Medyada 2. Cumhuriyet > Değerleri ve “travma geçirenleri ile” Cumhuriyet...

Değerleri ve “travma geçirenleri ile” Cumhuriyet...
 

Cumhuriyet 85. yılında. Herhalde dünyada yalan yanlış da olsa en çok tartışılan tek Cumhuriyet. Siyasal partilerinin bir bölümünün uzun yıllardan beri yıkmak için uğraştığı II. Cumhuriyetçi ya da liberal(!) aydın(!) ya da Başbakan’ın “benim silahşorlarım” diye adlandırdığı bir grubun tüm kurumları ile yıkmak için uğraştığı bir Cumhuriyet. Ve 85 yıldan bu yana da değerleri, gençleri, yaşlıları, kadınları, erkekleri ile bütün bunlara karşı koyan ve ayakta duran bir Cumhuriyet.
 

Hem de öyle bir Cumhuriyet ki, Avrupa’da yüzyıllar boyu süren bir kavga sonucunda, Rönesans, reform hareketleri ve Aydınlıklar Çağı sonucunda oluşturulan tüm değerleri, kavramları, laik düzeni, kadın-erkek eşitliğine ve laik hukuk anlayışına dayalı devlet düzenini, “tebaa” yerine “vatandaş” anlayışını sadece 10 yılda yerleştirmiş. Yüzyıllar boyu süren süreci sadece 10 yıllık bir zaman dilimine sıkıştırabilmiş bir Cumhuriyet. 

Getirdiği değerlerle kadın-erkek eşitliğine dayalı Medeni Kanun’u, kadınlara seçme ve seçilme hakkı vermesiyle, ulusal egemenlik anlayışı ile, din ve mezhep ayrılıkları yerine getirdiği laik hukuk anlayışı ile ve “iktidara biat eden geleneksel kul” anlayışı yerine getirdiği “korkudan, vehimden ve biat anlayışından uzak birey ve vatandaş” anlayışı ile, bazılarının “travma geçirmesine” neden olan, bunu üzüntü ile ağızlarından kaçırdıkları ve sonra geri almak zorunda kaldıkları bir Cumhuriyet.
 

***

Fransızlar, 1789 Fransız Devrimi ile gurur duyar. Sağ, sol, merkez partileriyle genci, yaşlısı, kadını ve erkeğiyle tüm Fransızlar devrimle, getirdiği kurumlarla, ilki 1792’de kurulan cumhuriyetleriyle gurur duyar.

1789 Fransız Devrimi ne için yapılmıştır? Tek bir şey için. İnsanlar eşit olsun, özgür olsun diye. Ve “egemenlik yetkisi yani en üstün yönetme, kural koyma yetkisi” Tanrı tarafından belirlendiğine inanılan krallarda ya da imparatorlarda değil, “halkın kendisinde olsun” diye. Ve buna bazıları “halk egemenliği”, diğerleri de “millet egemenliği” adını vermişlerdir. Pekiyi Fransızlar bu devrimi yapmış, Cumhuriyeti kurmuşlar da, egemenlik gerçekten halkın olmuş mudur? Hayır. Devrimden sonra “egemenliği gerçek anlamda halka vermek için” neredeyse 100 yıl daha mücadele etmişlerdir. Ve ancak 1848’de “halkın egemenliğine” geçebilmişlerdir. Yani seçme ve seçilme hakkını tüm vatandaşlara tanımışlardır. Pekiyi “tüm vatandaşlar” içinde kadınlar var mıdır? Hayır. 1848’de “o kadar da değil, kadınlar ancak evde oturup 3- 4 çocuk yapabilir” demişlerdir. Yani 2008’lerde Türkiye’de birilerinin(!) dediği gibi... Bu hak kadınlara ancak 1944 yılında tanınmıştır. 1789 bir tarafta, 1944 diğer tarafta. Yani kadınlar dahil tüm halkın egemenliği için geçen neredeyse 200 yıl.
 

***

Oysa 85. yılını kutladığımız Cumhuriyet öyle bir Cumhuriyettir ki, kurulduğu anda “vatandaşlarına seçme ve seçilme hakkını” vermiş, kadınlara da 7 yıl sonra (1930) ve 11 yıl sonra (1934) vermiştir. Yani bir tarafta 200 yıl, diğer tarafta 7 yıl ya da 11 yıl. Öyle bir Cumhuriyettir ki, kurulduktan 4 ay sonra, vatandaşlarını din, mezhep, inanç açısından eşit kabul etmiş, 2 yıl 4 ay sonra Medeni Kanun ile bu eşitlikleri pekiştirmiştir.

Şimdi Fransızların tümü Cumhuriyetleri ile gurur duyarken, 85. yılını kutladığımız Cumhuriyet birilerine “travma geçirtmektedir.” Eskinin II. Cumhuriyetçileri, dünün liberal aydınları, bugünün “iktidar silahşorları” her getirdiğini, her kurumunu reddetmektedir. Şimdi anladınız mı Cumhuriyetin neden çok önemli olduğunu, neden gurur duymamız gerektiğini? Ve tabii ki birilerinin neden travma geçirdiğini, neden nefret ettiğini?
 

Süheyl Batum, Vatan
30.10.08

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız