Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Siyasi Gündem > Erdoğan: Korkaklar zafer anıtı dikemez!

Erdoğan: Korkaklar zafer anıtı dikemez!

Başbakan Erdoğan, muhalefetin "Demokratik Açılım" süreciyle ilgili olarak halkı "bölünme senaryoları"yla korkutmaya çalıştığını söyledi. Eflatun’un sözünü hatarlatan Erdoğan, “Korkaklar zafer anıtı dikemez” dedi.

ANKARA - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin 14. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı'nın açılışında bir konuşma yaptı.

Başbakan Erdoğan, özetle şunları söyledi:

“Asla popülizme tevessül etmedik, asla vesiseye, hileye tevessül etmedik, asla hukuksuzluğa tevessül etmedik, çetelere göz yummadık, mafyaya eyvallah demedik, kirli ilişkilere, kirli örgütlenmelere asla hoşgörü göstermedik.

Ne tür kirli senaryoların gündeme geldiğini, hukukun konusu olduğunu görüyorsunuz. Bütün bunlara rağmen biz inadına demokrasi dedik. Bütün bunlara rağmen biz hukuk dedik, adalet dedik.

Millet aşkına, ülke aşkına, hizmet aşkına, 'cehennem olsa gelen göğsümüzde söndürürüz, bu yol ki hak yoludur, dönme bilmez yürürüz' dedik ve bu şekilde yürüdük.

Atılan her adımda geçmişte yaşananları hatırlatıp bu milleti korkuya mahkum etmek, korkuya teslim etmek isteyenler çıkabiliyor. Yani bir korku toplumu oluşturma gayreti içerisinde olanlar çıkabiliyor. Tarih yeterli gelmediğinde sanal korkular, hayali tehditler üretip milleti bu şekilde dize getireceklerine hala inanlan olabiliyor.

Türkiye'nin hangi meselesine elimizi uzatsak orada önümüze engeller çıkarıldı. Avrupa Birliği dedik, 'kimliğimiz tehlike altında' dediler. Kıbrıs dedik, 'milli menfaatlerimiz tehdit altında, peşkeş çekiyorlar' dediler. Komşularla sıfır problem dedik, 'eksen kayıyor' dediler. Ermenistan dedik, 'Sevr' dediler. Çetelerle mücadele dedik, 'sakın ha dokunma' dediler. Hukuk dedik, 'yaklaşma' dediler. Demokrasi dedik, 'uzak dur, neyine lazım' dediler. Şimdi de Milli Birlik ve Kardeşlik Süreci diyoruz, 'ihanet' diyorlar, 'hıyanet' diyorlar, 'müzakere, mütareke, bölünme' diyorlar. Aynı siyaset, aynı tavır, aynı tutum ve üzülerek söylüyorum, aynı korkak yaklaşımı sergiliyorlar.Eflatun ne güzel söylemiş, 'korkaklar hiçbir zaman zafer anıtı dikememişlerdir'.

Eğer Alparslan korksaydı Malazgirt olur muydu? Kılıçarslan korksaydı işgal orduları Anadolu'da durdurulabilir miydi? Selahaddin Eyyubi korksaydı ismi tarihe yazılabilir miydi? Orhan Gazi korksa Bursa, Fatih korksa İstanbul olur muydu? Pir Sultan korksa, Dadaloğlu korksa o muhteşem dizeler dillerinden dökülür müydü? Mimar Sinan korksa muhteşem minareler Anadolu'dan Rumeli'nden göğe yükselebilir miydi? Mimar Hayrettin korksa azgın nehirlere bir gerdanlık gibi o köprüler kurulabilir miydi? Kahraman Mehmetçik korksa Çanakkale'de o destan yazılabilir miydi? Hasan Tahsin, Sütçü İmam, Nene Hatun, Şerife Bacı korksalar bu millet Kurtuluş Savaşı'nda istiklaline kavuşabilir miydi? Ve soruyorum sizlere Mustafa Kemal korksa bu cumhuriyet inşa edilebilir miydi? Merhum Menderes korksaydı bize bu demokrasi mirasını bırakabilir miydi? Merhum Özal korksaydı kendisine yapılan suikast girişimin hemen ardından 'Allah'ın verdiği ömrü O'ndan başka alacak yoktur' sözünü söyleyebilir miydi?''

Korku üzerine ülke inşa edilemez. Korku üzerine gelecek inşa edilmez. Korku üzerine demokrasi bina edilemez. Yedi yıl boyunca korkanlardan, korkaklardan olmadık. Allah'ın izniyle bundan sonra da korkmadan yolumuza devam edeceğiz.

Gün akan kanı dindirme, annelerin gözyaşını bitirme günüdür. Bundan gerisi lafı güzardır.

Ülkenin diğer kesimindeki vatandaşlarım bunu bilmiyor olabilir. OHAL'in ne anlama geldiğini, nasıl bir uygulama olduğunu yaşamamış olabilir. Ekmek karne ile alınıyordu, çay gramla alınabiliyordu. 1940'ların CHP yönetimi altındaki Türkiye'sinden bahsetmiyorum. 1990'ların, 2000'li yılların CHP'li yönetimlerinden, MHP'li yönetimlerinden bahsediyorum. Şehirler arasında ancak konvoylarla seyahat edilebiliyordu.

Böylesine hayırlı, böylesine samimi ve kararlı bir girişim karşısında bile ülkenin, milletin hassas değerleri istismar ediliyor. Oy avcılığına kurban edilmek isteniyor. Habur Sınır Kapısı'nda yaşanan manzara ne kadar nahoşsa, ne kadar istismarsa, ne kadar tahrikse açık söylüyorum bir şehit annesini elinden tutarak Meclis'e taşımak, ona orada slogan attırmak, onun üzerinden şehitlerimizi ve şehit ailelerimizi istismar etmek de o kadar nahoştur, o kadar istismardır, o kadar provokasyondur.

Hiç kimse vatandaşlarımın hissiyatıyla oynamaya kalkmasın, hiç kimse milletin kutsal değerleri üzerinden siyaset yapmaya yeltenmesin. Hiç kimse bizim aziz şehitlerimizi kendi çarpık siyasi görüşlerine malzeme yapma gafletine düşmesin. Bu şehitlerimizin aziz hatırasına yapılacak en büyük haksızlık olur."

Erdoğan sözlerine, ''Türkiye İzmir'den, İstanbul'dan ibaret değil. Türkiye'nin meseleleri Osmaniye'den, Ankara'dan, Antalya'dan ibaret değil. Türkiye çok büyük. Bu topraklar hepimizin kardeşlik, barış içinde, huzur içinde yaşayabileceğimiz kadar büyük ve geniş. Komşumun derdi benim derdimdir, kardeşimin meselesi benim meselemdir. Bu ülkede yaşayan, bu vatanın üzerinde, bu bayrağın altında yaşayan herkesin problemi, bizim problemimizdir. Çünkü biz böyle bir kültürden, böyle bir medeniyetten geliyoruz. Biz herkesi biri birini anlamaya, tanımaya davet ediyoruz. Muhalefetin tüm kışkırtmalarına, tüm tahriklerine, tüm çirkin iftiralarına rağmen ülkemin her köşesindeki vatandaşımın, bu meseleyi enine boyuna düşünmesini istiyorum. Öncelikle siyasi mülahazalarla değil, insani ve vicdani açıdan meseleyi değerlendirmek durumundayız. Ölen her insan bu vatanın, bu milletin bir parçasıdır. Tek bir insanın ölmesini bile, insanlık vicdanı onaylayamaz” diyerek devam etti.

'BORÇLANMA FAİZİNİN DÖRTTE BİRİ TERÖR YÜZÜNDEN'

Borçlanmaya’da değinen Başbakan Erdoğan, ''Lütfen buna dikkat edin burası çok önemli. Bizim ödediğimiz borçlanma faizinin yaklaşık dörtte biri terör riskinden kaynaklandı. 10 yıllar boyunca terör riski nedeniyle bu ülke yüksek faizlerle borçlanmak zorunda kaldı. O faizin bedeli benim 72 milyon vatandaşımın cebinden çıkıyor. Bu meseleyi çözdüğümüzde bu riski ortadan kaldırdığımızda, göreceksiniz, o faiz oranları daha da düşecek.

'MUHALEFET NEDEN BÖLÜCÜ DEDİĞİNİ AÇIKLIYAMIYOR'

''Ne oldu? Muhalefet atacağımız adımların hangisine itiraz edebildi, atacağımız hangi adımın Türkiye'yi böleceğini, parçalayacağını söyleyebiliyorlar? Sadece üstü örtülü olarak 'bunlar bölücü', bu kadar. Neden? Niçin? Neye dayanarak söylüyorsun var mı? Böyle bir şey yok. Aylardır toplumu, milletimizi yanıltmaya, karanlığa yumruk sallayarak süreci provoke etmeye çalışıyorlar. Demokratik açılım süreciyle ilgili suçlamalarının, karalamalarının, iftiralarının, hayali senaryolarının hepsinin boş olduğu, dayanıksız olduğu ortaya çıktı. AK Parti'ye karşı büyük bir haksızlık içinde oldukları görüldü. Milli birilik ve kardeşlik sürecinin sadece ve sadece bu milletin, bu ülkenin, bu devletin selametini, huzurunu, refahını hedeflediği, milli biriliğimizi güçlendirmekten, kardeşliğimizi pekiştirmekten başka bir amacının olmadığı daha iyi anlaşıldı.''

'SÖZÜM CHP VE MHP’YE OY VERENLERE'

Şimdi kendilerine düşenin bu sürecin ne olduğunu, ne olmadığını halka anlatmak olduğunu vurgulayan Başbakan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''CHP'nin üst kadrosuna değil, çünkü onlar anlamamakta direniyor. Ama CHP'nin oy verenlerine, kardeşlerimize anlatmamız lazım. MHP'nin lider kadrosuna değil; onların ne anlayıp, ne anlamadığı ortada; ama MHP'ye oy veren sempatizan olan kardeşlerime sesleniyorum; Onlar başlarını iki ellerinin arasına alarak inanıyorum ki bu süreci çok daha farklı değerlendireceklerdir. Bu yanlış bilgilendirmelere, karalama kampanyalarının haksızlığına onlar da şahitler, görüyorlar.

Ben burada artık CHP'ye bir eleştiri getirmek istemiyorum. Sağ olsunlar, onlar zaten bize hiç bırakmıyorlar. Yapacaklarını zaten kendi kendilerine yapıyorlar. Dört tane rapor hazırladılar. Bugün tüm o raporlarda ifade ettikleri görüşlerin tersini ifade ediyorlar. Beş yıl, 10 yıl, 20 yıl önce söylediklerinin tam tersini iddia ediyorlar. 1990 yılında rapor hazırlamışlar, 'özel okullarda Kürtçe eğitim yapılabilir' demişler. Bugün, Kürtçe kelimesine bile tahammül edemez duruma geldiler.''

Muhalefetin Türk ekonomisine katkıda bulunmak gibi bir derdinin olmadığını kaydeden Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Bunların tek meselesi ülkeyi karıştırmak. Bunlar mikser, mikser. Görevleri bu. Milli birliğimizi, kardeşliğimizi pekiştirmek için hangi adımı attılar? Terör meselesi için, Alevi vatandaşlarımızın, azınlıklarımızın ve etnik unsurlarımızın sorunları için, ekonominin kronik problemlerini çözmek için sözden, laftan, nutuktan başka bugüne kadar ne ürettiler?

Şimdi çıkıyorlar, yapanı taşlamaya çalışıyorlar. Benim aziz milletim bu acziyeti, bu korkaklığı, bu tutarsızlığı ibretle seyrediyor. Ama ben onlara 'gölge etmeyin başka ihsan istemez' demiyorum. Her şeye rağmen bunu söylemiyorum. Yol yakınken dönün diyorum. Gelin siz de milletin yönüne, milletin rotasına, milletin güzergahına girin diyorum. Milletimizin sorunlarına gözünüzü yummayın, milletimizin hissiyatına kalbinizi kapatmayın, milletimizin sesine kulağınızı kapatmayın, başınızı kuma gömmeyin, 'adam aldırma, geç' demeyin, 'gemisini kurtaran kaptan' anlayışıyla hareket etmeyin, 'bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın' demeyin. Aldırın, dokunun, dert edinin, hissedin diyorum. Mesele bu.”

Bütün sorun alanlarını minimize edecek gücün mevcut olduğunu kaydeden Başbakan Erdoğan, bunun için ''Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi'' ile ''Demokratik Açılım Süreci''ni sorun alanlarını minimize etmek amacıyla ortaya koyduklarını dile getirdi.

Bu sorunları sıfırlamaktan değil, minimize etmekten söz ettiğini belirten Erdoğan, bütün sorun alanlarının TBMM'de yapılan müzakerelerde tek tek açıklandığını ifade etti. Muhalefetin ise hala ''ne söylediler?'' dediğini anlatan Başbakan Erdoğan, ''Türkiye'nin bütün sorunlarına el atacak, hal yoluna koyacak irademiz var bizim. Birikimimiz var, potansiyelimiz var'' dedi.

'BU YOLA ANALAR AĞLAMASIN DİYE ÇIKTIK'

Bu yola ''anneler ağlamasın'' diyerek çıktıklarını hatırlatan Başbakan Erdoğan, bu hayati projeyi gözyaşları dinsin, şiddet ve terör son bulsun diye ilan ettiklerini söyledi.

Anavatanın bir adının da Anadolu olduğunu kaydeden Erdoğan, ''Babadolu değil, Anadolu'' dedi. Bunun çok anlamlı olduğunu vurgulayan Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin baştan başa ana dolu olduğunu dile getirdi.

Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi'ne Anadolu'nun onayı ve rızası ile başladıklarını belirten Erdoğan, şunları söyledi:

''Bu süreçte bize karşı çıkmakla kalmayıp, 'analar ağlasın' diyenler, ellerini vicdanlarına koymayanlar daha şimdiden Anadolu ile bağlarını koparmışlardır. Çünkü Anadolu anaların vicdanıdır, yüreğidir.

Daha ilk cümlelerinde sorunların çözüm yoluna girmesinin siyasi ikballerini karartacağını görmüşlerdir. Çünkü istikbal ve istismar kapıları kapanacaktır. Gelecekte kendilerine yer kalmayacağı için eski yaraları kanatmaya çalışıyorlar. Biz diyoruz ki 'bugün yangını söndürme günüdür'. Ama onlar yangına suyla değil benzinle gitmeyi tercih ettiler. 'Anneler tabii ki ağlayacak' diyerek tarihe kazınacak talihsiz ifadeler kullandılar. Dediler ki 'Çanakkale'de, Kurtuluş Savaşı'nda, Şeyh Sait İsyanı'nda, Dersim'de anneler ağlamasın mı diyecektik?'

Çanakkale'de benim yürekli anam oğlunun başına kına yakarak askere gönderdi. 'Kurbanlık koyunlara nasıl kına yakılırsa ben de onun için senin başına kına yaptım. Git vatanın için, toprağın için, memleketinin namusu, onuru, şerefi için şehit ol' diyerek evladını cepheye gönderdi.

Kurtuluş Savaşı'nda oğlunu cepheye gönderen bir annenin oğluna hitabını burada sizlerle paylaşmak isterim. Belki birileri de duyar: (Hüseyinim, aslan oğlum benim... Dayın Şıpka'da, baban Dimetoka'da, kardeşlerin Çanakkale'de yatıyorlar. Sen benim son yongamsın. Minarelerden ezan sesi kesilecekse, camilerin kandilleri körlenecekse sütlerim sana haram olsun. Öl de köye dönme! Yolun Şıpka'ya uğrarsa dayının ruhuna bir Fatiha okumayı unutma! Haydi oğul, Allah yolunu açık etsin...).

İşte Kurtuluş Savaşı'nda analar ağlamadı, Çanakkale'de analar ağlamadı ama Dersim'de analar ağladı. Kahramanmaraş'ta analar ağladı, Çorum'da analar ağladı, Sivas'ta, Başbağlar'da, Gazi Mahallesi'nde analar ağladı. 30 yıldır benim 81 vilayetimin tamamında ağlayan, gözyaşı döken analar var''.

Başbakan Erdoğan, konuşmasında, Necip Fazıl Kısakürek'in bir eserinden, ''Mazgirt Tersemek nahiyesinin halkı doğranmakta... Merhamet sahiplerinden biri, birle on yaşı arasında 20 kadar çocuğu alıp bir derenin içine saklamıştır. Vazivet birden haber alınıyor. Çocukların öldürülmeleri emri veriliyor. Fakat bu emri yerine getirebilecek kimse zuhur etmiyor. En katı yürekliler bile, böyle müdafaasız masumlara silah kullanamayacaklarını söylemeye mecbur kalıyorlar. Tecrübe birkaç defa akamete uğruyor ve hayli sıkıntı mevzuu oluyor. Nihayet karanlık suratlı bir adam bulunuyor ve bir dere içinde titreşe titreşe bekleyen 20 masumun işini bitiriyor. Murat Suyu'nun kandan kıpkızıl aktığını görenler olmuştur'' sözlerini okudu.

'ACILARI HİSSETMİYORLAR'

Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Ne o tablonun savunulacak tarafı vardır ne de bugün yaşanan manzaranın. Kurşunların vızıltısını duymuyorlar, gözyaşlarına dokunamıyorlar, acıları hissetmiyorlar.

Biz, analar ağlamasın dedikçe onlar bunu hafife alıyor, 'anaların gözyaşlarını, anaların acılarını abartmayın' diyorlar. 'Geçmişte analar nasıl ağlamışsa bugünde ağlamaya devam etmelidir' diyorlar. Çünkü kendi çocukları böyle öldürülmedi, kendi çocukları böyle ölmedi. Çünkü onlar bunu yaşamadılar. Yaşamadıkları için 'yaşasınlar' diyorlar. 'Anaların gözyaşları terörle mücadelede ayaklarımızı pranga olmamalıdır' diyorlar. Biz evlat acıları son bulsun dedikçe onlar pervasızca 'geçmişte nasıl evlat acıları yaşanmışsa bugün de bu acılar sürmelidir' diyorlar. Gözyaşını gözyaşıyla besliyorlar, kanı kanla yıkıyorlar, öfkeye öfkeyle karşılık veriyorlar.

Dünün nesline söyleyecek sözleri yoktu, bugünkü nesle söyleyecek bir sözleri de yok. Bunların yarınki nesillere söyleyecek bir sözleri de olmayacak. Hani bir türkü var, adı Drama Türküsüdür. Hem drama türküsüdür, hem de dramatiktir. 'Mezar taşlarını hasan koyun mu sandın, adam öldürmeyi hasan ölüm mü sandın?' der. Türkiye'nin yaklaşık 30 yıldır gördüğü manzara oyun değil. Bu süreç bu şekilde devam edemez, etmemelidir. Bu oyunları inşallah bozacağız. İstismar zeminlerini inşallah kaldıracağız.''

ntvmsnbc.com, 21.11.09


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.