Gündem
Gündem > Siyasi Gündem > Kandil’in şartları varKandil’in şartları varMurat Karayılan’a göre Kürtlerin başkanlık sistemini kabul etmesinin en önemli koşulu demokratikleşme Kandil Dağları’nda “Medya Savunma Alanları” denen bölgedeyiz. PKK gruplar hâlinde Türkiye’den çekilirken, bölgede nabzı tutmaya çalışıyoruz. Bu çerçevede bölgede bulunan Kürt gazeteci arkadaşlarım Erdal Er ve Günay Aslan ile birlikteKCK Başkanlık Konseyi Başkanı Murat Karayılan ile bir söyleşi fırsatı yakaladık. Kandil Dağları’nda dev bir ceviz ağacının gölgesinde, çekilme süreci, barış ve demokrasi konferansı, Karayılan’ın deyişiyle “Yeni Türkiye”, Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılmasına yönelik kampanya, AK Parti’nin başkanlık sistemi arzuları ile başta Suriye olmak üzere bölgesel gelişmeleri konuştuk.
“Bileşenlerin ortak çözüm projesi” Karayılan “Kürt sorunu Türkiye’nin sorunudur. Türkiye’de kendisini sorumlu hisseden, halkların birarada yaşamasından yana olan, kardeşliğinden yana olan, halkların eşit özgürlüğünden yana olan kimselerin, çevrelerin çözüm yönünde kendilerini sorumlu görmeleri gerekiyor. Bu nedenle önderliğimiz dört ayrı konferansın yapılmasını önerdi” diyor. Ancak konferansla ilgili bir yönlendirmeleri olmadığının altını çiziyor: “Böyle bir durum yok. Oradaki kesimler, konferansa dâhil olan güçler kendi inisiyatifleri temelinde yürütmüşlerdir.” İlk konferansın “belli bir cevap olma düzeyini yakaladığı” görüşünde: “Bence bir ilk adım olarak başarılıdır, olumludur. Fakat daha da kapsamlı olabilirdi. Bu daha da genişletilerek devam ettirilmeli. Mesela ikinci bir adımla daha kapsamlı, katılamayan kesimleri de katmayı hedefleyen bir çaba önemli olur diye düşünüyorum.” Her kesimin tartışmalarla çözüm önerilerini netleştirip“bileşenlerin ortak çözüm projesi” denilebilecek bir metne ulaşılması gerektiğini söylüyor: “Belki tepede bu güçlerin çatışması biçiminde yaşayan bir süreç var; doğru. Fakat esasen bu sorunun köklü ve kalıcı çözümü ancak toplumsal uzlaşma ile mümkün olabilir. Yani toplumsal güçlerin tümünün dâhil olması ve herkesin kendinden gelen katkıları sunması, tevazu göstermesi, empatiyi geliştirmesi ve bu temelde yüz yıllık sorunun köklü çözümüne dönük herkesin çaba göstermesiyle ancak çözülebilecek bir sorundur.” Âkil İnsanlar ve konferans “rakip” değil Peki, hükümetin çözüm sürecini Türkiye kamuoyuna benimsetmek için ortaya koyduğu Âkil İnsanlar süreciyle planlı konferanslar arasında bir çeşit “rekabet” mi var? Karayılan, “Öyle olabilir ama gerçekten samimi bir biçimde sorununun çözümünden yana olan taraflar aslında bu konferansları olumlu karşılaması gerekiyor” diyor. Ekliyor: “Nasıl ki, biz Âkil İnsanlar faaliyetini yetersiz buluyoruz ama yine de olumlu bir şey olarak görüyoruz. Neden? Biz onun işlevini daha geniş olarak düşünüyorduk, fakat şimdi daha farklı bir formatla şekillendirildi ve faaliyette bulunuyorlar. Yine de iyidir diyoruz, çünkü sorunun çözümünden yana bir düşünce oluşturmaya çalışıyorlar. İnsanları ikna etmeye çalışıyorlar. Bu iyi bir şey gerçekten. Fakat kapsamı daha farklı da olabilirdi diyoruz. Aslında karşı taraf da böyle düşünmeli. Yani bu iyi bir faaliyet. Şimdi Türkiye’deki tüm demokrasi güçlerini, sol kesimleri, Alevi kesimleri, diğer kimlikleri, Ermenileri, Asuri- Süryanileri, yani bu sistemden şimdiye kadar dıştalanan tüm kesimlerin katıldığı bir süreç tabii ki daha iyi gelişir. Eğer karşı taraf da gerçek anlamda çözümden yanaysa aslında böyle göz ardı etmemesi gerekir.” “AKP her şeyi kendince yapmak istiyor” Karayılan, bu noktada AK Parti’ye eleştirileri de var: “AKP, biraz da her şeyi kendince yapmak istiyor. Yani kendi etkisinde, kendi denetiminde kendisi götürmek istiyor. Sorunun iki tarafı varsa her iki tarafın da inisiyatif sahibi olması gerekiyor, her iki tarafın da kendi projesi çerçevesinde bir çaba ve siyasal açılım yapması gerekiyor. Ama AKP bu süreci böyle yönlendirmeye çalışırken, öbür tarafı bir biçimde yedeklemeyi esas alan bir tarzla yaklaşıyor ki, bu kabul edilemez bir şeydir. Kimse kimsenin yedeği olamaz. Bu sorunun çözümünde rol oynaması gereken bütün bileşenlerin gereken rolü oynaması için onların da kolaylık göstermesi gerekiyor.” “Yeni Türkiye” vurgusu
“Cemaat de gelsin” Bu süreçte katılımı umulan diğer kesimlerin kim olduğunu soruyoruz. “Siyasal İslamcılar, Cemaat ve iş dünyası da buna dâhil mi” diye... Yanıtı ilginç Karayılan’ın: “Dâhil tabii, niye olmasın? Gelebilirler. Bu sorun tüm Türkiye’nin sorunu, sadece sol kesimin sorunu değildir. Bu ilk oluşum solun bakışını bir nevi biçimlendirdi, bir ortaklaşma oldu. Şimdi giderek daha da genişleyebilir. Buna dönük çaba olabilir. Mesela ikinci bir adımla hem daha farklı kesimlerin dâhil olmasını sağlamaya çalışmak, hem de daha böyle rafine edilmiş bir çözüm projesi; yani herkesin sahip çıkacağı.” “Tersine süreci en iyi biz anlıyoruz” Hükümetin Karayılan’a yönelttiği eleştirileri soruyoruz. Özellikle de Yalçın Akdoğan’ın“süreci yanlış anladığı” yolundaki sözlerini... Karayılan, polemiğe girmek istemez görünüyor, süreç açısından daha fazla sıkıntı yaratmak istemediğini de belirtiyor fakat, “Eğer biz süreci anlamamış olsaydık süreç bu noktaya gelmezdi. Ben sürecin tersine olduğunu, süreci bizim iyi anladığımızı, zamanın ruhunu doğru okumaya çalıştığımızı söyleyebilirim” vurgusu yapıyor. “CHP ve MHP’nin faydalandıkları...” CHP’nin “sürecin şeffaf olmadığı” yönünde hükümete yönelik eleştirilerini doğru bulmuyor Karayılan. “Halen AKP kendi çözüm projesini ortaya koymuş değil. Aslında süreç öncekine göre, yani Oslo sürecine göre daha şeffaftır. Fakat henüz tümüyle değil. Bunun nedeni AKP’nin hükümetin, devletin çözüme dair bakış açısını ya da projesini net bir biçimde kamuoyuna sunmamış olmasıdır. Onun için bazı kesimler acaba neler oluyor diye düşünmekte, bir de karşıt olanlar bundan istifade ederek daha fazla eleştirel yaklaşmaktadırlar, hatta bunu malzeme yapmaktadırlar. Hatta CHP’nin bir kesimi, MHP bunu kullanıyor. Hâlbuki net ortaya konulsa, burada yapılmak istenen onların iddia ettiği gibi, Türk halkının rencide olacağı bir durum yok. Veya Türkiye’nin parçalanması değil, Türkiye’nin gönüllü, kalıcı birliğini pekiştirecek bir projeden bahsediyoruz. Kürt halkının haklarının verilmesinin ki bunlar evrensel ve doğal haklardır gizli kapaklı gibi gösterilmesi bizce yanlış. Yani bunu açıkça daha cesaretli, kamuoyuna izah edilmesi durumunda bu tür eleştirilerin hepsine cevap olunmuş olur diye düşünüyorum.” “Herşey açıkça konuşulsun” Karayılan “Türkiye’de gelişmeleri hükümetten değil kendisinden dinlendiği yolunda dile getirilen eleştirileri” soruyoruz: “Siz imkânlarımız ölçüsünde kendi görüşlerimizi aslında kamuoyuyla paylaşıyoruz. Kapalılık yok bizde ama şu var: Biz diyelim iki taraf arasında tartışılmış, konuşulmuş bir şeyi, karşı tarafı da çok rahatsız edebilecek bir şekilde, her şeyi ayan beyan ortaya sermeyi de elbet yapmayız. Bu nahoş olur. Ama bizim temennimiz şudur: Projelerin açık tartışılması daha doğru olur.” Karayılan’ın “Yeni Türkiye”si.. Peki, Karayılan’ın sözünü ettiği “Yeni Türkiye” ulus-devlet modeline mi dayanıyor? Karayılan önce Kürt sorunu ve Türkiye’nin demokratikleşmesini birbirinin ayrılmaz parçası sayıyor: “Yeni Türkiye bir demokratik ülke olmalıdır. Çoğulcu, eşitlikçi ve özgürlükçü bir ülke olmalıdır. Biz Kürt sorununun ancak bu temelde kalıcı bir biçimde çözüme kavuşabileceğini düşünmekteyiz. Türkiye’nin gerçek anlamda demokratik bir ülke olması demek, Kürt sorununun çözümü demektir.”
“Başkanlık sistemi zorlaştırır” Karayılan, gazeteci büyüğümüz Hasan Cemal ile söyleşilerinde Türkiye’de parlamenter sistemin demokrasiyi zaten getiremediğini, dolayısıyla “başkanlık sistemini” tartışmaktan zarar gelmeyeceğini söylemişti. Kendisine PKK içinde de Öcalan’ın adeta “mitleştirildiği” güçlü liderlik yapısını da anımsatarak, “Türkiye’deki zihniyetin demokratik kontrol mekanizmalarının tam manasıyla çalışabileceği bir başkanlık sistemine elverip vermeyeceğini, otoriter bir yönetime yol açma riskini” soruyoruz... Karayılan, “Bir kere sorunun bir zihniyet sorunu olduğu kesin. Yani zihinsel bir dönüşüm olmadan toplumsal bir üst yapıyı oluşturmak mümkün değil” diyor. KCK sisteminin merkeziyetçiliği değil yerelliği geliştirmek üzere yaratıldığını söylüyor. Başkanlık sistemine dair sözlerinin ise AK Parti ile uzlaşmaya hazır olduklarına yorulması endişesi seziliyor. Karayılan, “Kürt sorunu çok acil bir şekilde çözümü dayatan bir sorun. Bu sorunun çözümü ile Türkiye’deki sistemin parlamenter mi, başkanlık mı olsun noktasında, aynı kapsamda ele alınmasının bazı sorunlar yaratacağını düşünüyoruz. Bizim tercihimiz bu değildir. Ama Türkiye yeniden yapılandırılırken, tek pencereden bakmamak lazım. Yani alternatifleri tartışmak gerekir. ‘Peşinen başkanlık sistemine karşı değiliz’ derken kastımız budur. Biz aslında şundan yanayız: Kürt sorununu ayrı ele almak lazım. Doğru, Türkiye’nin sistem sorununu demokratikleşme kapsamında tartışmak gerekiyor. Ama aynı kefeye koyup da kefeyi ağırlaştırma, sorununun çözümünü de ağırlaştırabilir. Bu kaygıyı yaşıyoruz” diyor. Türk tipi başkanlığa karşı
“İkinci aşama ne bekliyor?”
Taraf, 01.06.2013 Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız. |