Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Siyasi Gündem > Karayılan: Devlet savaşa hazırlanıyor

Karayılan: Devlet savaşa hazırlanıyor

KCK Başkanı, “İki, üç haftadır çok kaygılıyız. Devlet süreci sabote etmek için elinden geleni yapıyor” dedi

KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, PKK’nın geri çekilme sürecinde devletin askerî faaliyetlerini azaltmak yerine daha geniş savaş hazırlıklarına girdiğini belirterek bu durumun Kürt tarafında ciddi kaygılara neden olduğunu ifade etti. PKK’nın Kandil’deki yöneticilerinden Karayılan, “Aslında devlet, bu uygulamalarla deyim yerindeyse süreci sabote etmek için elinden ne geliyorsa yapıyor. Savaşa hazırlanıyor. Açık açık görülen budur” diye konuştu. KCK davalarında Kürt siyasetçilerin hâlâ tutuklu olduğuna, Uludere Katliamı’nın faillerinin gizlendiğine, Başbakan Erdoğan’ın Abdullah Öcalan için sürekli “teröristbaşı” dediğine değinen Karayılan, Türkiye adım atmadığı takdirde çözüm sürecinin tıkanacağını dile getirdi. PKK’ya yakınlığıyla bilinen Fırat Haber Ajansı ’na mülakat veren Karayılan’ın konuşmasından satır başları şöyle:

Yeni karakollar inşa ediliyor”

Mesela, normalde gerilla Kürdistan dağlarından geri çekildiğine göre, karakolların ve taburların azaltılması, en azından var olan şekilde kalması gerekirdi. Ama bakıyoruz “fırsat bu fırsat” denip ha bire yeni karakol projeleri pratikleştirilmektedir. Bugün Şırnak, Hakkâri ve Kürdistan’ın daha birçok ili ve ilçesi gerçek anlamda birer askerî kışla durumundadır. Kürdistan coğrafyası askerî kışlalara çevrilmiştir ve buraların çoğu mayın tarlaları halindedir. Şimdi gerilla, geri çekilme sürecini başlattığına göre en azından yeni askerî üslenme projelerinin geliştirilmemesi gerekmez miydi? Şimdi Şemdinli’de ha bire yeni karakol ve kalekol yapılmaktadır. Biz güçlerimizi çekerken, onlar ardımıza asker doldurmaktadırlar.

“Korucu kadroları alınıyor”

Diğer bir husus olarak; sürecin ruhu gereği sivildemokratik bir toplum hedeflenmesi gerekmektedir. Yani giderek askeriyeden ve silahtan arınmış sivil, demokratik bir toplum hedefi olmalıydı. Şimdi bu sivil topluma sen, tamamen silahlanmış korucu koyarsan, yani o halkın bir kısmını silahlı hâle getirip o pozisyonu sürdürürsen, bu yapmış olduğun şey, her şeyden önce sivil toplum anlayışına ters olur. Savaşı bitirip yeni bir süreç başlamakta olduğuna göre, barış ve demokratik çözüm süreci gündemde olduğuna göre, koruculuk sisteminin de sona erdirilmesi gerekmektedir. Ama buna rağmen yeni korucu kadroları alınmaktadır. Neden biz geri çekilmeyi sürdürürken yeni korucu kadroları alınmaktadır? Bu, ciddi bir durumdur.

“Keşif faaliyetleri sürüyor”

Yine, sürekli olarak keşifler yapılmaktadır. Askerlikte keşif demek, bir eyleme, hava saldırısına hazırlık demektir. Eğer böyle kötü bir niyet yoksa, o zaman bunlar neden yapılıyor? Mesela şimdi diyecekler ki, “Sınır hatlarını kontrol ediyoruz.” Tamam da Kandil 150 km. sınırdan uzaktır ama sürekli keşif altındadır. Demek ki sınırla bir ilgisi yoktur. Yürütülen bir faaliyet ve bir proje vardır.

Aslında devlet, bu uygulamalarla deyim yerindeyse süreci sabote etmek için elinden ne geliyorsa yapıyor. Savaşa hazırlanıyor. Açık açık görülen budur. Bu, bizde ciddi sorunlara yol açıyor. Ciddi kaygılara neden oluyor. Ve görüyorum ki toplumumuz da aynı kaygıları taşıyor. Bu sorunun köklü çözümüne dönük Önder Apo kendi sorumluluğunda bir süreç başlattı. Bu sürecin temel aktörü Önder Apo’dur. Müzakereyi yapan, diyaloğu geliştiren Önder Apo’dur. Ama Önder Apo’ya dönük tecrit uygulaması halen devam etmektedir. Bakın, ailesinden dört ay sonra zor bela sadece kardeşi gidebilmiştir. 27 Temmuz 2011’den bu yana her hafta başvurmalarına rağmen, avukatları Önderliğin yanına bir kez dahi gidememiştir.

Ayrıca Kürt tarafı adına Önder Apo görüşüyor. O zaman kendisinin dışarıyla iletişim kurması gerekiyor, bizlerle ilişki kurması gerekiyor, çeşitli heyetlerin gidip gelmesi gerekiyor.

“Siyasetçiler zindanda”

Madem silahlar susturuldu ve “fikir savaşı yapılacak, siyaset yapılacak” deniliyor, o zaman hükümetin ve devletin siyasetin kanallarını açması gerekmez mi? Kürt siyasetini özgürleştirmesi gerekmez mi? Gerekir. Ama bakıyoruz, Kürt siyasetinin kadrolarının büyük çoğunluğu halen zindandadır. Siyaseti yürütecek olanlar zindanda kalacak, gerilla da geri çekilecek. Peki, ne yapılmak isteniyor? KCK adı altında tutuklanan Kürt siyasetçilerinin TC yasalarına göre hiçbir suç durumu yoktur. Tek bir suçları varsa o da Kürt kimliğini savunmaları ve kimlikli Kürt siyasetini yürütmeleridir. Türk sömürgeci mahkemelerinin aynı tutumu Roboskî (Uludere) Katliamı davasında da görülmektedir. Orada da aynı sömürgeci zihniyet ve yasalar esas alınmaktadır. Ortada 34 kişinin katledilmesi var. Şimdi bir mahkeme veya savcı tutuyor bunu ‘taksirle adam öldürme’ sayıp görevsizlik kararı alıyor ve askeriyeye devrediyor. Bu tutum resmen, bu suçu işleyenleri gizleme, yargılamama tutumudur.

“Bu bizim savaş gerekçemizdir”

Bütün bunlar olurken biz nasıl rahat olalım? Ben hükümetin bütün yetkililerine soruyorum; bütün bu karşıt faaliyetler geliştirilirken biz süreci nasıl tıkır tıkır sürdürelim? Bu olacak şey midir? Biraz empati yapalım. İnkâr siyasetinizde, sömürgeci zihniyette ısrar edecekseniz o ayrı, biz bunu da kabul etmiyoruz ve bu bizim savaş gerekçemizdir. Bütün bunlarla birlikte hâlen yürürlükte olan bir sürü antidemokratik, sırf Kürt düşmanlığına dayalı geliştirilen kanunlar da vardır. İşte TMY, seçim yasası gibi Kürt halkına karşı geliştirilmiş yasalar da vardır. Bunların hiçbirinde herhangi bir değişiklik söz konusu değildir.

Ulusalcılar ve Öcalan

Bakınız, Başbakan Gezi olaylarıyla ilgili konuşurken, konuyla ilgili ulusalcıları bile eleştiriyor; “Siz nasıl Atatürk’le teröristbaşının fotoğrafının yan yana olmasını kabul ettiniz” diyor. Hâlen “teröristbaşı” diyor, ulusalcı diye tanımladığı kişileri bile bu konuda tavır almadığı için eleştiriyor. Bu ne demek! Eğer sen Kürt sorununu çözeceksen, topluma ve ulusalcılara da kabul ettirmeye çalışman gerekmez mi? Eğer gerçekten o ulusalcı denilen çevreler Önder Apo’yu kabul etmişlerse bu iyi bir şey değil mi? Sonuçta Önder Apo, Kürt halkının temsilcisidir. Ve şu anda resmî olarak devlet ve hükümetle bu vasıfla diyalog sürdürmektedir. Hâlâ “bölücülük” diyor, ne bölücülüğü! Eğer bölücülük yapan varsa bunu siz yapıyorsunuz. Siz bizi sürekli ötekileştiriyorsunuz.

“İlk aşama tamamlandı”

Projenin birinci aşaması tamamlanmıştır. Dolayısıyla ikinci dönem başlamıştır. Yani devletin yapması gerekenleri hayata geçirmesi gerekmektedir. Bir kere Önderlik üzerindeki tecrit kalkmadan bu süreç ilerlemez. Koruculuğa ve karakollara ilişkin hükümet görüşünü ortaya koymalı ve bu konularda inandırıcı bir pratik olmalıdır. Ve kısaca bizim söylemek istediğimiz, sürecin tek ayaklı yürüyemeyeceği, iki ayak üzerinde olursa ilerleyebileceğidir. Bir kişi tek ayak üzerinde yol alamaz, iki ayağının olması gerekiyor. Bu sürecin de iki ayağı vardır; birisi biziz, diğeri ise devlet ve hükümettir. O ayağın devreye girmesi gerekiyor. Ciddi, köklü, gözle görülür adımların atılması lazım. Bunu çok acil bir biçimde bekliyoruz. Biz hemen yapılması gerekenlerle birlikte önümüzdeki 2-3 hafta içerisinde, özellikle de TBMM kapanmadan bazı adımların atılmasını bekliyoruz. Örneğin şimdi deniliyor ki, “KCK davasıyla ilgili olarak Amed (Diyarbakır) ve İstanbul mahkemeleri çözüm karşıtıdır, onun için bu tutumlarını sürdürüyorlar.” Güzel, o zaman hükümet bunları aşamıyorsa karar çıkarabilir, beşinci bir reform yasası çıkarabilir ve böylece o mahkemeleri aşabilir.


“Türkiye adım atmazsa tıkanır”

Türk devleti ve hükümeti tarihin bu döneminde Kürt sorununu çözmek istiyorsa ciddi olmalıdır. Adım atmanın günü gelmiştir. Adım atmalıdır. Adım atmazsa tek ayaklı ilerlenemez, tıkanır. Çünkü devletin adım atmaması demek, sürecin tıkanması demektir. Sürecin ilerleyip ilerlememesi tamamen AKP hükümetinin bundan sonraki politikalarına bağlıdır. Eğer devlet ve hükümet üstüne düşen görevlerin gereğini yapmazsa bunda tabii ki AKP hükümeti sorumlu olacaktır. Çünkü biz üzerimize düşenlerin hepsini yaptık. Kimse bize, “Siz şunu yapmadınız” diyemez. Bu saatten itibaren artık hükümetin ve devletin yapacaklarının devreye girmesi gerekmektedir. Biz, bir bütünen Kürt halkı olarak barışçıl çözümden yanayız. Ancak sürekli buna ayak direten Türk devleti olmuştur. Fakat saldırılara karşı direnmek ve kendimizi savunmak zorundayız.


Türkiye, 1 milyon Kürt’ü aç bırakmak istiyor

Hükümet, uluslararası platformlarda hâlen Kürt karşıtı siyasetini sürdürüyor. Tüm uluslararası platformlarda savaş dönemindeki gibi tutumunu sürdürüyor. Rojava Kürdistanı’na (Suriye Kürdistanı) karşı Türk devleti karşıtlık tutumunu sürdürüyor. Bugün kendisiyle bağlantı içerisinde birtakım silahlı gruplar Efrîn’i kuşatmaya almak istiyorlar. Ama bu kuşatmanın önemli bir kısmını Türkiye yapıyor. Kaçakçılığı önleme adı altında, kuşatmaya dönük her türlü tedbiri alıyor. Çünkü oradaki 1 milyonluk Kürt nüfusunu aç bırakmak istiyor. Böylece Kürtlerin oradaki çete gruplarına teslim olmasını sağlamayı hedefliyor.


“Gezi Parkı çözülebilirdi”

Bize göre AKP hükümeti Önder Apo’nun Newroz’da yayınladığı çağrı çerçevesinde bir gelişmeyi yaşasaydı ve aynı zihniyetle toplumsal olaylara yaklaşmış olsaydı, Gezi Parkı etrafında gelişen süreç bu boyutlara ulaşmadan çözülebilirdi. Yani öyle tekçi, baskıcı, toplumsal olaylara karşı hemen şiddeti kullanmadan, polisi, gazı, copu devreye sokmadan, daha sivil, daha demokratik ve çözümleyici bir üslup ve yaklaşım geliştirilmiş olunsaydı, olaylar bu boyuta gelmezdi diye düşünüyoruz.


Öcalan’ın da kaygıları var

Doğrusu biz 2-3 haftadır kendi içimizde ciddi bir biçimde tartışıyoruz. Çünkü devletin ve hükümetin sürece yaklaşımı bizi oldukça kaygılandırıyor. Sonra Önder Apo’yla görüşen BDP heyeti de geldi. Onların aktarımları da oldu. Baktık ki Önderliğimiz de, aynen bizim gibi, sürece dair ciddi kaygılar taşıyor. Devletin ve hükümetin sorunun çözümüne dönük güven verici, çözümün önünü açan herhangi bir adım atmamış olması çok ciddi bir problem durumundadır.


“Yasal adımları atmalıyız”

Karayılan’ın açıklamasını değerlendiren AKP Diyarbakır milletvekili Galip Ensarioğlu, “PKK çekilmiş, silahlı güçlerini sınır dışına çekerek üstüne düşeni yapmıştır. Bizler de yasal, anayasal adımlar için gerekenleri yapmalıyız” dedi. Ensarioğlu, Karayılan’ın diğer açıklamaları için de şu ifadeleri kullandı: “Herkes kendi tabanına yönelik mesajlar verir. Adliyeye herkesi bırakın diyemeyiz. Mahkemeler sürece uygun davranıyor. Yapılan karakollar konusuna gelecek olursak, o karakollar sökülecek mi? Barış süreci oldu diye halkı kim koruyacak, anayasal kurumlar koruyacak. Karakolların kurulması niye rahatsız ediyor? Ayrıca yeni karakollar yapılmıyor, var olan karakollar güçlendiriliyor. Baskında ölenler için TOKİ yeni güvenlikli karakollar yapılıyor.”


“PKK, üzerine düşeni yapıyor”

BDP Bitlis Milletvekili ve TBMM Çözüm Komisyonu üyesi Hüsamettin Zenderlioğlu, KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan’ın hükümetin somut adımlar atmak yerine süreci sabote etmek için elinden ne geliyorsa yaptığı ve bunun Kürt tarafında ciddi kaygılara neden olduğu yönündeki açıklamasına katıldığını açıkladı. Zenderlioğlu, “PKK bu süreçte üzerine düşeni yapıyor. Ama hükümet somut adım atmıyor. Biz imkânsızı istemiyoruz. Hükümet hasta mahkûmları hâlen neden içeride tutuyor. Hadi yol temizliği yok, ama bu yeni karakollar, binlerce yeni korucu kadroları da neyin nesi” diye sordu. Zenderlioğlu, şöyle konuştu: “İmkânsızı istemiyoruz, yasalar çıkmıyor. Hiç değilse şu hasta mahkûmlar, KCK tutukluları bırakılsın. KCK’nın kaygılanması normal.”


Şimdi sıra hükümette

GÜNSİAD Yönetim Kurulu Başkanı ve Âkil İnsanlar Heyeti üyesi Şahismail Bedirhanoğlu, Karayılan’ın açıklamaları ile ilgili şunları söyledi: “Kürt Konferansı’nın basına kapalı kısmında da hükümet tarafından belirgin bir işaret olmadığı ve süreci yürütecek adımların atılmadığı ifade edildi. Ben de örgütün üzerine düşeni yaptığını düşünüyorum. Gerek geri çekilmeyle gerek silahları susturarak kendi payına düşeni yapmıştır. Bu adımlara cevap olarak yeni bir anayasa hazırlanmalıdır fakat bu şu an zor görülüyor, yeni anayasa hazırlanamıyorsa da Kürtlerin hak ve taleplerinin yerine getirilmesi için kısmi anayasa yapılmalıdır. Barışın kalıcı hâle gelmesi için artık bir şeylerin yapılması gerekir, Kürtlerin taleplerinin karşılanması gerekir, aksi halde barış süreci zarar görür.”

 

Taraf, 20.06.2013


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.