söz salona verildiğinde Diyarbakır’ın aslında bu süreçten bir yandan ne kadar umutlu, diğer yandan da ne kadar tedirgin olduğunu anlıyorum. Herkesin aklında “ya bu süreç sekteye uğrarsa” düşüncesi. “Tamam şimdi silahlar sustu, peki bundan sonrası?” sorusu.

‘BEKLE VE GÖR’ POLİTİKASI
Henüz şubat ayı ve Türkiye barış sürecinin çok başında. Aslında bütün Diyarbakır sürece karşı mesafeli bir duruş sergiliyor. En çok da gerilla geri çekilirken gene 1999 ateşkesinde yaşanan kayıpların yaşanmasından korkuyorlar. Hükümetin garantisi var bu sefer ama gene de bu Diyarbakır’ı teskin etmeye yetmiyor. “Bekle ve gör” politikasını uygulayacaklar. Temkinli ama bir o kadar da umutlular. Habur’da yaşananlar çok acı bir ders olmuş, o yüzden sevinmeye bile cesaret edemiyorlar ama gene de barış sürecine destek tam.
Öcalan’ın Nevruz’da ne mesaj vereceği büyük merak konusuydu. Aksi yönde birçok spekülasyona rağmen Öcalan hâlâ onların lideri, o ne derse o olacak. TSK’nın hâlâ başlarının üzerinden uçaklar uçurmasını barış süreci ruhuyla bağdaştıramıyorlar, en büyük korkuları yeni bir Roboski’nin yaşanması. Ki zaten aydınlatılmayan ve sorumluları hâlâ cezalandırılmamış olan bu olay büyük bir travma ve Kürtler için büyük önem taşıyor. Buna bakarak hükümetin barış isteğinde samimi olup olmadığını ölçüyorlar adeta.
O yüzden de acıyla yoğrulmuş yaşlı Kürtler sürece daha makul yaklaşırken, Şerafettin Elçi’nin sözlerini haklı çıkarırcasına, genç Kürtler heyecanlı, tepkili, hatta kısmen karşıtlar. İnanmıyorlar zira. Bu devlete olan güvenlerini kaybetmişler, bölgede yaşananların Batı’daki bazı Türklere hâlâ bir Hollywood filmi gibi geldiğini düşünüyorlar. Yaşadıkları acılara onların duyarsız ve yabancı olduğunu düşünüyor bir kısmı. (Genç Kürtlerdeki bu tepkileri daha sonra Mersin, İzmir ve tekrar Diyarbakır’da da göreceğimi henüz bilmiyorum). Ama aklıselim gene de hâkim çıkıyor, yaşlı Kürtler -neyse ki!- hâlâ gençlere sözlerini geçirebiliyorlar. Her şeyden öte, Öcalan seküler Kürtler için hâlâ bir kahraman. O yüzden gözler 21 Mart’a kitlenmişti ve Diyarbakır barış sürecini sessiz ve temkinli bir şekilde izliyordu.

Barış annelerinin çağrısı
Dağdaki evlatlarının derdine düşmüş Barış Annelerinden biri, konuşmamdan sonra gelip boynuma kendi boynundaki beyaz başörtüsünü takıyor, kucaklaşıyoruz. Dağdaki evladını kim bilir kaç yıldır görmediğini düşününce, içimi acı kaplıyor. Bütün öldürülen çocuklarımızı düşünüyorum, bütün savaşlarda olduğu gibi boşu boşuna öldüklerini düşünüyorum. Asker analarını ve gerilla analarını düşünüyorum. O kadar büyük ki bu acı! Barış Annesi Nezahat Ana, “Evladını kaybeden asker anneleri de bize katılsın, hep birlikte barış isteyelim, onlar neden seslerini çıkarmıyor?” diye soruyor Kürtçe, bütün evladını kaybetmiş anaları bir araya gelmeye çağırıyor. “Evladımı Avrupa’ya yollamayı düşünüyorlarmış! Ben çocuğumu 15 senedir görmedim, kimin evladını nereye yolluyorsun!” diye isyan ediyor diğer bir Kürt annesi. Sürece karşı tedirginler.

Yarın: Mersin barışı konuşuyor

Milliyet, 21.05.2013


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.