Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Siyasi Gündem > Ortada kriz yok ama kriz geçirenler var

Ortada kriz yok ama kriz geçirenler var

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, HSYK’nın kararını, “Yargı darbesi”, ardından hükümet ile yargı arasında patlak veren krizi de “İktidar mücadelesi” olarak niteledi. “Bu ülkenin kutlu yürüyüşü asla ve asla durdurulamaz” diyen Arınç, “Ortada bir kriz yok. Birilerinin kriz geçirdiği doğru, ama bu hükümetimiz değil” açıklaması yaptı.
 

Kimsenin haddi değil

Arınç, yargı reformunu da içeren bir Anayasa değişiklik planları olup olmadığı konusunda da, “Uygun zemin ve zaman bulunabilirse Anayasa değişikliğini her şart altında yapmayı düşünüyoruz. Ama şu anda bu yönde bir kararımız yok” açıklamasını yaptı. HSYK Başkanvekili Kadir Özbek’in Adalet Bakanı Sadullah Ergin’i hedef alan sözlerini Arınç, “Hükümetin bakanlarıyla istihza etmek, had bildirmeye kalkmak hiçbir bürokratın hakkı ve haddi değildir” diye yanıtladı. Arınç, Ak Parti Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ ve Genel Başkan Yardımcısı Haluk İpek ile birlikte TBMM’de yaptığı basın toplantısında özetle şunları söyledi:

Çetecilere destek iması

CEMAAT SORUŞTURMASINDAN YARGI KRİZİNE

Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner, cemaatlere yönelik Kasım 2007'de bir soruşturma başlattı. Başsavcı Cihaner'in iddiasına göre Temmuz 2007'de Adalet Bakanı kendisini bu soruşturmaları sona erdirmesi için tehdit etti.
Mart 2009'a gelindiğinde ise Erzurum'daki özel yetkili savcı Osman Şanal, soruşturmanın kendi alanına girdiği gerekçesiyle Cihaner'den dosyayı istedi. Haziran 2009'da krize Adalet Bakanlığı el koydu. Cihaner hakkında 15 ayrı suçlamadan soruşturma başlatıldı. 26 yıl hapsi istenen Cihaner, savunmasında "Cemaatlere yönelik soruşturması nedeniyle üzerine gelindiğini" öne sürdü.
Ekim 2009'da Çatalarmut'ta bulunan el bombası ve mühimmatların ardından Ergenekon soruşturması Erzincan'a sıçradı. Aralık 2009'da MİT şube müdürü ve iki görevli gözaltına alındı. Ocak sonuna gelindiğinde ise dönemin Erzincan Alay Komutanı olan ve halen Eskişehir Alay Komutanı olan Albay Recep Gençoğlu tutuklandı.
Önceki gün ise cemaate yönelik soruşturmasını Ergenekon örgütünden aldığı emirle yaptığı öne sürülerek Başsavcı Cihaner gözaltına alındı. Olay bu noktadan sonra yargı krizine dönüştü. Dün yani 17 Şubat'ta önce Erzurum özel yetkili savcılar görevden alındı, ardından Yargıtay bu incelemeyi hukuka bulduğunu duyurdu. Hükümetin buna tepkisi gecikmedi ve HSYK'yı yetkisini aşarak yargı darbesi yapmakla suçladı. Aynı saatlerde Ağır ceza mahkemesi, savcının tutukluluğuna yapılan itirazı reddetti. Bugün ise HSYK, Adalet Müsteşarının da katıldığı toplantıda görevden alınan özel yetkili savcıların yerine üç yeni atama yaptı.



Bunu, kabul edilemez bir hukuksuzluk, özgürlük ve adalet anlayışımıza vurulmuş bir darbe olarak görüyoruz. Türkiye çetelerle, mafyayla, hukuk dışı karanlık odaklarla büyük bir mücadele içindeyken, demokrasi adına tarihin en büyük hukuk mücadelesini yürütürken alınan bu karar, hukuk mücadelesini engellemeye çalışanlara adeta destek vermiştir. Türk hukuk dünyası, Şemdinli kararının yaşattığı çelişkiyi, acıyı ve tahribatı henüz üzerinden atamamışken, şimdi yeni bir hukuk faciasıyla karşı karşıyadır. Bugünden sonra hangi savcımız, özgürce, yargı bağımsızlığına müdahale edileceğini düşünmeden, korkusuzca olayların üzerine gidebilecektir? Sorumsuz ve düşüncesizce alınan bu karar, ülkemizin geleceğini etkileyecek bir demokrasi ayıbıdır.

Siyaset yapsınlar

Biz siyasetçiler, yanlış yaptığımızda milletimiz bize hesap sorar. Peki Anayasadan aldığı yetkiyi suiistimal edip, milletin ve ülkenin geleceğine müdahale edenler kime hesap verirler? Siyaset, siyasetçilerin işidir. Siyaset yapmak isteyen yargı mensupları varsa, önce tarafsız ve adil olduklarını temsil eden cübbelerini çıkarmak zorundadırlar. Hem taraf tutup, hem adil olmayan karar alıp, hem de siyaset yaparken o cübbe giyilemez.

Kırmızı çizgiler aşıldı

HSYK, tüm hukuk normlarını alt üst ederek siyaset kokan kararlardan birini alırken, Yargıtay ve Danıştay Başkanı’nın buna destek veren açıklamaları ayrıca vicdanları sızlattı. Siyasi beyanlarda bulunmak, taraf tutmak, ihsası reyde bulunmak hukukçular için kırmızı çizgilerdir. Maalesef dün bu kırmızı çizgiler aşılmış, Anayasa ve yasalar açıkça ihlal edilmiştir. Yargıya, yine yargı çevreleri tarafından darbe vurulmuştur.

Kutlu yürüyüş durmaz

Bu ülkenin kutlu yürüyüşü asla ve asla durdurulamaz. Vesayetçi anlayışlar, statükocu yaklaşımlar, değişime direnen tutucular, bürokratik oligarşi ve Orta Çağ zihniyetleri elinde bu ülkenin şahlanışı artık daha fazla ertelenemez. Türkiye bir yargıçlar devleti değil, demokratik hukuk devletidir, öyle de kalacaktır. Biz ne yargı kurumlarının hasmıyız ne onlar bizim hasmımız. Kurumların görevini engelleme düşüncemiz olamaz.

İktidar mücadelesi var

Türkiye’de bir iktidar mücadelesi var. Geçmişte yürütme organının gücü ve imkanları üzerinde vesayet noktasında olan, yön veren, ona müdahalelerde bulunan, kendilerini üst noktada gören kurumlar vardı. Şimdi normalleşiyoruz. Artık iktidar yetkisi, sivil iktidarın ve yürütmenin eline geçiyor. Ortada gürültü kopuyorsa, birtakım çevreler kriz var, öldük, bittik diyorsa, kendi ellerindeki anayasadan almadıkları yetki ve imkanları kaybettikleri içindir. Sivil irade üzerinde hiçbir vesayeti kabul etmiyoruz.

Müsteşarı habersiz yakaladılar

BAŞBAKAN Yardımcısı Arınç, “Adalet Bakanı Müsteşarı, HSYK’nın toplantısına katılmasaydı böyle bir karar çıkabilir miydi” sorusuna şu yanıtı verdi: “Müsteşarın, gündemde böyle bir konu yokken, bir HSYK üyesi aniden, konuşmaların sonuna doğru önerge vererek, konuyu gündeme getirdiğinde, ‘Hayır bu konuyu burada görüşemeyiz, bizim yetkimiz dışında’ diyerek itirazı olmuştur. Ancak Müsteşar’ın toplantı başladığı için ayrılması veya muhalefet şerhi koyması, kararın alınmasını engelleyememiştir. Karar oyçokluğuyla alınmıştır. Müsteşar’ın yaptığı doğrudur. Adalet Bakanımız da elbette bu konuda, kendisine bakan olarak düşen görevleri yerine getirecektir. Bu kararı alan heyetle ilgili, kendilerine görev ve yetkilerini hatırlatmak gibi bir görevimiz olabilir.”

Hürriyet, 19.02.2010


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.