Medyada 2. Cumhuriyet > Özdemir benimdir, benim kalacak!

Özdemir benimdir, benim kalacak!

Söylenecek her şeyi Engin Ardıç söylediği için, tekrar o konuya girmiyorum... Hem de öyle güzel söyledi ki, eksik olmasın... ‘Kendi kendini ‘dincilerin korkulu rüyası’ ilan eden ama yaptığı saçmalıklarla ancak ‘dincilerin eğlenceli şamaroğlanı’ durumuna düşen Özdemir İnce...’ diyordu Engin Ardıç ve bizi diktatörler arasında seçim yapmaya zorlayan sevgili Özdemir’imizin neden kendi gözündeki merteği görmediğini soruyordu.

Görmez.

Bakmadığı için değil, görmek istemediği için görmez.

Emre Kongar’ın iştigal ediyor göründüğü bilim dalı, buna ‘ideolojik körlük’ diyor.

Bu arada küçük bir ‘hata’yı yahut ‘yanlış anlaşılma’yı düzelteyim ki, bundan sonra yüklenecekler sevgili Özdemir’imize gadretmesinler.

Birincisi, Özdemir ‘dinciler’in değil, ‘ikinci cumhuriyetçiler’in korkulu rüyası olacaktı; ikinci cumhuriyetçiler akıllılık edip bulaşmadılar, ihale de ister istemez dinci müttefiklere kaldı.

İkincisi, Özdemir kendi kendini ‘korkulu rüya’ ilan etmiş değildir. Bu, amiral gemisi kaptanının marifetidir. ‘İkinci cumhuriyetçiler, entelektüel mahallede racon kesen aydınlar, artık korkun, mahalleniz sahipsiz değil, Özdemir İnce geliyoooor. Özdemir İnce gelecek, dertler bitecek’ mealinde sözlerle bu büyük yazarı ve polemik üstadını müjdelemiştir.

Üçüncüsü, Özdemir kendini ‘korkulu rüya’ ilan edecek kadar mütevazı değildir; önce ‘ben bir yapı bozumcuyum, bozarım, gerçekleri ortaya çıkarırım, kimse de benimle baş edemez’ türünden laflar etmeye başladı, sonra da kendini (ne alakaysa) Sartre ve Zola ilan etti.

Çünkü, onu Hürriyet gazetesine davet ederek ikinci cumhuriyetçileri korkudan tir tir titreten Ertuğrul Özkök, (Mehmet Altan ve Eser Karakaş, lütfen gülmeyin, burada ciddi bir konuyu tartışıyoruz!) onda gerçek ve doğruları yazma eyleminin bir yaşama ve varolma tarzı olduğunu çok iyi biliyormuş; bir Zola, bir Sartre gibi ‘sorumluluk ve adalet ahlakını’ kendine yol rehberi yaptığını da çok iyi biliyormuş...

Evet, bunu kendisi yazıyor.

Bir Zola, bir Sartre gibi sorumluluk ve adalet ahlakını kendine yol rehberi yapıyormuş.

Şimdi, ‘Özdemir, bize sorumluluk ve adalet ahlakını rehber edindiğine ilişkin bir tek cümle göster’ diyeceğim ama, ayıp olacak. Zaten star gazetesi okumuyormuş; kendisiyle ilgili yazıları, bir başka gazetenin medya alıntı sayfasından izliyormuş.

Neyse...

Sevgili Özdemir’imizi geçen hafta Taha Kıvanç’ın sütununda görünce hem sevindim, hem üzüldüm; ‘Bu defa hangi gerçekleri ortaya çıkarmış da, Taha Kıvanç gibi okumadığı ve ciddiye almadığı bir yazarın diline düşmüş?’ merakıyla baktım.

Birilerine ‘budala’ demiş.

Galiba Amerikalı bir akademisyen ve bilim adamına... İsmini unuttum.

Böylece (‘budala’ diyerek), o akademisyeni çürütmüş.

Bu etkili yöntemi kullanarak sırasıyla Kemal Tahir, İdris Küçükömer ve Şerif Mardin’i de çürütmüştü. Biri için ‘palavra’, bir diğeri için ‘safsata’ sözcüğünü kullanmıştı. Şerif Mardin için ne demişti, hatırlamıyorum.

Bir çevirisindeki ‘bilgi yanlışları’nı deşifre ettiğim için bana da ‘kuş beyinli’ demişti ve böylece ne kadar düzeyli ve entelektüel bir yazar olduğunu kanıtlamıştı.

Hulasa, sevgili Özdemir’imizi gazete sütunlarında görünce seviniyorum, sonunda bazı ‘muhataplar’ bulduğu için...

Üzülüyorum, çünkü onun bu kadar ‘tatlı’ ve sevilecek kıvama gelmesinde benim büyük emeğim var. Bunu da (kusura bakmasın ama) Taha Kıvanç gibi ‘hazıra konan’ (!) yazarlarla paylaşamam.
 

Ahmet Kekeç, Star

26.11.07

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız