Medyada 2. Cumhuriyet > Liberal entelijansiyanın liderliği

Liberal entelijansiyanın liderliği

Uzun yıllar önce Prof. Kemal Karpat'tan dinlemiştim. Demirel'le Özal arasındaki en önemli farkın, her iki liderin 'aydın'la ilişkilerinde belirdiğini vurgulamıştı. Çok zaman geçtiği için kelimesi kelimesine hatırlamıyorum, ama dedikleri şunlardı:
"O Demirel'e söyledim hep. Şu 'aydın'ı yanına çek diye. Yapmadı. Bu eksiklik büyük zarar verdi ona siyasi hayatında. ÖzaPın farkı, aydını yanına çekmeyi başarmasında, kendisine yakın bir aydın çevre oluşturmuş olmasında..."
Bu 'fark'ın siyaset ve düşünce dünyamızda ne kadar kritik önem taşıdığı üzerine geçen haftanın 'eğlenceli' bir gündem konusu vesilesiyle tekrar düşünme fırsatı buldum. Hatırlarsınız, önce 'İkinci Cumhuriyetçi', sonra da ona 'ezeli rakip' olarak 'Birinci Cumhuriyetçi' ('Kemalist') iki 'futbol takımı' kuruldu Türk basınında!..
İlk olarak Hürriyet'te Mehmet Yılmaz, 'İkinci Cumhuriyetçi' ekibin ideal n'ini verdi. Ardından Kemalist ekibin 'ilk n'i oluşturuldu. Bir kalede İlhan Selçuk, karşısında solaçık Cengiz Çandar. Diğer kalede Mehmet Barlas, önünde stoper Mehmet Altan ve karşılarında rakip Emre Kongar. Her iki takımda gol koklayan forvetler: Emin Çölaşan ve Cengiz Çandar... Türkiye'de 'İkinci Cumhuriyetçi' ekibin hayli kısa zamanda 'Birinci Lig'e çıkıp süratle şampiyonluğun bir numaralı adayı haline gelmiş olmasının ardında hem idari hem de 'mimari' bakımdan öncü isim olarak Özal'ı buluyorum ben.
'İkinci Cumhuriyetçilik' olarak artık yerleşikleşen çığırın terminolojideki karşılığı liberalizm kuşkusuz. Mesele aslında Türkiye'de bir 'liberal entelijansiya'nın oluşması ve duruma hâkim olması. Hem olumlu hem de olumsuz bir ilgiyle en çok sözüne kulak kabartılanlar onlar artık. Tıpkı eskiden sol entelijansiya için olduğu gibi... 1960'lardan itibaren Türkiye'de entelektüel iklimde hâkimiyet, sol-sosyalist düşüncedeydi.
Prof. Karpat'ın yakındığı da aslında 1960'lardan itibaren merkez sağla merkez solun rekabetinde sağın en büyük zaafının 'aydın'ı sola kaptırmış olmasıydı. Tabii o zamanlar gün, dünyada da Türkiye'de de solun günüydü. Düşünce, sanat, edebiyat, bilim dünyasında aydın deyince akla sol gelmekteydi. İşte o yüzden Türk sağı, Demirel başta olmak üzere, aydından hortlak görüş gibi kaçmaktaydı.
Bu durum, Özal'la değişti. Özal Türkiye'de ekonomik olduğu kadar düşünsel anlamda da liberalizmin hayata geçmesine çaba sarf etti. Bugün 'İkinci Cumhuriyet'in ilk ıı'inde karşımıza çıkan pek çok isim o dönemde Özal'la liberalizme 'vasıl oldu'.
Zemin hem dünyada hem Türkiye'de buna imkân verecek durumdaydı tabii. Neo-liberal politikalar revaçtaydı. Türkiye'de darbe sonrası dehşet ve çaresizlik temelinde de olsa bir 'stabilite' oluşmuştu. Sol yenik, kitleler yorgun, siyaset durgundu. Tüm bunlar ÖzaPın ekmeğine yağ sürdü ve liberalizmi bir çıkış olarak önerip işlerliğe sokmasını sağladı.
Ancak Özal, 'piyasa'daki serbestleşmeyi entelektüel planda arkalayacak bir aydın hareketine duyduğu ihtiyacı memlekette 'cari' sağ düşünce içinden çıkaramadı.
Aydınlar Ocağı' merkezli bu entelijansiya, aşırı muhafazakâr, gelenekçi ve milliyetçi yapıdaydı. Dahası onun 'Türk-İslâm Sentezi' fikriyatı, 12 Eylül darbe yönetimi tarafından benimsenmiş ve 'resmi ideoloji' haline gelmişti. Özal buradan 'sivil' bir aydın hareketi çıkmayacağını, bunun ekonomik liberalizm açısından hayli 'resmi', katı ve battal kalacağını hissetti.
O yüzden muhakazakâr da olsa esnek ve dışa dönük, öte yandan da 'sol-demokrat' nitelikli başka çevrelere yöneldi. Çetin Altan'dan Mehmet Barlas'a, Cengiz Çandar'dan Fehmi Ko-ru'ya birçok isim Özal'ın kendilerine uzanan elini tuttular. 'Liberal entelijansiya'nın oluşum süreci böyle başladı. Yukarıda belirtilen isimler ve onlara daha sonra eklenenlere bakıldığında bu 'devşirme' nitelikte bir ekip. Eski sosyalistler, eski ülkücü-milliyetçiler ve eski İslamcılar, 1980'lerden itibaren Türkiye'de Özal'ın öncülüğünde yayılan neo-liberal 'radyasyonla düşünsel 'mutant'a uğramış olarak bu entelektüel hareketi var ettiler. Hareket 1990'larda filizlenip serpildi, 2000'lerin Türkiye'sinde de en görkemli dönemini yaşamaya başladı. En önemlisi Türkiye'de entelektüel hayatta 'sol'un on yıllardır süren hegemonik etkisine son verdi. Onu deforme etti, demode kıldı ve defansif biçimde 'ulusalcı' formata sıkıştırdı.

Aslında çok eskiden beri bu memlekette var olan, ama hayata geçme imkânı bulamamış bir düşünceydi bu. Prens Sabahattin'den Halide Edip ve Adnan Adıvar'a, Terakkiperver Cumhuriyet Fır-kası'ndan Fethi Okyar'ın Serbest Fırka'sına kadar bu düşünsel arayışın temsilcileri mevcuttu. Hatta yakın arkadaşı Fethi Okyar'ı parti kurmaya teşvik edip maddi-manevi desteğini esirgemeyen Atatürk'ün kafasında bile olduğu söylenebilir. Ama işte şartlar olgunlaşmamış, liberalizmin 'vakti-saati' gelmemiştir henüz. Bunun için birkaç on yıl daha beklemek gerekecektir.

Belki de Atatürk'ün yapmak isteyip de yapamadığını Özal yaptı. AKP de seyrine bakıp, keyfini sürüyor!.. Evet, gün liberalizmin günü. Liderlik koltuğunda 'İkinci Cumhuriyet' oturuyor. On yıllardır liderliği kimseye bırakmamış sol entelijansiya ise puan cetvelinde alt sıralara doğru hızla kayıyor. Çünkü yıllarca aktif, 'hücuma yönelik' ve (dışa) açık bir oyun sergilemişken, şimdi 'reaktif' biçimde 'savunmaya yönelik' ('iç'e) kapalı bir oyun kurgusuna sahip. Liberalizmin oyun düzeniyle boy ölçüşebilecek evrensel açılımların çok dışında ve uzağında. Hem takım kadrosunun hem de yönetimin yenilenmesi şart. Yoksa şampiyonluk uzun süre hayal...
 

Tayfun Atay, Birgün
06.10.2007

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız