Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Siyasi Gündem > Arınç: Bir insan ahmak değilse yaşanan olayları küçümsemez

Arınç: Bir insan ahmak değilse yaşanan olayları küçümsemez

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''kendisine yönelik suikast iddiaları ve yürütülen soruşturma sürecine'' ilişkin olarak, ''Türkiye'de yaşayan bir insan ahmak değilse, sağında, solunda, önünde, arkasında olup bitenleri yıllardan beri takip ediyorsa bu olayı nasıl küçültebilirsiniz? Bu olayı nasıl basit görebilirsiniz?'' dedi.

Arınç, TRT-1'de canlı yayınlanan ''Politik Açılım'' programına katılarak gündemdeki konulara ilişkin soruları yanıtladı.

''Kendisine yönelik suikast iddialarının ve ardından başlatılan soruşturmanın'' hatırlatılması üzerine Arınç, olaydan nasıl haberdar olduğunu anlattı. Bu süreç içinde konuyla ilgili pek çok şey yazıldığını, tartışıldığını, farklı kesimlerin olaya farklı açılardan baktığını söyleyen Arınç, yargı süreci devam ederken ve hükümet üyesi bir bakan olarak konuyla ilgili söyleyeceklerinin ve değerlendirmelerinin kısıtlı olacağını belirtti.

Suikast iddiasının bir ihbar üzerine başlatılan operasyon kapsamında ortaya çıktığını dile getiren Arınç, ''O ihbarın da uzaydan mı yoksa Ankara'ya çok yakın bir yerden mi yapıldığı tartışılıyor. O ihbarda 'iki kişi iki araçla Arınç'ın evinin yakınında gözetleme yapıyorlar, bir saldırı ihtimali de olabilir' deniliyor ve plakaları da veriliyor'' dedi.

Arınç, ''suikast iddiası soruşturulurken Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığındaki aramalarla olayın daha geniş bir tartışmaya yol açtığının'' belirtilmesi ve ''Bunun nedeni siyasi miydi yoksa böyle bir beklenti içerisinde iş oraya mı sıçradı? Emniyetten bilgi geldiğinde acaba askerlerle doğrudan irtibata geçerek olayın gerçeğini görebilecek bir noktada olabilir miydiniz? Neden birden bire konu büyük bir asker-sivil tartışmasına, Hükümet ile Genelkurmay arasında açıklamalara yol açtı?'' diye sorulması üzerine, konunun yargı sistemi içerisinde yürüdüğünü söyledi.

Bir takım bilgiler, belgeler bir araya getirildiği zaman suç vasfının savcının sevk etmesiyle hakim tarafından tayin edildiğine dikkati çeken Arınç, şöyle konuştu:

''Biz işin dışındayız, pek çok kişi de dışında. Böyle bir olayda bence kişiler belli. En azından o gün için belli. Olayın üzerinde de devam ediliyor. Ben filan kişileri ya da filan kurumu arayıp da 'Ne oluyor, nereye gidiyoruz, siz ne yapıyorsunuz?' demeli miydim? Bence dememeliydim. En azından bana karşı işlendiği iddia edilen bir olay, suç ya da suça yönelik gelişme, bir icra başlangıcı varsa ve kişiler belliyse, o kişiler o kurumların mensubu iseler, belki o kurumdan birisinin 'Sayın Başbakan Yardımcım geçmiş olsun. Böyle bir olay var ama...''

Bu sözlerinden sonra ''Böyle bir arama olmadı mı?'' diye sorulması üzerine Arınç, ''Ancak bu kadar kibarlıkla ifade edebiliyorum. Daha ne söyleyeyim? Hayır. Böyle bir arama olmadı. Olmasını düşünürler mi düşünmezler mi bilmiyorum. Belki de onlar 'İş tamamen ortaya çıktıktan sonra biz bunu yapalım' demiş olabilirler'' yanıtını verdi.

Arınç, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın, ''kozmik odadan patates çıktı'' ifadelerinin ve bu konudaki genel değerlendirmelerinin hatırlatılması üzerine de böyle bir olay karşısında öncelikle meseleye insani açıdan bakılması gerektiğini söyledi. Ana muhalefet partisinin hem protokol hem siyaset açısından büyük önem taşıdığını ifade eden Arınç, bu süreç içerisinde, ''Ergenekon'' soruşturması kapsamında da ''meseleyi basite almanın, hafif görmenin, olayı küçültmenin, bütün bunlarla iktidarı hedef alarak bu kumpasları kuranın iktidar olduğunu söylemenin ana muhalefet partisini adeta geleneği olduğunu'' söyledi.

-''BECERİKSİZ, SERSEM ADAMLAR...''-

Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Öyle yazılar yazdılar, öyle sözler söylediler ki bunları tekrarlamaktan utanıyorum. Ama toplarsanız şöyle bir şey ortaya çıkar: 'Beceriksiz, sersem, salak adamlar adresi bile kağıda yazmışsınız. İnsan utanır be'. Bunun arkasında yatan şey şudur: 'Bir işi başaramadınız. Ağzınıza, yüzünüze bulaştırdınız'. Türkiye'de bu söyleniyor. Hem de belli bir çevreden ısrarla söyleniyor. Bana yapılan olaydan üzüntü duyduklarını değil, bana yapılan veya yapılmak istenen olayın en kötü ihtimal içinde bile neden gerçekleşmediğini, 'Bu adamdan niye bizi kurtarmadığınızı' onlarların salaklığıyla ifade etmeye çalışıyorlar. Bu çok yanlış bir şey.

İkinci olarak, bütün bu olan bitenler kamuoyunun önünde yapılırken madem ki bağımsız yargı var, madem ki bir savcı, bir hakim ihtiyaç duyduğu için bir arama kararı yapıyor. Bununla ilgili belgeseller televizyonlarda gösteriliyor. Türkiye'de yaşayan bir insan ahmak değilse, sağında, solunda, önünde, arkasında olup bitenleri yıllardan beri takip ediyorsa bu olayı nasıl küçültebilirsiniz? Bu olayı nasıl basit görebilirsiniz? O zaman demokrasi sevdası olan herkesin, 'Şu olay da ortaya çıksın. Türkiye'nin demokrasisinin üzerini örtmeye çalışan her şeye biz karşıyız' demesi gerekirken bu olayın üzerine daha kalın perdeler örtmeye çalışan tavırlar da gördük. Ben beklemedeyim. Yaşadığımız bu süreci de iyiye, ileriye gidişin, demokratikleşme noktasında bir kaç engeli birden aşmaya gidişin bir işareti olarak görüyorum.''

-''DEVLET SIRRI''-

Soruşturma kapsamında ''devlet sırrı'' konusunun gündeme geldiğinin hatırlatılması üzerine Arınç, ''devlet sırrı'' konusunun ilk kez TBMM Başkanı olduğu dönemde ciddi olarak karşısına çıktığını, Anayasa'da devlet sırrı ve ticari sırların Meclis araştırması kapsamına girmediğine ilişkin bir madde olduğunu belirtti.

Kurulan meclis araştırma komisyonlarında bu maddenin karşılarına çıktığını ve bu nedenle komisyon raporlarının işletilemediğini, rapor haline getirilenlerin de Genel Kurul'da görüşülemediğini, komisyonların icrai fonksiyonlarını kaybettiğini ifade eden Arınç, o dönemde, ''devlet sırrı'' ve ''ticari sır'' kavramlarının Genel Kurul'da nasıl konuşulacağına ilişkin Meclis İçtüzüğü'nde bir değişiklik tasarladıklarını, ancak gerçekleştiremediklerini anlattı.

Arınç, hükümetten de bu kavramların tarif edilmesini, konuyla ilgili bir kanun çıkarılmasını istediklerini belirterek, ''Herkes bunun arkasına gizlenerek bir şeylerin araştırılmasını, incelenmesini engelleyebilir. O dönemde olmadı. Bir eksiklik olarak şimdi bu sır kavramının hukuki unsurlarıyla beraber tarif edilmesi lazım'' dedi.

''Sizin anlattıklarınızdan, özellikle askerler cephesinden yapılan ilk açıklamalarda, yani bir başka askeri kişinin izlendiği açıklamalarından yeterince ikna olmadığınız gibi bir izlenim edindim. Siz soruşturmanın bugüne geldiği noktada ikna oldunuz mu?'' sorusuna Arınç, ''Olayı ben soruşturmuyorum, savcılar soruşturuyor. Benim ikna olup olmamam çok önemli değil. Ben vicdanımda buna bir değer biçerim mutlaka. Ama savcılar gidebildikleri yere kadar gideceklerdir, sonra bulduklarıyla yetineceklerdir. Buldukları onları dava açmaya da takipsizlik kararı vermeye de götürebilir. Ben hayatta olduğum sürece bu konuyla ilgili bizzat müşahede ettiğim, duyduğum, gözlemlediğim, bu olaylardan çıkardığım bir sonucu kendi bünyemde her zaman muhafaza edeceğim'' diye yanıt verdi.

 

***

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''2011 Temmuz'undan önce bizim seçim yapmak gibi bir niyetimiz yok. Türkiye'nin şartları da buna uygun değil'' dedi.

Arınç, TRT-1'de canlı yayınlanan ''Politik açılım'' programına katılarak gündemdeki konulara ilişkin soruları yanıtladı.

Anayasa değişikliği ve bu konuda hükümetin bir paketi olup olmadığına ilişkin soru üzerine Arınç, şunları kaydetti:

''Bizim masamızın üzerinde farklı farklı dosyalar var. Bir tanesi 1982'den bu yana üçte biri hemen hemen değişmiş ve birbiriyle irtibatı, akordu kopmuş mevcut anayasalar... Bunu daha basitleştiren, temel haklar konusunda bireyi daha da güçlendiren, gerçek bir Avrupai anayasa tarzında, Avrupa Birliğine, demokratik ve hukuk standardına uygun bir yeni anayasa yapabilir miyiz? 'Yeni, sivil ve demokratik' dedik ama bundan çok ürküldü. Bundan dolayı başımıza gelenleri herhalde herkes biliyor. Dolayısıyla bir dosya halinde o hazırda bekliyor, belki bir kaç ufak rötuşla yeniden gündeme getirilebilecek bir anayasa paketi.''

Bunun dışında aralarında yargı reformunun da bulunduğu pek çok önemli konuda üzerinde kapsamlı olarak çalışılmış ve hazırlanmış paketlerin ''iktidarın masasının üzerinde beklediğini'' anlatan Arınç, ancak bunların gerçekleştirilebilmesi için TBMM'de nitelikli çoğunluğun sağlanması gerektiğini ya da referanduma gidilebileceğini söyledi.

-''REFERANDUM MUTLAK GİBİ GÖRÜNÜYOR''-

Referanduma gitmekten korkmadıklarını, ancak insan haklarıyla ilgili konuların, temel haklar konusunda referanduma sunulmasını uygun bulmadıklarını belirten Arınç, bu konuda Meclis iradesinin kendisini ortaya koyabilmesi gerektiğini dile getirdi. İki muhalefet partisinin ''hükümeti sıkıştırmanın, iktidarı yıpratmanın, adım attırmamanın bir öngörüsü olarak anayasa değişikliklerine yanaşmadığını'' ifade eden Arınç, BDP'nin katkı vermesi halinde bile anayasa değişikliği için gerekli 367 sayısına ulaşılamayacağını, dolayısıyla referanduma başvurulmasının mutlak hale gelebileceğini kaydetti. Arınç, ''Referandum sanki yapmamız gereken zaruri bir anayasa değişikliğinde mutlak gibi görünüyor. O zaman o alanı hazır hale getirmemiz lazım'' dedi.

Anayasaların toplumun temel belgeleri olduğunu, bunun için de üzerinde bir mutabakat bulunması gerektiğini vurgulayan Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Şimdi artık 2010 yılında anayasamıza farklı bir gözle bakmalıyız. Bu farklı gözle bakarken de üzerinde halkın, siyasetin mutabık kalabileceği, anayasal kurumların 'evet' diyebileceği keşke bir anayasa değişikliği hatta tümden bir anayasa yapabilsek... Halk konusunda benim bir endişem yok. Halk, farklı tavırlarıyla yeni bir anayasa ihtiyacını gösteriyor ama parlamento içinde bu mutabakatı göremiyoruz. Parlamento dışında kalan partiler, onlar görüşlerini açıklarken bir flu durum var ortada. Buna rağmen 'nitelikli çoğunluk bulunduğu takdirde bir anayasa değişikliği yapılmalı mıdır?' derseniz, mutlak yapılmalıdır diyorum.''

-ERKEN SEÇİM TARTIŞMALARI-

Erken seçim tartışmalarına ilişkin soruyu da yanıtlayan Arınç, bir erken seçim konusunda muhalefetin çok da arzulu istekli ve hazır olduğunu düşünemediğini belirtti. AK Parti'nin her zaman milletten aldığı yetkiyi son güne kadar kullanmaktan yana olduğunu ifade eden Arınç, şunları kaydetti:

''Şimdi de 2011 Temmuz'u seçim tarihi. 2011 Temmuz'undan önce bizim seçim yapmak gibi bir niyetimiz yok. Türkiye'nin şartları da buna uygun değil. Aslında olaya siyasi çıkar açısından baksak ben muhalefetin bu içinde bulunduğu şartlara bakarak hemen giderim ve yine biz geliriz. Çünkü 'AK Parti gittikten sonra ben geleceğim' diye hiç birisi söylemiyor. 'Ben gelirsem şöyle yapacağım' diye de hiçbirisi vaat etmiyor. Böyle bir muhalefet olabilir mi? Yani Sayın Baykal bu kadar bağırıp çağırırken, eliyle koluyla herkesi döverken, 'Biz iktidara geliyor ve geldiğimiz gün şunları yapacağız' diye... Veya Sayın Bahçeli'nin, böyle bir tavrını ben görmedim.''

''(Yüzde 26'ya geldi oylarımız) diyorlar'' sözlerine, ''Bunu da tartışırız. Bendeki anketler öyle söylemiyor'' karşılığını veren Arınç, ''(AKP'nin önünde gidiyoruz, üstüne çıktık) diyorlar'' şeklindeki hatırlatma üzerine de ''O zaman hiç durmasınlar her gün (erken seçim) desinler ve erken seçimde ne yapacaklarını, ne şekilde iktidara geleceklerini söylesinler'' diye konuştu.

Yeni anayasanın seçimlerden sonra gerçekleştirilebileceği ihtimali karşısında partilerin seçime gidilirken buna yönelik de hazırlıklı olmasında yarar gördüğünü aktaran Arınç, ''Yeni bir anayasanın vaadini yaparak hatta yeni anayasa değişikliklerini ikinci bir sandık olarak halkın önüne genel seçimlerle getirerek yeni bir açılım yapmanın, Türkiye'ye yeni bir ufuk kazandırmanın da faydalı olabileceğini düşünüyorum ama bu benim ham düşüncem. Yani bu kararlaştırılmış, işlem haline getirilmiş bir şey de değildir'' dedi.

-''BAĞIMSIZ, ONDAN BİRAZ DAHA FAZLA TARAFSIZ YARGI''-

Arınç, Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Hrant Dink ve Ahmet Taner Kışlalı'nın öldürülmeleri hatırlatılarak, ''İktidarlar geliyorlar, gidiyorlar ama bu suikastlar niye çözülemiyor?'' diye sorulması üzerine, hukukun ve hukuka olan inancın önemine dikkati çekti.

''Biz bugüne kadar 50 den fazla mafya türü örgütlenmenin çökertildiğini biliyoruz'' diyen Arınç, siyasi olarak kurulmuş veya bu amaca hizmet eden pek çok örgütün olduğunun da bilindiğini kaydetti. Bütün amaçlarının hukuksuzluğun ortadan kaldırılması olduğunu belirten Arınç, bu tür örgütlerin geçmişten bu yana hangi ad altında kurulmuş olursa olsun artık yaşamaması, Türkiye'nin tamamen hukukun egemen olduğu bir ülke haline gelmesi gerektiğini söyledi.

Arınç, bunun için ''güçlü bir siyasi iradeye, her türlü güçten arındırılmış, sadece görevini yapan, hukuka bağlı istihbarat ve kolluk kuvvetleri ile bağımsız olduğu kadar ondan biraz daha fazla tarafsız yargıya'' ihtiyaç olduğunu bildirdi. Türkiye'nin bu dönüşümü yaşadığını dile getiren Arınç, ''Buna kaç sene sonra, yakında mı uzakta mı varacak bilmiyorum ama gidiş o istikamete doğru'' dedi.

-''TOPLUMSAL MUHALEFETİN GENİŞLEMESİNDEN MEMNUN DEĞİLİM''-

TEKEL işçilerinin eylemine yönelik soruları da yanıtlayan Arınç, 4-C statüsü ve bu statüde yapılan değişiklikler hakkında bilgi verdi. Arınç, şöyle konuştu:

''Ben, toplumsal muhalefetin genişlemesinden, büyümesinden, bir cephe haline gelip sokaklara çıkmasından memnun değilim. Bir siyasi iktidar bundan memnun olmaz. Parlamentonun içindeki siyasi partilerin eleştirisi veya bizi yıpratmasına biz gülüp geçiyoruz. Çünkü hiç etkili değiller ama karşımızdaki muhalefet sokağı çıkar da bunun içerisinde hanım kardeşlerimiz, gençler, onların yavruları çıkar ve bunlar üzerinden iktidar yıpratılmaya çalışıyorsa ben bir siyasetçi olarak bundan çekinirim, endişe ederim. Dolayısıyla eczacılara karşı bizim ne yapabiliyorsak yapmamız lazım. TEKEL işçilerine karşı hakları verilecekse belki biraz daha fazlasını vermemiz lazım.''

Arınç, 4-C'de belki biraz daha iyileştirme yapılabileceğini, bütçe imkanları doğrultusunda olanakların gözden geçirilebileceğini söyledi.

Bazı sendikaların hükümetle konuşurken belli bir noktaya geldiğini, ancak işçiye döndüğünde bu noktadan farklı şeyler söyleyebildiğini ifade eden Arınç, şöyle devam etti:

''TEKEL işçilerinin mensup oldukları sendikanın başkanı ve daha üst kurulun başkanı 'bu bizim için yeterlidir, bundan daha iyisi olmaz' noktasına gelmişken bugün birisinin bir vesile ile bunları sokağa çıkaracak noktaya gelmesi Sayın Başbakanı fevkalade üzüyor ve sinirlendiriyor. 'Biz bu konuyu görüşmüştük, bize teşekkür etmiştiniz, yapabileceğimiz ancak buydu, siz de bunu kabullenmiştiniz. Şimdi bu ne oluyor?' dendiğinde, 'Bu işler böyle oldu Sayın Başbakanım) diye alay eder tarzda insanın karşısına gelindiğinde bir tepki duymamak mümkün değil ama bir Başbakan da bir hükümet de bunları bile bile yine de bu sosyal grupların haklarını gözetme noktasında onlardan daha farklı bir noktaya gitmesi lazım.''

Eczacılarla yaşanan sıkıntı ve konuya ilişkin Danıştay kararını hatırlatan Arınç, ''Hükümetin derseniz ki beceriksizlik, derseniz ki kötü yönetim derseniz ki bir başka şey... Bu eleştirileri anlarım ama sanki olaylar bu noktaya gelsin diye farklı güçlerin farklı grupların da harekete geçtiğini düşünüyorum. Hiç de beklemediniz, hukuken öyle olmaması gerekir dediğiniz konularda son dakikada, son anda karşınıza bir karar, bir girişim, bir davranış da çıkabiliyor ama bunları da aşmamız gerekiyor hükümet olarak'' diye konuştu.

-''DEMOKRATİK AÇILIM''-

Arınç, ''Açılım nereye kadar gidecek? Bir sonuç alınabileceğini düşünüyor musunuz? Sonuç denilen şey sizin açınızdan ne olabilir?'' sorusuna, ''Demokratik açılım dediğimiz, hemen 3-5 günde sonuçlanacak bir iş değil, bir süreç. Başarısızlığa uğradığı noktasını kesinlikle kabul etmem, zamanında yürüyor. Buna çok maniler var, maniler çıkarmak isteyenler var ama toplum bunu kabulleniyor ve ümitle bekliyor'' yanıtını verdi.

Seçim barajının düşürülüp düşürülmeyeceği sorusu üzerine Arınç, ''Temsilde adalet şarttır. Temsilde adalet, yönetimde istikrar... Anayasa'nın sihirli cümlesi. Bu ikisini birbiriyle bağdaştırmamız lazım. Barajlar düşebilir. Barajlar düşmese bile temsilde adaleti sağlayacak mekanizma var'' dedi.

Bülent Arınç, dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin soru üzerine ise ''Dokunulmazlıklar yeniden tarif edilmeli ve sınırlandırılmalı ama dokunulmazlık sayılmasa bile aynı noktada daha güçlü olan koruyucu mekanizmalara da dikkat etmemiz lazım'' dedi. Arınç, ''Yani 100 milletvekilinden farklı olarak yüzde 10 barajının düşürülme ihtimali de mi var?'' sözleri üzerine, ''Bulabildiğimiz sistem o. 450 artı 100. Onun dışında başka argümanda olabilir'' görüşünü dile getirdi.

Zaman, 17.01.2010


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.