Medyada 2. Cumhuriyet > TRT Artık 'Müminlere İlham' Veriyor!

TRT Artık 'Müminlere İlham' Veriyor!

Aylardır TRT'de yaşananlar hakkında yazmak istiyorum, sıra gelmiyor. Biz ''haftada bir'' cilerin sık sık yaşadığı bir sorundur bu.
1990'ların daha ortalarına bile gelmeden başlayan ''2. cumhuriyetçi medya tekelleri'' krizi ile anti-Kemalist saptırmalar özellikle televizyonlardan başlayarak topluma sızmaya başlamıştı. Bunlara karşı, Cumhuriyet gazetesi dışında TRT'nin yaptığı demokrat, Atatürkçü yayınlar çok önemli bir direnç noktası oluşturuyordu. Her ne kadar TRT 1 ve 2'nin izleyici adedi daha düşük olsa da, bu hiç yoktan iyiydi. Üstelik ''devletin sesi'' olarak Cumhuriyet'in kuruluş felsefesi ve anayasanın temel ilkelerine bağlılığını yansıtan bu programlar topluma moral veriyordu.
Ne yazık ki artık geçmiş zaman kullanıyorum. Çünkü o dönem, AKP iktidarı ile beraber gömüldü. TRT, laik demokratik Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin değil, şeriatçılık özlemini her geçen gün daha belirgin şekilde yansıtan yarı gizli bir İslamcı hükümetin borazanı haline geldi.
Belki hatırlayacaksınız. Önümüzdeki salı, 13. ölüm yıldönümünde anacağımız Uğur Mumcu , alçaklar tarafından öldürüldükten bir gün sonra, TRT bu konuda inanılmaz bir atiklikle son derece kapsamlı, kararlı ve içerikli uzun bir yayın hazırlamıştı. (Bugün neler olurdu, düşünmek bile istemiyorum.)
Bunun dışında da, Nurzen Amuran, Seynan Levent, Ertürk Yöndem, Nazmi Kal, Attila İlhan, Ahmet Taner Kışlalı, Özer Ozankaya ve daha nice Atatürkçü önemli programcı ve yazar, sürekli olarak hazırladıkları programlarla bölücüler, yobazlar ve 2. cumhuriyetçilerin planlı ve sistematik olarak devreye soktukları kavram kargaşalarına karşı önemli bir set oluşturuyorlardı.
AKP hükümeti, ''usul usul'' duruma el koydu... Her konuda yaptıkları gibi, yine Erbakan ve ekibinin hantal hatalarını tekrarlamamak için, mümkün olduğu kadar sessiz ve ''ince kıyım'' bir iş bitiricilik yöntemi seçtiler. Aydınlanmacı ışıklar teker teker söndürüldü. Atatürkçü yorumları, mücadeleleri, kitapları, çözümlemeleri taşıyanlar pasifize edildi. Ardından bazı eğlence programları ve diziler karartıldı. Bu hükümetin taşımayı hayal ettiği devlet yapısı doğrultusunda, dini propagandalar ve ''dinci beyin yıkama, sosyo-politik yorum yayma'' programları devreye sokuldu. Artık yorumcular 2. cumhuriyetçi, İslamcı, tarikatçı, ''Nurlu ufuklar'' ın sesini taşıyan isimlerden seçilir hale geldi. Bunların her biri her zamanki gibi ''demokrasicilik'' oyunu kılıfına sokulmak üzere ''yumuşak İslam'' şerbetine batırılarak yapış yapış bir kıvamda topluma sunuldu. Tabii özen gösterilen en önemli nokta, bu tartışma gruplarında maskeyi indirip foyayı meydana çıkarabilecek isimleri araya sokmamaktı. İşte TRT, artık ''bir İslam devletine doğru'' başlığı altında özetlenebilecek yayın politikası ile başta anayasa olmak üzere yasaları, kendi yerleşik yayın prensiplerini hiçe sayarcasına bu komediye alet oluyor.
Konu, Başbakan'ın Baykal 'ın bütçe konuşmasında yaptığı kadrolaşma suçlamalarına yanıt olarak söylediği ''Her iktidar, kendi seçimleriyle kendi aktörlerini belirler'' cümlesi ile geçiştirilecek kadar basit değildir. Çünkü Erdoğan hükümetinin yaptığı değişiklikler, aktörün adını Ali'yken Veli yapmakla yetinmiyor. Külahı, şarkıyı, ekini, her şeyi topluma ters yüz ederek sunma operasyonu sürdürülüyor. Kütüphanecinin adı değil, o kütüphanenin tüm kitapları değişiyor. Futbolcuların adı değil, futbol oyununun kuralları değişiyor. Ve Erdoğan, başta TRT ve Milli Eğitim'de olmak üzere sürdürdükleri bu saldırgan politikayı toplumun fark etmemesini temenni ediyor!
Örnek: 18 Kasım 2005 gecesi geç saatlerde tesadüfen TRT'de bir program izliyorum. ''Prof. Dr. Saim Yeprem '' , ''Psikiyatr-uzman Kemal Sayar '' gibi sıfatlarla donanımlı katılımcıları merakla izliyorum neler çıkacak diye. ''Kemal Hoca'' kalkıyor, ''Bugün biyolojiye bile nazarla bakıyoruz'' diyor(!). Sonra da sunucu ve iki uzmanımız coştukça coşuyor. Doğanın tamamını İslam dini üstünden yeniden düzenleyerek ''doğurmanın'' tüm mizanseni ''bilimsellik'' kılıfı altında devreye sokuluyor. ''Darwinci anlayış artık geçerli değil'' , ''Mikrosistem dayanışma ile ayakta kalıyor'' , ''Nefsi emarenin olmadığı yerde nefis neyle mücadele edecektir'' , ''Bu evrende bulunmamızın tek nedeni kemale ermektir'' , ''Mümine ilham gelir'' , ''Bugün mümin, mümine doymuyor'' , ''Kulluk mertebesi, peygamberlere iman, ardından Müslüman oldu, abit oldu, Züht Zahit makamına âlim oldu, arif oldu, ardından delilik mertebesine çıktı'' .
Evet kullanılan dil bu. Dinleyip not alırken alışık olmadığım bu alanda kelime hatası yapmış olabilirim. Ama, akıl almaz bir bütünlükte üç kafadar, bilimsel düşünce sistemleri yerine dine ve kendilerince tasavvuf üstüne kurulu bir yorum silsilesini, ''uzman-psikiyatr-profesör'' unvanlarının koruması altında ısrarla çıkarttılar. Ben ise, bunları izlerken tam anlamıyla ''delilik mertebesi'' ne terfi ettiğime artık inanıyorum. Hem de saydıkları ara etaplardan geçmeden... Önümüzdeki haftalarda bu konunun üzerine tekrar eğileceğiz. Sizlerden de hemen bilgi ve örnekler gelirse sevinirim.
 

Bedri Baykam, Cumhuriyet
17.01.2006

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız