Gündem
Gündem > Siyasi Gündem > Gerçeker: Yandaş değil, tarafsız yargıGerçeker: Yandaş değil, tarafsız yargıYargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, yargının tarafsız olması gerektiğini belirterek, “Yargı bağımsız olacaksa, yandaş yargı olmaması gerekir” dedi. ANKARA - Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, yeni adli yılın başlaması dolayısıyla Yargıtay'da düzenlenen törenin ardından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı çıkışa kadar uğurladı. Daha sonra gazetecilerin, ''(Yandaş yargı) ifadesini konuşma metnine koydunuz, ancak okumadınız. Böyle bir kaygınız mı var?'' sorusuna Gerçeker, ''Konuşma uzundu. Zaman zaman bazı yerleri atladık. Orayı da atlamış olabilirim'' yanıtını verdi. ''Böyle bir gözleminiz mi var?'' sorusu üzerine Gerçeker, ''Olmaması gerekir, diyorum. Kimseyi suçlayıcı bir tavır içinde olmadık, zaten. Olmaması gerektiğini söylüyoruz. Öyle değil mi? Yargı bağımsız olacaksa, yandaş yargı olmaması gerekir. Bu, bugün için de geçerli, yarın için de geçerli, geçmişte de geçerli olan bir şey. Olmaması için uğraşıyoruz. Herkesin de uğraş vermesi gerekir'' dedi. Gazetecilerin, Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan ile yargı reformu taslağı konusunda konuşup konuşmadıklarını sorması üzerine Gerçeker, ''Orada bir şey konuşma imkanı yok. Söyleyeceklerimizi zaten söyledik, görüşlerimizi açıkladık. Yargıtay olarak yargı bağımsızlığından ne anladığımızı ortaya koyduk'' diye konuştu. Gerçeker: Dedikodu kanıt değilYargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, adli yılın açılışı töreninde yaptığı konuşmada isim vermeden Ergenekon soruşturmasına değinerek, “Dedikodu kanıt değildir. İddianamenin dayanakları arasında yer alamaz” dedi. ANKARA - Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, yeni adli yılın başlaması nedeniyle Yargıtay'da düzenlenen törende bir konuşma yaptı. Son zamanlarda kamuoyunda Cumhuriyet ve Demokrasi kavramları konusunda yoğun tartışmalar olduğunu, insanlık tarihinin en önemli temel taşları olan bu kurumların sanki birbirine karşıtmış gibi gösterildiğini belirten Gerçeker, Cumhuriyetçiliğin, ''katı bir devletçilik anlayışı olarak demokrasiyi yok edici bir fonksiyonu bulunduğunun'' söylendiğini kaydetti. Gerçeker, ''Aslında toplumun, tüm bireylerin, üniter devlet yapımızın güvencesi olan bu kurumun yıpratılmaya çalışıldığı da üzüntü ile izlenmektedir'' dedi. Demokrasinin, en basit tarifiyle ''egemenliğin halktan kaynaklandığı bir yönetim biçimi'', demokrasi anlayışının ise ''bir kurum, toplum içerisinde yaşayan bireylerin karşılıklı hak ve özgürlüklerinin varlığına dayanan bir yaşam biçimi'' olduğunu belirten Gerçeker, ''Demokrasi düşüncesinin temelinde, toplum yaşamını yönetecek otoritenin topluluğu oluşturan tüm bireylere dayanması, böylece yöneticiler ile yönetilenler arasında bir özdeşleşmenin oluşması ilkesi yatar'' dedi. 'MONDROS VE SEVR'İ ÇOK İYİ BİLMEK' 'BU TOPRAKLARDA ASIRLARDIR YAŞAYAN İNSANLAR' Gerçeker, ''demokrasinin en önemli ve tutarlı tanımını'', İngiliz John Locke'un 1690 yılında ''Hükümet Üzerine İki İnceleme'' isimli yapıtında, ''özgürlük insanın doğal hakkıdır, bir hükümet ancak halkla sözleşmeye dayanıyorsa meşrudur, yasama ve yürütme güçleri ayrılmalıdır'' diyerek yaptığını söyledi. Montesquieu'nun da ''Kanunların Ruhu Üzerine'' isimli yapıtında, güçlerin ayrılığı ilkesini ortaya koyduğunu, bu ilkenin bugün de Batı demokrasisinin temellerinden birini oluşturduğunu anlatan Gerçeker, şöyle konuştu: ''İktidarın kurumlaşmış biçimi olan devlet, ulusal birliğin simgesidir. Bütün bu nedenlerle cumhuriyet