Medyada 2. Cumhuriyet > Medyatik takımlar

Medyatik takımlar

Medyada takımlar kuruluyor, herkes meşrebine göre bir 11'in içine yerleştiriliyor. İkinci Cumhuriyetçiler... Ulusalcılar... İslâmcılar... Arkası geleceğe benziyor... Aslında 11 kişiyle oynanan futboldan çok bireyselliği öne çıkaran tenise benziyor oynanan oyun; seyircilerin gözleri ve zihinleri bir o sahaya bir bu sahaya takılmaktan harap oldu. Hiçbir takıma alınmayan ya da 'yedek' kulübesine lâyık görülen yazarlar hafif buruk...

Ne oluyor gerçekten? Medya böyle bir bölünmeye uğradı mı?

Bu soruyu nicedir zihnimde taşıyorum, her seferinde cevaplamadan geldiği yere göndererek... Türkiye'de toplumsal tabanın zorlamasıyla, merkez, son beş yıl içerisinde tam iki kez değişime uğradı ve değerler sisteminde köklü bir altüst oluş yaşandı, yaşanıyor. Toplumun büyük bir bölümü pompalanan 'korkular'dan fazla etkilenmeyerek oyunu kullandı; 'korkular' etkisinde oy kullanan kitle her iki seçimde de yüzde 20 kadar...

Bu önemli bir gelişme.

Medyadaki sorun, toplumun zorlamasıyla yeniden tanımlanan merkez değerlerle kan uyuşmazlığından kaynaklanıyor. Gazeteler ve televizyonların yönetim kademeleri kendilerini yeniliklere kapamış bildik isimlerle dolu. Siyasette iki hamlede gerçekleşen değerler sistemindeki değişimi engellemek için her biri büyük çabalar gösterdi bu isimlerin. Her iki seçimde de sandıktan Ak Parti dışında bir koalisyon çıkarmak için neleri göze aldıklarını biliyoruz; olmadı, olamadı. Cumhurbaşkanlığına Abdullah Gül aday olmasın, olduğunda da seçilmesin diye itibarlarını rehin bıraktılar; o itibarlar hâlâ rehincide. Şimdi de 'darbe' pişekârlığına soyundular; ancak iç ve dış konjonktür Türkiye'de hak ve özgürlüklerin, demokratik kanalların daralmasına elvermiyor; vesayetçi bir sistemi geride bırakıyor ülkemiz...

Ülke vesayetçi sistemden kurtulmasına kurtuluyor da, bütün gıdalarını o sistemden alan medyatörlerden kurtulamadığı da ortada. Yine de umutlanabiliriz: Son zamanlarda uyguladıkları 'topyekûn savaş' taktikleri geçmişte hep istedikleri sonucu doğurmuştu; bu defa sonuç vermiyor aynı taktikler... Psikiyatrik vaka haline dönüşüp hırçınlaşmalarının temelinde bu sebep yatıyor.

Tespitimiz doğruysa, medyadaki takımların yanlış oluşturulduğunu da rahatlıkla söyleyebiliriz demektir. Ortada ideolojik olarak bölünmüşlüğün sonucu üç takım bulunmuyor. İkiden fazla takım varmış gibi olayı sunmak uygulanan taktik savaşın bir ürünü. Toplumsal dinamiklerin zorlamasıyla yeniden tanımlanan merkez değerlere (demokrasi, fikir ve ifade özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü, lâiklik ve dindarlık) yakınlık açısından iki takım var ortada: Merkez değerlerin hepsine birden sahip çıkanlar ile bazılarını kabul edip diğerlerine karşı çıkanlar... İlk takımın değerlerin hepsine bizzat sahip olmaları gerekmiyor; 'sahip olanlara saygı' yeterli bir şart.

Konunun hepimizi ilgilendiren anayasa değişikliği kadar geniş ilgi görmesi, toplumun değişimi medyada da zorlamasıyla ilgili. Sancılı ve muhataralı bir süreç olacak bundan böyle medyada yaşanacaklar... Ancak toplumsal dinamiklerin önüne nasıl geçilemediyse, toplumun değiştiğini görmek istediği medyada değişimi engellemek de o kadar kolay olmayacak.

Kimlerin bu dönemde en önce ve en fazla etkileneceğini belirleyecek olan da hırçınlık katsayıları; en hırçından başlayarak aşağıya doğru gerçekleşecek bu değişim.

Bu bir hüsnü kuruntu mu, tarihin her adımında ispatlanmış “Değişimin önünde hiçbir gücün duramayacağı” gerçeğinin bir kez daha tahakkuku mu? Bunu yakında nasıl olsa öğreniriz.

Fehmi Koru, Yeni Şafak
29.09.2007

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız