Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Siyasi Gündem > Kongra-Gel Başkanı Remzi Kartal: Öneri Apo'dan geldi ve bunun tek bir izahı var

Kongra-Gel Başkanı Remzi Kartal: Öneri Apo'dan geldi ve bunun tek bir izahı var

Remzi Kartal'la görüşüp Karayılan'la ilgili değişikliği sordum. "Öneri Önder Apo'dan geldi ve bunun tek bir izahı var" dedi. Çözüm süreci içinse 'temkinli' halini koruyor: "Artık silah yok gibi bir şey söz konusu değil."

İki ay önce. Kandil’de çok küçük bir grup gazeteci olarak Karayılan, Hacer Zağros ve Zeki Şengali’yle buluşmuş, konuşuyorduk. Karşımızda da televizyon açık. Bir anda Karayılan’ın gözü ekranın altındaki yazıya ilişti. Bir Ankara Temsilcisi, hepimizin yaklaşık yarım saat önce iştirak ettiği basın toplantısıyla ilgili mesneti belirsiz yorumlar yapıyor, Öcalan’ın bu toplantının ardından hemen bir açıklama yapacağını söylüyordu. Karayılan önce güldü, sonra dayanamadı: “Öcalan’dan yeni bir açıklama mı bekliyormuş? Ne diyor bilmiyorum. Ya biz daha yeni açıklama yaptık. Bu açıklamayı yapmak için bu kadar gündür, haftadır tartışıyoruz. Bir bakıyoruz birileri çıkıyor, ilgisiz bir yorum yapıyor. Şaşırıp kalıyoruz.”

O an o odada bulunan gazeteciler olarak canlı canlı şahit olmuştuk: PKK ve Kandil söz konusu olduğunda Türkiye basını Mars üstünden filan yayın yapıyor. İki gün önce Karayılan’ın KCK yürütme başkanlığını bırakması, HPG’nin başına geçmesi, Karayılan yerine Cemil Bayık ve Bese Hozat’ın getirilmesi haberleri onlarca komplo teorisi ve ‘uzman’ yorumuyla karşılanınca Kandil’deki o oda ve altyazı aklıma geldi.

* * *

Karayılan’la o günkü görüşmemizde kendisinin geleceğini de konuşmuştuk. Aslında çoktandır sivil faaliyetler içinde olduğunu anlatmakla başlamıştı söze. Başına geçtiği silahlı kanat HPG’yle ilgisinin minimal düzeyde olduğunu belirtmişti: “Bizim yürüttüğümüz çalışmaların büyük bölümü sivil siyasettir. Ben mesela… KCK’nın yürütme konseyinin başkanıyım. Bu konsey içerisinde askeri kimse yok. Ama bir komite askeri güçlerle yani HPG ile bizim aramızdaki iletişimi sağlar. HPG’yi ayrı bir askeri organizasyon olarak düşünün. Yani özerktir. KCK ise sivil niteliklidir. Benim geçmişim asker ve hep bu yönüm öne çıktı ama uzun zamandır sivil siyaset yürütüyorum. Mesela ne yapıyorum… Siyasi parti liderleriyle, çeşitli dostlarla görüşmedir, diğer parçalardan gelen misafirleri karşılamadır… Benim mesaim bu şekildedir. HPG ile iletişimde büyük telsiz kullanıyoruz. Ben bazen lazım olduğunda başına oturuyorum, bir açıyorum bütün birimlerden 20 ayrı yerden ses geliyor. Sistemimiz bu şekilde. ”

Sonra bugünkü gelişmeyi doğrudan ilgilendiren şu cümleleri (harfiyen) sarf etti: “Yönetim kadrosunda farklı düşünen kimse yoktur. Mesela ben kimseye kendimi dayatmamışım. Benim görev sürem uzatılmıştır. Ben yapmak istemiyorum. Değişmesini istiyorum çünkü klasik sol partiler gibi ‘birisi başa gelecek yıllar yılı…’ bizim açımızdan doğru değil. Değişmelidir. Umarım ileride koşullar oluşur da değişiriz. Bu anlamda bizde ‘Ben oraya geçeyim, kürsü kapayım’ diye bir şey de yoktur. Bizde partileşme oluşmuştur. Herkese bir görev verilir, o görevi kabul eder. Bazen o arkadaşa sormadan onun adına belirleriz, sonra ona söyleriz.”

Demek ki, Karayılan’ın bir süredir talep ettiği değişiklik gerçekleşmiş, sözünü ettiği koşullar oluşmuştu. Kongra-Gel Başkanı Remzi Kartal’la görüşüp son gelişmeyi değerlendirmesini istedim. Karayılan’ın bu sözlerini de hatırlatarak. Şöyle yorumladı:

“Murat Karayılan arkadaşın birkaç ay önce size verdiği yanıtlar kendisi açısından oldukça insanidir. Çok zorlu olan son on yılda Kürt özgürlük hareketinin en üst düzeyinde görev yapmanın ne demek olduğunu takdir edersiniz. Ama bütün zorluklarına rağmen bizde bütün arkadaşlar kendilerine verilen görevlerin üstesinden gelmek için yoğun çaba göstermek durumundadırlar.

Her şeyden önce şunu belirtmem gerekiyor: Kongra-Gel’in yapılan 9. Kongresi olağan bir kongredir. Kongra-Gel sözleşmesine göre iki yılda bir genel kurul toplanır ve kongrenin ilgili organlarının seçimleri yapılır. En son genel kurul 2011’de yapılmıştı, yani bu konuda olağandışı bir şey yok.

KCK sisteminin başkanı Sayın Abdullah Öcalan’dır. Kongra-Gel sözleşmesine göre KCK başkanlık konseyi görevini yürütecek olan arkadaşımızı da Önder Apo genel kurula önerir.”

Demek ki… Karayılan’ın KCK’nın başkanlığından alınıp yerine Cemil Bayık ve Bese Hozat’ın getirilmesine bizzat Öcalan karar vermişti. Ama niye? Karayılan bu kırılgan süreci başarıyla yürütmüş ve yürütüyorken… Remzi Kartal’a böyle sordum, şöyle cevap verdi:

“Ha bunun arkasındaki mantığı sorguluyorsunuz… Bunun tek izahı, sürecin ve mücadelemizin ihtiyaçlarıdır. Karayılan gerçekten bilhassa son on yılda çok başarılı bir hizmet yaptı. Ama seçilen arkadaşlar da oldukça tecrübeli eski arkadaşlardır. Başarı konusunda, hareketimizin geliştirdiği kolektif yönetim tarzı ve örgüt tecrübesi açısından olaya bakılmalıdır, diyorum.”

* * *

Kartal, ‘mücadelemizin ihtiyaçları’ dediği için “Bayık-İran bağlantısı, İran’la ilişkiler özel önem kazanıyor” söylentilerini sormalıydım. Bu söylenti soruları Kürt hareketinin diğer liderleri gibi Kartal’ı da sinirlendiriyor:

“Cemil Bayık’ın gelişini İran ile ilişkilendirerek yorumlayanlar hareketimiz konusunda resmen kara cahiller. Bunların bazıları sözüm ona PKK uzmanı diye geçiniyorlar. Ama uzmanlıkla ilgileri yok, devlet görevlisi olarak dezenformasyon yapıyorlar. Barış ve çözüm sürecinin gelişmesiyle gerçekler ortaya çıktıkça, bu yalancı PKK uzmanlarının yaptıkları bu değerlendirmelere ne diyeceklerini çok merak ediyorum. Aynı şekilde diğer seçilenler ve Sabri Ok arkadaşımız için söylenen şeylerin de (Ok’un Avrupa’da görevlendirileceği iddiası vardı – eb) gerçekle bir alakası yok.”

Remzi Kartal’la nisan ayında yaptığım röportajda umutlu ama temkinliydi. Bugünkü tahlili ve öngörüsü nedir diye anlamak istiyorum. Ona iki farklı görüşü hatırlatarak şöyle soruyorum: “Son zamanlarda süreçle ilgili iki türlü görüş dolaşıyor. 1) Öcalan, hükümetin Gezi olaylarına verdiği tepkiden hiç hoşlanmadı, çekilme aksayabilir. Çünkü PKK’ya yerlerinizi muhafaza edin gibi bir mesaj verdi.  
2) Öcalan, hükümetin ne yaptığından bağımsız olarak çekilmenin en kısa sürede tamamlanmasını istiyor. Dolayısıyla, ne olursa olsun PKK Türkiye’den tamamen çekilecek. İki görüşten hangisi doğru geliyor size?

Kartal’ın cevabı: “Yaptığımız röportajda umutlu ama temkinli olduğumu görmüşsünüz. Doğrudur umutluyum, umudumun kaynağı kendi mücadelemizdir. Geldiğimiz düzey Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu’da yaşanan süreç artık çözümü dayatmaktadır. AKP’nin bunu durdurması mümkün değildir, aksi takdirde kendi sonunu getirir. Temkinliyim çünkü: AKP sürece yönelik adım atmamasının ve uyguladığı şiddet politikalarının yarattığı tehlikenin farkında değil. Newroz’la başlayan yeni stratejik süreç tek taraflı yürüyen bir süreç değil. Karşılıklı adımların atılması halinde süreç gelişecektir. Yani sürecin karakteri gereği adımların atılması gerekir. Böyle olmaması halinde, yani Kürt halkının varlığı, özgürlüğü ve güvenliği yasal ve anayasal güvence altına alınmazsa, Kürt hareketinin meşru savunma temelinde kendi tedbirlerini alması evrensel bir haktır. Dolayısıyla ne olursa olsun PKK tek taraflı olarak sonuna kadar şöyle yapacaktır, ne olursa olsun artık silah yok gibi bir şey söz konusu değildir. Yeni Kongra-Gel’in sonuç kararlarında da bu durum açıkça ifade edilmektedir. Yeni anayasada talep edilen değişikliklerin yapılmasına dair somut gördüğümüz bir şey yoktur. Önder Apo’nun fiziki koşulları ile ilgili de değişen somut bir şey yoktur. Aile ve avukat görüşmelerinin dahi bir düzene girmediği bu koşullarda İmralı sistemi ile ilgili olumlu bir gelişme görünmemektedir. Oysa sürecin gelişmesinde tesirli olacak en önemli konu, önderliğimize yaklaşım konusudur.”

* * *

Dün ANF’ye yaptığı açıklamada HPG’nin yeniden komutanı olan Karayılan da söylemeye çalışıyordu. Kürt hareketinin, Kandil’in, lider kadrosunun yasal ve anayasal beklentileri değişmedi ve gün gibi ortada.

Süreç tıkanmış değil ama hükümete yakın kanatlardan bir süredir ortaya atılan “PKK bundan sonra ne olursa olsun silahı eline almayacak” söylentisi maalesef bir hayalden öteye gitmiyor. Bunu barışa karşı bir tehdit değil de ciddiyet çağrısı olarak ele almak ve verilen sözleri tutmak gerekiyor. Her şeyden önce bu, bir halkın insaniyetten ve vatandaşlıktan gelen hakkı olduğu için.


Ezgi Başaran, Radikal

12.07.2013


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.