Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Ekonomik Gündem > Bir Manş Tüneli Değil...

Bir Manş Tüneli Değil...
İki gün sonra, Londra’yı Manş Denizi’nin altından Avrupa’ya bağlayan hızlı tren hattının ilk seferinin üzerinden 19 yıl geçmiş olacak.

Dünyanın ‘su altındaki en uzun tüneli’ unvanına o sahip olan Manş Tüneli’nin 38 kilometresi su altında iken toplam uzunluğu ise 50 kilometre. Tünel, İngiltere’yi Avrupa anakarasına 1994’de bağlayarak, havaalanı eziyeti olmadan iki saatte Londra’dan Paris’e ya da Brüksel’e gitmeyi mümkün kıldı.

Bizim de uzunluğu 38 kilometre olmasa da (4 kilometre) deniz altından tren geçirecek bir tünelimiz var artık.

Boyunun kısalığı, çok geç hayata geçmiş olması, değerini hiç düşürmesin çünkü bizim tünelimizde Asya ile Avrupa’yı deniz altından birbirine bağlıyor.

Benim de geçtiğimiz haftasonu tamamen tesadüf bir şekilde Marmaray’ı kullanma imkânım oldu.

29 Ekim’de açılışı yapılan ve Başbakan’ın talimatıyla 15 gün ücretsiz olan ulaşımdan ben de yararlandım ve bedavacı 4,5 milyon insandan biri oldum.

Yenikapı istasyonundan Asya kıtasına geçmek istediğimde, ne haftasonu olduğunun ne de ücretsiz olduğu için meraklı insanlarımızın tatil fırsatını ailecek değerlendireceğinin farkında değildim.

Bir kaosun içine düşsem de gördüklerimden sonra şikâyetçi olmadım ama.

Marmaray’ın Yenikapı istasyonu alelade bir istasyon değil, bunu altını çizmekte fayda var. Çünkü bu istasyon sadece 40 binin üzerinde sergilenebilir eserin gün yüzüne çıkmasına vesile olmadı, İstanbul’un tarihini de 8 bin yıl önceye götürdü.

Eserler Arkeoloji Müzesi’nde sergilenirken bir kısmı da Yenikapı istasyonunda yolcuların merakına sunulmuş.

Mahşeri kalabalığa karışıp sürüklenerek istasyona girdiğimde, girişte sergilenen buluntuları meraklı gözlerle seyreden, resmini çeken ve onlarla resim çektiren her kesimden insanı görmek mümkündü. Yaşlı amcalar, türbanlı genç kızlar ve teyzeler, çocuklar…

Büyük bir hayranlıkla ve şaşkınlıkla gözlerini açarak salonu gezenler de vardı, ‘bu muymuş’ edasında dudak bükerek açık arayan gözlerle etrafı süzende…

“Baksana çok eskiymiş anne” diyen kızlar…

“Abi o kadar eski olamaz, nerden bilecekler, atıyorlar” diyerek tartışan gençler…

Yan gözle okuduğu açıklamayı kendinden emin bir bilgiçlikle eşine satan kocalar…

“Bu ne anne” diyen çocuklar…

En hoşuma giden, en sevimli karelerden biri de yaşlı bir amcanın, içinde  “çanak çömlek” olan bir camekânın arkasına geçip, çömelerek önden resminin çekilmesiydi. Böylece yüzünün yan tarafında tarihi eserler yer alacaktı. Ancak buluntunun yaşını gösteren MÖ 3000 ibaresi amcanın alnına çıktığından olacak, amcanın yaşını epey bir geriye çekti.

Trene ancak ikinci seferde binebildim. Birkaç dakika içinde de zaten karşıya ulaşmıştık.

Yolda aklıma gelen ilk şey, bizim, ‘nasıl olup da elimizdeki değerleri ticarileştirip bir türlü paraya dönüştüremediğimiz gerçeği oldu.

Her ne kadar şimdi futbol kulüpleri bu konuda epeyce yol alsalar da, bu denli tarihi hazinenin içinde yaşayıp da bundan tshirtden anahtarlığa, yeme içme konforundan her çeşit aksesuara kadar yararlanamayan pek az memleket vardır sanırım dünyada.

Bir dönem köprünün yayalaştırılıp turistlere açılarak köprüyü geçenlere üzerinde ‘kıta değiştirdiniz’ benzeri bir yazı bulunan sertifika vs satılması önerisi vardı. Trende bu aklıma geldi ve maalesef Marmaray’da ‘kıta değiştiriyorsunuz’, ‘şu anda Asya ya da Avrupa kıtasına geçmiş bulunuyorsunuz’ türünden bir anons bile yoktu. Bu yapılsa, insanlar o klostrofobik tüpün içinde bu duyguya ulaşsa hiç fena olmaz hani.

Görsel bir yaratıcılık süslese tünelin duvarlarını; trenin pencerelerinden İstanbul’u görebilsek mesela kara duvar yerine…

Üzerimize gelen rengârenk balıkları, belki de Marmara denizine özgü balıkları görsek, duvara yansımalarını mesela…

Bence hiç fena olmaz…

“Hani baba balıklar” diyen çocuk büyük bir hayal kırıklığına uğramıştı çünkü denizaltından gidip de balık görmeyerek…

İstanbul ahalisinin önemli bir bölümü uzunca bir süredir burada yaşamasına rağmen biliyoruz ki hala denizi görebilmiş değil. Marmaray altından da gitse halkın denizle buluşmasına bir vesile olmuş; daha da önemlisi yaşadığı kentin tarihi mirasıyla…

Çocuklu nineli geniş ailelerin heyecan ve merakla bezeli “Marmaray gezisi” bu yüzden çok önemli…

Son istasyonda iner inmez karşıda bekleyen trene yönelip, ‘şuna binelim de geri dönelim’ kadarlık da olsa neredeyse beş milyonun heyecanına boş vermemek lazım…


Murat Çetin, gazete360

14.11.2013


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.