Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Siyasi Gündem > ‘Kürtlerin de bir birliği olabilir’

‘Kürtlerin de bir birliği olabilir’
 

Kürt siyaset dünyasının kalbi haline gelen Erbil’de PYD lideri Salih Müslim ile konuştuk. Müslim kongreden umutlu, beklentisi bir sistemin oluşması. “Nasıl Afrika Birliği Örgütü, İslam Konferansı Örgütü gibi oluşumlar varsa Kürtlerin de benzer bir yapı kurmaya hakları var” diyor.

Erbil, son birkaç yıldır Kürt siyaset dünyasının adeta kalbi haline gelmiş. Kürt Ulusal Kongresi’ne yönelik hazırlık çalışmaları da bu şehirde yürütülüyor. Bu nedenle, şu günlerde Kürt siyaset dünyasının önemli simalarına burada rastlamak mümkün. Yazı dizisi için söyleşi yapmayı düşündüğüm isimlerden biri de, PYD lideri Salih Müslim’di. Suriye’nin ve özel olarak da Rojava’nın, hem kongre hazırlıkları, hem bölgedeki gelişmeler, hem de Türkiye’deki çözüm süreci açısından neredeyse belirleyici bir ağırlık kazandığı göz önünde bulundurulunca, Müslim’le görüşmenin ne kadar önemli olduğu kendiliğinden anlaşılır.

Son haftalarda yoğun bir diplomasi trafiği içindesiniz. Türkiye ziyareti, ardından Avrupa’ya seyahat, sonra İran’a davet ve muhtemelen yakın zamanda yeniden Türkiye’ye gidiş... Bu hareketliliğin nedenleri ve temaslarınızın içeriği hakkında çeşitli değerlendirmeler yapılıyor. Bir de sizden dinleyebilir miyiz?
Biliyorsunuz, Suriye dolayısıyla Ortadoğu’da süregelen bir savaş var. Bu savaş, Suriye’yi aştı, neredeyse bir dünya savaşı halini aldı. Bunun içinde bütün güçlerin parmağı var. Savaşı bitirmek ve sorunu çözmek, artık sadece Suriye halkıyla ve Suriye’deki iktidarla mümkün değil artık. Buna buluşanların hepsinin çözüm sürecinde dikkate alınması bir zorunluluk haline geldi. İran, Rusya, Katar, Suudi Arabistan, Türkiye, ABD, Avrupa... Bu savaştan dolayı, Kürt meselesi de iyice yüzeye çıktı, daha fazla önem kazandı, bir bakıma uluslararasılaştı. Kürt sorunu çözülmeden Suriye’ye demokrasi gelmeyeceği daha iyi anlaşılmaya başladı. Bu yüzden Batı Kürdistan (Rojava Kuzey Suriye) meselesi herkesin ilgi alanına girdi. Bizi tanıma ihtiyacı da bununla birlikte arttı. Biz kimiz, Batı Kürdistan’da ne istiyoruz?

Başka bir boyut kazandı

Bu soruya kısa ve net bir cevabınız var mı?
Aslında biz başından beri Suriye Devrimi’nin içindeydik. Devrim başlar başlamaz en önde yer aldık. Bize göre Suriye Devrimi 2011’ değil, 2004’te başladı. 2011’de başka bir seviyeye ulaştı, başka bir boyut kazandı.

Neden 2004?
2004’ün Mart ayında Kamışlı’da bir Kürt ayaklanması oldu. O zamandan beri biz durmadık. Çeşitli zamanlarda gösteriler yaptık, direnmeye devam ettik. Binlerce insanımız tutuklandı, hapishanelerde arkadaşlarımız işkencelerden geçirildi, öldürüldü. Özellikle patimizin üyeleri ve sempatizanları ağır baskılara maruz kaldılar. 2004’te Türkiye’nin Suriye’yle ilişkileri çok iyiydi ve 2011’e kadar da öyle devam etti. O iyi ilişkinin bedelini en çok biz ödedik. 2011’e gelince, durum değişti. Bu sefer tüm Suriye’de halk ayaklandı. Başlarda biz de katıldık bu ayaklanmalara. Sonra baktık ki hem içinde hem de perde arkasında başka güçler var. Biz bu güçlerin yanında yer alamazdık. Rejimin yanında olmamız da düşünülemezdi. Biz de başka bir strateji izlemeye karar verdik. Kendimizi savunacağız, kendimizi örgütleyeceğiz, meşru savunma esprisiyle kendimizi koruyacağız dedik. Halk örgütlenmesine yöneldik. Parti olarak da güçlendik. 1,5 sene geçtikten sonra, kendi bölgelerimizde hakim olacak duruma geldik. Rejimin unsurlarını bölgemizin dışına çıkardık. Bir yıldan beridir de kendi bölgelerimizde söz sahibiyiz.

14 Temmuz 2012, bu açıdan önemli bir tarih galiba. O zamandan beri neler yapıyorsunuz?
Halkın ihtiyaçlarını karşılamak ve kendimizi yönetmek için çeşitli yöntemler geliştirdik. Her yerleşim yerinde meclislerimiz, yöneticilerimiz var. Ama bunları koordine edecek bir yapımız, merkezi bir örgütlenmemiz yok. Bir sene sonunda, bu konudaki ihtiyaç iyice kendini dayatmaya başladı. Biz de, bir idari örgütlenme işlevi görecek, geçici bir sivil yönetim oluşturmaya karar verdik.

Kürtlere yardım dağıtılmıyordu

Böyle bir ihtiyacı doğuran nedenler nelerdi mesela?
Birçok neden var. Diyelim dünyanın çeşitli yerlerinden Suriye’ye insani yardımlar geliyor, ama bunlar Kürtlere dağıtılmıyor. Kürtlerle diyaloga girilmiyor. Muhatap alınabilecek bir adres arıyorlar. Parti olarak bize dönük dışarıdan bir kuşatma var. Birçok kurum ve ülkenin bizimle doğrudan ilişkiye geçmesi engelleniyor. Bu yüzden Rojava’da bir sivil ortak yönetim oluşturmak zorunlu hale geldi.

Böyle bir yönetimin, fiili özerklik ilanı olacağı, Kürtlerin ayrılmasına ve Suriye’nin bölünmesine yol açacağı iddiaları var, biliyorsunuz. Bu çabalarınız, Türkiye basınında da ağırlıklı olarak böyle değerlendirildi.
Evet, biliyorum. Ama doğru değil. Bu sivil yönetim, geçici olacaktı. Hem günlük işleri yönetecek, hem de bir seçim için hazırlık yapacaktı.

Türkiye’ye davet edilmenizin esas bununla mı ilgili?
Türkiye’yle daha önce de görüşmelerimiz olmuştu. Kahire’de iki kere görüştük, bu yılın mayıs ve haziran aylarında. Biz her zaman Türkiye’yle iyi ilişkiler kurmak istediğimizi söylüyorduk. Onlar da herhalde bizi daha yakından tanımak için çağırdılar.

Gerçekten ve sadece öyle mi?
Kahire’deki görüşmeler, daha çok tanıma amaçlıydı. Bu ziyarette ise iki önemli konu vardı. Birincisi, bu geçici sivil yönetim meselesi. Bu konu Türkiye’ye biraz fazla abartılarak aktarılmış. Bunu bizzat bizden dinlemek istediler
İkincisi Cephet el Nusra meselesi. Bu örgütün baştan beri Türkiye tarafından desteklendiğini biliyoruz. Biz Özgür Suriye Ordusu’nun bir parçasıyız diyorlar. Türkiye de ÖSO’yu açıktan destekliyordu zaten. Fakat Cephet el Nusra artık terör örgütleri listesinde yer alıyor. Türkiye’nin açıktan destek vermesi artık mümkün değil.

Görüşmelerde Türkiye’deki çözüm süreci gündeme geldi mi?
Hayır. Ama bu süreç bizim için de çok önemli. Rojava halkı bu sürecin başarılı olmasını çok istiyor. Halkımızın hepsi bu süreci tereddütsüz destekliyor. Rojava’da sürece destek yüzde yüz. Ben bile buna karşı çıksam, bu gerçeği değiştiremem.

Kürt Ulusal Kongresi’ne gelelim. Sizin beklentileriniz nedir?
Kongre’den beklediğimiz en önemli şey, bir sistemin oluşturulmasıdır. Nasıl Türki Cumhuriyetler arasında bir ilişki sistemi varsa, nasıl Afrika Birliği Örgütü, İslam Konferansı Örgütü gibi oluşumlar varsa, Kürtlerin de benzer bir yapı kurmaya hakları var. Kongrede bir takım komisyonlar, komiteler oluşturulmasını istiyoruz. Bu organlar, hem Kürtlerin kendi aralarındaki ilişkileri düzenlemeye ve sorunları çözmeye yardımcı olacak, hem de diğer haklarla ilişkilerinin gelişmesine yardımcı olacak. Herkes soruyor bana, büyük bir Kürdistan istiyor musun? Evet, ama bunu bir Orta Doğu demokratik konfederalizmi çerçevesinde düşünüyorum. Nasıl Almanya’daki Almanlar Avusturya’daki veya diğer komşu ülkelerdeki Almanlarla Avrupa Birliği bünyesinde bütünleşiyorlarsa, Suriye’deki Kürtler de Türkiye’deki ve diğer komşu ülkelerdeki Kürtlerle aynı şekilde bütünleşebilirler. Belki şimdi bir hayal gibi görünebilir, ama neden olmasın?

Irak Kürdistan Yönetimi’nin Rojava politikası hazırlık çalışmalarında bir sorun yaratıyor mu?
Bunlar esasında Kongre’den ayrı sorunlar. Kongre hazırlıklarının bu yüzden aksamaması gerekir. Biz de bu yönde çaba harcıyoruz. Ama elbette Kongre, şu an KDP’yle ve Irak Kürdistan Yönetimi’yle yaşadığımız bazı sorunların çözümünde rol oynayabilir. Komiteler oluşturulursa, bunlar arabuluculuk ve hakemlik yapabilirler. Bu benim beklentim ve temennimdir.

Türkiye’deki çözüm sürecinde ve Rojava’da nasıl gelişmeler bekliyorsunuz?
Türkiye’deki çözüm sürecinde çok ciddi bir sorun çıkacağını düşünmüyorum. Hükümetin yakında bir demokratikleşme paketi ilan edeceği yönünde haberler ve açıklamalar var. Bunların fazla geciktirileceğini sanmıyorum. Cephet el Nusra desteğini kaybederse, çözüm süreci de rayına oturur. Suriye Muhalefeti lideri Ahmad al Carba’nın bir açıklaması vardı bugün, ÖSO’nun yeniden yapılandırılacağını ve Cephet el Nusra’nın ÖSO’dan çıkarılacağını söylüyor. Kendisiyle en kısa zamanda konuşacağım. Böyle bir şey yaparlarsa, birlikte ve koordineli çalışabiliriz. O zaman Suriye muhalefetiyle ilişkilerimiz de oturacak. Bu durum, hem Batıyı hem de Türkiye’yi rahatlatacaktır. Çözümü de kolaylaştıracaktır.

‘El Nusra’nın arkasında kimler var bilmiyorum’

Cephet el Nusra’nın size saldırmasının amacı ne, arkasında kimler var?
İşte o hâlâ karanlık. Rejime karşı savaşmak istiyorsa, rejim burada değil. Bir bölgeyi özgürleştirmek istiyorsa, biz zaten bölgemizi özgürleştirdik. Rejimin kontrolünde olan bölgelere gitsin mesela. Demek ki başka güçler var, onları Kürtlere karşı yönlendiren.

Kim bu güçler?
Bilmiyorum.

Türkiye’deki görüşmelerinizin içeriği hakkında, hükümet çevrelerinden ve sizden farklı açıklamalar geldi. Neler konuştunuz gerçekten?
Çeşitli görüşmeler yaptık, yönetim kademeleri ve karar merkezleriyle. Onlara sivil yönetimle ilgili gerçek durumu anlattık. Geçici sivil yönetimi kurmamıza itiraz etmediler, herkesin kurtarılmış bir bölgesi var, sizin de buna hakkınız var, dediler. Biz de emri vaki yapma gibi bir niyetimiz olmadığını, ilgili taraflarla diyalog içinde hareket edeceğimizi söyledik. Gerçekten de, bu yönetim genel çözümün bir parçası olacak. Yarın kalıcı bir çözüm bulunduğunda, biz de ona uygun davranacağız.

Cephet el Nusra ve son saldırıları görüşmelerde nasıl ele alındı?
Cephet el Nusra elemanlarının Türkiye’den geldiğini ve oradan destek aldığını detaylarıyla anlattık. Onlar da, bu örgütü daha önce desteklediklerini, ama bu desteği kestiklerini ve son olayların bilgileri dışında olduğunu belirttiler. Cephet el Nusra sizin için olduğu kadar bizim için ve bütün Ortadoğu için tehlikelidir, buna karşı durmak hepimizin görevidir dediler. En yetkili ağızlardan duyduk bu sözleri.

Bu açıklamalar sizi ikna etti mi?
Cephet el Nusra’dan bir şekilde ellerini çekmek istiyorlar, ama herhalde başaramıyorlar. Bir taraftan Suriye muhalefetiyle, ÖSO’yla ilişikleri ve onlara verdikleri sözler var. Şimdi selefiler çekilirse, ÖSO diye bir şey kalmaz. Bu durum, Türkiye’yi zorluyor. Herhalde zamana yayarak çözmek istiyorlar.

Rojava’da yaşananlara inanmayanlar gelsin

Cephet el Nusra saldırılarından sonra, halkın duygularında değişiklik oldu mu?
Çözüm sürecine olan ilgi ve destek değişmedi, ancak bir kırgınlık, hatta kızgınlık var Türkiye’ye karşı. Çünkü Rojava halkı kendini sınırın öte yakasından ayrı görmüyor, Türkiye’yi hayatının bir parçası olarak algılıyor.

Şu an Rojava’da durum nasıl?
Cephet el Nusra sivil halka çok zarar verdi. Onlar vahşice saldırıyorlar, biz de var gücümüzle savaşıyoruz. Camilerden Kürtlerin her şeyi mubahtır diye anonslar yapıldı.

Bu anonsların kayıtları var mı elinizde?
Tabii ki, hepsini kaydettik. Neden sordunuz, yoksa bu vahşeti savunanlar var mı?

Açıkça savunanlar değil de, bu iddiaların doğru olmadığını söyleyenler var.
Buradan açıkça davet ediyorum: İnanmayanlar gelsinler, yakılan yıkılan evleri gösterelim. Öldürülen çocukların aileleriyle görüştürelim. Gelmek isteyenlere her türlü kolaylığı sağlayacağız, elimizdeki bütün imkanları sunacağız. Belge, bilgi ne varsa, hepsini paylaşacağız.

İran ziyaretine gelelim isterseniz. Daha önce mi kararlaştırılmıştı, yoksa Türkiye ziyaretinden sonra mı davet edildiniz?
Türkiye ziyaretinden sonra. Bu davet benim için sürpriz oldu. Beklemiyordum.

Görüşmeleriniz nasıl geçti?
Üç gün boyunca en üst düzey karar merkezleriyle görüşmeler yaptım. Bir tanışma ziyareti oldu, diyalog başlatmış olduk. Biz bunun devamından yanayız.

İran’ın daveti, Türkiye’nin girişimine karşı bir hamle olarak görülebilir mi?
İşin bu yönü bizim için o kadar da önemli değil. Biz, sadece yaptığımız anlaşmalarla ve kendi ilkelerimizle bağlıyız. Siyaseti kimsenin hatırı için yapmıyoruz. Bizim siyaset yapma özgürlüğümüz var. Bunu Türkiye’deki görüşmelerde de açıkça söyledim.

Yarın: KYP Politbüro Üyesi Sadi Ahmed Pire röportajı
 

Mithat Sancar, Milliyet

15.08.2013

Takvim belirlensin önümüzü görelim
 
Cemil Bayık, çözüm sürecinde verilen tarihlerin karşılıklı olarak esnetilebileceğini, önemli olanın ise tutumlar ve uygulamalar olduğunu söyledi. Bayık daha önce çözüm için atılan adımların başarısız olmasını ise ‘Ergenekon’a bağladı

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık çözüm süreci konusunda sorularımızı yanıtlamaya devam etti. Silahlı güçlerin Türkiye dışına çıkması konusunda gerekenin yapıldığı anlatan Bayık, hükümetin ise söz verdiği adımları atmayarak güvenilirlik sorunu yaşattığını ileri sürdü. Bayık söz verilenr tarihlere takılıp kalmak yerine adımlar atıldığını görmenin her iki taraf için daha ikna edici olduğunu söyledi.
Çözüm sürecinin Ortadoğu’daki gelişmelerden bağımsız olmadığını söylediniz. Türkiye’deki tartışmalara baktığınızda, bunun yeterince dikkate alındığını düşünüyor musunuz?
- Türkiye’de sürecin daha çok yüzeysel tartışıldığını söyleyebilirim. Oysa biz bu süreci stratejik nitelikte görüyoruz. Çözüm süreci, bizim için stratejik bir tercihtir.
Somut olarak bununla ne kastediyorsunuz?
- Demek istediğimiz şu: Amacımız, Kürt sorununun demokratik siyasal yöntemle çözülmesidir. Bu süreci de bu çerçevede değerlendiriyoruz. Sürecin ilerlemesi ve başarılı olması için elimizden gelen her şeyi yapacağız. Ama bu sadece bize bağlı değil. Hükümetin de aynı anlayışla hareket etmesi lazım.

‘Pazarlık yok’
Sizce süreç şimdi hangi aşamada?
- İmralı’da devlet heyetiyle yapılan görüşmelerde, sürecin üç aşamadan oluşacağı öngörüldü. Birinci aşama, Newroz’dan 1 Haziran’a kadar olan dönemi kapsıyor. Burada daha çok bizim adım atmamız gerekiyordu. Bunlar da; ateşkes ilan etmek, esirleri bırakmak ve silahlı güçlerimizi sınır dışına çekmekti. Bunları tek taraflı olarak yapmaya başladık. Yani arada bir pazarlık, imza atma gibi bir şey yok. Amaç çözüm için ortamın hazır hale gelmesini sağlamaktı.

‘Savaşı durdurduk’
Geri çekilmenin ne zaman tamamlanacağı konusunda tartışmalar var, biliyorsunuz. 1 Haziran tarihi neyi işaret ediyor?
- İmralı’daki görüşmelerde mutabakata varılan husus şudur: 1 Haziran’da savaş durdurulmuş, çatışmalar bitirilmiş ve silahlı unsurlar geri çekilmeye başlamış olacak.
Geri çekilmenin tamamlanması için bir tarih belirlendi mi?
- Silahlı güçlerimizi 1 Haziran’a kadar Türkiye’den tümüyle çekmemiz pratikte mümkün değil. Türkiye de bunu biliyor zaten. Biz bunu yazılı olarak da İmralı’ya ilettik ve geri çekilmenin sonbahardan önce tamamlanamayacağını açıkça belirttik. Burada uzlaşılan nokta savaşın durmasıdır, çatışmaların olmamasıdır, kanın akmamasıdır. Bu noktada mutabakat var. 1 Haziran, bunun tarihidir. İkinci aşama da tam bu noktada başlıyor.
Bu aşamada yapılması gerekenler neler?
- Bu aşama daha çok, devletin ve hükümetin atacağı adımları kapsıyor. Yasal değişiklikler, yeni anayasa yapımı gibi şeyler. Yasal değişikliklerin amacı da, yeni anayasanın önünü açmak, sonrasında Kürt sorununu anayasal çerçeveye oturtmak. Demokratikleşme reformlarıyla, bir bakıma yol temizliği gerçekleşecek. Bunun için de, ekimin ortalarına kadar bir süre öngörüldü. Devlet heyetiyle de konuşulan takvim böyleydi.
Bir de eylül ve ekim gibi tarihlerden söz ediyorsunuz. Bu tarihlerin anlamı ne?
- Son olarak İmralı’daki görüşmelerde devlet heyetine bir mektup verildi. Mektup bize de iletildi. Bu mektupta sekiz komisyon öneriliyor. Parlamento açılır açılmaz, bu komisyonların kurulması ve çalışmaya başlaması isteniyor.
Eğer bu olursa, ikinci aşama işlemeye devam eder ve sonunda üçüncü aşamaya geliriz. Bunun da 1 Eylül’e kadar yapılması lazım.

‘Bakan’ın açıklamaları önemli’
Size bu konuda hükümetten bir cevap geldi mi?
- Dolaylı cevaplar var, basında yer alan açıklamalar var. Mesela Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in açıklamalarını önemli buluyoruz. Ama sonuçlarını da görmek istiyoruz.
Böylesi derinliği olan süreçlerde tarihleri bu kadar öne çıkarmak, kesin tarihler telaffuz etmek sizce doğru mu?
- Biz olaya böyle bakmıyoruz zaten. Tarihler esnetilebilir. Önemli olan tarihler değil, tutumlardır. 1 Eylül derken, istediklerimizin hemen o gün gerçekleşmesini beklemiyoruz. Biz şunu anlamak istiyoruz: Hükümet bu yönde adım atmayı kabul ediyor mu, etmiyor mu?
Kabul ettiğini açıklasa, bunlar için süreler uzayabilir, birkaç ay da sarkabilir. Mesela “demokratikleşme paketini hemen çıkaramıyoruz, çeşitli engeller var, ulusal ve uluslararası güçler var. Ama şu zamana kadar şu adımları atacağız, diğerlerini de sonra yapacağız” deseler, bunu anlarız. Biz diyoruz ki, bir takvim belirlensin, biz de önümüzü görelim. O zaman süreç daha sağlıklı işler.
Bu yapılmadığı takdirde, ortada bir oyalama taktiği olduğunu düşünürüz elbette. Bize şimdiye kadar hiç güven vermediler. Şimdi bir takvim belirlensin, bunu kabul ederiz. Ama oyalamayı kabul etmemiz mümkün değil.

‘SÜREÇTE SIKINTI YAŞANIR’
1 Eylül’e kadar bunlar yapılmasa, tavrınız ne olacak?
- Bunlar yapılmadığı takdirde, süreçte ciddi sıkıntılar yaşanır, tıkanma ihtimali ortaya çıkar. Tıkanma derken, sürecin durabileceğini kast ediyorum.
Stratejik nitelik taşıyan bir süreçte, bu sıkıntıların aşılmasının da yolları vardır herhalde, değil mi?

‘Biz üzerimize düşeni yaptık’
- Biz bu aşamaya kadar üzerimize düşeni fazlasıyla yaptığımıza inanıyoruz. Ama süreç, sadece bizim çabamızla yürüyemez. Açık söyleyeyim: Süreç şu an sıkıntıya girmiş durumda, tıkanma ihtimali de ortaya çıkabilir. Ama bunları aşmanın yolları vardır elbette. Öncelikle hükümetin adımlar atması lazım. Ayrıca Türkiye’deki demokrasi güçlerine de önemli görevler düşüyor, onların da daha fazla devreye girmesi gerekir.
Tıkanmayı gündeme getirdiğinizde, bunun şantaj olarak anlaşılması gibi bir risk yok mu?
- Biz siyasette tehdit ve şantajı asla tasvip etmiyoruz. Bizim yaptığımız şey, tehlikelere dikkat çekmek, sorumlulukları hatırlatmaktır. Tıkanma ciddi tehlikeler yaratır. Biz bunu kesinlikle istemiyoruz. Ama sürecin, bizim tek taraflı adımlarımızla ancak bir yere kadar işleyebileceğinin de bilinmesini istiyoruz. Türkiye’de daha önce de çözüm imkanları çıktı, ama bunlar değerlendirilemedi. Sonrasında neler yaşandığını hepimiz biliyoruz.
Aynı şeylerin yeniden yaşanmaması için gerekli gördüğümüz uyarıları yapmayı bir görev sorumluluk olarak algılıyoruz.

Erbakan bize üç mektup gönderdi
Geçmişteki çözüm girişimlerinden en ciddi olanı sizce hangisiydi ve neden sonuca ulaşamadı?
- Bundan önce iki kere geri çekilme kararı aldık. İlki, Erbakan iktidara geldiğinde, yani 1996’da oldu. Erbakan, Kürt meselesi çözülmeden Türkiye’nin ilerleyemeyeceğini ve çok önemli sorunlarla karşılaşacağını çok iyi görmüş ve kavramıştı. Bu meselenin mutlaka çözülmesi gerektiğine inanıyordu. Ama bir yandan da korkuyordu. Çünkü o güne kadar kim Kürt sorununu çözmek istediyse, bunu hayatıyla ödemişti. Erbakan, mutlaka bir şeyler yapmak istiyordu.

‘Sabote ettiler’
Bu kadarı biliniyor. Daha fazla ayrıntı vermeniz mümkün mü?
- Erbakan, Suriye devleti üzerinden üç tane mektup gönderdi. Biz de, aynı şekilde Suriye devleti üzerinden Erbakan’a cevaben mektup gönderdik. Bu girişimi çeşitli güçler fark ettiler ve engellemek için harekete geçtiler. 1996’da 6 Mayıs’ta Şam’da Öcalan’ı imha etmek için patlatılan o büyük bombanın esas nedeni buydu. Süreci sabote etmek, savaşı daha da derinleştirmek, amaç buydu.
28 Şubat’ın bir nedeni de bu muydu?
- Elbette, bir nedeni değil, esas nedeni buydu.
Burada birçok güç var. Bizim mücadelemiz üzerinden siyaset yapan, bundan çıkar elde etmek isteyen birçok güç var. Bunlar önlemek istediler çözüm girişimini.
O zaman şunu tartıştık. Madem Erbakan sorunu çözmek istiyor, bu çok önemli. O zaman, silahlı güçlerimizi Türkiye sınırlarının dışına çıkarmayı çok ciddi olarak tartıştık. Böylece Erbakan’ın eli güçlenebilir, daha cesur adımlar atabilir, diye düşündük. Ama ne uluslararası alanda çözümden yana güçler vardı, ne de Türkiye toplumunda. Bu şartlarda bizim tek yanlı bir şekilde mesafe almamız mümkün görünmedi bize. Geri çekilme kararını bu nedenle uygulayamadık.

‘Bugünkü koşullar farklı’
İkincisi 1999’dakiydi, değil mi?
- Evet, ama oradakinin amacı başkaydı. Orada geri çekilme kararı, esas olarak hareketin ayakta kalabilmesi için alınmıştı.
Bugün şartlar çok farklı, amaç da çok farklı. Şimdiki süreçte çözüm esastır. Geri çekilmenin nedeni de budur. Biz sorunu demokratik siyasal yöntemle çözmek istiyoruz. Bugüne kadar değişik dönemlerde çeşitli yöntemler denedik, projeler sunduk. Bunları bizim zayıflığımıza yordular. Oysa biz ne zayıftık, ne de bunları zayıflığımızdan dolayı yapıyoruz. Biz çözüm istiyoruz ve bunda ısrarlıyız. İç ve dış koşullar çözüm için her zamankinden daha elverişli. Bakın, geçmişteki çözüm girişimlerinin önündeki en büyük engel özel savaş rejimi ve Ergenekon yapılanmasıydı. Bu yapının en önemli hamlesi, Şubat 2008’deki “Zap Operasyonu”, yani bize karşı geliştirilen kara harekatıydı. Bu operasyon başarılı olsaydı, AKP’yi de yok edeceklerdi. Operasyonu boşa çıkarmamız, hem savaş politikalarının geçersizliğini tescil etti, hem de Ergenekon’un tasfiye edilmesini mümkün kıldı. Bu da, barış sürecine kadar gelen yolu açan en önemli gelişmelerden biridir. Geçmişte içeride çözümün önünde duran en önemli engel, bugün yok. Ortadoğu’daki durum da, çözümü acil hale getiriyor. Suriye’deki gelişmelerden dolayı ABD de, süreci desteklemeye yakın duruyor.
Çözüm için çok önemli bir fırsat yakalamış bulunuyoruz ve önümüzde büyük bir imkan var. Bunu değerlendirmek için herkes üzerine düşeni yapmalı.

YARIN: PYD LİDERİ SALİH MÜSLİM

Mithat Sancar, Milliyet

14.08.2013

Kongre öncesi Kürtlerin nabzı - Ortadoğu için Kürt sorunu çözülmeli
 
 
Büyük Kürt Ulusal Kongresi öncesinde sorularımızı yanıtlayan KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, Kürt sorununun Filistin’den de öte Ortadoğu’nun en önemli sorunu olduğunu savunarak “Kürt sorunu çözülmeden bölgedeki sorunlar çözülemez. İşte bu kongrenin en çok buna hizmet etmesi gerekir” dedi

BAŞLARKEN
Kürt sorununda tarihi bir dönemden geçiyoruz. Bir yanda Türkiye’de barış ve çözüm süreci yürüyor, diğer yanda Rojava sorunu Suriye’deki gelişmelerin merkezine oturuyor. Bu arada, Kürt Ulusal Kongresi’nin toplanması için hazırlıklar tamamlanmak üzere. Türkiye’de daha önce de Kürt sorununu çözmek amacıyla girişimler olmuş, süreçler başlatılmıştı. Fakat hiçbiri şimdiki kadar ciddi ve kapsamlı olamamıştı. Kürt Ulusal Kongresi de daha önce defalarca gündeme gelmiş, ama bir türlü toplanamamıştı. Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’nin çağrısı üzerine, 22 Temmuz’da Erbil’de gerçekleşen hazırlık toplantısı, kongre fikrinin bu sefer hayata geçirileceğine dair çok önemli bir işaretti. Dört ülkede (Türkiye, Irak, Suriye ve İran) yaşayan Kürtlerin temsilcilerinin ve dünyanın çeşitli ülkelerinden gözlemcilerin katılacağı kongrenin 24-26 Ağustos tarihlerinde toplanması öngörülüyor.
6 Ağustos sabahı Erbil’e gittim. Kürt siyasetinin kalbinin burada attığı, otel lobisinde bile hemen fark ediliyor. O gün bazı görüşmeler yaptım. Ertesi gün Kandil’e gittim. Bayramın ilk günü, sabah erkenden KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık’la buluştum. Söyleşi ve sohbet, beş saatten fazla sürdü. Birçok konuda ayrıntılı açıklamalar yaptı, bilgiler verdi. Söyleşinin ilk bölümünü, Kürt Ulusal Kongresi ve bölgedeki gelişmelere ayırdım. Yarın Cemil Bayık’ın Türkiye’deki barış ve çözüm sürecinin çeşitli yönleri hakkındaki görüşlerini aktaracağım. Yazı dizisi diğer söyleşilerle devam edecek ve kendi değerlendirmelerimle son bulacak. 

- Söyleşiye Kürt Ulusal Kongresi’nden başlayalım. Öncelikle Kongre hazırlıkları nasıl gidiyor?
Cemil Bayık: Bir hazırlık komitesi var, biliyorsunuz. Komite, çalışmalarını yoğun bir şekilde sürdürüyor. Bazı sorunlar vardı. Bunların büyük bir kısmı aşıldı. Şimdi delegelerin Kürtlerin yaşadığı ülkelere göre paylaştırılması, yani hangi bölgeye kaç delegelik verileceği meselesi var komitenin gündeminde. Bunu halletmek zor değil. Hazırlık sürecinde sorun çözme tecrübemiz de arttı zaten. Gelinen noktadan memnunuz.

- Suriye’deki gelişmeler ve Rojava konusunda KDP’yle sorunlar yaşadığınız biliniyor. Bunlar hazırlık sürecine nasıl yansıyor?
Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Rojava’yla olan sınırları kapalı tutması, bizim açımızdan kabul edilebilir bir tutum değildir. Ulusal Kongre’nin başlıca amaçlarından biri, Kürtler arasındaki sorunları çözmektir.  Güney Kürdistan Yönetimi’nin Rojava’ya karşı izlediği tutum, kongrenin amaçlarıyla bağdaşmıyor. Bu konu, hem örgütlerin hem de hazırlık komitesinin gündemindedir, orada da tartışılıyor, çözülmesi için uğraşılıyor.
Yarın KDP ve KYB temsilcileri, buraya bizimle bu meseleyi görüşmeye gelecekler. Ortak bir çözüm bulacağımızı ümit ediyorum.
(Nitekim 9 Ağustos’ta KDP’den Kemal Kerkuki ile KYB’den Sadi Ahmed Pire, Kandil’de Cemil Bayık’ı ziyaret ettiler. Ertesi gün Sadi Ahmed Pire’yle bir söyleşi yaptım. Söyleşinin geniş bir özetini, yazı dizisi kapsamında yayımlayacağız. Pire, Kandil’deki görüşmede, Mesut Barzani’nin Rojava’da durumu yerinde incelemek üzere bir heyet oluşturulması önerisinin ele alındığını ve Cemil Bayık’ın da buna olumlu yaklaştığını söyledi.)

-Kürt Ulusal Kongresi fikri uzun zamandır var, buna ilişkin çeşitli girişimler de oldu, ama bir sonuç alınamadı. Ne oldu da, kongre şimdi toplanabiliyor?
Biz böyle bir kongrenin toplanmasını uzun zamandır istiyorduk. KDP ve KYB’nin katılmayacağı bir kongrenin ulusal nitelik taşımayacağının, dolayısıyla bir anlamı olmayacağının farkındaydık. Bu nedenle kendileriyle görüşmeler yaptık, ama onların çekinceleri vardı, bu nedenle sonuç alamadık.
- Daha önce kongre çağrısına olumlu cevap vermeyen, çalışmalarına katılmayı kabul etmeyen bu örgütler, şimdi neden kabul ettiler?
Daha önce bize diyorlardı ki, siz savaş yürütüyorsunuz, bu şartlarda bir kongre toplanamaz. Bazı örgütler gelmez, bazı devletler rahatsız olur.
Önderlik, Newroz’da strateji değişikliğini içeren yeni tarihi hamleyi başlatınca, yani çatışmalar durunca ve gerillanın geri çekilmesi başlayınca, artık o gerekçeler de ortadan kalktı. Biz de çalışmalara başladık. KDP ve KYB’yle görüşmeler, toplantılar yaptık. Onlarla anlaştıktan sonra, hazırlık süreci başladı.
Yani bu kongrenin toplanması girişimi de bizden geldi. Önderlik, çözüm süreci çerçevesinde dört konferans yapılması talebini iletmişti. Üç tanesi yapıldı, bu sonuncusudur. Bunlar birbirini tamamlıyor. Hepsinin ortak amacı, demokratik siyaset zeminini geliştirmektir. Bu açıdan hepsinin ayrı ayrı işlevi var.

- Kongreden beklentileriniz nelerdir?
Bu kongreyi çok önemsiyoruz. Kürtlerin yüzyıllardır hayalini kurduğu bir şeydir. Bunu gerçekleştirmek zorundayız.
Kongrede kalıcı mekanizmalar için kararlar alınmasını bekliyoruz. Bizim önerilerimiz var, diğer örgütlerin de önerileri var. Bunlardan ortak bir model oluşturulacaktır.
Kongrenin sürekli ve kalıcı bir nitelik kazanmasını istiyoruz. Mesela bir meclisi, bir yürütmesi olmalı; başkanlığı, diplomasi komitesi olmalı.
- Bu kurullar ne yapacak? Böyle bir yapının çalışmaları hangi amaçlara yönelik olacak?
Kongrenin amaçlarını şöyle görüyoruz: Ulusal birliği sağlamak, Kürtler arası sorunları çözmek, Kürtlerle komşu halklar arasındaki sorunları çözmek, özellikle kuşku, endişe ve korkuları gidermek, diğer halklarla birliği, kardeşliği sağlamak. Bütün bunlar, hem Kürt sorununun çözümüne katkı sağlar, hem de çevre ülkelerde demokratikleşmeyi teşvik eder, geliştirir. İstikrar da böyle ortaya çıkar. Bu da herkesin yararına olur.
Kürt sorunu artık bölgesel bir sorundur, hatta uluslararası hale gelmiştir. Bugün Orta Doğu’nun en önemli sorunudur, Filistin sorununun da önüne geçmiştir. Kürt sorunu çözülmeden, Orta Doğu’daki sorunlar çözülemez, bölgede istikrar sağlanamaz. İşte bu kongrenin en çok buna hizmet etmesi gerekir.
Türkiye’de Kürt sorunu için başlayan bir süreç var. Çözüm sürecinin en önemli hedefi, demokratik siyasetin hakim kılınmasıdır. Demokratik siyaset stratejisinin başarısı açısından da kongre çok önemlidir. Bu stratejinin önündeki birçok engel bu kongreyle birlikte ortadan kalkacaktır.   Kısacası Kongrenin gerçekleşmesi, hem sürece hizmet edecek, hem Kürtlerin kendi aralarındaki sorunları çözmelerine, hem de diyalog, müzakere yöntemlerinin yerleşmesine ve sorunları demokratik yollarla çözmenin zemininin güçlenmesine hizmet edecek.
- Mesela çözüm sürecinde önemli sorunlar ortaya çıktığı takdirde, bunların çözülmesi için kongrenin organlarının ve özellikle Mesut Barzani’nin daha fazla devreye girmesi söz konusu olacak mı?
Süreçte zorluklar yaşanması doğaldır. Daha önemli sıkıntılar yaşanırsa, kongrenin devreye girmesi de normaldir. Türkiye’deki süreç sadece Türkiye’yi ve Türkiye Kürtlerini değil, bütün Kürtleri ve bölgedeki diğer ülkeleri de ilgilendiriyor. Sürecin ilerlemesi için gerektiğinde Kongre kendisi devreye girmeyi isteyebilir, biz isteyebiliriz, hatta Türkiye’nin kendisi de belki ister, isteyebilir.
KDP’nin burada özel bir rolü olabilir. Biz de onlardan bunu bekleriz. Konumları ve imkanları, Kürt sorunun çözümüne daha çok katkı sunmalarına el veriyor.

İran’ın geleceği Suriye’ye bağlı
- İran meselesine dönersek... Son günlerde İran’ın Kürt sorununda daha aktif bir rol oynamak istediğini gösteren gelişmeler yaşandı. Neçirvan Barzani İran’ı ziyaret etti ve alışılmadık bir protokolle ağırlandı. Salih Müslim, İran’a davet edildi. Bütün bunların anlamı nedir sizce?
İran Ortadoğu’da hegemonik güç olmak istiyor. Bunun için Suriye’deki savaşı kazanması şart. Zaten ambargolar dolayısıyla çok sıkıştı, içeride de sorunları var. Yani İran ciddi tehlikelerle karşı karşıya. Suriye’deki savaşı kazanırsa, bunları aşabileceğini hesaplıyor. İran’ın geleceği, Suriye’deki bu savaşın gelişimine bağlıdır. Burada kaybederse, bırakın hegemon güç olmayı, şu anki varlığını bile sürdüremez. Bu nedenle Suriye’deki savaştan kazançlı çıkmak için, her yöntemi deniyor. En başta da bütün Kürtleri yanına almaya çalışıyor. Kürtleri yanına alamazsa kazanamayacağını biliyor. Bütün çabası bunun içindir.

- Bu çabaların ya da bölgedeki gelişmelerin Türkiye’deki sürece etkisi ne olur?
İran, bu süreci baltalamak ister. Bunun için de sabotajlar dahil her yolu deneyebilir. Aslında Ortadoğu’daki bütün gelişmeler ve çekişmeler, Türkiye’deki çözüm sürecine doğrudan etki eder. Ortaya çıkabilecek olumsuz etkileri engellemek için süreci hızlandırmak gerekiyor. Önderlik de bunu açıkça söyledi. Sürecin sabote edilmemesi için, hızla ilerlemesi gerekiyor. Çünkü sabote edebilecek çok güç var. Hükümete gecikmeden adım atması yönündeki uyarılarımızın önemli bir sebebi de budur.

Arayışımız ‘demokratik ulus’
- Kongre girişimiyle Öcalan’ın hedef olarak gösterdiği Anadolu ve Mezopotamya bütünleşmesi fikri arasında bir bağ
var mı?

Biz bunu istiyoruz, bu yönde çaba harcayacağız. Ama diğer örgütler buna ne kadar yanaşır, sonuç ne olur, bilemem.
Mesela Türkiye’deki süreç çerçevesinde hükümete en son sunduğumuz öneride, sekiz komisyon kurulması talebi var. Bunlardan biri, Misak-ı Milli Komisyonu’dur.

- Böyle bir komisyonun hedefi ne olacak?
Kürtler bölücü değildir, bütünlükten yanadır, ama eşit ve özgür şartlarda bir bütünlükten. Bizim sınırlarla bir sorunumuz yok. Esasen ulus devlet anlayışına karşıyız. Bizi diğer Kürt hareketlerinden ayıran en temel özelliklerden biri budur. Onlar ulus devlet anlayışıyla hareket ediyorlar, biz demokratik ulus anlayışını savunuyoruz. Demokratik ulus anlayışında sınırlar esas alınmaz; özgürlük ve demokrasi, adalet ve eşitlik, kardeşlik esas alınır. Biz bu temelde sınırlara dokunmadan Kürtler arasında ve Kürtlerle diğer Ortadoğu halkları arasında birliği sağlamak istiyoruz. Misak-ı Milli komisyonunu da bunun için öneriyoruz.

Ortadoğu’daki büyük savaş

- AKP’nin, özellikle Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun bölge siyaseti yaklaşımıyla çizdiğiniz bu çerçeve arasında bir yakınlık yok mu?
AKP’de hegemonik bir yaklaşım var. Buna göre devlet Kürt sorununu çözüp bölgede güçlü hale gelecek. Biz bu sorunun çözümünü, Türkiye’nin bölgede hegemonik güç haline gelmesi için değil, tam tersine demokratik bir güç olması için istiyoruz. Sorun çözülürse elbette Türkiye güçlenir, ama demokratik temelde, demokratik ulus temelinde güçlenir.

- İran’ın Kongre’yle ilgili, hatta Türkiye’deki barış ve çözüm süreciyle ilgili kaygıları, endişeleri olduğu, bunları hatta engellemek istediği yönünde değerlendirmelere ne diyorsunuz?
Ortadoğu’da büyük bir savaş yaşanıyor. Bu savaş geldi, Suriye’de düğümlendi. Suriye, Arap sahasındaki son savaştır. Bu sahadaki savaşın kaderi burada belirlenecek. Suriye şu anda dünya siyasetinin merkezidir. Kürt (Rojava) sorunu da Suriye’nin merkezini oluşturuyor. Burada ortaya çıkacak çözüm, bütün Ortadoğu’nun biçimlenmesinde belirleyici olacaktır. Birçok güç Suriye’deki savaşın tarafıdır. Herkes kendine göre avantajlı bir sonuç için çıkar ve iktidar mücadelesi yürütüyor. İki büyük cephe ortaya çıkmış durumda. En tehlikeli cepheleşme, mezhep temelinde olanıdır. Bu, bölgeyi kan gölüne çevirir.

- Siz bu cepheleşmede nerede duruyorsunuz?
Biz hiçbirinde değiliz, üçüncü bir tarafız. Her iki cephe de bizi yanına çekmeye çalışıyor. Rojava’da hem rejimin hem de muhalefetin saldırmasının nedeni de bu. Kürtleri sıkıştırıp kendilerine mecbur hale getirmek istiyorlar.

- Gelişmeler sizi fiilen bir yere daha yakın durmak zorunda bırakmayacak mı? Mesela Türkiye’de yürüyen süreç, Kürtler ile Türkiye arasında bir yakınlaşma, fiili bir ittifak yaratamaz mı?
Bu cepheleşmede kim Kürtlerin doğal haklarını kabul ederse, onunla birlikte oluruz. Kabul etmediği takdirde, biz birini diğerine tercih etmeyiz. Büyük zorluklarla karşılaşacağımızı biliyoruz, ama bu konuda çok netiz. Tercihlerimizi, amaçlarımıza göre yaparız.

YARIN: Çözüm süreci nasıl işliyor? 
 

Mithat Sancar, Milliyet

13.08.2013

 


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.