Medyada 2. Cumhuriyet > Bilgi ve Sabancı Üniversitesi'nin kodları

Bilgi ve Sabancı Üniversitesi'nin kodları

Türkiye'nin iki üniversitesi son yıllarda asli misyonlarından ciddi bir sapma gösterip, kamuoyunda ideolojik birer kamp merkezi olarak yer edindiler. Bunlardan biri İstanbul Bilgi Üniversitesi. Bir diğeri de Sabancı Üniversitesi.
Önce Bilgi'den bahsedelim.
Son derece iyi niyetlerle kurulan bu üniversite kısa süre sonra özgür bir düşünce ortamı kurma amacından saparak belli bir görüşün temsilcisi oldu ve Türkiye'nin bütün tartışmalı konularında baş aktör olarak görev yaptı. Bünyesinde bulundurduğu İkinci Cumhuriyetçiler'in eksenine fazlasıyla girdi, yeni sermayeyle işbirliği yaptı, yeni piyasaya çıkan bazı işadamlarını ve dönemin parlattığı kimi gazetecileri bağrına basıp, onlarla yan yana görüntü vererek kendi safını belli etti. Şahsi ilişkiler, tanışıklık, 'kokteyl ilişkileri' belirleyici oldu...
Bugün zihinlerimizde Bilgi Üniversitesi'nin imajı Cihangir, Radikal İki, Açık Radyo, İletişim Yayınları gibi simgelerle özdeş sayılıyorsa bunun plansız bir imaj çalışması olduğunu kimse inkar edemez. Bu çevreler, medyadaki ilişkilerinin ve 'network'lerinin de etkisiyle kısa süre içinde üniversiteyi bu çevrenin bir parçası haline getirdiler.
Bir süre sonra Bilgi Üniversitesi eğitim kurumu imajından gizli bir ajandanın işlediği bir merkeze dönüştü, kaçınılmaz olarak.
Ancak yakın zamanda bu gidişe son verecek bir gelişme yaşandı. Zafer Mutlu'nun eğitim duayeni babası Latif Mutlu üniversiteyi bir oyuncak haline getiren liberallere çok kızıp, yönetimi devraldı. Şimdi üniversiteye bu angaje görüntüyü verenler otopark işletiyor.
Elbette, dünyanın her yerinde olduğu gibi, bir üniversitenin belli konularda duruşu, tavrı olabilir. Ancak üniversite özgür ve bağımsız düşüncenin merkezi olmak uğruna eğitim sistemini 'tek tip' insan modeli yaratmak üzerine kurarsa ortada ciddi bir sorun var demektir. Maalesef, Bilgi böyle ideolojik bir üniversiteydi. İçinden geliyorum, çok iyi biliyorum.
Şimdi bu ideolojik merkez Sabancı Üniversitesi'ne kaymış durumda.
Kuşkusuz, adındaki Sabancı'nın ağırlığından daha sessiz ve derinden bir tarafa yanaşma hali baskın bu üniversitede. Güler Sabancı'nın bütün iyi niyetli çabalarını, bu üniversite için canla başla çalıştığını çok iyi biliyorum.
Pendik Kurtköy'de eşi benzerine Amerika'da rastlanabilecek harika bir kampus inşa ettiler. Ancak kamuoyu Sabancı Üniversitesi'ni maalesef bunlarla değil, çok acı bir tartışmayla hatırlıyor. 'İçinde Atatürk büstü ve resmi bulunmayan bir üniversite' olarak biliyor. Rektörlük çeşitli seferlerde bu imajı yıkmak için çeşitli girişimlerde bulundu. 'İyi bir heykel yaptırmak istiyoruz, bekliyoruz' ya da 'Yemekhanede bir tane Atatürk resmi var' gibi...
Bekir Coşkun da bir keresinde Sabancı Üniversitesi'nin kendisini 'Burada Atatürk'ü eleştirmeye izin var' diye pazarladığını eleştirmiş, 'Yani sizin açınızdan 'Atatürk'ü eleştirmek' bir üniversitenin 'üstün vasfı' sayılabiliyor mu artık? Atatürk'ten hoşlanmamak, yaptıklarını eleştirmek, bir üniversitenin 'kalitesini gösteren' nedenler arasında olabiliyor mu sizce' diye sormuştu.
Bütün bu tartışmalara Sabancı Üniversitesi'nin vitrindeki 'İkinci Cumhuriyetçi' hocalarını ekleyelim: Halil Berktay, Cemil Koçak, Hasan Bülent Kahraman... Ne garip, hepsi sol gelenekten gelip umduklarını bulamayınca liberal saflara direksiyon kırmış isimler... Halil Berktay, eski bir Aydınlık'çıdır. AKP'ye yanaşmadan önceki hayatında Hasan Bülent Kahraman ise sosyal demokratlar arasındaydı, hatta Fikri Sağlar bakanken danışmanlığını bile yapmıştı... Onlar düşünce, kendisine yeni bir yer edindi...
Ve tüm bunların üzerine bir de anti-Cumhuriyetçi eylemleriyle kamuoyunun gündemine gelen 'Genç Siviller' hareketinin Sabancı Üniversitesi'nde yeşerdiği bilgisini ekleyelim...
Elimizde artık özgür düşünen, bağımsız bireyler yetiştiren bir eğitim kurumu değil daha çok belli bir ideolojinin ve kamplaşmanın merkezi olarak hizmet veren bir yer var demektir.
Rektörü Tosun Terzioğlu, üniversitesiyi bu şekilde tasarlamıştır. Bugün bu imaj, liberallerin gölgesi bu üniversitelerin üzerine fazlasıyla çökmüş durumda. Ve yazık ki çok sesliliğin günümüzde belki de en rahat şekilde varolabileceği tek özgür alan üniversitenin doğal yapısını tehdit eder hale gelmeye başladı bu durum.
Ortada bir çarpıklık yok mu?

Oray Eğin, Akşam

18.11.09

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız