Medyada 2. Cumhuriyet > 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu

15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu
 

Biraz abartılı elbette ama 15 Temmuz darbe girişiminin engellenmesinin en önemli entelektüel sonucu Nilüfer Göle’nin yıllar sonra Kemalizm’in hakkını teslim etmesi oldu. Geçen hafta aynı siyasi DNA’yı paylaştığı bir başka liberal ideolog Ahmet İnsel’e konuşan Göle, önce “Kemalizm, Müslüman laikliğin en gelişmiş, evrenselleşmiş biçimi” dedi. Ardından da bizzat kendisinin 80’li yıllarda ortaya attığı “Otoriter Laikler / Demokrat Müslümanlar” karşılaştırmasının da geçerliliğini yitirdiğini vurguladı.

Göle’nin açtığı yoldan başka liberal ideologların da gideceğini, yakın zamanda Kemalizm’in itibarını iade etmenin bir entelektüel trend olacağını kestirmek güç değil. Zira 15 Temmuz darbe girişimi Türkiye’deki yaygın bir paradigmayı çökertti.

Aralarında Göle’nin de olduğu liberal ideologlar için Türkiye’nin en büyük sorunu Cumhuriyet rejimi ve ona sıkı sıkıya sahip çıkan, her ne pahasına olursa olsun sistemi koruyan Kemalist ideolojiydi.

 

“Seküler elitin” en büyük eleştirmenlerinden Nilüfer Göle toplumda melez desenler bulunmasını, ortak paydada buluşulmasını öneriyordu. Birikim Dergisi çevrelerinde Batı’dan öğrendiği sivil toplumculuğu moda yapan Murat Belge ve taşrayla kent arasına köprü kuran Ömer Laçiner, katı Kemalizm’e karşı İslamcılarla diyalog kapısının açılmasını savunuyordu. Onlara göre Kemalizm ve son derece sağlam kızaklara bağlı olan Cumhuriyet rejimi melezleşmenin önünde büyük bir engeldi. Kemalizm’in esnemeye yatkın olmaması ideolojinin kusurlarından biri olabilir kuşkusuz, Türk halkının bir bölümüyle yıllar süren itişmeli- kakışmalı ilişkisinde de dayatmacı unsurlarının olduğu da kaçınılmaz.

FETÖ’YÜ YARATTILAR

Ama liberallerin kafasındaki alternatif gerçekleşmesi imkânsız bir tez, bir yanılsamadan ibaretti. FETÖ erkenden buralarda sömürülüp kendi lehine yontulabilecek bir alan buldu ve aslında 15 Temmuz’u başlatan süreç de buydu; 15 Temmuz sadece sıradan bir darbe girişimi değil rejimi değiştirmek için örgütlü bir şekilde yıllardır çalışan bir yapının ilk güç gösterisiydi.

FETÖ’yü 90’lı yıllarda İkinci Cumhuriyet tartışmaları yarattı aslında.

Fethullah Gülen’in ilkokul mezunu bir imam, İslam’a dair yazdıklarının hurafelerden ibaret olması önemli değildi. Gülen, liberal hipotezi destekleyecek bir model, askeri vesayet ve her kötülüğün başı Kemalizm’le savaşılacak bir ortak olarak teoriye uyduruldu.

Cemaat bir sivil toplum örgütü muamelesi gördü, Gülen, toplum nezdinde entelektüel kesimin desteğiyle meşruiyet kazandı. Kırık Hoca’nın gözlerinden liberallerin kafasındaki “Kemalistler yıllardır zavallı Müslümanları eziyor” tezini doğrularcasına yaşlar aktı.

Karşılıklı ilişki, Abant Toplantıları’ndan Zaman’ın yorum sayfalarına uzanan farklı alanlarda sürdü. Dayatmacı eğitim sisteminin çözümü Gülen okulları gibi sunuldu. Taha Akyol gibi köşe yazarları siyasi liderlerin Gülen’i muhatap alması gerektiğini yazdı, çağrıda bulundu. 28 Şubat basında tasfiyeye yer açınca Cemaat sayfaları liberal ifade alanları oldu.

Asker, Atatürk gibi konular merkez medyada tabulaştırıldıkça Cemaat her şeyin tartışılabildiği bir platform gibi gösterilip gönüllerini kazandı.

ASIL DARBECİ

Aslında bütün gelişmeler canavarlaştırılan Kemalizm’e karşı oluşturulan alternatif tezleri destekliyordu. Balyoz ve Ergenekon gibi sahte davalara da bu yüzden gözü kapalı destek verildi; büyük amaç söz konusuyken geçici mağduriyetlerle vakit kaybedilmemesi, uzun vadedeki kazanımlara odaklanılması gerektiğini savunuyordu Ali Bayramoğlu gibiler.

15 Temmuz’da işte bu paradigma çöktü.

Meğer liberallerin STK muamelesi yaptığı Cemaat bir terör örgütüymüş. Yıllarca televizyonlara çıkıp darbe tehlikesinden bahseden Mehmet Altan’ın demokrat sandığı FETÖ gerçek darbeciymiş... Sonuçta Kemalist ideoloji rejimi sıkı sıkıya korumakta ve kimilerince paranoyak olarak suçlanmasına rağmen bildiğinde diretmekte haklıymış, bunu gördük.

Tam da bu yüzden düşünce arkadaşları hapiste olan Nilüfer Göle’nin onlarca yıl yanıldıktan sonra Kemalizm çizgisine gelmesi temsil ettiği kesim bakımından son derece ilginç ve önemli. Darbenin engellenmesi Cumhuriyet’i kurtardı, liberal teorileri çökertti.

 

4:44’TEN ÖĞRENDİKLERİMİZ

- JAY-Z’nin yeni albümü henüz fiziki kopya olarak satışa sunulmadı, Spotify ve Apple Music gibi platformlarda da yok. Sadece kendisinin kurduğu Tidal’den dinlemek mümkün 35 dakikayı biraz aşan “4:44” isimli yeni albümünü.

- Eşi Beyoncé’yle asansörde yaşananları hatırlıyorsunuz. Baldız Solange ablasını aldattığı için Jay-Z’ye tekmeyi savurmuştu. Beyoncé’nin “Lemonade” albümü de bu aldatma teması üzerineydi. Carter çifti aldatma hikâyesini nakde döndürmeyi sürdürüyor, zira Jay-Z bir değil birden çok kere eşini aldattığını itiraf ediyor. Eşinin Solange’ı üzerine saldığından bahsediyor.

- Güya albüme adını veren ve aldatmaya dair şarkıyı 4:44’te uyanıp yazmış.

- Jay-Z’nin daha önceki albümlerinde de sesi duyulan annesi yine bir şarkının öznesi. Bu sefer annenin lezbiyen olduğunu söylüyor oğlu; anne ise şarkının sonunda yıllarca kendi kimliğini yaşamaktan çekindiğini ima eden bir şiir okuyor.

 

#DüzeltmeServisi

TERCİH Mİ?

SIK sık basında görüyorum, dile de yer ettiğinden kimsenin dikkatini çekmiyor herhalde... “Cinsel tercih” diye bir şey yok; doğrusu “yönelim”. Kimse hayatının bir aşamasında cinsel kimliğiyle ilgili bir seçim yapmıyor; cinsellik marketten alınan bir ürün değil. Önceki gün üstelik eşcinsel bir gazetecinin yaptığı söyleşide cinsel tercih lafını görünce düzeltmeden edemedim.

 

Oray EĞİN

haberturk.com, 03.07.2017

Konu ile ilgili sayfalar...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
11/23/2015 - Dünyada ve Türkiye’deki gerçek kutuplaşma ...
Bütün başlıklar için tıklayınız