ve demokrasiyi birbirinden ayırmaya, üniter devlet yapımızın güvencesi olan temel değerlerimizi yıpratmaya yönelik düşünceleri doğru bulmuyoruz. Vatan, millet sevgisi, ilkel, modası geçmiş bir duygu değil, özgürlükçü demokrasinin ve toplumların geleceğinin de vazgeçilmez güvencesidir. Bu moral değerleri korumak ve güçlendirmek için çaba sarf etmek hepimize düşen en önemli görevlerden birisidir." Gerçeker, Adalet Bakanlığı'nın daha önce hazırladığı ''Yargı Reformu Stratejisi Taslağı'' ile ilgili görüşlerinin ve yargı bağımsızlığına aykırı buldukları konuların rapor halinde Adalet Bakanlığına gönderildiğini anımsattı. Görüşler alındıktan sonra düzenlenen ve Bakanlar Kuruluna sunulan ''Yargı Reformu Stratejisi'' ve ''Yargı Reformu Stratejisi Eylem Planı''nın önceki stratejik rapora göre bir kısım iyileştirici görüşler içerdiğini söyleyen Gerçeker, ''İçeriyor ise de bunlarda da katılmadığımız, yargı bağımsızlığına,kuvvetler ayrılığı ilkelerine aykırı bulduğumuz bazı hususlar bulunmaktadır'' dedi. Yargı mensuplarının özlük haklarının statülerine uygun olarak, diğer kamu görevlilerinden farklı ve ayrı ''özel'' bir yasa ile düzenlenmesi gerektiğini kaydeden Gerçeker, Anayasa Mahkemesinin mevcut üye sayısının çoğaltılabileceğini ancak, Parlamento tarafından Anayasa Mahkemesine üye seçimesinin yerinde olmadığını söyledi. 1961 Anayasa'sı döneminde getirilen bu şekildeki düzenlemenin, ortaya çıkan sakıncalar nedeniyle 1971 yılında yapılan değişiklikle terk edildiğini ifade eden Gerçeker, ''Uygulanmış fakat olumsuzlukları nedeniyle terk edilmiş bir konunun yeniden gündeme getirilmesi doğru görülmemektedir. Böyle bir uygulama kaçınılmaz olarak yargının siyasallaşması eleştirilerini de beraberinde gündeme getirecektir'' diye konuştu. Gerçeker, askeri yargıyla ilgili düzenlemelerin de bir bütünlük içerisinde, demokratik hukuk devletinin gereklerine uygun olarak Anayasa değişiklikleriyle birlikte yapılmasının bu konudaki tartışmaları sona erdireceğini kaydetti. 'YARGI BAĞIMSIZLIĞI NOKTASINDA DAHA GERİYE' AB KOMİSYONUNUN RAPORU Gerçeker, HSYK'nın, yargının tümünü temsil edecek şekilde oluşturulması amacıyla ilk derece mahkemeleri ve faaliyete geçecek olan istinaf mahkemelerinden üye seçilmesi hususunun taslakta yer aldığını belirterek, benzeri 1961 Anayasası ile uygulanan yöntemin görülen aksaklık ve ortaya çıkan sakıncalar nedeniyle terk edildiğini hatırlattı. 'VESAYET İZLENİMİ ŞEKLİNDE TANIMLANMASI ŞAŞIRTICI' Taslakta, eğer hatalı bir yazıma yer verilmemiş ise mevcut ve yasal bir üst mahkeme olgusu ve işleyişinin, hakim ve savcıların yargısal faaliyetleri üzerindeki nesnel etkisinin 'vesayet izlenimi' şeklinde tanımlanması şaşırtıcıdır. Söz konusu izlenimin, yargının işleyişinde ne gibi bir sorun teşkil ettiği açıklıkla ortaya konulmamış ise de, ima edildiği şekliyle, bu yasal durumun hakim ve savcılar üzerinde bireysel bir 'bağımlılık modeli' oluşturduğunu ileri sürmenin, yargı erkinin tüm kurum ve kuruluşları ile ilk derece ve üst mahkemeleri ile birlikte bütünlüğünü zedeleyici, son derece isabetsiz, abartılı ve tümüyle öznel nitelikte bir saptama olduğunu değerlendirmekteyiz. Üstelik bu durumun HSYK'nun oluşumuyla doğrudan bir ilgisinin olduğu da söylenemez.'' Gerçeker, bağımsız olarak görev yaptıkları süre içerisinde mensubu bulundukları yüksek mahkemelerle bir görev ilişkileri bulunmayan kurul üyelerinin varlığı öne sürülerek, hakim ve savcılar üzerinde yüksek mahkemelerin ne doğrudan ne de nesnel nedenlerden ötürü dolaylı bir vesayeti bulunduğu sonucuna varmanın doğru ve isabetli bir yaklaşım olmayacağını vurguladı. Hasan Gerçeker, ''Anayasal bir kuruluş olan HSYK'nın seçilmiş üyelerinin kurul faaliyetleri açısından ifa ettikleri fonksiyon, mensubu bulundukları üst mahkemeyi temsil görevi niteliğinde olmayıp, mensubu bulundukları üst mahkemeden bağımsız, yasayla tanımlanmış görevlerin ifasından ibarettir ve yargının tümüne yönelik olduğu kuşkusuzdur'' diye konuştu. HSYK'ya üye seçiminde, taslakta belirtilen endişelerle kaynak çeşitlendirmesine gidilmesinde pratik bir yarar bulunmadığını ifade eden Gerçeker, ''Üstelik HSYK'nın, mevcut durum itibariyle, yargının 'tümüne' yönelik 'temsili' nitelikte bir fonksiyonu da yoktur'' dedi. 'DEMOKRATİK MEŞRUİYET' 'EGEMENLİK YETKİSİ YASAMA ORGANINDA TOPLANMAMIŞTIR' Gerçeker, ''Daha önce denenmiş ve fakat sakıncaları görüldüğü için kaldırılmış bir sisteme dönülmek istenmekte ve sakıncalı bu sistem 'demokratik meşruiyet' kavramı ile meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır'' dedi. Taslakta, ''HSYK'nın düzenlenişinden itibaren en büyük eleştiriyi almakta olan Adalet Bakanı ve Müsteşarın kurulda bulunması olumlu görülerek '1982 Anayasası'nın 159. maddesi ile kurulan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nda yürütme organı da temsil edilmek suretiyle, milli hakimiyet ilkesine yönelik önemli bir adım atılmıştır'' denildiğini hatırlatan Gerçeker, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Bununla da yetinilmemekte ve devamında 'Ancak, mevcut düzenlemeye göre gerek Kurul üyelerinin gerekse bir bütün olarak Kurul'un Yasama organına karşı herhangi bir sorumluluğu söz konusu değildir' değerlendirmesi yapılarak adeta Kurul üyelerinin yasama organına karşı sorumlu olmaları gerektiği gibi yargıç güvencesi, yargı bağımsızlığı ilkeleriyle bağdaşmayan ve dahası Anayasa'nın, Cumhuriyet'in niteliklerinden saydığı hukuk devleti ilkesine aykırı bir düzenleme yapılmasının gerekliliği vurgulanmakta, ayrıca Adalet Bakanının siyasi sorumluluğuyla HSYK'nın diğer üyelerinin sorumluluklarının birbiriyle ilgisi olmadığı düşünülmeden yapılan değerlendirme 'demokratik meşruiyet' şemsiyesi ile örtülmektedir. Diğer ülkelerdeki farklı yapıların, her koşulda ülkemiz yönünden örnek olamayacağı düşünülmemektedir. Türk yargı geleneğine bakılmadan, denenmiş ve sakıncaları görülerek kaldırılmış yöntemlerin yeni öneri gibi getirilmesi, bu hususta yeterli inceleme yapılmaksızın düzenleme yapıldığı izlenimini vermektedir.'' 'YAPILMAK İSTENEN REFERANS BELGELERE DE TERS' Kurul kararlarına karşı etkin bir itiraz sistemi getirilmesi, kurulun çalışma yöntem ve kararlarının şeffaflık ilkesine uygun olması, HSYK'nın yeniden yapılandırılmasına paralel olarak kurulun sekreteryasının ve denetim sisteminin düzenlenmesi gereğine işaret eden Gerçeker, HSYK'nın ayrı bir sekreteryasının olması ve Teftiş Kurulu'nun HSYK'ya bağlanmasının kurulu daha özerk bir yapıya kavuşturacağını anlattı. Gerçeker, ayrıca kurula mali özerklik verilerek, ayrı bir bina ve bütçe sağlanmasının gerekli olduğunu dile getirerek, hakim ve savcılar hakkında inceleme ve soruşturmanın Adalet Bakanlığının izni ile yapılmasını öngören Anayasa maddesinin yargı bağımsızlığıyla bağdaşmadığını vurguladı. 'DEDİKODU KANIT DEĞİLDİR' Törene Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin, CHP lideri Deniz Baykal, Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Devlet Bakanı Hayati Yazıcı, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Osman Paksüt, eski Adalet Bakanı Sami Türk, Vural Savaş ve yargı üyeleri katılıyor. ''Yargı Reformu Strateji Taslağı''nda yer alan örgütlenme hakkı çerçevesinde Hakimler ve Savcılar Birliğinin kurulmasının son derece yararlı olacağını belirten Gerçeker, bu yönde yapılacak örgütlenmede, belirli sıfatları taşıyan kişilerin doğal başkan ve yönetim kurulu üyesi olmalarının idari vesayetin oluşması amacına hizmet edeceğinin unutulmamasını istedi. Taslaktaki, yargı mensuplarına yargı bağımsızlığı konusunda eğitim verilmesi konusuna da değinen Gerçeker, özellikle Türkiye Adalet Akademisinin idari ve mali özerkliği tam olarak sağlanması gerektiğini kaydetti. Avrupa Birliği (AB) ilerleme raporlarında öngörüldüğü gibi hakim adaylarının seçiminde Adalet Bakanlığının etkisinin kaldırılması gerektiğine işaret eden Gerçeker, seçimin, tam özerkliği sağlanmış Adalet Akademisine ya da Hakimler ev Savcılar Yüksek Kuruluna (HSYK) bırakılması gerektiğini söyledi. Gerçeker, ''Hukukun üstünlüğü ile yargı bağımsızlığı arasındaki bağı çok iyi görmek gerekir. Hukuk üstün tutuluyorsa, yargının bağımsızlığı mutlak olarak sağlanmalıdır. Hukuk ayak bağı görülüyorsa, mutlaka yargı baskı altındadır'' dedi. 'YARGILAMA SIRASINDA YORUMLAR' Yorumun sübjektif bir kavram olduğunu, bu nedenle yapılan yorumlarla gerçeklerin çarpıtılmamasını isteyen Gerçeker, yargılamanın devamı sırasında yapılan yorumların ''Adil Yargılanma Hakkı''nı ihlale neden olacağının bilinmesi gerektiğini söyledi. Yargıya intikal eden konular hakkında yanlış ya da eksik bilgilerle yapılan yorumlar, yönlendirici yayınların, kamuoyunu yanlış etkilediğini belirten Gerçeker, bunun, mahkemeler üzerinde de bir baskı unsuru olacağını vurguladı. Yargının görevinin, yasa koyucunun koyduğu hukuk normlarını uygulamak olduğunu ifade eden Gerçeker, şöyle konuştu: ''Bu uygulama sırasında takdir hakkını ve vicdani kanaatini kullansa da normların sınırlarını aşması mümkün değildir. Yasa koyucunun iradesini yansıtan yasaların anlam ve amacına uygun yorum yapılabilir. Bunun dışında yapılan yorumlar, yasama ve yürütme alanına müdahale anlamını taşır ki bu durumda da yargının siyasallaşması gibi tarafsızlığına da gölge düşüren en önemli etkenlerden birisi ortaya çıkacaktır. Siyasallaşan yargının, yansızlığı, saygınlığı ve kendisine duyulan güveni yitirmesi kaçınılmazdır. Siyasi erkin de yargının yansız ve bağımsız olarak görevini yapması hususunu sahiplenmesi, bunun için sistemli ve kararlı bir çaba göstermesi zorunludur.'' İSTİNAF MAHKEMELERİ Yargıtay'daki iş yükünün geçen yıllara oranla çok fazla arttığını, inceleme sırası bekleyen dava dosyası sayısının neredeyse bir milyonu aştığını anlatan Gerçeker, Yargıtay'ın iş yükünün azaltılması ve davaların kısa sürede sonuçlandırılabilmesi için Bölge Adliye Mahkemelerinin kısa vadede çözüm olacağını düşünmediklerini söyledi. Sıklıkla yapılan yasa değişikliklerinin, Türk Yargı sisteminin verimliliğini olumsuz olarak doğrudan etkileyen önemli bir konu olduğuna da işaret eden Gerçeker, bu konuya da özen gösterilmesini istedi. Adli Tıp Kurumunun kapasitesinin güçlendirilmesi yönündeki çalışmaları da yerinde bulduklarını söyleyen Gerçeker, Kurumun Adalet Bakanlığına bağlı bir kuruluş olmaktan çıkarılıp, mali, idari ve bilimsel özerkliğinin sağlanması gerektiğini kaydetti. Yüksek mahkemelerin ilk ve son derece mahkemesi sıfatıyla baktığı davaların çok sınırlı sayıda olduğunu, bulunulan görevin veya konunun önemi dikkate alınarak bu yolun seçildiğini anlatan Gerçeker, bu tür davaların yüksek mahkemelerin iş yükünü arttırması gibi bir sorunun söz konusu olmadığını vurguladı. Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan sıfatıyla baktığı davalarla ilgili yeni bir düzenleme yapılması gereğinin 9. Kalkınma Planı özel ihtisas komisyonu raporunda yer aldığını anımsatan Gerçeker, Yüce Divan görevinin, yargılama birliğinin bir gereği olarak, yargılanacak kişiler bakımından oluşturacağı hukuksal güvence de dikkate alınmak suretiyle Yargıtay'a verilmesinin zorunlu hale geldiğini ifade etti. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı tanınmasına ilişkin görüşlere de değinen Gerçeker, Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkının tanınması halinde kişilerin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmalarının önlenemeyeceğini söyledi. 'YARGI, GÜCÜ İLE ORANTILI DURUMA GELMELİ' Yargının, anayasal gücü ile orantılı duruma getirilmesinin zorunluluğuna işaret eden Gerçeker, personel, bütçe yetersizliği gibi yıllardır süregelen sorunların yavaş çözümlenmesinin Yargıtay'ı ciddi endişelere sevk ettiğinin bilinmesini istedi. Gerçeker, yargının, temel taşlarından biri olduğu devlet sisteminden asla soyutlanmaması ve işlevini yerine getirirken, yasama ve yürütmenin etkisine girmeden karar vermesinin de temel kural olarak bilinmesi gerektiğini kaydetti. Hasan Gerçeker, ''Bu kavram zedelendiğinde, öncelikle adaletin siyasallaşacağı ve bu durumdan en büyük zararı devletin ve milletin göreceği unutulmamalıdır'' dedi. Her gün yazılı ve görsel basında çıkan haberlere bakıldığında, yargının hep ön planda olduğunun görüleceğini ifade eden Gerçeker, demokratik hukuk devleti kurallarının üst düzeyde kabul gördüğü bir sistemde, yargının bu derece gündemde olmaması gerektiğini belirtti. 'KUŞKU VE ENDİŞE' SAMİ SELÇUK'UN KİTABINDAN ALINTI Sami Selçuk'un, ''...Bir tutamcık siyaset yargıya karışırsa, virüse dönüşür. Yargı hastalanır, kirli adalet salgılar. Dedikodu kanıt değildir. İddianamenin dayanakları arasında yer alamaz. Anayasal düzene karşı suçları bizzat savcı soruşturmak zorundadır. Kolluk ifade alamaz...'' şeklindeki ifadelerini okuyan Gerçeker, ''Bu sözlerin altına kim imza atmaz ki'' diye konuştu. Bunların, tüm meslektaşlarının görevlerini yaparken kayıtsız şartsız uymaları gereken evrensel insan haklarının gereği olan kurallar olduğunu belirten Gerçeker, şöyle devam etti: ''Bir ülkede hukuka, adalete güven kalmazsa, düzen de kalmaz. Adil, bağımsız ve etkin bir yargı sistemi kurulmadan bu eleştirilerden kurtulmak da mümkün değildir. Gerek soruşturma, gerekse kovuşturma evrelerinde yapılacak usule aykırılıklar gerçek adaletin sağlanmasını engelleyecek, suçluların kurtulmasına neden olacaktır. İnanıyorum ki, tüm yargı mensupları, hiçbir zaman demokratik hukuk devleti ilkelerinden ödün vermeyecekler, her hal ve koşulda, temel hak ve özgürlükleri gözetecekler, insan onuruna aykırı uygulamalara göz yummayacaklar, hukuka aykırı olarak elde edilen, hukuki geçerliliği bulunmayan delillere itibar etmeyeceklerdir.'' Yargıtay'ın bu konudaki istikrar kazanmış kararlarının daima göz önünde tutulmasını isteyen Gerçeker, gerçek adaletin ancak bu şekilde sağlanacağını, yargıya güvenin bu şekilde gerçekleşebileceğini vurguladı. Gerçeker, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: ''Bütün bu olumsuzluklara rağmen, Yüce Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk?ün çizdiği yolda, gösterdiği ilkeler doğrultusunda, şaşmadan, yılmadan, yolumuza devam edeceğimizden, varlığımızın nedeni olan Cumhuriyeti, üniter devlet yapısını koruyup, kollama görevimizi sarsılmaz bir inançla sürdüreceğimizden hiç kimsenin kuşkusu olmamalıdır'' Yargıtay Başkanı Gerçeker, yeni adli yılı açış konuşmasının yer aldığı 68 sayfalık kitapçıkta, bazı bölümlerin içeriğini değil, sadece konu başlıklarını okudu. ntvmsnbc.com, 07.09.09 Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız. |