Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Siyasi Gündem > Cemil Bayık: 'Gezi'de yanlışlar yaptık'

Cemil Bayık: 'Gezi'de yanlışlar yaptık'

KCK Eş Başkanı Cemil Bayık’la Kandil'de yaptığımız söyleşinin son bölümünde Bayık’ın Gezi Parkı eylemleri, PKK ile devlet ve hükümet yetkilileri arasında 1990’larda yapılan gizli temaslar, Ergenekon davası ve Fethullah Gülen Cemaati’yle ilgili sorularımıza verdiği yanıtlar var.

Gezi Parkı eylemleri sırasında Kürt siyasi hareketinin hata yaptığını belirten Bayık, çeşitli gerekçelerle hareketin eylemlere zayıf katıldığını ama bu gerekçelerin yanlış olduğunu belirtiyor.

Bayık, 1990’larda kendileriyle görüşen devlet yetkilileri arasında generallerin de bulunduğunu söylüyor, Ergenekon davası için de "Tamamen bir aldatmadır" yorumunu yapıyor.
KCK eş başkanı, Gülen Cemaati’ninse barış sürecini sabote ettiğini ve Büyük Birlik Partisi’nin de Cemaat tarafından kullanıldığını iddia ediyor.
 

Süreç zarar görebilir diye düşünüldü, yanlıştı'

Gezi eylemleri ve Kürt siyasi hareketinin ilişkisi en tartışmalı konulardan biri.
Zira hareketin, eylemlerin farklı evrelerindeki farklı tutum ve açıklamaları, kamuoyunda bu konuda kafa karışıklığı yaratmış durumda.
Cemil Bayık’la uzun söyleşimiz sırasında Gezi eylemleri konusu, Gezi’yle ilgili sorulara başlamadan önce de dolaylı olarak birkaç kez açıldı.
Bayık, Gezi eylemlerine verdikleri anlamı, en çarpıcı şekilde şu cümleyle ifade ediyor: "Gezi’den sonra Türkiye artık eskisi gibi olamaz."
Bayık "Demokratik siyasetin önünü açan bir eylemdir. Dolayısıyla bu, çözüm sürecine de hizmet eden bir eylemdir. Ona katılmama, tereddütler yaşama yanlıştır" diyor.
"Ama bu tereddüt yaşandı" dediğimizde, "Evet" diye onaylıyor ve bu tavrın nedenlerini açıklıyor:
"Neden onu yaşadılar? Birincisi 'Katılırsak, devlet Türkiye’deki demokrasi güçlerine saldırabilir, eğer katılmazsak saldırı olmayabilir, o zaman bu hareket daha güçlü gelişebilir' diye düşünüldü. İkincisi, 'Eğer katılırsak Önder Apo’nun başlattığı süreç zarar görebilir. Bunu kullanan güçler olabilir. Özellikle hükümet bunu kullanabilir. Zaten çözüm yönünde adım atmaya pek niyeti yok, bunu da gerekçe yapıp adım atmayabilir' anlayışı vardı."

Bayık "Bu endişelerle, katılmama ve zayıf katılma durumu yaşanmıştır. Bu iki anlayış da yanlıştır. Bunun kesinlikle yanlış olduğunu söylüyorum" diyor.
"Peki bu kaygılar geçti mi?" sorumuza "Elbette geçmiştir" diye yanıt veriyor.
Bayık’a göre, Türkiye’de 15-16 Haziran olaylarından sonra ilk kez büyük, kitlesel bir hareket gelişiyor ve bu, Türkiye’de demokratik siyasetin önünü açıyor.

'CHP-MHP-İşçi Partisi Gezi’yi siyasi amaçları için kullanmak istedi'
Bayık, bazı kesimlerin eylemlere gölge düşürdüklerini söylüyor: "O endişelerle çok güçlü katılınmadığı için birçok güç öncülüğün zayıflığını gördü, oraya üşüşmek, öncülüğünü ele geçirmek, o hareketi amacından saptırıp kendi dar çıkarlarına alet etmek istedi. CHP-MHP-İşçi Partisi bunu AKP’yi yıpratma hareketine dönüştürmek istedi. Bu bir saptırmaydı. Diyelim ki bu sonuç yaratıldı, bunun kesinlikle Türkiye’nin demokratikleşmesine, Kürt sorununun demokratik, siyasal çözümüne hizmet etmeyeceği çok açıktır. Başarılı oldular mı? Elbette ki olamadılar ama gölge düşürdüler, bu bir gerçek."

Bayık’a "Bunu neye dayanarak söylüyorsunuz?" diye sorduğumuzda "Birçok yerde sanki o hareket onlar tarafından geliştirilmiş gibi bir izlenim yaratmaya çalıştılar. Belki tümden değil ama en azından bazılarının üzerinde bu izlenimi yarattılar" diyor.
Bu sözleri üzerine Bayık’a, Gezi eylemcilerinin önemli bir bölümünün eylemlerini siyasi partilerin kullanmasına izin vermeme tavırları olduğunu hatırlattığımızda ise şunları belirtiyor:
"Evet, Gezi Parkı’nda eyleme katılanlar çok çeşitli çevrelerdi. Sol, anti-kapitalist Müslümanlar, çevreciler, insan haklarını savunanlar, liberaller, demokratlar, akademisyenler, yani toplumun birçok kesimini temsil eden örgüt veya yandaşları vardı. Bir kesimi de belki hiçbir örgütle ilgili olmayan kesimlerdi. Bu muazzam bir şeyi ifade ediyor. Özellikle uzun bir tarihten sonra Türkiye toplumunda böyle bir oluşumun gelişmesi, Türkiye için büyük bir şanstır. İşte egemenler bunun tehlikesini gördüler ve onu provoke etmeye çalıştılar. Kitle politikleşmesin, örgütlü bir kitle haline gelmesin, örgütlü bir mücadele yürütülmesin istediler. Bunu belirttiğim o ulusalcı geçinen güçler de yapmak istedi. Onun zaaflarından yararlanarak kendi amaçları temelinde geliştirmek istediler. Elbette ki tam başarılı olamadılar. Eğer buna özgürlük hareketi yanlısı güçler de katılmış olsaydı o güçler bu kadar üşüşmeyecekti. O hareket daha güçlü, daha nitelikli gelişecekti."

Atatürk ve Öcalan resimlerinin aynı alanda olmasının önemi
Bayık, Gezi Parkı eylemlerinin ortaya çıkardığı en önemli sonuçlardan birinin Atatürk ve Abdullah Öcalan bayraklarının birlikte taşınabilmesi olduğunu, çünkü bunun Türkiye toplumunun çözüm isteğinin göstergesi olduğunu söylüyor.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ulusalcılara bu manzaradan dolayı kızmasının çok dikkat çekici olduğu, başbakanın açıklamalarıyla şovenizmi körüklediği görüşünde.
O görüntülerle ilgili Bayık, "Bundan daha iyi bir gelişme olamaz. İşte bu, Türkiye ve Kürt halkının yakınlaşmasını sağlayabilir, birlikteliğini sağlayabilir" diyor.

‘Ulusalcı güçler de çözüm istiyor’

Kürt siyasi hareketinin açıklamalarından ulusalcıların Gezi eylemlerine katılmasından rahatsız oldukları izlenimi çıktığını, ancak ulusalcı kesimin bu eylemlere hayli kitlesel katıldığını da gözönüne alarak, Lice olayları sonrası yapılan eylemlere bu kesimlerin de katılmasının Kürtler açısından bir anlam ifade edip etmediğini soruyoruz.
Bayık, Lice eylemlerinin çok önemli olduğunu belirtiyor ve açıyor:
"Türkiye’de Lice selamlanmıştır. Eskiden Kürdistan’da vahşet uygulanırdı, Türkiye toplumu bunu pek duyamazdı çünkü üzerinde psikolojik bir savaş yürütülüyordu. Biz, ulusalcı çevreleri çözüm karşıtı olarak, düşman olarak kesinlikle görmüyoruz. Çözümü istemeyen AKP’dir, devletin kendisidir, toplum değil. Veya ulusalcı güçler denen kesimler de değil. Belki onlarda kemikleşmiş bazı kadrolar karşı durabilir ama taban kesinlikle çözümden yanadır. O iki resmin birlikte taşınması onu gösteriyor. Yani çok rahatlıkla Türkiye toplumunda ulusalcı denen kesimin bile çözüme gelebildiğini, benimsediğini gösteriyor. Biz bunu olumlu görüyoruz.”

'AKP artık eskisi gibi güçlü değil'
Bayık, AKP’nin kendisine muhalefet edenlere en ufak bir tahammül göstermediğini belirtiyor, birçok baskının yanında gazetecilerin de işten çıkarıldığını söyleyip, "12 Eylül’de bile bu durum ortaya çıkmadı. Şu andaki durum Türkiye toplumu açısından 12 Eylül’den daha vahim bir durumu ifade ediyor" diyor.
Bayık iddia ettiği baskının nedenini ise iktidarın eskisi gibi güçlü olmadığı ve korktuğu savına dayandırıyor.
Bayık şunları söylüyor:
"Türkiye’de AKP iktidarı artık eskisi gibi güçlü değil. İçte de dışta da ona destek veren birçok çevre, şimdi artık o desteği eskisi gibi vermiyor. Uluslararası alanda ABD’sinden Avrupası’na kadar herkes artık AKP’yi sınırsız desteklemiyor. AKP’nin izlediği çizgiden rahatsız da oluyor. Rahatsızlığını Mısır’da Mursi’ye karşı ortaya koydu. Mursi, Erdoğan’la aynı çizgiyi yürütüyordu. Şimdi Mursi, darbeyle uzaklaştırıldı. Erdoğan’ın yarın uzaklaştırılmayacağı ne malum? Yine içeride eskiden, Fethullahçılarla AKP’nin ittifakı vardı. Şimdi o ittifak çatırdamıştır. Artık Türkiye toplumu da konuşuyor, suskunluğu kabul etmiyor. PKK de demokratikleşme diye dayatıyor. Bütün bunlar dikkate alındığında AKP eskisi gibi artık yürüyemez. Türkiye artık Gezi Parkı’ndan sonra eskisi gibi olamaz."

'Gezi devam etmeli'
Gezi Parkı eylemlerinin devam etmesi gerektiğini belirten Bayık, "AKP bunu önlemek isteyebilir. Bunu, dış güçlerin kendisine yönelik komploları olarak gösterebilir. Demokrasi güçleri bundan kesinlikle vazgeçmemeli, geri adım atmamalı, korkmamalıdır. Türkiye’nin demokratik harekete ihtiyacı var. Bu şovenizm, bu parçalanmışlık onunla aşılır, gerçek bütünlük, kardeşlik, ileri demokrasi bununla gerçekleşir" diyor.
Gezi eylemlerinden 1990’larda PKK ile devlet yetkilileri arasındaki gizli görüşmelere geçiyoruz. Yani daha önce başarıya ulaşamamış barış ihtimallerine.
Cemil Bayık, kısa süre önce, başbakan olduğu dönemde, Necmettin Erbakan’ın kendilerine mektup gönderdiğini söylemişti.

Bayık’la 1990’larda buna benzer başka hangi temasların gerçekleştiğini konuşuyoruz.
Bayık, bu temasların ilk Turgut Özal iktidarı döneminde yapıldığını söylüyor.

Özal dönemindeki temaslar
Turgut Özal’ın PKK’yla teması iddialarıyla ilgili şunları söylüyor Bayık:
"Özal, PKK’yi bitirmek için bütün yöntemleri kullanmak istedi ama bitiremedi. Bir de Özal, Misak-ı Milli’yi yeniden geliştirmek istedi. Osmanlı’da Musul Vilayeti demek, Güney Kürdistan’ın tümü demektir. Projesinin başarılı olabilmesi için Kuzey’de Kürt sorununun bir biçimde engel olmaktan çıkarılması gerekiyordu. Bu temelde, Celal Talabani, Turgut Özal’la Önder Apo arasında arabuluculuk yaptı. Birinci ateşkesin ilan edilmesi bununla bağlantılıdır. Bu yönde epeyce mesafe alınacaktı ama bu, içimizde Şemdin Sakık, dışımızda da Mahmut Yıldırım, Yeşil kod adlı cinayet şebekesi tarafından önlendi. Daha sonra Turgut Özal ve ekibinin tümü tasfiye edildi. Hatta bazı milletvekilleri trafik kazası süsü verilerek tasfiye edildi."

'Erbakan gerçek bir yurtseverdi, Kürt sorununu çözmek istedi'
Bayık, "Gerçekten yurtseverdi, Türkiye’yi seven biriydi, Türkiye’nin gelişmesini isteyen biriydi" diye tanımladığı Necmettin Erbakan’ın, başbakan olduğunda sorunun çözümünü istediğini, ancak korktuğunu belirtiyor.
Bunlarla birlikte Erbakan’ın Kürt sorununu çözmek için kendilerine üç mektup gönderdiğini söylüyor.
Bayık, Erbakan’ın gönderdiği bu mektupların içerikleriyle ilgili daha fazla ayrıntı vermeyi ise istemiyor.

Bu mektuplaşmalar üzerine, 1996’da Abdullah Öcalan’ın geri çekilmeyi hayata geçirmek istediğini, ancak bunun hem bölgede ve dünyada barış isteyen güçlerin olmaması, hem de savaş isteyen bazı güçlerin mektuplaşmalardan haberdar olmaları üzerine gerçekleşemediğini belirtiyor.

'1998’de Genelkurmay’dan gelip bizimle görüşenler oldu'
1990’larda askeri kesimden kendileriyle temas olup olmadığını sorduğumuzda ise, Avrupa’da bu tür görüşmeler olduğunu belirtiyor.
Bayık şunları söylüyor: "1998 ateşkesi, devlet yetkililerinin bize ulaştırdığı mesajlar temelinde geliştirildi. Ordunun içerisinden, Genelkurmay kesimlerinden gidip, Avrupa’da arkadaşlarımızla görüşenler oldu. 'Eğer siz ateşkes ilan ederseniz, çözüm için çaba göstereceğiz, artık bu savaş bu tarzda yürütülemez. Savaşla sorun çözümlenmiyor' dediler. Biz de bunun üzerine 1 Eylül ateşkesini ilan ettik."
Bayık, bu kişilerin isimlerini verebileceklerini ama vermeyi ahlaken doğru bulmadıklarını belirtiyor.
"Peki bu askerlere daha sonra ne oldu?" diye sorduğumuzdaysa, "Çözüm isteyen generalleri, subayları tasfiye ettiler" yanıtını veriyor.

Bayık’a Abdullah Öcalan’ın 2011 yılında yaptığı bir açıklamada, Ergenekon davasında yargılanan bazı isimlerin, çözüm için PKK’yla görüşme yanlısı isimler olduğu yönündeki açıklamasından bahsedip, söz konusu kesimlerin Öcalan’ın işaret ettiği isimler olup olmadığını soruyoruz.
Böylece Ergenekon davasıyla ilgili konuşmaya başlamış oluyoruz:
"İçinde onlar da olabilir. Ama genelde, çözüm isteyenler de dahil olmak üzere, bizimle Kürdistan'da savaşan generallerdi, o kirli savaşı yürüten generallerdi. Bunlar Zap operasyonuyla sonuca gitmek istedi. Zap operasyonu stratejik bir operasyondur. Eğer başarılı olsalardı, Ergenekon davası olmayacaktı. Silivri mahkemeleri olmayacaktı. Şimdi belki AKP oralarda yargılanacaktı. Ama başarılı olamadıkları için AKP ve ABD onun üzerinden hamle yaptı. 'Size destek verdik ama başarılı olamadınız' dendi. Dolayısıyla onları tutuklayıp yargılamaya başladılar."
Bayık’a "kirli savaş" yürüttüğünü iddia ettiği generallerin, bu iddia edilen savaşta onlara itham edilen suçlarından dolayı mı yargılandığını sorduğumuzda ise, iki kere "Hayır" diyor.

'Ergenekon davası tam bir aldatma'
Bayık Ergenekon davasının bir aldatma olduğu görüşünde:
"Dikkat ederseniz Ergenekon davasında Kürdistan’da yaptıklarına dair bir yargılama yoktur. Yargılama hangi çerçevede? Sadece hükümeti ilgilendiren, AKP’yi ilgilendiren yanlarıyladır. Onun için bu dava öyle çok söyledikleri gibi Ergenekon’u açığa çıkaran, vesayeti ortadan kaldıran, Türkiye’yi kirlilikten kurtaran, her şeyi şeffaflaştıran, her şeyin hesabını soran bir dava değil, tamamen bir aldatmadır. Yapılan daha önceki Ergenekon’un tasfiyesi, onun yerine yeşil Ergenekon’un geçirilmesidir. Dikkat ederseniz bunun esas sorumluları yavaş yavaş temizleniyor. Bütün belgeler ortadan kaldırılıyor, izler silinmeye çalışılıyor."

Eski derin devlet, yeni derin devlet tartışmaları üzerinden, Bayık’ın daha önce kendi derin devletini kurduğunu iddia ettiği Gülen Cemaati konusuna geliyoruz.
Bayık’a Cemaat’le ilgili iddiasının bugün için de geçerli olup olmadığını sorduğumuzda "Elbette" cevabını veriyor.

'Gülen Cemaati çözüm sürecini sabote ediyor'

Bayık, Gülen Cemaati’nin, İslam coğrafyasında geçmişten bugüne uzanan bir misyonunun bulunduğu, o kapsamda faaliyetlerini sürdürdüğünü söylüyor:
"Türkiye’de ilk komünizmle mücadele derneğini kuran Enver Ören ile Fethullah Gülen’dir. Bu dernekleri CIA, Sovyetlere ve Türkiye’de sola karşı kuruyordu. Sovyetler ve Sosyalizm düşmanlığı yapıldı. Sovyetler dağılınca kapitalist modernist sistem tarafından yeni bir strateji geliştirildi: İktidar İslam’ı stratejisi. Bu, Fethullah Gülen eliyle gerçekleştiriliyor. Bugün kapitalist modernist sistem, onun vurucu gücü NATO, Orta Doğu ve Orta Doğu’nun etrafında bu stratejiyi uyguluyor. Bununla kendi hegemonyasını kurmak istiyor. Derin devlet NATO’nun stratejilerine göre şekilleniyor. Bu stratejinin ideolojik öncülüğünü de Fethullah Gülen örgütlenmesi yapıyor. Kendisini bir sivil toplum örgütü gibi gösteriyor. Bu bir aldatmadır. Tamamen o stratejinin ideolojik öncülüğünü yapıyor."
Bayık, Gülen Cemaati’nin barış sürecine de karşı olduğunu düşünüyor: "Açıkça karşısında duruyor ve sabote etmeye çalışıyor. Hatta hükümete şunu söylüyor: Neden PKK’yle çözüme oturuyorsun? Tasfiye etmen gerekir."
Bayık, BBP’nin (Büyük Birlik Partisi) Cemaat tarafından kullanıldığını da iddia ediyor.
Bayık’a göre Cemaat ve BBP arasında 12 Eylül öncesi dönemde MHP ve Ülkü Ocakları arasında olana benzer bir ilişki var.
Ancak Fethullah Gülen ve onu temsil ettiği düşünülen kişiler defalarca barış sürecine karşı olmadıkları yönünde açıklamalar yaptılar.
Bundan yola çıkarak, Bayık'a "Gülen Cemaati ile ilgili olarak, zamanında elinizde olduğunu söylediğiniz ve çarpıcı olduğunu iddia ettiğiniz belgeleri açıklayacak mısınız?" diye sorduk.
Bayık ise, bunları yayınlamak isteyen basın organlarına vermeye hazır olduklarını, ancak kimsenin yayınlayabileceğine inanmadıklarını söylüyor.
KCK Eş Başkanı Cemil Bayık ile Kandil dağında yaptığımız söyleşi burada sona eriyor. Bayık'ın iddiaları hakkında görüşlerini almak istediğimiz hükümet yetkilileri görüşme başvurularımızı henüz yanıtlamadılar.

BBCTurkish.com, 29.08.2013

Cemil Bayık'tan Barzani yönetimine sert eleştiriler
Kandil'de konuştuğumuz Cemil Bayık, Rojava'da yaşananlar konusunda ise Barzani yönetimini sert bir dille eleştirdi. PYD'ye yönelik eleştirilere ise 'Bir savaşanlar var bir de Hewler'de (Erbil) oturanlar' diye tepki gösterdi.

KCK Eş Başkanı Cemil Bayık'la Kandil dağında gerçekleştirdiğimiz söyleşide, Suriye'nin kuzeyinde Rojava olarak bilinen bölgede yaşanan gelişmeler ve bu nedenle bölgedeki farklı Kürt siyasi hareketleri arasında yaşanan gerilimler önemli yer tuttu.

PYD (Demokratik Birlik Partisi) başta olmak üzere Kürt grupların yaklaşık bir seneden bu yana, Rojava'da fiili bir özerklik kurma çabaları Türkiye kamuoyu tarafından dikkatle takip ediliyor.

Son dönemde PYD'ye bağlı YPG (Halk Savunma Birlikleri) ile El Nusra Cephesi'nin de aralarında bulunduğu radikal İslamcı gruplar arasında yoğunlaşan çatışmalar, Şanlıurfa'nın Ceylanpınar ilçesinin hemen karşısındaki Suriye kasabası Rasulayn'ın Kürt grupların denetimine geçmesi ve PYD lideri Salih Müslim'in Türkiye'yle doğrudan temaslara başlaması, Rojava'ya ilgiyi iyiden iyiye artırmış durumda.

Türkiye kamuoyunda PYD'nin PKK demek olduğu yönünde bir algı bulunuyor. Türk medyasında ise, PKK'nın Kandil'den birçok militanını Rojava'ya gönderdiği yönünde çıkan haberlerin sayısı hiç az değil.

'PKK, Rojava'ya kendi iradesini dayatmaz'
Cemil Bayık öncelikle bu algıyı da, bu haberleri de doğru bulmadığını söylüyor.

Bayık, Rojava'daki savaşı PKK'lıların yürüttüğü iddialarını reddediyor ve "Rojava halkı kendine yeten bir halktır. İstediği kadar da savaşçı yaratabilir" diyor.
Bu konuyu konuşurken Bayık'ın en sık kullandığı kelimeler 'irade' ve 'saygı' oluyor.

Bayık, PKK'nın, Rojava'daki Kürtlerin siyasi çabalarını çok anlamlı bulduğunu, Rojavalıların bütün Orta Doğu'daki demokrasi ve özgürlük güçleri adına direndiğini, bunun görkemli bir direniş olduğunu söylüyor ve ekliyor:

"Hiç kimse, PKK dahil, kendi iradesini Rojava halkının iradesinin yerine geçiremez. Geçirmeye kalkarsa da Rojava halkının ve oradaki siyasi partilerin bunu kabul etmeyeceğini düşünüyorum."

Barzani yönetimine eleştiri
"Rojava halkı kendine yeten bir halktır. İstediği kadar da savaşçı yaratabilir."

Bayık, sohbetin bu noktasında, Rojava'daki siyasi güçlere kendilerinin dayatmada bulunmadığını, başkalarının da bulunmaması gerektiğini vurguluyor: "PKK, kendi iradesini dayatmadığı gibi hiç kimsenin de iradesini dayatmasınıistemiyor, onu da doğru görmüyor. Dışarıdaki güçler iradelerini dayatmaya kalkarsa bunu teşhir eder, bunun karşısında durur. Hiç kimse oradaki halkın iradesini belirleyemez."

Bayık bu örtülü eleştirel sözlerinin hedefinde bölgedeki diğer Kürt siyasi gruplar ve asıl olarak da Mesut Barzani'nin liderliğindeki KDP (Kürdistan Demokrat Partisi) var.

Rojava'daki halkın askeri saldırılar ve ekonomik kuşatmalarla karşı karşıya olduğunu söyleyen Bayık "Bu halk; bu kuşatmalar, bu saldırılar, bu ambargolar altında kendi iradesine, geleceğine, değerlerine, özgürlüğüne sahip çıkıyor. Bundan daha iyi bir şey olamaz. Buna destek olunması gerekiyor, bunu boğmamak gerekiyor" diyor.

PYD diğer grupları dışlıyor mu?
KDP'ye yakın kaynaklar son dönemde sürekli olarak PYD'nin Rojava'daki siyasi süreci domine ettiğini, diğer Kürt grupların anti-demokratik bir biçimde dışlandığını iddia ediyor.

Madem Rojava'daki tüm bir halkın mücadelesinden bahsediliyor, o halde neden sadece birçok siyasi grubun içinde sadece PYD'den bahsediliyor?

Bayık'tan itiraz geliyor.
PYD-YPG'nin Rojava'da mücadele eden en büyük grup olduğunu, direndiğini, halkını koruduğunu ve kayıp verdiğini söyledikten sonra "Mücadele eden başka partiler de var" diye ekliyor.

"PYD'yle birlikte hareket eden çeşitli güçler var. Örneğin Kürt Sol Partisi var. Demokrat Parti var. Yine Sol Parti'den ayrılan, kendini sosyalist gören bir parti daha var. Öyle sadece PYD yok. PYD dışında da partiler var ve onlar birlikte hareket ediyorlar."

Cemil Bayık, PYD hakkındaki 'diktatörlük kurduğu, başkalarının çalışmasına izin vermediği' suçlamalarına, PYD'nin bu bahsettiği partilerle birlikte çalıştığını, bunların "kara propaganda" olduğunu söyleyerek yanıt veriyor.

'Bir savaşanlar var bir de Hewler'de (Erbil) oturanlar'
KCK lideri PYD'yi suçlayanlara karşı sözünü sakınmıyor: "Bir bunlar var bir de Hewler'de kalan (Erbil), televizyonlarda PYD'yi eleştiren güçler var. El Nusra sivil halka saldırıyor, insanları kesiyor. Peki bunlar buna karşı ne yapıyor? Savaştıkları, bir şehit verdikleri var mı?"

PYD ile ilgili hem bazı Kürt gruplar hem de Suriyeli muhalif gruplar tarafından dillendirilen eleştirilerden biri de Suriye'deki Beşar Esad yönetimiyle işbirliği yaptığı yönünde.

Buna kanıt olarak PYD ile Suriye ordusu arasında yoğun çatışmaların yaşanmaması gösteriliyor.

‘Savaşın kaderini Rojava Kürtleri tayin edecek’
Bayık'a göre bu da bir kara propagandanın parçası. Sürdürüyor Bayık: "PYD’yi benimsersin, benimsemezsin. Ama PYD bugün hem muhalefetle çatışıyor hem devletle çatışıyor, hem muhalefet üstüne geliyor hem devlet geliyor."
İddia ettiği üzere PYD'nin iki tarafın da saldırısına maruz kalmasını ise şöyle açıklıyor: "Neden rejim vuruyor PYD’yi, neden El Nusra vuruyor PYD’yi? Çünkü savaşın kaderini Rojava Kürtleri, PYD tayin edecek de ondan. Kürtler her hangi birinin yanında yer almayınca ne muhalefet ne rejim başarılı olabilir. Olamadığı da açık. Çabaları Kürtleri kendi yanına çekmektir. Bu saldırılarla kendi yanlarına çekmeye çalışıyorlar. Dikkat edilirse onlar da üçüncü çizgide ısrar ediyor."

'Suriye'de sorunlar savaşla çözülemez'
Bayık, Suriye’de sorunların savaşla çözülemeyeceğini söylüyor ve ekliyor: "Ancak diyalog ve müzakereyle, demokratik yöntemlerle sorunlar çözülür. Savaşla çözülmeyeceği ortaya çıkmıştır. Onun sonucunda Cenevre konferansı gündeme gelmiştir. Cenevre, sorunların ancak diyalog ve müzakereyle çözüleceğini ifade ediyor. Bu, Kürtlerin politikalarının ne kadar doğru olduğunu gösteriyor. Ne rejim ne muhalefet çizgisi Kürtlerin sorununu çözebilir."

‘Demokratik ulus esası’
"Suriye'de sorunlar ancak diyalog ve müzakereyle, demokratik yöntemlerle sorunlar çözülür."

