Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Siyasi Gündem > Başkanlık konusunu AKP karşıtlığına indirgemeyelim

Başkanlık konusunu AKP karşıtlığına indirgemeyelim

BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak, 'Başkanlık meselesini sürecin merkezine oturttunuz, peki. İyi ama neden bunu Kürtlere havale ediyorsunuz?' diye soruyor.

Kışanak: Başkanlık meselesi, biraz da CHP'nin problemli hizalanışından ötürü, kaba bir AKP karşıtlığına mahkûm oldu.

Bir grup gazeteci önceki gün BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak ile buluştuğumuzda sohbetin ana ekseninin İmralı süreci ve soruların çoğunlukla başkanlık sistemiyle ilgili olacağı belliydi. Tuhaf bir durum tabii. 40 yıllık Kürt sorununu çözme işine girişmişiz, mevzumuz başkanlık sistemi. Teraziyi böyle kuranlar düşünsün, bu kadim sorunun çözümü için bir tarafa başkanlık sistemi ağırlığını biz gazeteciler koymadık, malumunuz.

Süreç başladığından beri Öcalan’ın dahi başkanlık sistemiyle ilgili ne düşündüğünü (Milliyet’te yayımlanan tutanaklara göre “Biz Tayyip Bey’in başkanlığını destekleriz. AKP ile başkanlık ittifakına girebiliriz” demişti Öcalan) öğrendik fakat BDP hep sessiz kalmıştı. Kışanak söze şöyle başladı: “BDP olarak henüz Anayasa Komisyonu kurulmadan önce, yani 2010 sonu 2011 başında, kendi anayasa taslağımız için önerilerimizi oluşturmuştuk. Bizim için bir tür mutfak çalışması gibiydi. İnanç özgürlüğü, eşit vatandaşlık, yargı sistemi gibi ana başlıklarda tartışmalar yaptık. O günlerde başkanlık sistemiyle parlamenter sistemi de karşılaştırmıştık. Yerel yönetimlerle yetki paylaşılırsa, denge-fren sistemi iyi kurulursa başkanlık sistemiyle problemimiz yoktu. Başkanlık sistemi, yapısı gereği otoriter değildir. Modelin kendisinde bir sorun görmüyoruz. Fakat Türkiye’nin yapısına parlamenter sistemin daha uygun olacağını düşünüyoruz. Bunu da sıklıkla ifade ettik.”

BDP olarak niye parlamenter sistemi daha uygun gördükleri, aslında bu meseleye kafa yoran herkesin söylediği sebeplerden... BİR:

Böylesine büyük problemleri olan bir ülkede bu kadar köklü bir rejim değişikliğine hazırlanmak için zaman ve atmosfer yok.

İKİ: Türkiye’nin kuvvetler ayrılığı konusunda tarihsel bir arkaplanı ve siyasi kültürü yok. Bu da otoriterleşme riskini arttırıyor.

ÜÇ: Rejim elden gidiyor korkusuyla geçirdiğimiz Cumhuriyet tarihimizde böyle bir değişikliğin konu edilmesi toplumda endişe yaratır. İşte bu nedenlerle BDP, başkanlık sistemi yerine yerel yönetimlerin güçlendiği bir parlamenter sistemi yeğliyor. Fakat konunun gelip burada tıkanmasını da gereksiz buluyor: “Bana göre bu süreçte gerçekleşmesi en zor birkaç adımdan biridir başkanlık sistemi. Bunu çok muhtemelmiş gibi tartışmayı fuzuli buluyorum. Başkanlık meselesi, biraz da CHP’nin problemli hizalanışından ötürü, kaba bir AKP karşıtlığına mahkûm oldu. CHP, bu otoriterdir diyerek kestirip attığı için AKP’nin başkanlık için önerdiği sistemi enine boyuna tartışmamız mümkün olmuyor. Biz başından beri aynı şeyi söylüyoruz. Kürt sorunu ancak Türkiye’nin demokratikleşmesiyle çözülür. İki opsiyon var: Ya Kürtler ayrılır gider. Kendi içinde demokratik ya da otoriter olur. Ya da hep beraber demokratik bir Türkiye’nin vatandaşları olarak yaşarız. Otoriter bir sistemde Kürt sorununun çözülmemiş olacağını az çok hepimiz hesap edebiliriz herhalde.”

* * *

Kışanak’ın bana göre haklı da bir sitemi oldu: “Başkanlık meselesini sürecin merkezine oturttunuz, peki. İyi ama neden bunu Kürtlere havale ediyorsunuz? Evet, biz Türkiye’nin demokratikleşmesi için çalışmayı amaç edinmiş bir partiyiz ama AKP’ye oy vermiş yüzde 50’lik bir kitle, ayrıca bir de CHP var. Başkanlık, Türkiye için çok kötü olacaksa bunun önünü alacak tek hareket Kürt hareketi de değildir, herhalde. Bütün muhalefeti bizden bekliyorsunuz.” Ben burada asıl kilit noktanın muhalefet beklentisi değil, Meclis aritmetiği olduğunu, AKP’nin BDP’den küçük bir destek alarak başkanlık sistemini de içeren anayasa değişikliğini yapabileceğini hatırlattım. Kışanak şöyle yanıtladı: “Kesinlikle sadece aritmetik meselesi değil. Bugüne kadar Meclis’te kimlerin kimlerle işbirliği yaptığına bakarak BDP’yi dışlayan bir çözümün de rahatlıkla bulunabileceğini görürsünüz.”

* * *

Önümüzdeki günler kritik, biliyoruz. Üçüncü heyetin yarın öbür gün İmralı’ya gidip Kandil ve KCK Avrupa’dan gelen mektupları Öcalan’a vereceğini, Öcalan’ın da Nevruz’da ya da birkaç gün önce Kürt hareketine sesleneceğini biliyoruz. Bu seslenme muhtemeldir ki sadece ateşkes çağrısı değil, yeni bir sürecin başladığını anlatan mesajlar içerecek. Fakat daha işin çok başındayız. Ateşkes –ki PKK tarafından daha önce birkaç kez ilan edilmişti- çözümün sadece küçük bir bölümü. PKK’nın Türkiye’yi terk etmesi de öyle. Asıl iş, bu savaşın başlamasına neden olan hak ihlallerine, eşitsizliklere son verecek düzenlemeleri yapmak. Tam burada son sözü Kışanak’a vereyim: “IRA’nın silah bırakması 8 yıl sürdü. Bu uzun bir süreç. Türkiye kamuoyu yarın uyandığında Kürt sorununun çözülmüş olacağını ummasın. Kürt hareketi de yarın okula gittiğinde anadilinde eğitim alabileceğini. Umutlu olurken sabrımızı da muhafaza ederek süreci destekleyelim.”

Radikal, 16.03.2013


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.