Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Ergenekon > Cunta mı?

Cunta mı?
 

Çok tuhaf iddialar var.

Bu iddiaların bazıları resmen doğrulanıyor, bazıları henüz doğrulanmıyor.

Amerikan Konsolosluğu’na yapılan “El Kaide” saldırısının aslında bir Ergenekon operasyonu olduğu polis tarafından da söyleniyor.

PKK’nın üstüne yıkılan Güngören ve Selimiye saldırılarının da Ergenekon işi olabileceği ise henüz doğrulanmayan iddialar arasında.

Sanki her yerde Ergenekon’un işaretleri gözüküyor.

Şu bazıları tarafından “küçümsenen” örgüt tarafından yani.

Bombalamaların dışında örgütün başka hedefleri olduğu da anlaşılıyor.

Yeni bir 28 Şubat yaratmak istiyorlar.

Son tutuklananlar arasında 28 Şubat kahramanlarının bulunması da, “dinci” olarak tanınan kesimden birilerinin adının bu olaylara karışması da yeni bir arayış olduğu görüşünü doğruluyor.

Çünkü bu son operasyonla 28 Şubat’ın aktörleri biraraya toplanıyor.

“Dinci” görünüşlü birileri, askerler, “şaşırtıcı sahneler” yaratmakta uzman olmuş kişiler.

Tabii bunların arasında en ilgi çekici olanları teğmenler.

Emekli orgeneraller Eruygur ile Tolon’a resmî ziyaretçi gönderecek kadar “biz adamımıza sahip çıkarız” mesajı vermeye meraklı bir Genelkurmay Başkanı’nın döneminde beş “muvazzaf” teğmenin gözaltına alınması kolay değil.

Bu teğmenler gözaltına alınabildiyse, bu ancak polisin Genelkurmay’ı “ikna” edecek kadar sağlam belgeler göstermesiyle mümkün olmuştur.

Başka türlüsü mümkün görünmüyor.

Ama tabii burada yeni bir soru çıkıyor ortaya.

Bu gencecik teğmenleri kim yönlendirdi?

Askerlikle ilgili biraz bilgisi olan herkes, beş teğmenin öyle tek başlarına hareket edemeyeceğini bilir.

Birisi onları bu yola sokmuş olmalı.

Onlar kim?

“Yüzbaşılar” deseniz, “onları kim yönetti” sorusu gelecek.

Bu zincir böyle yukarı doğru tırmanacak.

Çünkü hepimiz ordu içindeki grupların ya da daha iyi bilinen ismiyle “cuntaların” mutlaka “yüksek” rütbeli birini aradıklarını biliyoruz.

O zaman, “beş teğmenle başlayan zincir nereye kadar uzanıyor” sorusu kaçınılmaz olarak akla geliyor.

Ergenekon’un ordu içindeki parçasının uzantıları kimler?

Bu sorudan kurtulmak mümkün olmayacak.

Eğer yarın bir gün “o beş teğmenin hiçbir suçu yoktu” derseniz, Genelkurmay Başkanı’na “o zaman o gençleri niye polise teslim ettin” diye sorar ordu.

“Onlar suçluydu” derseniz, o zaman da “onların komutanı kim” diye sorulmasını önleyemezsiniz.

Çok yıldızlı generaller ordu içinde olup bitenleri mutlaka biliyordur.

Bir general için en büyük eleştiri “astlarına sahip olamamaktır” herhalde, onun için hepsi astlarını iyi kontrol ederler.

Olanları izlerler.

Beş teğmenin macerasını da yakından bildiklerine eminim.

Bilemediğim şu:

Bu çocukları feda edip gerisini kapatmaya mı uğraşacaklar?

Yoksa bütün zincir ortaya çıkacak mı?

Ergenekon, ordunun “bir parçasını” içinde taşımakla övünebileceği bir örgüt değil.

Neşe Düzel’le yaptığı röportajda Adil Gür de söylemişti, “Ergenekon ordunun itibar kaybetmesine yol açtı” diye.

O itibarı yeniden kazanabilmesi için Ergenekon’la ilgili bütün gölgelerden kurtulması gerekiyor ordunun.

Bütün gölgelerden.

En büyüklerinden bile.

Oraya buraya bombalar atan, insanları öldüren, polisleri katleden bir örgütün uzantılarının ordunun içinde barındığına dair inançlar, ordu-halk ilişkilerini onarılmaz biçimde zehirler.

27 Nisan muhtırasıyla büyük bir hata yaptı ordu.

Çok ağır bir cevap aldı.

Ben o dönemde Anadolu’da dolaştım.

İnsanların nasıl konuştuklarını kulaklarımla duydum.

Ordunun da bunları duymamış olmasına ihtimal vermiyorum.

Zaten bu kadar yaralıyken bir de Ergenekon’u taşıyamazlar.

Hangi halk, “bombacıların” ordu tarafından korunduğu fikrine tahammül gösterir?

Hiçbir yerde öyle bir halk yoktur, bu ülkede de yok.

O beş genç teğmen çok genç.

Çok tecrübesizler.

O çocukları mahveden birileri olmalı.

Onlar ortaya çıkarılmalı.

Bırakın Ergenekon’u falan, sadece bu beş genç adamı bu işlere itmek bile ağır bir suç.

“Büyükleri” o teğmenleri bu hatadan koruyamadıysa bari alacakları tedbirlerle, verecekleri cezalarla diğerlerini kurtarmalı.

Arındırmalılar orduyu.

Halkına saygılı, disiplinli bir ordumuz olmalı.

Korkutucu olmak yerine saygıdeğer olmak bir orduya daha çok yaraşır.

Saygıdeğerlik de, dürüstlükle, hakkaniyetle, adaletle ele geçer.

Belki yanılıyorum ama beş teğmenin arkasında bir “cunta” gölgesi seziliyor.

Ordu, bu gölgeden temizlenemezse bu bir daha bu halkla kolay kolay barışamaz.

Korkutmaya çalışmak da işe yaramaz.

Korkmaktan bıktı çünkü bu halk.

Taraf, 20.09.08


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.