Bayık, Suriye'de demokratik bir birliğin kurulması gerektiğini söylüyor: "Suriye artık eskisi gibi de olamaz. Suriye’deki demokrasi güçlerinin güçlerini birleştirmeleri gerekiyor. Demokratik Suriye birliğini hedefleyen bir örgütlenmeyi geliştirmeleri gerekiyor. Suriye'deki bütün halkların, kültürlerin, dinlerin bu birliktelikte yer alması gerekiyor. Suriye’de artık ulus devlette ısrar etmemeleri gerekir. Demokratik ulusu esas almaları gerekiyor. Demokratik ulus demek, herkesin kendi kimliğiyle, değerleriyle kendisini özgürce örgütlemesi ve diğer güçlere karşı sorumluluk duyması, sorumluluklarını yerine getirmesidir. Yeni Suriye’nin bu şekilde şekillenmesi gerekiyor."

Bayık, El Nusra Cephesi gibi grupların da özünde ulus devleti esas aldığını söylüyor: "Dikkat edilirse El Nusra Cephesi ulus devleti esas alıyor ama bunu ümmet adı altına yapıyor. Yani hiç bir halk yok, herkes Müslüman olacak. Orada Hristiyan var nasıl Müslüman olacak? Orada Dürzi var nasıl Müslüman olacak? Süryani var, Ermeni var ve de Sünniler içinde Müslüman olup da El Nusra Cephesi’ni, El Kaide’yi kabul etmeyenler var."

Erbil yönetimine ambargo eleştirisi
Bayık'a göre Rojava'nın, çatışmalar dışındaki en büyük sorunu ekonomik sorunlar.

Cemil Bayık bu durumu, "Güney Kürdistan Yönetimi" olarak tanımladığı Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin uyguladığını iddia ettiği ambargoya bağlıyor.

"Rojava üzerinde Türkiye, El Nusra Cephesi ambargolar geliştirebilir. Bunun bir izahı da vardır. Yine diyelim İran orada ambargonun sürmesini isteyebilir. Bunu da anlayabilirsiniz. Ama Güney Kürdistan hükümetinin de bu ambargoya katılmasına anlam veremezsiniz. Kürdistan hükümeti ambargoyu derhal kaldırmalıdır. Bu, Kürtleri güçlendirir, bu Kürtleri uluslararası alanda itibarlı kılar. Aksi takdirde zarar verir, ulusal birliğe, yine oradaki mücadeleye zarar verir, bunun izahı olamaz, tarih önünde kimse bunun hesabını veremez" diyor Bayık.
Bayık, Rojava'dan Irak Kürdistanı'na yönelik son büyük göç dalgasına da bahsettiği ambargonun neden olduğunu belirtiyor ve "Rojava ekonomik olarak çökertiliyor. Saldırılarda insanların boğazı kesiliyor. Açlık ve korkuyla insanların göç ettirilmesi isteniyor." diyor.

Irak Kürdistanı PYD'yi mi hedefe koydu?
"Güney’den (Irak Kürdistanı) Rojava’ya tek bir kilo şeker bile geçirilmiyor."

Ama bu göç Rojava ve Irak Kürdistanı arasındaki kapının açık olduğunu göstermiyor mu?

"Doğru sınır kapısı açık" diyor ve devam ediyor: "Ama nasıl açık? Rojava’dan halkın Güney’e gelmesi için açık. Oranın boşaltılması için açık. Buradan halkın oraya gitmesi için kapalıdır. Buradan yine Rojava’ya erzak, eşya gitmesine kapalıdır, ticaretin yapılması için kapalıdır. Sorun ambargonun kaldırılmasıdır. Güney’den Rojava’ya tek bir kilo şeker bile geçirilmiyor."

"Peki sizce bu, PYD'ye karşı mı yapılıyor?" sorumuzaysa Bayık şu cevabı veriyor: "Bunu onlara sormak lazım. Ama öyleyse bu PYD’yi zayıf düşürmez daha da güçlendirir çünkü PYD orada direniyor. Herkes en zor günde PYD’nin direndiğini görür ve PYD’ye destek olur."

Yarın: Bayık, Kürt sorununun çözümü için 1990'lı yıllarda yapılan gizli görüşmeler ve mektuplaşmalar, Gezi eylemleri, Ergenekon davası ve Fethullah Gülen Cemaati'yle ilgili soruları cevaplıyor.

BBCTurkish.com, 28.08.2013

Cemil Bayık: Süreç çöküşe gidiyor
KCK Eş Başkanı Cemil Bayık, hükümetin barış sürecinin nasıl ilerleyeceği konusunda bir planı ve programı olmadığını, hatta büyük bir savaşa hazırlandığını söyledi.

Kandil dağında uzun bir söyleşi yaptığımız Cemil Bayık, sürecin seçimlere ve siyasi kazanımlara kurban edildiğini öne sürdü, "Tabanımızı tutmakta zorlanıyoruz" dedi.

Bayık, silahlı güçlerine yeni katılımlar olduğu iddialarını doğruladı ama çekilmeyi hâlâ sürdürdüklerini de belirtti.

Hükümete, adım atması için 1 Eylül'e kadar süre verdiklerini söyleyen KCK Eş Başkanı, adım atılmazsa bu tarihten itibaren geri çekilmeyi durduracaklarını söyledi.

Bayık'ın tekrar işaret ettiği 1 Eylül tarihi, içinde bulunduğumuz haftanın kritik önemine işaret ediyor.

Bu kritik dönemeçte Bayık ile yaptığımız söyleşinin bugünkü ilk bölümünde, kamuoyu nezdinde hâlâ bilinmezlerle dolu olan barış sürecinin Kandil'den nasıl göründüğünü aktarmaya çalışacağız.

Yarın ve öbür gün ise bölgesel politika ve Türkiye ile ilgili konulara gireceğiz.

'Biz her şeyi açık yürütmek istedik'
"Adım atmak istemiyorlar, gündemlerinde çözüm yok, amaçlarında savaş hazırlığı var."

Bayık'la ilk olarak, Türkiye kamuoyunun süreçle ilgili bilgi eksikliğini ve kafa karışıklığını konuştuk.

Durumun böyle olduğunu kabul ediyor Bayık. Ama ona göre bu görüntünün sorumlusu kendileri değil:

"Biz her şeyi açık yürütmek istiyoruz çünkü bizim bir açıklık ilkemiz var. Biz hem içimizde hem dışımızda bu ilkeyi esas alıyoruz. Fakat karşımızdaki Türk devleti, hükümeti, açıklık politikasını esas almıyor. Eğer açıklık politikasını esas alsaydı bu karışıklıklar yaşanmazdı."

Buradan sürecin hangi aşamada olduğu konusuna geliyoruz.

Bayık'a göre özetle, sürecin ilk aşamasında PKK verdiği sözleri yerine getirerek kendi atması gereken adımları attı ama hükümet adım atmaya başlamadı.

Bu yüzden de sürecin çöküşe doğru gittiğini düşünüyor.

‘AKP büyük bir savaşa hazırlanıyor ’
PKK’nın 1990’lardan bu yana Kürt sorununun savaşla değil, siyasi ve demokratik yollarla çözümünü esas aldığını ancak geliştirdiği ateşkeslerin zayıflık olarak algılandığını, bundan dolayı Türk hükümetlerinin savaşta ısrar ettiğini belirten Bayık, AKP hükümetinin tavrının da aynı olduğunu söylüyor.

“Şimdi onlar (AKP hükümeti) çözüm değil savaş hazırlığı yapıyor, hem de büyük bir savaş hazırlığı, bunu biliyoruz. Büyük bir darbe vurmak istiyor” diyen Bayık, "Savaşa hazırlanıyorlar derken neyi kastediyorsunuz? Sri Lanka örneğindeki gibi büyük bir askeri operasyon mu?" sorumuza, "Evet. Bunun hazırlığı var" cevabını veriyor.

‘Hükümetin süreçle ilgili bir çözüm programı yok’
Bayık'a göre AKP hükümetinin sürecin yol haritasıyla ilgili, hangi aşamada hangi adımların atılacağına dair programı yok: "Kemal Kılıçdaroğlu bile dedi ki, 'Çözüm paketi diye bir şey yok ki ben karşı olayım ya da yandaş olayım.' Gerçeği de budur. AKP bugüne kadar Türkiye toplumuna, uluslararası camiaya çözüm yönünde herhangi bir paket sundu mu?"

"Ama iddia edildiği gibi hükümetin şimdi böyle bir programı yoksa, demek ki başta da yoktu ve PKK bunu bilerek sürece başladı. Yani risk mi aldınız?" sorumuza "Elbette" diye yanıt veren Bayık şöyle devam ediyor:
"Biz her zaman risk üstlendik. Biz, 1993'ten beri, birinci ateşkesten beri risk üstleniyoruz. O kadar tek taraflı ateşkesi bunun için geliştirdik. Bütün bunları sorunu çözmek için yaptık. Sorunun çözümünde ısrarlı olduğumuz için yaptık."

'Süreci seçimlere kurban etmek istiyorlar'
Cemil Bayık, AKP'nin sürece dair tavrıyla ilgili, "Aldatarak zaman kazanmak, bütün bu geliştirdiklerimizi, seçimlere kurban etmek istiyorlar. Belediye seçimlerini kazanıp onun üzerine parlamento seçimini, Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmak istiyorlar. Gündemlerinde Kürt sorununu çözmek gibi sorun yok. Tamamen zaman kazanmaya oynuyorlar. İşleri çöküşe götürmek, ondan sonra savaşla güya PKK'nin işini bitirmek istiyor. Ya da olmazsa seçimlere kadar böyle idare etmek, ‘işte bak biz savaşı durdurduk, kan akmıyor’ propagandasını yapıp, seçimleri kazanmak istiyorlar" yorumunu yapıyor.

‘Sıra Türk devletine gelince adım atmadılar'
Peki ya PKK'nın üzerine düşenler?

Bayık'a göre Abdullah Öcalan ve kendisiyle görüşen heyetin mutabakatı doğrultusunda, sürecin birinci aşamasında silahlar susacak, PKK'lılar Güney'e doğru geri çekilmeye başlayacaktı.

"Biz elimizdeki esirleri karşılıksız bıraktık. Ateşkesi karşılıksız ilan ettik. Savaşı durdurma, gerillayı Kuzey'den Güney'e çekmeyi pratikleştirdik. Birinci aşamayı biz başarıyla tamamladık” diyen Bayık şöyle devam ediyor: “1 Haziran, ikinci aşamanın başlangıcıdır. Bu da Ekim ayının sonuna kadar tamamlanacaktı. Ekim ayının sonunda da üçüncü aşamaya geçilecekti. Sıra Türk devletinin adım atmasına gelince, ikinci aşamada, Türk devleti adım atmadı, gerekçeler yaratmaya başladı. Adım atmak istemiyorlar, gündemlerinde çözüm yok, amaçlarında savaş hazırlığı var."

"Eğer (hükümet) çözümde ısrarlı olsaydı, topluma çözüm programı sunsaydı, toplumun güveni olurdu ve tutup da insanlar köylerinden, şehirlerinden çıkıp bu süreçte gelip gerillaya katılmazdı. "

Bayık'ın "Gerekçeler yaratıyorlar" diye tanımladığı şeylerin başında hükümetin çekilmeye ilişkin eleştirileri geliyor.

‘1 Haziran’da çekilme tamamlanacak sözünü vermedik’
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan son haftalarda, "Türkiye’yi terk konusunda verilmiş sözler yerine gelmiş değildir. Çok basit anlamda, o da çocuk, yaşlı, kadın gibi yüzde 20 çekilme gibi bir durum var. Bunun dışına çıkma diye bir şey söz konusu değil" açıklamasını yapmıştı.

AKP milletvekili Galip Ensarioğlu da çekilenlerin yaşlılar ve hastalar olduğunu söylemişti.

Bayık, bu eleştirilerin doğru olmadığını söylüyor.

Cemil Bayık öncelikle karşılıklı mutabakat kapsamında, çekilmenin bitişine dair bir tarihin belirlenmediğini belirtiyor: “1 Haziran, AKP'nin dediği gibi işte bütün gerillanın Kuzey'den Güney'e çekilmesinin son tarihi değildir. 1 Haziran, gerillanın savaşı durdurma ve geri çekilmeyi pratikleştirme tarihidir. Hiçbir zaman PKK şunu söylememiştir: 'Biz, geri çekilmeyi Newroz'la başlatıp, 1 Haziran'da tamamlayacağız, Kuzey'de tek bir gerilla kalmayacak, bunun üzerine ikinci aşama başlayacak'. Kesinlikle ne böyle bir anlaşma vardır, ne böyle bir belge vardır.”

‘Çekilme devam ediyor, yüzde 20 açıklaması yanlış’
Hükümetin çekilmenin sadece yüzde 20 oranında gerçekleştiği iddiasının da doğru olmadığını söyleyen Bayık, “Çekilme hâlâ devam ediyor” diyor.

Bununla birlikte hali hazırda çekilmiş olan PKK gücünün yüzdesiyle ilgili sorumuz karşısında Bayık, yüzdelerle konuşmanın 'anlamsız' olduğunu söylüyor ve ekliyor:

"Biz Türk devletiyle görüşmeler yaparken şunun üzerinden yaptık: Gerilla, savaşı durduracak, Güney'e çekilecek. 'Şu kadar tarihte başlayacak şu kadar tarihte geri çekilecek, tamamlanacak' demedik. Sadece 'Bu kararı uygulayacağız' dedik. Zaten kendimiz bu kararı almışız, uyguluyoruz."

Çekilenlerin iddia edildiği gibi sadece çocuklar, yaşlılar ve hastalar olmadığını da belirten Bayık, "Biz, basına vermediğimiz, çekilen grupların görüntülerini, Erdoğan'ın son açıklamalarından ötürü basına verdik. Biz çekilmeyi durdurmadık, sürdürdük" diye ekliyor.

‘PKK’ya yeni katılımlar olduğu doğru’
Bayık'a, hükümet tarafının başka bir iddiası olan yeni katılımlar konusunu soruyoruz.

Bayık, PKK'ya yeni katılımlar olduğunu doğruluyor ve ekliyor: "Eğer (hükümet) çözümde ısrarlı olsaydı, topluma çözüm programı sunsaydı, toplumun güveni olurdu ve tutup da insanlar köylerinden, şehirlerinden çıkıp bu süreçte gelip gerillaya katılmazdı. Demek ki toplum çözüm görmüyor, inanmıyor. Pratikte yapılanlar da savaş hazırlığıdır, bunu görüyor, onun için kendisini güvenceye almak istiyor. Onun için gerillaya katılıyor."

Bayık bu sözlerinin ardından yönelttiğimiz, "Peki katılanlar da Güney’e çekiliyor mu?" sorumuza ise "Elbette çekiliyor" yanıtını veriyor.

‘PKK tabanını tutmakta zorlanıyoruz’
"(Tabanımıza) cevap veremiyoruz. Cevap vermek istiyoruz ama vereceğimiz cevap maalesef yok. 'Biz bunları yaptık, karşı taraf da şunları yaptı, yapıyor' diyemiyoruz, çünkü ortada bir şey yok."

Süreçle ilgili tartışmalarla yer yer gündeme gelen bir başka iddia da, ‘PKK tabanında sürece inançsızlık olduğu ve örgüt yönetimin tabanı zor tuttuğu' yönünde.

Bu konuda ‘Zorlandığımız açık’ diyen Cemil Bayık şunları söylüyor: “Halkımız da inanmıyor, savaşçılar da inanmıyor. Başta inanıyorlardı. Ama şimdi giderek o inanç zayıflıyor. Neden? Çünkü yapılanlara bakıyor, bizim attığımız adımlara bakıyor, karşılığında hiçbir şey yok. Hatta birçok güç bize açıkça diyor ki: 'Siz neyinize güvenerek bu adımları attınız? Ortada ne bir üçüncü taraf var, ne gözlemci ne de imzalanan belgeler var. Siz bu adımları niye attınız? Neyin karşılığı bunu yaptınız? Karşı taraf ne yapıyor size, hangi sözü verdi, hangi sözü yerine getiriyor?"

"Bu sorulara siz ne cevap veriyorsunuz" diye sorduğumuzda Bayık, "Cevap veremiyoruz. Nasıl cevap verelim? Cevap vermek istiyoruz, ikna etmek istiyoruz ama, vereceğimiz cevap maalesef yok. Ne diyeceğiz yani? 'Biz bunları yaptık, karşı taraf da şunları yaptı, yapıyor' diyemiyoruz çünkü ortada bir şey yok. 'En azından karşı tarafın da böyle bir programı var' diyemiyoruz" yanıtını veriyor.

‘Adım atılmazsa 1 Eylül’de çekilmeyi durduracağız’
PKK'nın hükümete adım atması için son tarih olarak ilan ettiği 1 Eylül'ün anlamı ne peki bu durumda?

Bayık, 1 Eylül tarihinde ısrar ettiklerini çünkü sürecin çökmesini istemediklerini belirtiyor ve sadece hükümete çağrı yapmıyor, "Uluslararası kamuoyu ve Türkiye'deki demokrasi güçleri de rollerini, sorumluluklarını yerine getirmeliler" diyor.

"Gezi’de demokratik siyasetin kanalları açılmak istendi, demokratik bir eylem geliştirilmek istendi. Vahşice üzerine gidildi. İleri demokrasi isteyen, demokratikleşme paketlerini geliştirenler bunu yapabilir mi?"

Bununla birlikte Bayık, "Biz 1 Eylül'e kadar çabalarımızı sürdüreceğiz. Önder Apo da sürdürüyor, biz de sürdürüyoruz. Eğer 1 Eylül'e kadar ikinci aşamanın gerektirdiği yönde adım atmazlarsa bizim artık yapacağımız bir şey kalmaz. Biz geri çekilmeyi sürdürdük, 1 Eylül'e kadar da sürdüreceğiz, ama 1 Eylül'de bunu görmezsek geri çekilmeyi durdururuz. Ve hatta böyle devam ederlerse geriye gelen güçler nasıl geldilerse öyle de tekrar Kuzey’e giderler. Onun için zamana oynamamaları gerekir, oyun oynamamaları gerekir" diye konuşuyor.

Bayık, "Eğer sorumluluklarını yerine getirirlerse umuyorum ki bu süreç çöküntüden çıkartılabilir. Bu da herkesin yararınadır. Aksi takdirde korkunç sorunlar yaşanabilir" yorumunu yapıyor.

Demokratikleşme paketiyle ilgili ‘aldatma’ yorumu
Hükümetin önümüzdeki günlerde bir demokratikleşme paketi açıklaması bekleniyor.

Cemil Bayık paketi daha açıklanmadan eleştiriyor.

Hükümetin bu paketi tek taraflı oluşturduğunu söylüyor ve "Dünyada demokrasi paketleri tek taraflı hazırlanmaz. Eğer Kürt sorununu çözmek istiyorlarsa bunu Kürt tarafıyla, Önder Apo'yla, BDP'yle, bizimle, Kürtler adına siyaset yapan başka güçlerle, Türkiye’deki demokrasi güçleriyle görüşmeleri, bunların da düşüncelerini almaları gerekiyor. Demokrasi paketini tek taraflı, istediği gibi hazırlayıp, herkesi de bunu kabul etmeye zorlamak anti-demokratik bir tutumdur, aldatmadır" yorumunu yapıyor.

‘Anadil müzakere konusu bile yapılamaz’
Bayık, demokratikleşme paketiyle ilgili Gezi eylemleri üzerinden de eleştiride bulunuyor:

"Gezi’de demokratik siyasetin kanalları açılmak istendi, demokratik bir eylem geliştirilmek istendi. Vahşice üzerine gidildi. İleri demokrasi isteyen, demokratikleşme paketlerini geliştirenler bunu yapabilir mi?"

Bayık'a, Başbakan Erdoğan’ın demokratikleşme paketinde anadilde eğitim konusunun bulunmadığı yönündeki açıklamasını nasıl yorumladığını da soruyoruz.

Bayık, "Anadil doğal bir haktır. Bunun tartışılması bile abestir. Yani bir halk kendi diliyle eğitim yapmayacak, bu müzakere konusu yapılacak, hatta Türk devleti böyle bir hakkın olmadığını söyleyecek. Burada ne demokrasi var, ne özgürlük var, ne adalet var ne insanlık var. Bu bir insan hakkıdır. En doğal haktır" yorumunu yapıyor.

‘Öncelikle komisyonlar kurulmalı’
Peki PKK'nın atılmasını beklediği adımlar neler?

Öncelikle Bayık, sürecin ikinci aşaması kapsamında Abdullah Öcalan tarafından önerilen komisyonların kurulması için hükümetin adım atması gerektiğini söylüyor.

Daha önce Öcalan tarafından yapılan açıklamalarda, Hukuk, Sosyo-ekonomik Gelişme, Misak-ı Milli, Kadın Özgürlüğü, Ekoloji, Sivil Toplum, Güvenlik, Hakikatleri Araştırma ve İzleme komisyonları kurulması istenmişti.

Bayık bu komisyonların kendileri için anlamını şöyle özetliyor, "Eğer bu sekiz komisyon kurulur, çalışır, yasalar oluşturulursa bunları parlamentoya getirirse, parlamento tartışır bunları yasalara dönüştürürse, bu hem Kürt sorununu çözecek, hem Türkiye'yi demokratikleştirecek, hem de ikinci aşamada devlet ve hükümet üzerine düşen görevi yerine getirmiş olacak, ikinci aşama tamamlanmış olacak. Bununla normalleşme sürecine geçeceğiz."

"Tamamen eşitsiz şartlarda bir görüşme yapılıyor. Bir taraftan Türk devleti bütün kurumlarıyla süreci değerlendiriyor diğer taraftan Önder Apo tek başına görüşmeler yürütüyor. "

Bayık ayrıca süreci takip edecek bir komisyonun oluşturulması gerektiğini, bu komisyonun hem devletin hem de PKK’nın attığı adımları denetlemesi gerektiğini de söylüyor.

'Görüşmelerde bir tarafta tek kişi, bir tarafta heyet var'
Abdullah Öcalan’ın İmralı Adası’ndaki koşullarının değiştirilmesi, bağımsız doktorların adaya gitmesine izin verilmesi gerektiğini de belirten Bayık, süreçteki bir asimetriye de işaret ediyor:

"Tamamen eşitsiz şartlarda bir görüşme yapılıyor. Bir taraftan Türk devleti bütün kurumlarıyla süreci değerlendiriyor diğer taraftan Önder Apo tek başına görüşmeler yürütüyor. Önder Apo'nun yoldaşlarıyla görüşmesi gerekiyor, Türk basınından gidenlerin olması gerekiyor, akademisyenlerin gitmesi gerekiyor, sivil toplum kuruluşlarından, siyasetçilerden gidenlerin olması gerekiyor" diyor.

Akil İnsanlar grubunun hazırladığı raporların yayınlanması da PKK'nın talepleri arasında.

Bayık ayrıca baraj ve kalekol inşaatları ile, PKK’lıların çekildiği bölgelere asker ve korucuların yerleştirilmesinin, cezaevlerinde hâlâ çok sayıda Kürt siyasetçinin bulunmasının sürece aykırı olduğunu belirtiyor.

Yarın: Cemil Bayık ile Rojava'daki gelişmeler ve KDP ile anlaşmazlıklar üzerine.

BBCTurkish.com, 27.08.2013

Cemil Bayık’ın gözünden ‘Cuma’
“Bizi öcü olarak göstermek istiyorlar, biz öcü falan değiliz!”
Cemil Bayık’la Kandil’de yeşillik bir alanda röportaj için buluşmuşuz, plastik sandalyelerimize oturmuşuz, daha sorular sorulmamış ve onun ilk sözleri bunlar oluyor.

Üzerinde tüm PKK’lıların giydiği yerel kıyafet, göğsünde PKK bayrağı ile Abdullah Öcalan’ın resminin bulunduğu bir rozet var.

İlk sözlerine bakılırsa, Bayık’ın KCK eş başkanlığına gelmesinden sonra Türk basınında çıkan iddialar Kandil’de de epey yankı bulmuş.

Bayık, Türk kamuoyunda çok merak edilen bir figür.

Abdullah Öcalan’dan sonra PKK’nın en etkili ismi olduğu iddia edilen, Öcalan’ın kendisi hakkında "Bu hareketin yüzde 50’sini ben, yüzde 25’ini Cemil, yüzde 25’ini diğer arkadaşlar yarattı" dediği söylenen, örgütün ilk kurucularından bir isim.

Son dönemlere kadar medyaya fazla konuşmaması onu daha da merak edilen bir konuma taşımış durumda.

Şahin lider iddiası
KCK’nın tepesindeki değişiklikten sonra Türk basınında çıkan haberlere bakarsak Bayık 'örgütteki şahin kanadın lideri', 'İran yanlısı' ve 'çözüm sürecinin düşmanı'.

Ona göreyse bu iddialar sadece yanlış değil, bilinçli bir 'psikolojik savaşın parçası'.

Örgüt içinde 'Cuma’ kod adıyla bilinen Bayık, PKK bünyesinde şahinler ve güvercinlerin bulunduğunu dillendirmenin amacının, "PKK’da sürece karşı olan şahin kanat göreve geldi" görüntüsü vermek ve çöküşün zeminini yaratmak olduğunu söylüyor.

"Yani KCK’daki görev değişikliğinin hiçbir özel anlamı yok mu?" Bayık’a göre kesinlikle yok.

Değişikliğin süreçten önce planlandığını, Abdullah Öcalan’ın 21 Mart’taki mektubu üzerine bunu bir süre ertelediklerini belirtiyor.

Hatta daha da öncesinde KCK’nın bir önceki Başkanı Murat Karayılan’ın "Artık yeterli, ben değişeyim, ben başka görevler yapayım" dediğini ancak hareket olarak bunu o dönem kabul etmediklerini söylüyor.

İran yanlısı mı?
İran yanlısı olduğu iddiaları açıldığındaysa gülüyor ve "Buna çocuk bile inanmaz. Güler geçer" yorumunu yapıyor.
Bayık kendisi için Türkiye ile İran arasında Kürt sorununa yaklaşım açısından hiçbir fark olmadığını, birini diğerine tercih etmeyeceğini söylüyor.

İran yanlılığı iddialarının yanında, Alevi olduğunun da yazıldığını hatırlatınca da şunları söylüyor: "Ben Sünni mezhebinden gelen biriyim. Hatta onun da Hanefi kolunda olan biriyim. Benim anam, babam namazında, niyazında, hacca gitmiş insanlar. Alevi olmadığım halde Alevi gibi gösteriliyorum. Kaldı ki Alevi de olabilirim. Neden Alevi düşmanlığı geliştirilmek isteniyor?"

PKK’nın ideolojik-politik çizgisini belirleyen isimlerden biri olduğu iddialarını konuşmaya başladığımızda hemen ve çok keskin bir şekilde "Hayır" diyor ve arkasını şöyle getiriyor: "Bizim ideolojik çizgimizi belirleyen önder Apo’dur. Biz, o ideolojiyi kavramaya çalışıyoruz, onu yaşamsallaştırmaya çalışıyoruz."

Söyleşide 'siyasi sorular' bittikten sonra Cemil Bayık’la siyaset dışındaki ilgi alanlarını konuşuyoruz.

‘Eskiden Beşiktaşlı'ydım artık takım tutmuyorum’
"Benim bütün yaşamım, zamanım, bu toplumun insanını yeniden yaratmakla geçiyor. Zaman yetmiyor. Onun için uğraşacak başka bir şeye fırsat bulamıyorum. Fırsatım olsa ilgilenirdim elbet" diyor.
"Neyle mesela?" Bunun sorunca öğrencilik yıllarında 'müzikle, resimle, basketbolla, voleybolla ilgilendiğini' anlatıyor.

Anlattığına göre futbolla artık ilgilenemediği için takım tutmuyormuş. Tuttuğu dönemdeyse Beşiktaşlı'ymış. Zamanında bu tercihi yapmış çünkü Beşiktaş yoksulların takımı olarak görülürmüş.

Müzik olarak otantik müzikten hoşlanırmış. "Hangi şarkıcılar mesela?" deyince Aram Tigran, Ayşe Şan ve Meryem Xan’ın ismini veriyor.

Kitap olaraksa her alandan okumalar yaptığını son olarak bir Alman arkeologun Göbeklitepe’yle ilgili araştırmasını okuduğunu söylüyor.

Uzun söyleşi sırasında Kandil’de gün bitiyor, dolunay çıkıyor.

Kayıt bitince ilk karşılaşmada söylediklerini tekrarlıyor: "Yani biz öcü falan değiliz. Bizi gelsinler, bizden dinlesinler."

Vedalaşırken eller sıkılıyor ve son cümle geliyor: "İnşallah bir dahaki sefer Türkiye’de görüşürüz!"

BBCTurkish.com, 27.08.2013

 


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.