Medyada 2. Cumhuriyet > Atatürk'ün asıl öğretisi evrensellik

Atatürk'ün asıl öğretisi evrensellik

Atatürk'ün mirası, 'Çağdaş uygarlık ne ise onu yakalamaya çalışın ve hatta üzerine çıkın.' Bugün çağdaşlığın ölçüsü de bu... Bu miras çatışma ortamını bitirecek, büyük bir uzlaşıya temel oluşturacak ve bize gerçek liberal demokrasinin kapılarını açacak...

3N1K
 

KİM: 1 Ağustos 1938'de doğdu. Babası Manastır, annesi Yanyalı. 1898 doğumlu olan babası Balkan Harbi, Birinci Dünya Savaşı ve İstiklal Savaşı'nda cephede yer almış subaydı. Galatasaray Liseli. İ.Ü. Hukuk Fakültesi'nden mezun olur olmaz Hariciye'ye girdi. Dışişleri'nin daha çok ekonomiyle ilgili dairelerinde çalıştı. 1987-91 Türkiye'nin Avrupa Birliği Daimi Temsilcisi, 1991-95 arasında Müsteşar, 1995-2000 Londra Büyükelçisi. Erken emekli olup TESEV'in direktörlüğünü yaptı. Dört yıldır hiçbir kurumsal görevde bulunmadı. Evli ve bir kız babası olan Sanberk yakında dede olmayı bekliyor.
NEDEN: Belki de Türkiye'deki gerçek siviller "etiketsizler"... Biz bu sıcak gündemde etiketsizlerin en kompleksiz isimlerinden Özdem Sanberk'le konuştuk.
NE ZAMAN: 29 Ağustos, Çarşamba.
NEREDE: Sanberk'in Gümüşsuyu'ndaki evinde.

 

9 Ağustos'ta Radikal'in Yorum sayfasındaki yazınızda "Atatürk'ün evrensel mirası" diye bir fikir ortaya attınız. Önce şunu soralım, niçin "miras" demeyi tercih ediyorsunuz?
Çünkü "Atatürk'ün düşüncesi" dendiğinde Atatürkçü düşünce dernekleri akla geliyor. "İlke ve inkılapları" deyince başka çağrışımlar yapıyor. Mesela ben Atatürk'ü anlatırken "Altı Ok" demeyi de çok tercih etmem. Altı Ok, CHP'nin kuruluş döneminde gelişmelere kapalı, değişmez bir prensipler yelpazesi olarak ortaya atılmadı. Fakat öyle kaldı. Bir partinin değişmez doktrinini oluşturdu. O yüzden Altı Ok üzerinden konuşmak da yanıltıcı olur. Bence "miras" kelimesi birçok şeyi kapsıyor.

Peki nedir Atatürk'ün evrensel mirası?
Atatürk "Çağdaş uygarlık ne ise onu yakalamaya çalışın ve hatta üzerine çıkın" diyor. Atatürk'ün Türk milletinden beklediği dünya barışına, bilimine, siyasetine, sanatına katkıda bulunması ve çağdaş dünyayla bütünleşmesi... "Bugün için çağdaş değerler neyse onları benimseyelim" demek, zaman ve mekânın ötesine geçen bir mesajdır. Ben Atatürk'ün mirasından bu evrensellik idealini anlıyorum.

Sizce bugünün o çağdaş değerleri ne?
Sosyal politikaları içinde barındıran, açık toplumlu, çevrenin korunduğu, kadın-erkek eşitliğine inanılan, birey temelli liberal demokrasi... Bugün çağdaşlığın ölçüsü bu ve Atatürk'ün dediği de bu... O yüzden ne Atatürk'ün mirası Türkiye'de liberal demokrasinin gelişmesine engel, ne de cumhuriyet ve çağdaş liberal demokrasi birbirinin alternatifi... Tabii O'nun mirası statik ve ideolojik bir öğreti olarak tanımlanmazsa...

Kim böyle tanımlıyor?
Atatürk'ü araçsallaştıranlar. Ne yazık ki Atatürk'ü bir araç olarak kullanan vizyonsuz politikacılar Atatürk'ün vizyonunu daralttılar. Onu bir dogma haline getirdiler.
Ayrıca her askeri yönetim de Atatürk'ü bir parça daha yıprattı. Hep tam tersini yaptılar. Atatürk'ü yüceltmek isterlerken Atatürkçü olan ve olmayan tüm Atatürk dayatmaları O'nun anlaşılmasını engelledi.
 

Onu en iyi Mango anladı
Siz Atatürk'ü en iyi kimlerin anladığını düşünüyorsunuz?
Bence yegâne isim ünlü yazar Andrew Mango'dur. Kendisiyle İngiltere'deyken çok uzun konuşmalarımız olmuştu. Ama onun dışında bulmak çok zor. Çünkü bir Atatürk öğretisi yok Türkiye'de. Siz hiç Atatürk'ün evrensellik idealini benden önce başka birinden duydunuz mu? Doğrusu ben duymadım. Oysa Atatürk'ün bizim üzerinde durmadığımız asıl öğretisi bu evrenselliktir. Biz ise hep O'nun askeri dehası, ilke ve inkılapları, kurucu ilkeleri üzerinde yoğunlaşırız.
Sebebi, Atatürk öğretisinin umumiyetle askerlerimiz tarafından sahiplenilmiş olmasıdır. Halbuki asıl olarak Atatürk'ün evrensel idealinin araştırılması gerekir. Bunu yapacak olanlar da akademisyenler... Ama Atatürk'ü daha iyi anlayabilmek için kimsenin açıp bir çalışma yaptığı yok. Zaten yazılmış doğru düzgün bir eser de yok.

Peki ama Atatürk'ün evrensellik mirasını keşfetmek bize şimdi tam olarak ne kazandıracak?
Türkiye'deki çatışma ortamını bitirecek, büyük bir uzlaşıya temel oluşturacak ve bize gerçek liberal demokrasinin kapılarını açacak...

Türkiye'de liberal demokrasi hiç mi yok?
Çok zor ilerliyor. Liberal demokrasiler düğmeye basınca pat diye olmuyor. Çok sancılı ve sosyolojik bir süreç. O yüzden de Türkiye hâlâ dönüşüm sürecini devam ettiriyor. Doğru yolda, ancak uzun sürüyor. Atatürk'ün orijinal hareket noktasından uzaklaşmak da bu süreyi uzatıyor. Otokrasiden başımızı alamadıkça geri kalmış toplumların içine sürükleniyoruz. Ama tabii gene de demokrasiye geçtik. Ve ben onu da tamamen Atatürk'e bağlıyorum. Unutmamak gerekir ki, 84 yıllık cumhuriyetimizin 60 yılı işleyen, parlamenter bir demokrasiyle geçti. Elbette en ideal demokrasi olduğunu iddia etmiyoruz, ama her şeye rağmen bugüne kadar gelebildik.

Peki bu fikirlerinizi okuyup sonra da sizi konjonktüre göre yeni bir Atatürk üretmekle eleştirenler ve evrensellik mirasını önemsiz bulanlar çıkarsa?
Bulabilirler, saygıyla karşılarım... Ama o zaman şunu da açıklamaları gerekir: Bütün İslam dünyasında, aşağı yukarı bir buçuk milyar içinde, yetmiş milyon nüfuslu tek bir ülke liberal demokrasi yolunda çok önemli adımlar atıyorsa bunun bir sebebinin olması lazım. O sebep cumhuriyetin kurucu ilkeleri ve dolayısıyla Atatürk'ün evrensellik idealidir.
 

Castro'yla mukayese ediyorlar
Oysa tam tersini iddia edenler var: Mesela Avrupa Parlamentosu'nun İngiliz üyesi Andrew Duff "Atatürk'ün bütün resimlerini duvardan indirmeden Türkiye demokrasiye geçemez" diyor?..
Ben de zaten buna çok üzülüyorum... Yurtdışında çalıştığım 40 yıl boyunca Atatürk'e hep büyük bir saygı duyulduğunu gördüm. Ancak bu saygı son 5-10 yıldır bir stereotiplemeye doğru gidiyor. Atatürk'e, "yurdunu kurtaran bir milli kahraman", ama aynı zamanda da "otoriter bir şekilde devleti idare eden, biraz Abdul Nasr ya da Castro'yla mukayese edilen" bir imaj çiziliyor. Duff'ın sözleri Atatürk'ün ne derece anlaşılmadığının, nasıl çarçur edildiğinin bir kanıtıdır. Onlara göre Atatürk doğulu bir toplumu batılılaştırmak isteyen bir otokrat.

Ama böyle düşünen sadece yabancılar değil. Atatürk'ten övgüyle bahsetmek bile özellikle Türk aydınları arasında artık küçümsenecek bir durum?
Lafı ağzımdan aldınız. O kadar ki artık Atatürk siyasi bakımdan tasvip edilmeyen bir hal aldı... Adeta bu söyleşiyi yapmamız, tam Türkiye liberal demokrasiye giderken Atatürk'ü ön plana çıkarmamız bile değerli liberal arkadaşlarımız tarafından geriye dönüş olarak algılanıyor. Ama ben öyle düşünmüyorum. Atatürk'e bugün gönülden bağlı milyonlarca insan var.

Yüzde 47?
Yüzde 47'nin geri kalanında da, yüzde 47'nin içinde de Atatürk'ü seven milyonlar var. Üstelik yıllardır tartıştığımız şey Atatürk değil, Atatürk'ü ikon haline getiren dogmatik düşüncelerdi. Artık bizim Mustafa Kemal'i kazıyıp daha iyi ortaya çıkarmamız lazım. Türkiye'nin yeni bir Atatürk öğretisine ihtiyacı var. Aslında O'nun içinde hazineler yatıyor, fakat biz daha Mustafa Kemal'i aşamadık, o dehayı tam anlayamadık bile...

 

İkinci cumhuriyet tezinin Türkiye'ye bir faydası yok

İkinci cumhuriyetçiler Türkiye'de çimentolaşmış fikirleri sarsıyorlar. Şimdiye kadar o fikirlere sarılmış olan kurum ve düşünürlerin altından halılarını çekmiş oluyorlar. Ama bunun Türkiye'yi dönüştürmeye hiçbir katkısı yok. Çünkü bu tartışma ortamı büyük bir direnç yaratıyor. Türkiye'yi geriyor, kutuplaşmaları keskinleştiriyor. Sonuçta da ekonomik çabaları ve reformları geciktiriyor. Bu tartışma faydasız, hatta zararlı. Oysa Atatürk'ün evrensellik idealinin içselleştirilmesi bizim liberal demokrasiye geçimizi kutuplaşmalara gerek kalmadan sağlamaya yeterlidir. Zaten Türkiye son 60 yılda şu seviyeye geldiyse ikinci cumhuriyetle gelmedi. Kurucu unsurlarıyla birlikte geldi. Elbette "Herkesin referansı Atatürk olsun" demek dayatma olur. Ama eğer Atatürk'ün evrensellik mirasını iyi anlar ve hep birlikte onun liberal demokrasi şemsiyesinin altında buluşursak o zaman karşılıklı dirence de gerek kalmayacak. Şu anda ne yazık ki Türkiye'de iki türlü şiddet var: Atatürk'e uygulanan ve bir de Atatürk'ü kaynak yapan... Türkiye'deki tartışma ortamını bu her iki şiddetten de kurtarmamız gerekiyor.
 

'Türkiyelilik' kelimesi tutmadı

Türkiye'de yaşayan Kürtlerin yüzde 90'ından fazlası kendi mukadderatlarını Türkiye'nin halkıyla birlikte paylaşmak istiyor. İki millet olalım söylemi bütün Kürtlere şamil değil. O yüzden de "Türkiyelilik" kelimesi tutmadı. Türkiye'de etnik kökenler zaten bir aile hikâyesi olarak konuşulduğu için "Türkiyeli" kelimesine talep yok. Çünkü bunun tarihsel ve duygusal bir arka planı yok. Ama yine de alternatif kimlik peşinde olanlara da saygı duymak gerekir. Kimlik kimseye dayatılacak bir kavram değil. Tek şart ellerini kana bulamamaları...
 

'Ilımlı İslam'la liberalleşilmez

Türkiye'de liberal demokrasi başarı kazanırsa bu başarı dinin ılımlı hale getirilmesiyle olmaz. İslam'ın ılımlı ya da ılımlısı yoktur. Bu başarı ancak insanların dini ait olduğu yere, yani iç dünyalarına koymasıyla gerçekleştirilecek. Bunun iki ölçütü var: Kişisel dini inançlarımızı mahalle baskısına dönüştürmemek ve siyasi alana taşımamak. Aksi takdirde bu irtica olur ve demokratik cumhuriyetle bağdaşmaz. Atatürk'ün asıl yapmaya çalıştığı da buydu.
 

Sanberk'ten satır başları
 

ULUS-DEVLET: Küreselleşme ulus devletin sonu sanılıyor. Ama AB'yi oluşturan 27 ülkenin hepsi ulus devlet. Çünkü ulus devlet olmazsa hukukun üstünlüğü de olmuyor. Sadece küreselleşmenin meydan okumalarına karşı belli alanlarda egemenlik devrine gidiyorlar, o kadar.
KADIN: Yalnız Türkiye'de değil, tüm dünyada 21. asır kadınların asrı olacak. Yüzyıllardır kadın erkeğin proleteriydi. Ancak artık silkinme dönemlerini bitirmek üzereler. Bu dönem tamamlandığında dünyayı da değiştirmeye başlayacaklar.
KEMALİZM: İnsanlara 'Kemalizm' jargonu itici geliyor. Çünkü bütün izmler ideoloji çağrıştırır ve dogmatiktir. Oysa Atatürk bir ideolog ya da dogmatik bir insan değildi. Hiçbir zaman ortaya statik kurallar koymadı. O büyük bir pragmatistti.

 

28 Ağustos'ta cumhuriyet güçlendi

Sizce Gül'ün Köşk'e çıktığı 28 Ağustos günü ne oldu?
Bence cumhuriyetin tabanı çok daha fazla genişledi ve cumhuriyet güçlendi. Çünkü bizim orta sınıfımız aşağı yukarı ikiye bölünmüş durumda. Birincisi dini geleneklerine bağlı yaşayan kesim. İkincisi de muhafazakâr olsa bile bunu kendi dünyasında tutan kesim. Dini geleneklerini önde tutan orta sınıfın büyük bir kısmı cumhuriyetin laiklik, kadın erkek eşitliği gibi ilkelerini öteden beri yukarıdan aşağı bir dayatma gibi hissediyordu.
Oysa şimdi kendi içlerinden birinin cumhuriyetin en üst makama geçmesi onların da cumhuriyeti daha içten bir şekilde sahiplenmelerine yol açacak. Bu da cumhuriyetin sentez yoluyla bütünleşme sürecini hızlandıracak. Yeter ki Cumhurbaşkanı Gül bu bütünleşmeye sahip çıksın ve Türkiye'de cumhuriyeti sahiplenmemiş tabanı dönüştürebilsin. Bu dönüşüm bir kez 1950'de, bir kez de Özal zamanında oldu. Ne yazık ki dönüşüm böyle bir şey. Çok yavaş ve sancılı.

Gül bunu başarabilir mi?
Cumhurbaşkanımızın milli görüş kökenli olduğunu hepimiz biliyoruz. Ve milli görüşün cumhuriyetin çok temel taşlarını tartışmaya açtığını da... Ama çok büyük bir metamorfoz yaşandı Türkiye'de... Bence artık laik kesimin şüpheleri yersiz.

Sizin hiç endişeniz yok mu?
Ben çok fazla gücün tek bir yerde toplanmasının insanları yozlaştırmasından, ülkeyi parti devleti haline getirmesinden endişeliyim.

Gül bu güçten bağımsız davranabilir mi?
Gül otonom bir insan. Muhtar biri. Erdoğan'a saygı duyuyor, ama kendi kararlarını kendisi verebilir.

Ya peki Köşk'te türbanı görmekten rahatsız olmuyor musunuz?
Oluyorum. Bence mesela türbanlılar üniversiteye girebilirler. Ama eğer siz ülkenizi uygar bir dünyada cumhurbaşkanı düzeyinde temsil ediyorsanız, verdiğiniz ilk görüntünüzün de uygar olmayan ülkelerle çağrışım yapmaması gerekiyor. Temsil bakımından iyi bir nokta değil.

Türbanlılar şimdi "Biz uygar değil miyiz" diyecek?
Bakın Hayrünnisa Gül son derece hoş bir hanım. Kendisine son derece saygı duyuyorum. Türbanını çıkarmadığı için ayrıca saygı duyuyorum. Bu sorun ne onun kabahati ne de Gül'ün... Bence kabahat 84 yılı iyi değerlendirememekte... O yüzden de Gül'ün ayağında bir gülleyle yarışa çıktığı kesin.
Türkiye'nin bir parçası olmayı istediği Batı toplumları karşısında Arap ülkelerinden farklı bir imaj vermesi lazım. Bu fotoğraf o imaja katkıda bulunmuyor.
 

Devrim Sevimay - Özdem Sanberk ile söyleşi, Milliyet
03.09.2007

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız