Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Siyasi Gündem > Açılım toplantısı Meclis'te başladı

Açılım toplantısı Meclis'te başladı

Kürt açılımının Meclis genel görüşmesi saat 13.00'te başladı. Şu an DTP grubu adına Ahmet Türk konuşuyor.

İsimleri değiştirilen yerleşim birimleri

Meclis'te ilk konuşan isim olan İçişleri Bakanı Beşir Atalay, bugüne kadar çeşitli sebeplerle isimleri değiştirilen yerleşim birimlerine, yerel talep olması halinde, mevzuat hükümlerine uygun olarak eski isimlerinin verilebileceğini söyledi.

Atalay, "Diğer yandan, siyasi partiler hukukunun alanını genişletmeyi, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün bir gereği olan siyasi propaganda hakkının önündeki bazı yasal engellerin kaldırılması gerektiğini düşünüyoruz. Sözgelimi, siyasi partilerin seçim çalışmalarında vatandaşlarımızın kullandıkları farklı dil ve lehçelerde de onlara seslenebilme imkanı verecek gerekli çalışmalar bunlardandır" dedi.

Kimler konuşacak?

TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin'in başkanlık ettiği genel görüşmede, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, DTP Genel Başkanı Ahmet Türk ve AK Parti Adana Milletvekili Ömer Çelik, partilerinin düşüncelerini dile getirecek.

İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın önerge sahibi olarak konuştuğu görüşmede, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da hükümet adına eleştirileri yanıtlayacak.

Genel Kurul saat 13.00'de toplanacak ve "Demokratik Açılım" konulu Genel Görüşme Önergesinin görüşmeleri tamamlanıncaya kadar çalışacak.

Görüşmelerde hükümet ve gruplara 60'ar, önerge sahipleri için ise 30'ar dakika süre verilecek.

 

cnnturk.com, 13.11.09

Meclis'te tarihi gün

TBMM Genel Kurulu'nun “Demokratik Açılım” özel gündemli toplantısı başladı. İlk söz İçişleri Bakanı Atalay'ın... Atalay orta ve uzun vadede alacakları tedbirleri anlattı... Atalay'ın ardından kürsüye DTP Grup Başkanı Ahmet Türk geldi.... Türk, sorunun devletin hataları sonucu ortaya çıktığını savundu...

TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin'in başkanlık ettiği genel görüşmede, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, DTP Genel Başkanı Ahmet Türk ve Ak Parti Adana Milletvekili Ömer Çelik, partilerinin düşüncelerini dile getirecek. Hükümet adına eleştirileri ise Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yanıtlayacak.
Salı günü yapılan bilgilendirme toplantısında tasiyon yükselmiş ve zaman zaman milletvekilleri arbedenin eşiğine gelmişti. CHP'liler hem açılımı hem de zamanlamayı protesto için pankart açmışlardı.     

AÇILIMIN İKİ HEDEFİ VAR
İlk sözü önerge sahibi olarak İçişleri Bakanı Beşir Atalay aldı.
Atalay demokratik açılımın iki hedefi olduğunu söyledi:

Demokratik açılımın birbiriyle bağlantılı iki hedefi vardır. Terörün sonlandırılması ve demokrasimizin yükseltilmesi. Türkiye’nin ertelenmiş, ihmal edilmiş, siyasi sosyal sorunların çözümü demokratikleşmektir.

Terörün sonlandırılması terörle kapsamlı mücadeleyi gerektirir. Bu bilinçle hareket eden hükümetimiz, bütün imkanlarını seferber etmiş, ülkemiz için her tür tedbiri almıştır. Güvenlik güçlerimizin terörle mücadeleci kahramanlığı, birlik ve beraberliğimizi koruyan en önemli unsurdur.

Diğer yandan terör kaynaklarının kurutulması, istismar unsurlarının ele alınması gibi önemli çalışmalar yapılmıştır.

TERÖR ÖRGÜTÜ YALNIZLAŞTIRILDI

Terör örgütünü yalnızlaştırdık. Bundan sonra da hükümetimiz Türkiye’nin ayağında bir pranga olan terör sorununu çözmek için mücadele edecektir.

Partimizin varlık sebeplerinden biri Türkiye’nin demokrasi açığının kapatılmasıdır. Ak Parti, bireysel hak ve özgürlükler alanının genişletilmesi için büyük gayret göstermiştir. Atılan bu adımlar insan odaklı siyaset anlayışımızın ürünüdür.

İnsan eşrefi mahlukattır, yani yaratılmışların en yücesidir. Demokratikleşme insanımızın hak ettiği bir siyasi düzenin pekiştirilmesini sağlayacaktır.

Sosyo ekonomik ve siyasal hastalıklarımızın çoğunun kaynağında adaletsizlik vardır. Adaletin olduğu yerde sağlıklı birey ve devlet vardır.

OHAL İNSAN HAKLARINA AYKIRIYDI

Demokratik açılım köklü bir zihniyet değişikliğini gerektirmektedir. Bu yüce meclis hükümetlerimiz döneminde fedakarlıkla çalışmış, demokrasinin geliştirilmesi alanında önemli değişiklikler yapmıştır.

İktidara gelir gelmez, insan haklarına saygının göstergesi olarak, OHAL uygulamasına son verdik.

DGM hukuk sistemimizden çıkartılmıştır. Düşünce ve ifade özgürlüğünün genişletilmesi ve terörle mücadele kanununda önemli değişiklikler yapılmıştır.
Vatandaşlarımızın günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları dilleri öğrenebilmeleri için kurslar açılmıştır. Yayın yapılması yasal güvenceye kavuşturulmuştur. TRT-6 açılmıştır.

İşkence ve kötü muamele suçunun tanımı genişletilmiş, cezası artırılmıştır. Bugün Türkiye artık faili meçhullerle, işkenceyle anılmayan bir ülke haline geldiyse bunda Ak Parti’nin kararlı mücadelesi belirleyici olmuştur.

TCK, Ceza Muhakemesi Kanunu, Kabahatler Kanunu, Denetimli Serbestlik Kanunu bu dönemde çıkarılmıştır.

5253 sayılı dernekler kanunu yürürlüğe konulmuş, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine uygun olarak örgütlenme özgürlüğü sağlanmıştır.

Açık şeffaf ve hesap veren yönetim anlayışının gereği olarak, bilgi edinme hakkı kanunu çıkarılmıştır.

Demokratikleşmenin bir gereği olarak, belediyeler ve il özel idareleri yeniden ele alınmış ve bu çerçevede önemli yasal değişiklikler, mevzuat tamamen değiştirilmiştir.

İnsan haklarının geliştirilmesi ve bu alandaki ihlallerin önlenmesi amacıyla, kurumsal yapılanma alanında da reform niteliğinde önemli çalışmalar yapılmıştır.

1 MİLYAR TL TAZMİNAT ÖDENDİ

Bir yandan bu adımlar atılırken, öte yandan sosyo ekonomik yaraları sarmak için önemli çalışmalar yaptık.

Bölgelerimiz arasında ekonomik farklılıkları ortadan kaldıracak projelere bilhassa ağırlık veriyoruz. Örneğin KOP, DAP, GAP bitirilmiş olacak, kararlıyız.

Ak Parti hükümetleri döneminde, terörden zarar gören vatandaşlarımız için özel bir kanun çıkarılmıştır. Bu kanun uyarınca, bugüne kadar vatandaşlarımıza 1 milyar TL üzerinde tazminat ödenmiştir.

Şehit ve gazilerimizin bu vatan için yaptığı fedakarlığı biz çok iyi biliriz. Bu bağlamda, özel sektörde istihdam sağlanmıştır, bunu takip ediyoruz. 10 bin kişi istihdam edilmiştir.

Bu tedbirler sayesinde, terör örgütünün istismar ettiği unsurlar ellerinden alınmaktadır.

Biz terörle mücadele ve demokratikleşme çerçevesinde attığımız adımları yeterli görmüyoruz. Bundan sonraki dönemde de kısa orta ve uzun vadeli tedbirleri almaya devam edeceğiz. Bunların ülkenin tamamını kapsadığını söyledik. Bu nedenle, demokratik açılımın sloganı, herkes için daha fazla özgürlüktür.

GÜNEYDOĞU VE DOĞU'DAKİ YASAKLAR KALDIRILACAK

Temel hak ve özgürlükleri ihlal eden herkesi korumak, Türkiye Cumhuriyeti’nin vazifedir. Hükümetimiz bu bilinçle, insan hakları mekanizmaları daha etkin hale getirmiştir.

Açılımda kısa vadeli adımlar, yasa değişikliği gerektirmeyen,  idari değişikliklerden oluşmaktadır. Bu çalışmaların bir yandan yürümekte olduğunu, oluşan yeni iklimle yeni adımlar atıldığını görüyoruz.

Örneğin geçen hafta 18 yaş altındaki bütün çocukların Çocuk Mahkemesi’nde yargılanmasını ön gören kanun teklifi TBMM’ye sunulmuştu.

Vatandaşlarımızın kullandığı farklı dillerle ilgili, üniversitelerimizde akademik araştırma yapılması, seçmeli ders gibi uygulamalar bu sürecin önemli yansımalarıdır.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaşayan vatandaşlarımızın, yol kontrollerinin azaltılması ve yayla yasaklarının kaldırılması için çalışmalar devam etmektedir.

Toplumsal ve dini hizmetler de dahil, farklı dil kullanları engelleri de kaldırılacaktır.

AYRIMCILIĞI ÖNLEME KOMİSYONU

Değineceğim hususlar bütün vatandaşlarımızın eşit olduğu mekanizmaların kurulmasını amaçlamaktadır.

Gayemiz vatandaşlarımız onurlu özgür biçimde yaşamalarını sağlamaktır.

İnsan haklarını korumaya yönelik yeni denetim mekanizmaları kurulacaktır. Bilindiği gibi Anayasa’mızın 10. maddesi her türlü ayrımcılığı yasaklamaktadır.

Bu hükmü izleyecek bağımsız bir mekanizmanın oluşturulması, insan haklarının yükselmesine büyük katkı sağlayacaktır. Bu nedenle bağımsız bir ayrımcılıkla mücadele komisyonu kurulacaktır. Yasa tasarısı yakında TBMM’ye gönderilecektir.

Başbakanlık insan hakları başkanlığını, bağımsız bir mekanizmaya dönüştürülecektir. Bu yeni kurumda, insan hakları ihlallerini denetleyecektir. Bu kanun tasarısı da Meclis’imize sunulacaktır.

İşkence ve kötü muamele karşısında, işkenceye karşı BM sözleşmesinin, ihtiyari protokolünün onaylanmasına dair kanun tasarısıdır.

İhtiyari protokolün onaylanması takiben en geç bir yıl sonra Ulusal önleme mekanizması kurulacaktır.

Başta insan hakları ihlalleri olmak üzere, kolluk hakkında şikayetlerin izlenmesi ve sonuçlandırılmasına yönelik bir mekanizma kurulacaktır.

Bağımsız kolluk şikayet mekanizması, bir yandan işkencenin önlenmesine diğer yandan da güvenlik güçlerimizin haksız yere eleştirilmesinin önüne geçecektir.

İsimleri değiştirilen yerleşim birimlerine eski isimlerinin verilmesine imkan sağlanacaktır.

Siyasi partiler hukukunun alanını genişletmeyi, siyasi propagandanın geliştirilmesini de sağlayacağız.

Söz gelimi, siyasi partilerin seçim çalışmalarında, vatandaşlarımızın kullandığı farklı dillerde de seslenmesine imkan verilecektir..

Yapılacak değişiklikler ve kurulacak mekanizmalar, etnik kökeni cinsiyeti siyasi tercihleri ne olursa olsun, ülkemizde yaşayan tüm vatandaşlarımızın özgürlüklerini korumayı amaçlamaktadır.

Bunlar aldığımız ve almakta olduğumuz tedbirlerin bir kısmıdır. Nihai bir liste söz konusu değildir. Çünkü biz açılımı ucu açık bir paket değil, dinamik bir süreç olarak görmekteyiz.

Mevcut anayasa her açıdan toplumumuzun gerisinde kalmıştır. Bu Anayasa’nın, gelişen Türkiye’nin ihtiyaçlarını karşılayamayacağı açıktır. Milletimiz bu anayasa’yı hak etmemektir. Mümkün olan en geniş katılımla çoğulcu bir anayasa hazırlanması gerekmektedir.

Biz bu değişiklikleri hedeflerken, anayasa’nın ilk üç maddesini hiçbir şekilde değiştirilemeyeceğini defalarca açıkladım. Türkiye Cumhuriyeti’nin temel nitelikleri, üniter yapısı, bayrağı, milli marşı ve resmi dili bu tartışmaların dışındadır.

Demokratik açılım bir milli birlik ve kardeşlik projesidir. Birileri sürekli milletimizi değişik faktörleri kullanarak, bölmeye parçalamaya birbirine husumet besletmeye hep çalışmıştır ve bu konuda bir sürü unsurları kullanmışlardır. Biz bu fitne unsurlarını almak önlemek bu alanı temizlemek istiyorum. Milletimizin önünde bu fitne unsurları kalmasın.  Bunun ötesinde Ak Parti’nin 7 yıldır ne yaptığı ortadadır.

Bu vesileyle, gelin hep beraber bir şefkat kardeşlik dilini Türkiye’ye vatandaşlarımıza sunalım. Bizim beklediğimiz budur. Muhalefetin vereceği her katkı bizim için önemlidir."

Daha sonra kürsüye DTP Grup Başkanı Ahmet Türk geldi.

EN ÖNEMLİ SORUN KÜRT SORUNUDUR

Hiç şüphesiz ki bugün cumhuriyet tarihinin en önemli en sancılı, bu nedenle en dramatik konusunu ve elbette ki en büyük sorununu yani Kürt sorununu konuşuyoruz.

Kürt sorununun ortaya çıkması büyümesi derinleşmesi ve çözümsüz bir hal alması devletin hatalarıyla doğrudan bağlantılıdır. Sorunun bu hale gelmesi elbette ki uluslar arası sistemden de bağımsız ele alınamaz.

Modern dünya sisteminin bu evresi hiçbir ahlaki değeri tanımıyor, binlerce yıllık insanlık değerlerini bir bir yok ediyor. Toplumsal ilişkiler değer yargılarından arındırılıyor ve bütün bunlar daha fazla kazanç uğruna yapılıyor.

Bu sistemin ülkemizi temelden etkilediğini görmeden, hiçbir şey yapamayız.

Özellikle 11 eylül saldırısından sonra bir dünya sistemi adeta akıl tutulması yaşamıştır.

Ülkemizdeki iktidarları ve devlet zihniyetini de derinden etkilemiştir. Bugün Kürt sorunu olarak tanımladığımız sorunun bu uluslararası gelişmelerden bağımsız ele alınması mümkün değildir.

İNSAN HAKLARI İHLALLERİ GİZLENDİ

Türkiye’nin kendi içinde çözmesi gereken bir sorundur. Ancak bu durum konuyu dış dünyadan yalıtarak ele alma hatasına düşmememiz gerekir. Buradaki en ince nokta, hangi yaklaşımın bu uluslar arası sisteme hizmet ettiğidir. Yani Kürt sorununu inkar ederek mi, yoksa ülkeye demokrasiyi hakim kılıp mı onurlu ve özgür bir duruşu sergileriz.

Bize göre farklılıkların inkarı ve demokrasi yoksulluğu ülkeyi istismara açık hale getirecektir. Yıllardır emperyalizme karşı mücadele ettiğini sananların bir çoğu bile, bunların değirmenlerine su taşıdığını fark etmedi. Bazıları da ülkelerinin birliğini koruma adı altında, yapılan hataların Türkiye’yi adım adım bunlara teslim ettiğini göremedi.

Kürt sorunu ve ortaya çıkan savaşın nereden beslendiği konusunda yanlış değerlendirmeler yapıldı. Bu topuma benimsetildi ve kamuoyu yanıltılarak, terörle mücadele adı altında, örtülü bir savaş yürütüldü. Bu çatışma dönemlerinde, bölgede yaşanan insan hakları ihlallerinin Türkiye’de ve dünyada duyulmaması için özel gayretle gösterildi.

Yaşanan infazlar, köy yakma ve boşaltmalar, haksız gözaltı ve tutuklamalar, sıkı yönetim ve OHAL gerekçe gösterilerek gizlenmeye çalışıldı. Bunları yazan gazeteciler öldürüldü. Gazete binaları bombalandı. Milletimiz gözlerimizin önünde kontgerillla tarafından öldürüldü. Bu cinayeti izleyenler elini kolunu sallayarak dolaştı.

Resmi tarihe dur denilerek, halkın gerçek tarihinin açığa çıkarılması büyük bir zorunluluktur. Bu şekilde kamuoyunun konu hakkındaki bilgi eksikliği giderilmiş olacaktır. Geçmiş dönemlerde de hükümetler bazı hataların yapıldığını kabul ettiler fakat bunların neler olduğunu nereden kaynaklandığını gündeme getirmediler.

Türklerin Anadolu’ya geldiği günden bu yana ilişki kurduğu Kürt halkı bir anda tarih sahnesinden çıkarıldı. Özel tedbirler ve politikalar ile asimilasyoncu yaklaşım hayata geçirildi. 

Devletin bu politikaları hayata geçirmedeki ısrarı baskıcı şiddet yönetimi isyanları doğurdu. Bu defa devlet bu isyanları bastırmak için şiddete başvurdu. Ağrı ve Dersim isyanları doğru okunamadı. Akıl almaz baskılar katliamlar uygulandı. Peki sorun çözüldü mü?

Munzur suyunun nasıl kızıla boyandığı resmi tarihçiler tarafından yazılmamış olsada, halk tarafından aktarılan gerçeklerle bugün hala tartışılıyor.

Bu yöntemleri bir defa daha uygulamaktan söz etme cesaretini gösterebiliyorlar. O dönemin sorumlu siyasetçilerini nasıl etkisiz hale getirdilerse, şimdi de bu mantığı devam ettirmek isteyenler olduğunu çok iyi görüyoruz.

Bir daha böylesi hiçbir zihniyet toplumumuza benzer acıları yaşatmaya gücü yetmeyecektir.

PKK DEVLETİN HATALARI SONUCU KURULDU

Katliamcı politikaları, hükümete açıkça bir çözüm yöntemi olarak önerenler, bunun cezasını halkımıza verecektir.

O dönemlerde, sorunların üstüne şiddetle gidildi. Tepkilerin nedenleri doğru analiz edilmedi. Bunlar yapılmış olsaydı, bugün 40 bin ölüden, binlerce faili meçhulden bahsetmeyecektir.

Taş attığı için hapislere tıkılan yüzlerce çocuğun dramı ile yüz yüze kalmayacaktık. İşte tam bu noktada PKK’nın bir sonuç olduğunu ifade etmek istiyorum. Devletin siyasal hataları neticesinde ortaya çıkmış bir sonuçtur. Ancak devlet, sorununun nedeni hiçbir zaman ele alınamamıştır.

Kimi çevreler ise Kürtlerin herhangi bir sorunları olmadığını, herkesin eşit yurttaş olarak bu ülkede yaşadığını savunarak sorunu görmemeyi tercih etmiştir. Bu ülkede Kürtlerin eşit yurttaş olduğunu ve hiçbir sorunlarının bulunmadığını ileri sürenler içinde bir iki örnek vermek istiyorum.

Tarih 21 eylül 1930. Adalet Bakanı şöyle söylüyor. Türk bu ülkenin yegane efendisi, saf türk soyundan olmayanların bu ülkede tek hakkı vardır. Köle ve hizmetçi olma hakkı. Dağlar bunu böyle bilsin diyor.

1935’te İsmet İnönü’nün raporunda, Kürtlerin nasıl asimile edileceğini, nüfus planlarını ayrıntılı şekilde dile getiriliyor.

1960 askeri darbesini yapan ki birileri ilerici olarak gören ve anlatanlara söylüyorum özellikle. Cumhurbaşkanı cemal gürsel çıktığı yurt gezilerinde, kimse size Kürt’sün derse, yüzüne tükürün

1994 yılında, eski dışişleri bakanı Coşkun Kırca, DEP’lilerin dokunulmazlığı kaldırılırken ve Mahmut Esat Bozkurt’un sözlerini söyledi ve “Bu ülkede Türk olmayanların, yalnızca susma hakkı vardır” dedi. Bazıları kardeşlik edebiyatını bu şekilde yaptı.

Biraz empati yapın. Birileri çıksa ve yeryüzünde Türkçe diye bir dil yoktur dese, ve tek kelime Kürtçe bilmeyen sizin çocuğunuza zorla Kürtçe eğitim yaptırılmasına eşitlik diyebilir misiniz?

Eminim bunun düşüncesi bile bazılarını tüylerini diken diken ediyordur. İnsanın kendi ülkesinde, kendi anavatanında, kendi devleti bakımından dilinin inkar edilmesi yasaklanması nasıl bir travma yaratmaktadır. İşte düşüncesi bile sizin tüylerinizi diken diken eden bu trajediyi biz yıllardır yaşıyoruz. Hiç değilse onurumuzu korumak için bu politikalara sahip çıkıyor.
 

Hürriyet. 13.11.09

 

 


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.