Medyada 2. Cumhuriyet > İkinci Bahar

İKİNCİ BAHAR

 

Osmanlı aydını yıllarca "İkinci Meşrutiyet"i tartıştı.
Şairler yıllarca "İkinci Yeni" yüzünden dövüştüler.
Şimdi biz de "İkinci Cumhuriyet"i tartışacağız.
Çoktandır bir, "ikinci" kavgası yoktu ortalıkta.
Başladığı iyi oldu.
Türkiye Cumhuriyetten yetmiş yıl sonra bile durulmadı.
Türk insanı, rejimi belli, sınırları çizilmiş ve temel konularda ulusal uzlaşmalara varmış bir toplumda yaşamıyor.
Kuruluş aşamasındaki bir ülke gibi, rejimi belirleme ve değiştirme çatışmaları sürüp duruyor.
Ülkenin kimliği konusunda gizli ya da açık savaşlar sürdürülüyor.
Kimisi Türk-İslam Sentezi diyor, kimisi Pan-Türkizm, kimisi Neo-Osmanlı, kimisi İkinci Cumhuriyet, kimisi Neo-Kemalizm, kimisi; Hilafet...
Bazı görüşler Türkiye'nin "Dar-ül Harp" olduğunu öne sürüyor.
Bu grupların düşüncelerine kulak verecek olursanız Türkiye'de ya İslam Devrimi olacak, ya komünist devrim, ya Cumhuriyet yıkılıp yerine ikincisi kurulacak, ya anti-Kemalizm egemen olacak, ya da ilerici askerlerden oluşan bir cunta kurtaracak ülkeyi.
Kısacası her şey yıkılıp yeni baştan kurulacak, kartlar yeniden dağıtılacak.
Kimse, şu andaki çerçevede yaşamak istemiyor.
Bu da Türkiye'yi gerçek bir savaş alanına çeviriyor.
Bütün bu tartışmalar arasında ben bir tek şeyi çok merak ediyorum.
Bu rejimlerin tümünün uygulayıcısı Türk kadroları ve Türk insanı olduğuna göre ne değişecek.
İkinci Cumhuriyette de devlet çarkını döndürecek olanlar, birinci Cumhuriyetteki kadrolar.
Caddelerimizde aynı insanlar yürüyecek.
Direksiyonların başına aynı; insanlar geçecek.
Lokantalar, eğlence yerleri aynı insanlar tarafından doldurulacak.
Meclisteki milletvekillerinin niteliği değişmeyecek.
Bu ülkedeki insanları sürüp, uzaydan yeni insanlar getirerek mi kuracaksınız İkinci Cumhuriyeti?
Sosyal demokratınız aynı sosyal demokrat, sağcınız aynı sağcı, solcunuz aynı solcu olduktan sonra ne değişecek?
Okul yıllarımızda, kendimizi Osmanlı İmparatorluğu'ndan apayrı bir devlet sanırdık.
Sanki Osmanlılarla aramızda hiçbir benzerlik yoktu.
Yıllar sonra anladık ki; Cumhuriyetin kuruluşu, al bayrağa sarılmış olan "hasta adam"ın Ankara'da resm-i geçide sokulmasından başka bir şey değildir.
Zafer taklarının ve bayrakların altında gene aynı hasta gövde vardır.
Bu yanılgı bize nice yıllar kaybettirdi.
Şimdi yeniden rejimimizi kilometre taşlarıyla bölmek ve her bölümü yepyeni dönemlermiş gibi sunma yanılgısına düşüyoruz.
Türk toplumunun sorunları, monarşi ve Cumhuriyet ayrımlarının bile daha ötesinde, derin kimlik sorunlarıdır.
Bugün gene Tevfik Fikret'in "95'e Doğru" şiirini yazdığı noktadayız.
Ama o, 1895'i kastediyordu, biz 1995'i.
Fikret; "Eğer bu memlekette bir gün sabah olursa Haluk!" diyordu.
Kara mizah hemen ekliyordu: "Bil ki fecr-i kaziptir."
Yani "yalancı şafak"tır.
Sorunlardan bunalan ve içi yanan Türk aydını her zaman bir takım yalancı şafaklarla oyalandı.
Bir süre de "İkinci Cumhuriyet" gitsin bakalım.

Zülfü Livaneli
Sabah - 28.7.1992

 

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız