Medyada 2. Cumhuriyet > Şu aydın dediklerine bakın!

Şu aydın dediklerine bakın!

İster sağdakilere, ister soldakilere, şöyle bir bakın bakalım; Türk basın ve siyasetinde aydın diye nitelenenler içinde o sıfata layık kaç tanesi var!

Adı anıldığında saygı damarımın depreşeceği kalem çok az. Attila İlhan, ‘Basın Türk değil’ diyerek bunların ruh, kişilik ve haysiyet durumlarını ortaya koyuyor. Türkiye Cumhuriyeti adındaki bir ülkede bir basın ‘Türk değil’ ithamına máruz kalıyorsa bunun anlamı ‘Onlar haindir’den başka nedir?

Attila İlhan, gerçek bir aydın haysiyetiyle onu da söylüyor:

‘Yüzde on hain kontenjanımız var...’

Ne yazık ki gerçek bu... (Attila İlhan’a Ceviz Kabuğu’nda o tarihsel konuşmayı yaptırdığı için Hulki Cevizoğlu’na teşekkürü bir vicdan borcu sayıyorum).

Solcularına, liberallerine, ikinci cumhuriyetçi denenlerine, demokrasi edebiyatı yapanlarına bakıyorum, midem bulanıyor. Yağcı, yalaka, kimliksiz omurgasız, ulûfeci düşükler... Ya diline dolamış birkaç dinsel sözcük, ya yakasına takmış bir Atatürk rozeti, hezeyan kusuyor...

‘İslamcılar’ına bir bakalım: Din, iman, Müslüman, İslam dünyası, din kardeşlerimiz diye yıllarca yeri, göğü inletip duygu sömürüsü yaptılar. Şimdi hepsi süper Batıcı, en ileri ABD’ci, AB’ci... En ‘aydınları’, Haçlı stratejilere destek vererek haçlı kurmaylara yalakalık yarışında...

‘İsa gelecek ve insanlığı işte o kurtaracak’ diye haykırarak Haçlı kodamanlardan aferin almanın peşindeler...

Peki, Muhammed ne olacak? Artık devri bitti mi?

Bitmedi, değil mi? Müslümanlardan para toplarken yine devreye sokulacak...

Niye gelecekmiş İsa biliyor musunuz? Hz. Muhammed’in ümmeti olma şerefini yaşasın diye... Irak’ı o şereften nasiplensinler diye mi işgal ettiler? Hz. Muhammed’in ümmeti olma şerefi, Müslümanlara zulmetmeyi gerektiriyor her halde!.

Öte yandan ekranlara kurulan papazlar bağırıyor: ‘Biz Muhammed’i tanımıyoruz.’

Niye tanısın ki!. Sen demiyor musun, İsa gelip de insanlığı kurtaracak? Muhammed işe yarıyorsa İsa neden gelsin?!

Bir başka örnek, 11 Şubat 2004 tarihli gazetelerde ‘skandal’ diye manşet oldu. Türkiye Cumhuriyeti devletinin en üst bürokrat koltuğuna oturtulan ve ‘ilim adamı’ diye sunulan Ömer Dinçer’in basında manşet olan dosyasına bakın. Dosyanın başlığı: İntihal yani ilim hırsızlığı...

Cumhuriyete ‘gıcık’ bu vatandaşı, ‘kariyer sahibi bilim adamı’ diye yutturmaya kalkıyorlar. Uluslararası bilim arenasında tek yayını yok, kendisine yapılan tek atıf yok... Ama günümüz Türkiyesi’nde prim yapan her şeyi var:

Çağdaşlığa, Cumhuriyet’e karşı, çok hukukluluk düzeni gayretinde alabildiğine hızlı...

Bu kafanın besleyicileri hep şunu söylemezler mi: İlim o kadar önemli değil, ilim şeytanda da var: Önemli olan dava adamı olmak...

Nasıl oluyor bu, ‘dava adamlığı’? Yüzde 25 oyla, yüzde 67 sandalye kapatmak nasıl oluyorsa bu da öyle oluyor. Burası Türkiye...

Geldiği yere, cumhuriyete ve Atatürk’e sataşa sataşa gelen zat tarafından bürokrasinin başına oturtulan ‘Cumhuriyete gıcık zat’ın ilim ve aydınlık adına belirgin niteliğinin ‘ilim hırsızlığı’ olduğu anlaşılmış bulunuyor.

Rezillik ortaya çıktığında sergilediği savunma ise iyiden iyiye rezalet. Ne diyor? Teknik bir hata... Oh ne güzel! Bu teknik hataları yapanlar ilim adamı nasıl oluyor?

Hürriyet’in başyazarı iki yazı yazdı bu konuda ve işin bir teknik hata değil, bir hırsızlık olduğunu belgeleriyle ortaya koydu (bk. Hürriyet, 12, 13 Şubat 2004)

Bir de akıl hocası (veya baş danışman) var. Ona ‘AKP’nin ideologu’diyorlar.

Meğer bu ideolog da bilim hırsızı imiş. Putperestliğin belirgin niteliklerinden biri olan ‘muhafazakárlık’ı tevhit dinine yamatırken hırsızlama yolunu seçmiş. ‘Muhafazakárlık-Akıl, Toplum, Siyaset’ adlı bir tezi yolarak ‘Muhafazakár Demokrasi’ adıl kitabını (!) oluşturmuş. Olay ortaya çıkınca da ‘özür dilemiş’. Hepsi bu kadar...

Sizin anlayacağınız, ‘İslamcı aydınlar’ cephesinin en büyük bürokratı ile en büyük ideologunun ikisi de intihalcı... Esasında bunların hayatları intihal... Elde ettikleri her şeyi dini-imanı pazarlayarak kazananların durumu başka ne olabilir?

Mevki olarak geldikleri yerlerin ötesi yok. Ama tarihin ve Tanrı’nın önünde bir gerçek var.

Şu:

‘İnsanlar içinde öylesi vardır ki, Allah konusunda ilimsiz, kılavuzsuz ve aydınlık getiren bir kitaba sahip olmaksızın mücadele edip durur. Yanını eğip bükerek uğraşır ki, Allah yolundan saptırıversin. Böyle kişiye, dünyada bir yüz karası öngörülmüştür. Ve kıyamet günü biz ona, o kasıp kavuran yangının azabını tattıracağız.’ (Kur’an, 22/8-9)

Yaşar Nuri Öztürk, Star
23.03.2004

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız