Medyada 2. Cumhuriyet > Yüz binler yürüdü ama...

Yüz binler yürüdü ama...
 

Dünden sonra Köşk’e çıkacak kişi sorumluluğunun sadece kendi cemaatine, yandaşlarına yönelik olmadığını, davranış ve fikirleriyle yürüyüşte yer alan insanları da kavramak zorunda olduğunu görmüştür sanırım

Yakın tarihimizin en kalabalık mitingi dün Ankara’da gerçekleştirildi. Türkiye’de daha önce yapılmış ve bir tür ‘Şehir efsanesi’ne dönüşmüş olan kalabalık mitinglerden örneğin; 1970’lerdeki Taksim 1 Mayıs mitinginden ve yine Tandoğan’da düzenlenen 6 TİP’li gencin öldürülmesini protesto mitinginden çok daha kalabalıktı bu miting. Diyebiliriz ki; cumhuriyet tarihimizin en kalabalık gösterilerinden bir tanesiydi dün gördüğümüz.

Sonuç itibarıyla; sokağa dökülen bu heyecan, Başbakan Erdoğan’ın kafasındaki oyun planına ince ayar vermekte katkıda bulunursa demokrasi açısından çok iyi olmuştur diyebiliriz.

Dün gördüğümüz bir başka nokta ise; bu ülkede medyanın demokrasinin oturması için hiç de başarılı sınav vermediğidir. Medya ‘durumdan vazife çıkarmak’ ilkesiyle çalışmasını sürdürürse, bu memlekette ilkeli bir düzenin kurulması mümkün olmayacaktır.

Ünlü bir şarkıcı doğum yaptığında bile icabında canlı yayına geçebilen televizyon kanalları dünkü mitingi aktarma konusunda hiç de başarılı bir sınav veremediler. Biz bu nedenle sürmanşetimizden olayı ‘Yüz binler yürüdü, TV’ler uyudu’ başlığıyla gördük.

Mitingin kendisinden çok medyanın tavrı daha önemlidir benim için. Çünkü medyanın tavrı çok daha kalıcı, uzun dönemli, yapısal sorunlara yol açabilir. Bu memlekette 28 Şubat sürecinin sorumluluğunu askerlere çıkarmak gibi bir refleks var ama bilinmesi gereken 28 Şubat sürecinin asıl medya tarafından yürürlüğe konulduğudur. Medyanın aktif katılımı olmasaydı 28 Şubat filan olmazdı ortada.

Yani medya aslında 28 Şubat döneminde durumdan vazife çıkarıp davranmıştı. Şimdilerde de benzer şeyler oluyor. Medya ‘ya hükümet veya Başbakan kızarsa’ diyerek dünkü yürüyüşün önemini görmemeye çalıştı. Bu dediklerim hem yazılı hem de görsel basın açısından geçerli... Yani bir özeleştiri de içeriyor aslında. Medya bu tavrını değiştirmezse, yani güçlüleri kontrol vazifesini yapmak yerine güce tapınmayı sürdürürse, Türkiye’de demokrasinin olması mümkün değildir. Bu mesele cumhurbaşkanının kim olacağından çok daha önemli bir konudur.

Dünkü miting cumhurbaşkanlığı sürecini etkiler mi? Gayet tabii ki etkiler. Bu yürüyüş sonucunda bazı kararların değişeceğini sanmıyorum ama o makama çıkarılacak insanın, bu toplumda dün ortaya konulan duyarlılıklara sahip kişilerin de yaşadığını ve onların sayılarının hiç de az olmadığını görmesine yaramıştır umarım.

Dünden sonra cumhurbaşkanlığına çıkacak kişi kendi sorumluluğunun sadece kendi cemaatine, kendi yandaşlarına yönelik olmadığını, davranış ve fikirleriyle dünkü yürüyüşte yer alan insanları da kavramak zorunda olduğunu görmüştür sanırım.

Eğer bu olduysa, artık Türkiye demokrasisinin önünü kimse kapatamaz. Ben uzun zamandır cumhurbaşkanlığı konusunu bir tarihsel perspektife oturtmaya çalışırken artık ‘Birinci cumhuriyet’ olarak tanımladığım dönemin sonuna gelindiğini, halkın dini inanışlarına daha duyarlı yeni dönemin başlayacağını, bu tarihsel zorunluluğu görüp, kabul etmemiz gerektiğini anlatmaya çalışıyorum. Önceki gün Cumhurbaşkanı Sezer, sarf ettiği son derece sert sözlerle bu tarihsel zorunluluğu göremediğini gösterdi. ‘Ilımlı İslam’ diye tarif ettiği şeyin bile, sonunda ne kadar tehlikeli olduğunu anlatması ‘Birinci cumhuriyet’ döneminin net ideolojisidir. Dini duygular ve halkın değerleriyle uyum sağlayamamak ‘Birinci cumhuriyet’in en büyük başarısızlığıdır ve uzun yıllar bu konuda verilen mücadele ile geçmiştir zorunlu olarak.

Bu duruma bir şekilde çözüm gerekiyordu. Çözüm bulunamadığı takdirde ikincisini denemeye bile fırsat bulamadan sistemimiz içten çürüyerek çökecekti, çöküyordu. Çünkü sistemin refleksleri, teorileri artık çözüm üretememeye başlamıştı.

Ben o dönemde de yazdığım yazılarda AKP’nin iktidara gelmesini bir şans olarak görmüştüm. Yine bu nedenle de cumhurbaşkanını AKP’nin belirleyecek olmasından korkmuyorum. Çevremdeki bazı insanların ifade ettiği kaygıları tabii ki anlıyorum ama bunlarla yaşamamızın imkansız olduğunu da biliyorum. O tür kaygılar ‘Birinci cumhuriyet’e ait kaygılardır. Şimdi dönem, kaygılarımızı aşıp el birliği ile Türkiye’yi uçurmak dönemidir..

İki olasılık var değil mi önümüzde... İkisini de göz önüne alarak demek istediğimi açayım...

1- Başbakan Erdoğan, Çankaya’ya çıkacak. Başbakan Erdoğan, Başbakanlığı döneminde iyi bir yönetici olduğunu göstermiştir. Ayrıca devletin duyarlılıklarını ve karşı karşıya bulunduğu tehlikeleri yakından bilir. Sonuç itibarıyla bu olasılık durumunda bile Türkiye dünkü mitingde ima edilen sarsıntıları, çalkantıları yaşamayacaktır.

2- Başbakan Erdoğan belki de son dakikada ‘Bu memleketin benim cumhurbaşkanlığımı kaldıracak olgunluğa henüz ulaşmadığını görüyorum ve oraya aday olarak şu ismi uygun buluyorum’ diyerek, dünkü mitinge katılan kesimlerden de destek toplayacak ve yeni seçimde partisinin çok yüksek oy almasını garanti edecek. Böylece partisini de kendisini de güçlendirecek.

Bu ikisi dışında başka olasılık yok. ‘Birinci cumhuriyet’ dönemine ait tepkilerin, tavırların hortlamasına izin vermezsek, iki durumda da Türkiye’nin önü çok açık olacaktır. Birçok insanın aksine ben, bugünlerde hiç karamsar değilim ve ülkenin önünün yavaş yavaş açıldığını hissediyorum. Çankaya meselesi halledildikten sonra Türkiye ekonomisi uçuşa geçecek ve bunun sonuçlarından tüm nüfus yararlanacak.
 

Serdar Turgut, Akşam
15 .04. 2007

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız