Medyada 2. Cumhuriyet > İnsandı, âşıktı, hercaiydi...

İnsandı, âşıktı, hercaiydi...

Hasan Pulur kadar bile olamadılar yahu... Ne diyordu Pulur? "Şimdi belki çoğunuza ters gelecek ama, biz Atatürk'ün eşi Latife Hanım'dan kalan bütün mektupların açıklanmasından yanayız, tabii ailenin rızasıyla."

Hayır, olay bu kadar basit değilmiş; Atatürk'e saldırmak için fırsat kollayan "numaracı cumhuriyetçiler" ve "sinsi şeriatçılar", büyük bir iştahla bu mektupların açıklanmasını bekliyorlarmış.

Öyle mi?

Atatürk, "saldırı" için fırsat kollayan (!) çevrelerin iştahını kabartacak ne yapmış olabilir ki, Latife Hanım onu deşifre etsin? Bir kadının sevgisiyle yetinmeyip, bir başka acılı kadının (Fikriye'nin) kalbini çalmakla ayıp bir cürüm mü işlemişti? Hem, bazı kadınları sevmiş, bazılarını daha çok sevmiş Atatürk'ün çevrenizde gördüğünüz, magazin bültenlerinde rastladığınız bazı erkeklerden ne farkı vardı? İnsandı, aşıktı, hercaiydi. Kaldı ki, Engin Ardıç'ın da belirtmiş olduğu gibi, Uşşakizade ailesinin çok iyi eğitim görmüş kızı, özel yazışmalarında bu gönül maceralarının ayrıntılarına inecek kadar basit ve düzeysiz bir kadın mıydı? 'Kazık atmak amacıyla' ayrılmış olduğu kocasının 'mahremiyetini' kağıda dökecek kadın mıydı?

Türk Tarih Kurumu'nun Uşşakizadelerin isteğine uyarak mektupları ve özel notları açıklamama kararı alması bile kesmedi bu arkadaşları; hâlâ numaracı cumhuriyetçileri ve sinsi şeriatçıları yazıyorlar; mektupların bu şekilde gündeme gelmesi bile Atatürk'e saldırı anlamına geliyormuş...

Bir zavallıcık da, kaç gündür, devletin özel birimlerini "duruma el koymaya" çağırıyor. TTK'nın "açıklamayacağız" kararı yeterli değilmiş, devlet ne yapıp yapıp o mektupları Uşşakizade ailesinin elinden almalıymış; şimdikiler değilse bile çocuklar ve torunlar, hatta torunların torunları, Allah göstermesin, günün birinde muhtaç duruma düştüklerinde "para karşılığı" bu mektupları bir koleksiyoncuya okutabilirlermiş.

İnsanın kanı donuyor.

Hem, sisli bir karanlığa gömerek Atatürk'ün hatırasına, hem de peşinen "mücrim" ilan ettikleri Uşşakizade ailesine hakaret ediyorlar... Bu şekilde Atatürk'ü koruyacaklar.

Oysa Atatürk, kendilerinde görev vehmedenlerin korumasına muhtaç olmayacak kadar sade ve net bir insandı.

Evet, bazı huysuzlukları vardı.

Olamaz mı?

Evini ihmal ederdi örneğin. Zaten evliliği bu yüzden yürütememişti. Arkadaşlarına düşkündü. Çok içerdi. Çok acı çekerdi. Çünkü çocukluğu mutsuz geçmiş, yatılı okul hayatı, askerlik ve cepheler derken, kronik uykusuzluk hastalığına yakalanmıştı. Hastalanamaz mı?

Kahveyi ve sigarayı da çok severdi, ne var yani? Orhan Kural hocam kızacak şimdi ama, hastalığı sırasında bile içkiden ve sigaradan vazgeçmedi. Doktorlarını dinlemedi. Hele, Latife Hanım'ın, "Sağlığına dikkat etmiyorsun Kemal!" uyarılarını hiç dikkate almadı. Hep bildiğini okudu.

Mektuplar açıklansaydı, bir kez daha bunları öğrenecektik.

Belki onu daha çok sevecektik.

Çünkü bize Atatürk'ü sevmeyi değil, putlaştırmayı öğrettiler.

Belki de bu yüzden, zaman zaman küsüp kütüphaneye kapanan, kaprisli, çocukça huysuz, kahveyi kahveye, sigarayı sigaraya ekleştirip "sıkıntı dağıtan" Atatürk'le karşılaştığımızda şaşırıyor, onu "insan" yanlarıyla tanıyamadığımız için hayıflanıyoruz...
 

Ahmet Kekeç, Yeni Şafak
07.02.2005

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız