Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Siyasi Gündem > AKP’nin istikrar sorunu yok...

AKP’nin istikrar sorunu yok...

Prof. Dr. Serap Yazıcı: Başkanlık sisteminin avantajı hükümete istikrar sağlamak. AKP’nin böyle bir sorunu olmadığına göre halka bu konudaki ısrarını açıklaması gerekir

 

Başkanlık tartışmalarında olumsuz uygulamalar olarak öne çıkan Latin Amerika ve Rusya modelleri ile yarı başkanlık seçeneğinin uygulandığı Fransa’yı uzmanlarına sorduk. Anayasa Hukuku Uzmanı Prof. Dr. Serap Yazıcı, Latin Amerika ülkelerinde, sistemdeki kilitlenmelerin darbelere zemin hazırladığını vurguladı.

Uluslararası İlişkiler uzmanlarından Prof. Dr. Beril Dedeoğlu Fransa’da yarı başkanlık modelinin sistemdeki diğer erklerle dengelendiğine dikkat çekerken Prof. Dr. Erhan Büyükakıncı da Rusya’daki modelin merkezileşmeye doğru gittiğini, yasamanın giderek gücünü kaybedip başkana biat eder konuma geldiğini anlattı


 

Latin Amerika’da Meclis’e bypass

PROF. DR. SERAP YAZICI

Başkanlık sistemi çok eleştiriliyor. Sizce bu sistemin Türkiye’ye uygulanması halinde getirebileceği olumlu sonuçlar yok mu?

Başkanlık sisteminin temel özelliklerinden biri, yürütme gücünün sahibi olan başkanla yasama organının sabit süreler için halk tarafından birbirinden bağımsız seçimlerle belirlenmesidir. Bu, başkanın yasamayı feshedemeyeceği, yasamanın da görevini kötüye kullanmak hariç olmak üzere başkanı anayasada öngörülen görev süresini tamamlamadan önce düşüremeyeceği anlamına gelmektedir. Görevi kötüye kullanmak ise vatan hainliği gibi ancak istisnai nedenlerle başkanın suçlanması, yargılanması, suçlu bulunması halinde görevinden düşürülmesi anlamına gelmektedir. Bu nedenle başkanlık sisteminin en önemli avantajı, hükümetin azami istikrara sahip olmasıdır.



Peki olumsuz yanları nedir?

Yürütme gücünün sahibi olan başkan, kendisine muhalif bir yasama çoğunluğu ile karşılaştığı takdirde izleyeceği politikaların gerektirdiği kanunların kabulünde güçlük yaşayabilir. Yasama, başkanın ihtiyaç duyduğu kanunları kabul etmeyi reddedebilir. Bu ise yasama ve yürütme organlarının kısacası devlet hayatının kilitlenmesi demektir.

Başkanlık sisteminin prototipi olan ABD’de bu tür kilitlenmeler ender olarak yaşanmaktadır. Çünkü ABD’de iki partili bir sistem mevcuttur. Bu partiler arasında ise derin görüş ayrılıkları söz konusu değildir. Öte yandan güçlü bir sivil toplumla lobi şirketlerinin varlığı, yasama sürecinde kolaylaştırıcı bir role sahiptir. Nihayet ABD’nin siyasal kültürü de bu tür kilitlenmeleri önlemektedir. Buna rağmen ABD’de de ender olarak yasama ve yürütmenin kilitlendiği, başkanın bütçesinin kabul edilmemesi sonucunda devlet memurlarının maaşlarının dahi ödenemediği görülmüştür.



Latin Amerika’da uygulanan başkanlık sistemi modeli nasıl işliyor? Bu ülkelerde ne oldu da bu sistem otoriterleşti?

Latin Amerika’da başkanlık sistemi, aralarında ideolojik ayrılıklar olan çok sayıda partinin yer aldığı bir sistemle birleşmektedir. Bu nedenle Latin Amerika’da başkanlar, kendilerine muhalif bir parlamento çoğunluğu ile karşılaştıkları takdirde ortaya çıkan kilitlenmeyi aşmak üzere ülkelerini yasamayı bypass eden kararnamelerle yönetmektedir. Bu da yönetimde kişiselleşmeye yol açmaktadır.

Geçmişte ise yasama ve yürütmenin kilitlenmesi, bazı Latin Amerika ülkelerinde askeri müdahalelerle sonuçlanmış; bu nedenle, literatürde başkanlık sistemi ile demokrasinin çöküntüye uğraması arasında bir ilişki olabileceği öne sürülmüştür. Ancak demokrasinin üçüncü dalgası ile birlikte bu askeri müdahale geleneği ortadan kalkmıştır. Bu yüzden başkanlık sistemi ile demokrasinin çöküntüye uğraması arasında bir ilişki olduğunu öne sürmek mümkün değildir.



Peki siz Türkiye için başkanlık sistemini öneriyor musunuz?

Başkanlık sisteminin yegâne avantajı, hükümete azami istikrar sağlamak olduğuna; Türkiye’de ise hükümet istikrarsızlığı problemi mevcut olmadığına göre başkanlık sistemine geçiş önerisinin hangi sebepten kaynaklandığını kamuoyuna açıklamak gerekir.

Türkiye, 2002’den bu yana azami ölçüde hükümet istikrarına sahiptir. Üstelik AKP, parlamentarizmin gereği olarak bu süre içinde sadece yürütmeye değil, aynı zamanda yasamaya da hükmedebilmiş; bu ise AKP yönetimine siyasal hedeflerine ulaşmada kolaylıklar sağlamıştır.


 


 

Fransa’da “tek adam”a izin verilmez

PROF. DR. BERİL DEDEOĞLU

Fransa’daki yarı-başkanlık modeli nasıl çalışıyor?

Fransa’daki modeli, hükümet başkanı ile cumhurbaşkanının yetkilerine bakarak değerlendirmek, sistemi anlamak için yeterli olmaz; erklerin her birisine ve aralarındaki ilişkiye bakmak gerekir. Fransa’da, yasama yetkisi Ulusal Meclis ve Senato olmak üzere çift kamaralı parlamentoda bulunur. Milletvekilleri bağlı bulundukları yerel seçim bölgesini temsil eder ve doğrudan seçilirler. Görev süreleri beş yıldır. Ulusal Meclis, Bakanlar Kurulu’nu düşürme yetkisine sahiptir. Senatörler ise, halk tarafından seçilen belediye, il ve bölge yerel meclisi üyeleri tarafından dokuz yıl için seçilir, her üç yılda bir Senato’nun üçte biri yenilenir. Senato’nun yasama gücü, Ulusal Meclis’e oranla daha sınırlıdır. Başbakan ile cumhurbaşkanı arasındaki dengeyi Senato sağlar.

Cumhurbaşkanı doğrudan halk tarafından yedi yıl için seçilir. Başbakan ile cumhurbaşkanının görev süreleri farklı olması, Parlamento’da da seçim sıklığı ile görev sürelerinin farklı kılınması, farklı siyasi partilerin birlikte çalışmalarını sağlamaya ya da tek bir parti ya da grubun sisteme hakim olmasının önüne geçmek için tasarlanmıştır; ancak bu sistemde güçler ayrılığının fazla olmadığını söylemek gerekir.



Güçler ayrılığı hangi noktalarda zayıf?

Bunu gösteren örnekler, cumhurbaşkanı yetkilerinde görülebilir. Cumhurbaşkanı yargı bağımsızlığını garantörüdür. Örneğin Danıştay üyelerini hükümet önerir, cumhurbaşkanı atar. Cumhurbaşkanı vatana ihanet suçu dışında mutlak bir sorumsuzluğa sahiptir, başbakan ise Ulusal Meclis’e karşı sorumludur. Ayrıca, Cumhurbaşkanı, meclisi fesih yetkisine sahiptir ve kanun hükmünde kararname benzeri yöntemle yasa koyucu olabilmektedir. Bu yetkiler, ABD başkanında bulunmaz.



Peki böyle güçlü bir Cumhurbaşkanı nasıl dengeleniyor?

Cumhurbaşkanı bu denli yetki sahibi olmasına rağmen sistemdeki diğer erkler, güçlü yerel yönetimler, sivil toplum, teamüller ve diğer kuruluşlar “tek adam” yönetimine izin vermez. Bu eğilime kayan her lider, örneğin Sarkozy, bir daha seçilmeyerek cezalandırılır. Başbakan ile cumhurbaşkanı arasında yetki kargaşası olur, ancak aralarında hiyerarşik bir ilişki vardır, son sözü cumhurbaşkanı söyler. Cumhurbaşkanı ve başbakan aynı partiden olduğunda, bazen uyum daha fazla olur, ancak bu sefer de muhalefet “tek parti” baskısı altında kaldığını ileri süren bir siyasete ağırlık verir. Ayrı partilerden olduklarında ise, cumhurbaşkanı Sarkozy’de olduğu gibi yetkilerini daha fazla kullanma eğilimine girer. Bu nedenle Sarkozy dönemi tek adam dönemi olarak anılır, Hollande ile teamüllere geri dönüldüğü ileri sürülebilir. Sarkozy’nin kaybetme nedeni olarak da bu gösterilmektedir.



Fransa’yı örnek olan Afrika ülkelerinde bu sistem neye dönüştü?

Çok açık biçimde Fransa modeli Afrika ülkelerinde diktatörlüklere dönüştü. Bu ülkeler, modelin başkanlık kısmını benimsediler, diğer özelliklerinin benimsenmesine zemin oluşturacak bir siyasal ve sosyal iklim de olmadığından seçilmiş de olsa, cumhurbaşkanları “tek adam” yönetimleri kurdular.



Fransa modelinin sakıncalı yanları nedir?

Sistem, tüm kurumların ve partilerin birbirlerini denetleyip dengeleyebildiği bir yapı kurulmasına göre düzenlenmiştir; ancak cumhurbaşkanının yetkileri bu “check and balance”ın (denetleme ve dengeleme) işlemesine engel olabilecek niteliktedir.

Cumhurbaşkanının tek adam olmasına izin veren bir sistemdir, demokrasi teamülüne sadık kalınması istendiğinde ve tek adam yönetimi istenmediğinde de yasama ve yürütme faaliyetlerinin uzun prosedürel süreçlerden geçmesi gerekir.


 

Türkiye’de bu model olmaz

Bu modelin Türkiye’ye uygun yanları var mı?

Fransa modelinin Fransa’daki gibi işleyebilmesi için Fransa’nın geçirdiği evrelerin geçirilmesi, ona benzer siyasal, sosyal ve kültürel alt yapıya sahip olunması gerekir. Bu modelin Türkiye’deki siyasal ve sosyal yapı ile demokrasi kültürüne uygun düştüğünü düşünmüyorum.

Birbiri ile gerçek rekabet sürdüren siyasal partiler yoksa, yasama ve yargı kurumları yeniden düzenlenmeyecekse, yerel yönetimler güçlenmemişse, örgütlü sivil toplum siyasette belirleyici olamıyorsa, seçim sistemi ve partiler kanunu değişmeyecekse ve açık toplum olunamıyorsa Fransa modelinin herhangi bir yerinden esinlenmenin anlamlı olmayacağı kanısındayım.


 


 

Rusya’da sistemin temeli etnik federalizm

PROF. DR. ERHAN BÜYÜKAKINCI
 

Rusya’da sıfırdan bir model yapmadılar. Sovyet döneminin son revizyonlarının bir şekilde devamı oldu Rus Anayasası. Mantık, federalizm üzerinden lider merkezli bir yönetim sağlamak üzerine kurulu. Amaç, yürütmenin bir şekilde daha hızlı olmasını sağlamak. Aynı mantık ABD’de de var. Fakat Rusya’nın Amerika’dan farkı daha çok etnik bir federalizm üzerine kurulması. Hem topraksal hem de etnik federalizm var. Federal sistemi iyi çalıştırabilmek için hem yerinden yürüsün hem de Moskova’dan iyi yürüsün diye, hem de tek adam yönetimini de önlemek amacıyla başbakanlık sistemini de getiriyorlar. Bir nevi yarı başkanlık sistemi.

 

Merkezileşmeye ağırlık veriliyor

2010 yılında bir anayasa değişikliğiyle cumhurbaşkanlığı süresini değiştirdiler. Başkan dört yıl için iki kere seçilebiliyordu, bunu altı yıl için iki kere seçilebilir olarak değiştirdiler. Cumhurbaşkanının görevleri arasında başbakanı atamak var. Başbakanın Duma adı verilen meclis içinden çıkma şansı yok. Cumhurbaşkanı olmadığı zaman vekâlet başbakanda oluyor. Yarı başkanlığın farklı bir versiyonu olarak bu sistemde parlamento onaylayıcı. Rus modelinde siyasal merkez yasamadan çok başkana doğru kayıyor. Fransa’da ise meclisin siyasal anlamda bir merkeziliği var. Rus sisteminde siz dışardan paraşütle de bir başbakan atayabilirsiniz. Atanan başbakan Duma tarafından eğer üç tur onaylanmazsa, başbakan meclisi feshedilebiliyor. Yani şantaj usulü var. Duma o kadar da siyasal hayatın merkezinde değil. Yürütme tek erk gibi. Özellikle 2008’de Medvedev ile birlikte bu iş merkezi konuma geldi. Rusya’da başkan kanun hükmünde kararname de çıkartabiliyor.

 

Ruslar da memnun değil

Ülkenin en büyük sıkıntısı 17 milyon metrekarelik gibi dağınık bir ülkede 190’dan fazla etnik grup olması. Böyle bir ülkeyi demokratik teamüllerle liberal anlamda yönetmek çok kolay değil. Dolayısıyla bu topraklar üzerinde oluşabilecek ayrılıkçı bir hareketi nasıl bastıracaksınız? Rusya’da başkanı dengeleyebilecek olarak meclise baktığımız zaman yasama iyi çalışıyor mu? Mecliste yüzde 60 olarak Birleşik Rusya Partisi var. Aynı bizdeki gibi çarşaf listelerle seçilen insanlar. Dolayısıyla lidere biat var. Amerika ve Fransa’daki gibi dar bölgeli seçimler yok. 2010 yılına kadar başkan, partili olamıyordu. Şu anda Putin, parti üyesi ama parti lideri değil. Parti genel sekreteri pozisyonunda. Rusya’da merkezileşmeye doğru gidiliyor, yasama gücünü kaybediyor. Putin ve Medmedev dönemi meclisin pek fazla ses çıkaramadığı bir dönem oldu. Rusya’da şu an erkler arasında bir denge yok. Bu durumdan Ruslar da memnun değil.

Taraf, 27.02.2013

İstikrar için başkanlık sistemi şart

BURHAN KUZU: Parlamenter modelin Türkiye’deki birinci çıkmazı koalisyon endişesidir. Türkiye Menderes, Demirel, Özal ve Erdoğan’ın dönemlerinde kalkındı, koalisyon dönemlerinde hep düştü

ülke örnekleri başkanlık sisteminin getirebileceği olumlu ve olumsuz sonuçlar hakkında fikir vermesi açısından önemli. Yıllarca ABD’de yaşamış olan Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Profesörü İlter Turan bu sistemin ABD’de nasıl uygulandığını, Türkiye’deki siyaset kültürü içinde nasıl bir hâl alabileceğini anlattı.

Başkanlık sisteminin en ateşli savunucularından AK Parti Anayasa Uzlaşma Komisyonu Üyesi Prof. Dr. Burhan Kuzu ise neden başkanlık sistemi önerdiklerini anlattı. Türkiye’de istikrarı sağlamak ve koalisyonlara son vermek için en uygun hükümet sisteminin başkanlık olduğunu söyleyen Kuzu, modele yöneltilen eleştirilere de cevap verdi



 

Dengeye ihtiyaç yok


AKP olarak neden başkanlık modeli öneriyorsunuz?

Temel nedeni parlamenter sistemin getirdiği zorluklar. Parlamenter sistem İngiliz tarihinde doğmuş, büyümüş, onun özelliklerini taşıyan ve sadece İngiltere’de uygulanabilen bir model. Ama başkanlık sistemi, insan aklının bulduğu bir model. Her ülke, kendine göre ufak tefek farklarla bu modeli dizayn edebilir. Üstelik İngiltere ilk kez tarihinde koalisyonla yönetiliyor ve bu günlerde “Acaba parlamenter sistemden vaz mı geçsek” diye yeni model arayışlarına girdiler. Bizim canımız yok mu? Onların modeli yıllarca bizi süründürdü. İngilizlerin bu modelini Fransızlar da aldı. 70 yılda 104 hükümet kurdular. 1958 yılında De Gaulle yarı başkanlık modeline geçti de Fransa biraz rahatladı. Bu modelin Türkiye’deki birinci çıkmazı koalisyon endişesidir. Türkiye dört dönemde hep kalkınmış dört dönemde de düşüşe geçmiş. Menderes, Demirel, Özal ve Erdoğan’ın dönemlerinde kalkınmış ama aradaki dört dönemde de düşmüş. Düştüğü dört döneme bakıyorsun hep koalisyon hükümetleri. İstikrar olmayan dönemler birikimi bitiriyor. Biri biriktiriyor, biri yiyor. Şimdi biz biriktiriyoruz yeme sırası geliyor. Yüzde 10 barajını yüzde beşe indirirsek, dörtlü beşli koalisyonlar gelir ülkeye. Ama bu kadar yüksek bir barajı da savunamazsın. Baraj düşünce belli bir süre sonra koalisyonlara gidilir, ondan sonra da Türkiye perişan olur. Yunanistan’dan bile beter olur. Dolayısıyla koalisyonlara paydos diyebileceğimiz bir model bulmamız lazım. Başkanlık modelinden başka da bulamıyorsunuz.


Başkanlık sisteminde yasamayla yürütmenin, başkanla meclisin kesin ayrılığı gerekiyor. Parti geçmişi olan ve özellikle mecliste çoğunluğa sahip olan bir başkanın olduğu bir sistemde, meclis, başkandan bağımsız karar verebilecek mi?

Parlamenter modelde milletvekillerini güçsüz kılan iki neden var. Bunlardan biri tekrar seçilme beklentisi. Listeye girersen tekrar seçilebiliyorsun. Başkanlık modeli bunu alıyor ve dar bölge seçim sistemine geçiyor. Bir bölgeden bir kişi seçiliyor. Diyelim ki İstanbul’da 85 kişi var. İstanbul’u 85 bölgeye ayırıyorsun. Küçük bölgelerde herkes tanıyor adayı. Kendi partisinden biri çıkmışsa ve o kötüyse ona oy vermiyor, öbür adaya oy veriyor. Belediye başkanlığı seçimine benziyor biraz. İkinci neden bakanlık beklentisi. Parlamenter sistemde bakanlık beklentisi çok önemli. Vekiller bu beklenti içerisinde liderleriyle iyi geçinmeye çalışıyor. Başkanlık modeli vekilin elinden bakan olma ihtimalini alıyor. Diyor ki sen vekillik yapacaksan, bakan olamayacaksın. Bakan olmak istiyorsan meclis dışında kalacaksın. Elbette ki başkanın bir partisi vardır, bunun da çoğunluğu olan bir parti olduğunu varsayalım ama hiçbir zaman bu çoğunluk, parlamenter sistemdeki çoğunluk kadar körü körüne değildir. Başkan bu modelde çok zayıf. Parti çoğunluğu başkana körü körüne uymaya mecbur değil. Daha rahat hareket eder. Bugün Amerika’daki kanunlar muhalefetin desteğiyle geçiyor. Obama’nın bir ağırlığı yok ki. Bu yüzden parlamenter modellerde başbakan daha güçlü, başkanlık modeline göre. “Diktatörlük gelir” diyenler, düpedüz yalan söylüyor. Recep Tayyip Erdoğan dikkat ederseniz en güçlü olduğu zaman bu modeli savunuyor.


Seçmenin eğiliminin aynı olmasından dolayı başkanla meclis seçimlerinin aynı gün yapılması eleştiriliyor?

Doğrudur ama siyasi eğilim aynı da olsa, aynı parti de gelse parlamenter sistemdeki gibi başbakana mutlak, körü körüne destek veren bir meclis olmayacak. Bundan hiç şüpheniz olmasın.


Peki neden aynı gün yapılması tercih edildi?

Türkiye istikrar meselesinden çok korktuğu için, burada koalisyon olmayacak ama yine de başkanın çok zayıf kalmasını istemiyoruz. Çünkü çok zayıf başkan, bu sefer icraat yapamaz. Biz bundan dolayı iki tedbir aldık. Kanun yapma yetkisi başkanda olmadığı ve parlamentoda olduğu için, ola ki istenen yasalar zamanında çıkmazsa, parlamento direniş gösterirse, gevşeklik yaparsa, kanunun düzenlenemediği alanlarda başkan kararname çıkaracak. Diğer tedbir ise, o alanda parlamento kanun yaparsa, başkanlık kararnamesi hemen yürürlükten kalkıyor. Bu formüller Amerika’da konuşuluyor. Parlamento ile başkan zıtlaşınca tıkanma durumunu nasıl aşarız diyoruz. Çünkü başkanın, parlamento üzerinde hiçbir yetkisi yok.


Ama önerdiğiniz sistemde başkanın, meclisi feshetme yetkisi var?

Biz parlamento ile meclis arasında yaşanacak tıkanıklara cevap bulmada zorlanıyoruz. Bu yüzden çok eleştiri alan, modelin çok da özüne uymayan bir formül ürettik. Başkana, parlamentoyu dağıtma yetkisi verdik. Ama şöyle bir şey de var. Başkan, parlamentoyu seçime götürdüğünde kendisi de seçime gidiyor.


Türkiye’de başkanı dengeleyebilecek, güçlü siyasi erklerin olmadığı ifade ediliyor?

Başkanın yürütme dışında bir yetkisi yok ki, dengeleyebilecek bir şey olsun. Dengeye ihtiyaç yok. Parlamenter sistemde siz başbakanı nasıl dengeliyorsunuz, başbakanın gücü çok daha fazla.


Demokrasi kültürü açısından bu sistemin Türkiye’ye uygun olmadığı yönünde eleştiriler var?

Başkanlık, aklın bulduğu bir model. Her ülke kendine has bir başkanlık modeli üretebilir. Bu nedenle, ben bu eleştirilere katılmıyorum.



 

Sorun yok ki model arayalım


Başkanlık sistemi tartışılırken “Türkiye’de parti disiplini yasama ve yürütmenin ayrılmasına izin vermez” deniyor. ABD’de parti disiplini var mı?

Hayır, orada parti bizim anladığımız manada disiplinli, bütün parti üyelerinin aynı istikamette hareket etmesi beklenen, parti adaylarının genel başkan tarafından belirlenmesi beklenen bir yapı değildir. Hatta parti başkanı kimdir dediğin zaman başkanlık sarayında oturan kimse, mensubu olduğu partinin başkanı olarak kabul edilse bile federal yapı içinde eyaletlerin hatta kentlerin bile kendilerine göre parti başkanları vardır. Parti üyelerinin davranışlarını belirleyen önemli etkenlerden biri parti aidiyetidir ama bu aidiyet parti kararlarına uyma mecburiyeti getirmez.


Mesela Obama’nın sağlık reformuna kendi partisinden itirazlar gelebilir...

Gelebilir tabii. Partisinden bir temsilciler meclisi üyesi Obama’nın tasarısının aleyhinde oy kullanabilir. Cumhuriyetçi partiden temsilciler de Obama’nın önerileri istikametinde oy kullanabilir. Başkan bir siyasi program oluşturduğu zaman, bu programın her bir kalemi için ayrı bir temsilci ve senatör koalisyonu oluşturmak mecburiyetindedir. Genellikle o koalisyona katacağı kişilerin önerilerine yer vermek zorundadır. Ve kendisinin ilk önerilerinden feragat etmek zorunda kalabilmektedir. Obama’nın ilk sağlık programıyla iki yıllık mücadeleden sonra ortaya çıkan sağlık programı arasında çok da benzerlik yoktur.


ABD’de başkanlık sisteminin demokratik bir şekilde işlemesini sağlayan en önemli faktörler neler?

Birincisi, başkanın yasama üyeleri üzerinde disiplin kurallarını işletme gibi bir yaptırım gücüne sahip olmaması. İkincisi yürütme alanında yapacağı atamaların hepsinin senatonun onayına bağlı olması. Başkan zaten yasama kurumu üyelerinin kimler olacağını belirleme gücüne de sahip olmadığından, senatörler gerçekten bağımsız hareket edebilen kimseler.


Başkanın atamalarının Senato’nun onayına bağlı olması ne gibi sonuçlar doğuruyor?

Mesela şu anda Savunma Bakanlığı’na atanması teklif edilen Chuck Hagel bir Cumhuriyetçidir. Yani başkanın partisinden değildir. Bu Türkiye’de pek olmayacak bir iştir. İkincisi de senatoda onaylanmama ihtimali vardır. Muhalifleri de daha çok cumhuriyetçiler arasından gelmektedir. Tüm bunlar bize bu kurumların birbirinden bağımsız olduğunu ve birbirini nasıl denetlediğini gösteriyor. Şu anın Türkiyesi’ne baktığınız zaman ise Sayın Başbakan’ın iradesine karşı koyacak herhangi bir milletvekiline ben henüz rastlamış değilim. Çıkamazlar da. Bir sonraki seçimde seçilme şansları kalmaz.


Anlattığınız ABD sistemi aslında gayet güzel bir uzlaşma sistemi. Bu sistemle beraber Türkiye’ye böyle bir uzlaşma kültürünün gelmesi söz konusu olamaz mı?

Kendiliğinden gelmesi söz konusu olmaz. Bir hukuk yapısını getirdiğiniz zaman o hukuk yapısı kendi kültürünü getirmiyor. Mevcut kültür o hukuk yapısını hemhâl edip kendine uyduruyor. Eğer biz uzlaşmayı biliyor olsaydık şu anda anayasa yapım sürecinde partilerimiz birbirini suçlamak yerine ortak bir metin oluşturmak için bir gayret içinde olurlardı.


Ama eğer parti başkanının müdahalesi olmaksızın, gerçekten yerel gücün temsilcisi olarak Meclis’e gelseler milletvekilleri başkandan bağımsız hareket edebilirler...

Türkiye’deki sistem henüz buna işaret etmemektedir. Türkiye’deki sistem partilerin egemen olduğu bir aday belirleme sistemidir. Size kültürün şekli nasıl yendiğine dair bir örnek vereyim. Bizim seçim sistemimizde aslında ön seçim esas, merkez yoklaması ise sadece ön seçimin uygulanmasındaki güçlük olabilecek yerlerde kullanılabilecek bir mekânizmaydı. Şu anda bunun tam tersi yürürlüktedir. Ön seçim ancak parti merkezinin içinden çıkamadığı durumlar için bir kurtuluş çaresine dönüşmüştür.


ABD’de başkanı frenleyen yasama dışında hangi güçler var?

Birincisi çok güçlü bir anayasal yargı var. Bu anayasal yargının en önemli özelliklerinden birisi üyelerinin ömür boyu seçilmesi ve kimseye karşı sorumlu olmadan görevlerini yerine getirmeleridir. Başkan bu kişileri Senato’nun onayıyla seçiyor ve dokuz üyeli mahkemenin kendi görev süresi içerisinde belki bir veya iki üyesini seçebiliyor. Üyeler çok uzun süre kaldıkları için eskiden gelen ve yeni olanlar bir arada bulunuyor. Kaldı ki bunların yeniden seçilmek gibi bir endişeleri olmadığı için doğru bildikleri şekilde karar veriyorlar.

Amerikan sisteminde bulunan, bizde ise rahatsızlık yaratan bir başka kurum tipi daha var. Bu da bağımsız düzenleme kurulları. Burada da BDDK, Merkez Bankası ve benzer piyasaları düzenleyen kurullar var. Bizim başbakanımız bazen bunları şikayet ediyor, hükümet politikasını desteklemediklerini dile getiriyor. Bunların işi hükümet politikasını desteklemek değil ki. Bunların işi ekonominin istikrarlı kalmasını sağlamak. Bunlar da Türkiye’ye kendiliğinden aktarılabilecek ve işleyebilecek kurumlar değil.


AKP başkanlık sisteminin istikrar ve etkin yönetim getireceğini söylüyor. Bunlar önemli argümanlar değil mi?

Ben başkanlık tartışmalarına baktığımda zaman soruyorum, bu ihtiyaç nerden çıktı, şu anda Türkiye’de bir istikrarsızlık sorunu mu var, hükümetin istediğini gerçekleştirememe sorunu mu var? Bunlardan hiçbiri yok. Bu sorunların ne olduğunu anlatmaya çalışanlar sürekli 2001-2002 öncesinden örnekler vererek başkanlık sistemi arayışlarını meşru göstermeye çalışıyor. 2002’den sonra Türkiye istikrarlı bir şekilde yönetiliyor, bir sorunla karşılaşmadı. Çünkü siyaset yeniden saflaştı, yeni bir seçmen koalisyonu oluştu. Bu çok önemli. Soruya tersinden de girelim. Şayet şikayet konusu olan dönemlerde başkanlık sistemi yürürlükte olsaydı biz acaba o zaman çok mu başarılı bir şekilde yönetilecektik, ben bu sorunun cevabının pek evet olmadığını düşünüyorum.


Neden?

Sizin siyasi hayatınızda parçalanmışlık egemense, başkanlık sistemi bu parçalanmışlığı giderecek bir sistem değildir. Sonuçta başkanlık sisteminde de siz parlamentodan yasalar geçirmek mecburiyetindesiniz. Bana öyle geliyor ki biz olmayan bir ihtiyaca cevap vermek üzere başkanlık sistemi tartışması içerisine girmiş bulunuyoruz. Tabii ben “olmayan ihtiyaç” derken toplumsal ihtiyaçtan bahsediyorum yoksa iktidar partisi başkanının iktidar ihtiyaçları ayrıca değerlendirilmesi gereken ihtiyaçlardır.

 

Yerelin yetkisi geri alınabilir


AKP-BDP işbirliğiyle bir anayasa çıkarılması halinde başkanlık sisteminin güçlü yerel yönetimlerle birlikte gelmesi gündemde. Bu durumda ABD’deki federal sistemde olduğu gibi yetkileri yerel yönetimlerle paylaşmak, başkanın otoriterleşme riskini azaltmaz mı?

Federal sistemle yerel yönetimlerin yetkilerinin genişletilmesini karıştırmamak gerekir. Bahsettiğiniz her an geri alınabilecek yetkilerden oluşmaktadır. Oysa, federe devletlerin merkezi devlet tarafından alınamayacak yetkilerle donatılmış olduğunu hatırlamamız lazım. Federal devlet, yerel yönetimlerin sınırlarını da değiştiremez. Türkiye’de böyle bir sistem kurulmak istendiği düşüncesinde değilim ben. Anayasa değişikliğinin sadece BDP ile müzakere edilecek olması, bizi pek de istemediğimiz bir yapıya götürecektir. Çünkü BDP’nin daha çok bir bölgeyi ve etnik grubu temsil ettiğini biliyoruz. Anayasa ise bütün bir ülkenin anayasasıdır. İktidar dışında diğer siyasi güçlerin bu sürece daha fazla dahil edilmesi lazım.


» YARIN: FRANSA, RUSYA VE LATİN AMERİKA BAŞKANLIK MODELLERİ


Taraf, 26.02.2013

Başkanlıkta AKP ile uzlaşabiliriz

BDP Başkan Yardımcısı Meral Danış Beştaş’a göre AK Parti’nin önerdiği başkanlık sisteminde ciddi problemler var. Ancak Kürt sorunu çözülecekse problemler giderilip başkanlıkta anlaşma sağlanabilir

Türkiye’de demokrasi önemli bir kavşakta. “Cumhuriyet’in ilk sivil anayasası” diye çıkılan yol başkanlık sistemini getirirse, çoğu uzmana göre ülkede yönetim otoriterliğe doğru kayar. Kimilerine göre ise başkanlık istikrarın yanı sıra siyasi pazarlıklar sonucunda güçlü yerel yönetimleri de beraberinde getirebilir.

Böylece Kürt sorununda çözümün kapısı da aralanmış olur. Tabii tüm bunların rafa kalkması, yola 80 Anayasası’yla devam edilmesi de mümkün. Anayasa tartışmasının merkezindeki başkanlık sistemini siyasetçilere ve akademisyenlere sorduk. Sistemin olumlu ve olumsuz yanlarını dünya örnekleriyle anlamaya çalıştık


 

AKP’nin önerdiği başkanlık sistemi

Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na AKP’nin geçen kasım ayında sunduğu başkanlık sistemi önerisinden öne çıkan başlıklar şöyle:

 

Başkanlık seçimi

» Başkanın görev süresi beş yıldır. Bir kimse en fazla iki defa başkan seçilebilir.

» Meclis veya başkan tek başına her iki organın seçimlerinin birlikte yenilenmesine karar verebilir.

» Türkiye Büyük Millet Meclisi ve başkanlık seçimleri beş yılda bir aynı günde yapılır.

(Taslakta yer alan ve en çok eleştiri alan maddelerden birisi bu. Dünyada en başarılı uygulamalardan birisi olarak kabul edilen ABD’deki başkanlık sisteminde başkan ile meclis seçimleri aynı gün yapılmıyor. Keza Fransa’da uygulanan yarı başkanlık sisteminde de aynı uygulama geçerli. Bu yöntemle Başkan ile farklı zamanlarda seçilecek meclis üyeleri arasındaki siyasi eğilim farklılığı nedeniyle sistemde bir dengenin oluşacağı öngörülüyor. Aynı gün yapılacak seçimler, meclis üyelerinin eğiliminin Başkan’ın bir uzantısı şeklinde olacağı endişesi yaratıyor. Bu da yasama ve yürütmenin sert ayrılığı ilkesiyle çelişiyor.)

 

Başkanın yetkileri

» Meclis seçimlerinin yenilenmesine karar vermek.

(Başkanın meclisi feshetme yetkisi olduğu anlamına gelen bu madde de sert şekilde eleştiriliyor. ABD’deki sistemde başkanın meclisi görevden alma gibi bir yetkisi yok. Ancak Latin Amerika ülkelerinde başkanın meclisi feshetme yetkisinin bulunması başkanı otoriter yapan bir özellik olarak görülüyor.)

» Kanunları tekrar görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne geri göndermek.

» Yükseköğretim Kurulu üyelerinin yarısını seçmek.

» Üniversite rektörlerini seçmek.

» Anayasa Mahkemesi üyelerinin yarısını, Danıştay üyelerinin yarısını, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nı ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin yarısını seçmek.

(Yasama, yürütme ve yargının sert ayrılığı temeli üzerinde oturan başkanlık sisteminde, başkanın yargı alanında yüksek mahkeme üyelerinin çoğunluğunu seçmesi, yargının denetleme fonksiyonununu yerine getiremeyeceği, yargının başkan hakimiyetine gireceği kaygısı yaratıyor.)

 

Başkanlık kararnamesi

» Başkan, genel siyasetin yürütülmesinde ihtiyaç duyduğu konularda Başkanlık kararnamesi çıkarabilir. Bir konuda Başkanlık kararnamesi çıkarılabilmesi için kanunlarda o konuyu düzenleyen uygulanabilir açık hükümlerin bulunmaması şarttır. Kişi hak ve hürriyetleri kararname ile düzenlenemez. Kararnameler ile kanunlarda aynı konuda farklı hüküm bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanır.

(Çoğu uzmana göre ideal başkanlık sisteminde başkanın kanun çıkarma yetkisi olmaması gerekiyor. Bu başkanın yasama organına müdahale edememesi için getirilen bir uygulama. ABD’de de başkanın kanun çıkarma yetkisi yok. Ancak AKP’nin önerisinde başkana kanun çıkarma yetkisi veren bu madde, “Yasama ile yürütme arasındaki ayrılığı törpüleyecek” şeklinde değerlendiriliyor.)


 

Eğer barış gelecekse uzlaşırız

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ BDP Başkan Yardımcısı

BDP’nin yönetim modeliyle ilgili önerisi nedir?

Bizim önerimiz cumhurbaşkanını halkın seçtiği güçlendirilmiş bir parlamenter sistem.
 

Peki AK Parti’nin önerdiği başkanlık sistemiyle ilgili ne düşünüyorsunuz?

Başkanlık sisteminde en iyi uygulama olarak ABD gösterilir. Burada bir kere bölge yönetimleri güçlüdür, ya federasyon ya da güçlü bölge özerklikleriyle paraleldir. Ayrıca ABD sisteminde sert bir kuvvetler ayrılığı vardır. Fakat Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na gelen başkanlık sistemi önerisi bunları karşılamıyor. Biz şu aşamaya kadar bunu gerçek anlamda demokratikleşme yolunda bir adım olarak değerlendirmedik. Ama biz BDP olarak her zaman şunu da söyledik: Anayasa Uzlaşma Komisyonu masasında tartışılamayacak öneri yoktur. Başkanlık sistemi de buna dahil. MHP ve CHP “Biz hiçbir şekilde tartışmayız” diyor. Biz “Tartışırız” dedik. Ayrılık noktamız bu.

Biz zaten bölgesel yönetimler öneriyoruz. Sınırlı yetkileri olan bir başkan ve yerinden yönetimin esas alındığı bir anayasayı, denge, denetleme ve fren mekânizmasının olduğu bir sistemi neden tartışmayalım. Türkiye’nin demokratikleşmesinin önünü açacaksa, Kürt sorununu çözecekse tartışırız.
 

Tartışmanın ötesinde “Belli kriterlerin karşılanması durumunda sivil ve barışçı bir anayasa için başkanlık sisteminde uzlaşabiliriz” da diyor musunuz?

Evet. Başkanın halk tarafından seçildiği, yetkilerinin net olduğu, meclisin yetkilerinin ayrı olduğu, birbirlerini dengeleyebildikleri bir sistemi tartışıp Türkiye’ye yeni bir anayasa armağan edebiliriz. Ama tabii bunu söylerken temel hak ve özgürlüklerden, eşit vatandaşlıktan, yerinden yönetimden ya da bölge yönetiminden taviz vermiyoruz. Biz başkanlık sisteminin ancak güçlü yerel yönetimlerle demokratik bir çıtada tutulabileceğini düşünüyoruz.
 

Şöyle yorumlar var: “Kuvvetler ayrılığının keskin olduğu ABD sistemi gibi bir sistemi Türkiye’ye getirmek mümkün değil... Kağıt üstünde ne olursa olsun Türkiye’nin siyasi kültürü buna uygun değil.”

Bu yorumlar doğru. Fakat şöyle de bir realite var: “Yeni bir anayasa yapacağız, AK Parti başkanlık sitemini öneriyor ve en büyük çoğunluğa sahip parti onlar”. Bizim reel durumdan sıyrılmak gibi bir lüksümüz yok. Şu anda bu tartışmayı yaratan, anayasanın Kürt sorunuyla paralel tartışılmasıdır. Bu nedenle bizim BDP olarak demokratikleşmeyi, ilerlemeyi, elimizin tersiyle itmek gibi bir tutumumuz söz konusu olamaz. Bununla beraber, başta iktidar partisi hiçbir partinin söylediklerine aynen uyma gibi bir tutum içinde de asla değiliz. Biz sadece çözümden yanayız, tıkanıklıktan yana değiliz.
 

Sizce başkanlık sistemiyle birlikte siyasi kültür de değişebilir mi?

Şöyle değişebilir. Düşünün ki Yargıtay, Danıştay ya da Anayasa Mahkemesi başkanını atama yetkisi başkanın elinde değil. Kendi üyeleri arasında bir seçim yapılıyor ya da meclis üçte iki çoğunlukla üye atanıyor. Göstermelik iki üç atama da başkan tarafından yapılıyor. Bu durumda yargıyı başkan yönetmiş olmaz. Ben sadece bir fikir jimnastiği yapıyorum. Kültür tabii ki bir kerede değişmez ama anadilde eğitim hakkı gelecekse, Türkiye’deki bütün aidiyetler kabul edilecekse, yerel özerklikler, bölge yönetimleri kabul edilecekse, onlara yetkiler devredilecekse, meclise başkanı görevden alma yetkisi verilecekse, bu bir adım olabilir. Ama başkanlık olmak zorunda da değil. Diğer üç parti parlamenter rejimde anlaşabilir, aynı zamanda bölge yönetimlerini kabul edebilir ve Türkiye o zaman gerçekten çağ atlayabilir. Bizim asıl önerimiz de o zaten.


 

Meclis, danışma organı olacak

OKTAY ÖZTÜRK MHP Başkan Yardımcısı ve Anayasa Uzlaşma Komisyonu Üyesi

AKP’nin önerdiği, ne başkanlık ne de parlamenter sistemi. Aslında bir başkan seçilmek isteniyor. AKP’nin önerisindeki problemli noktalar şunlar:

Başkanlık ve parlamento seçimleri aynı gün yapılacak. Böylece, zaman içersinde oluşacak siyasal değişimlerin parlamentoya yansıtılması şöyle dursun, başkan seçilecek kişinin parlamentoda da çoğunluğa sahip olacağı garanti altına alınıyor. Çünkü aynı seçimde aynı siyasal eğilime göre sonuçların ortaya çıkması kaçınılmaz bir haldir. Partinin genel başkanı, başkan seçileceğinden partisi üzerindeki hâkimiyeti daha da güçlü bir şekilde devam edecek. Sistem görünürde kuvvetlerin sert ayrımı ama gerçekte parti disiplinin de yardımıyla yasamanın başkana boyun eğdiği bir sistem. Başkanın şahsında oluşmuş tam bir güçler birliği meydana gelecek.

Bu sistemde parlamento bir yasama organı olarak değil, başkanın müdahale yetkileri de dikkate alındığında başkanın bir danışma organı gibi çalışmaktadır. Çünkü başkana tanınmış olan ve etkisiz kılınabilmesi için en az 3/5 üyenin oyuna gerek duyulan veto yetkisi, yine başkana tanınmış başkanlık kararnamesi çıkarma ve meclisi fesih yetkisiyle birlikte değerlendirildiğinde bu sistemde başkanı hukuken dengeleyebilecek herhangi bir mekanizmanın olmadığı kolaylıkla görülebilir. Başkanın denetlenemediği ve dengelenemediği böyle bir sisteme, anayasa hukuku ve siyaset bilimi literatüründe “diktatörlük” denildiğini herkes biliyor.

Başkana kararname çıkarma yetkisi tanınıyor. Böylelikle ülkenin fiilen kararnamelerle yönetilmesi sağlanacak. Parlamentonun çıkartılacak yasalara ilişkin olarak sınırlı bir tartışma fonksiyonu olması sağlanacak ve muhalefetin çıkartılacak kanunlarla ilgili görüşlerini dile getireceği bir zemin olması sıfatını da önemli ölçüde ortadan kaldıracaktır.

Başkanın geri gönderdiği kanunları TBMM 3/5 oranında aynen kabul ederse kanun yedi gün içerisinde yayımlanır. Bu başkanın veto ettiği kanunların yeniden geçirilmesinin mümkün olmadığı anlamına gelir. Başkan, yasamayı anlamsız hale getiriyor. Yasamanın başkan karşısında karşılıklı fesih imkanı dışında hiçbir yetkisinin bulunmaması sistemi sadece yürütmeden ibaret hale getiriyor. Böyle bir sistem, yürütme organını denetimsiz, yasama organını anlamsız kılacak ve hukuk devletinin sonu anlamına gelecektir.

 

Yargı hakimiyet altına alınacak

Yargı konusundaki tekliflere baktığımız zaman Anayasa Mahkemesi’ni ve HSYK’yı da yenilemeyi teklif ettiklerini görüyoruz. Anayasa Mahkemesi ve HYSK üyelerinin büyük bir çoğunluğunu başkan direkt kendisi atayacak ya da kendisinin seçtiği kişiyi meclisin atamasını sağlayacak. Böylelikle yargıyı kendi hâkimiyeti altına almış olacak.

Adına her ne derseniz deyin bu sistemde demokrasi yok. Bu bakımdan böyle bir sistemi bizim kabul etmemiz mümkün değil.

Partimizin önerisi, parlamenter sistemin aksayan yanları varsa onları hep birlikte telafi edecek önerileri ortaya koyalım. Eksikliklerini tamamlayalım. İşlevsiz kalan kısımları var ise onları atalım. Ama en azından 90 yıldan kalma tecrübenin ışığında meseleye bakacağız.


 

AKP’nin yöntemi ahlakî değil

SEZGİN TANRIKULU CHP Başkan Yardımcısı

Öncelikle şunu ifade edeyim, başkanlık önerisinin AKP tarafından Uzlaşma Komisyonu’na bir öneri olarak getirilmesini yöntem olarak doğru bulmuyorum. Çünkü bu komisyon 2011’in ekim ayında mevcut parlamenter sistem içersinde yeni bir anayasa yazmak için biraraya geldi. Dört ay geçtikten sonra temel haklar, sosyal haklar, yargıyla ilgili bölümler yazıldıktan sonra AKP’nin bu öneriyi getirmesi öncelikle uzlaşma komisyonunun oluşturulmasındaki düşünceye etik olarak aykırı. Biz bu nedenle AKP’nin başkanlık önerisini tartışmıyoruz.

Başkanlık rejimi bizim gibi demokrasiyi içselleştirmemiş rejimlerde otokrasiye dönüşebilir. Tüm yetkilerin başkanda toplandığı bütün atamaların başkan tarafından yapıldığı, yargıyı şekillendirmede gücün başkanda toplandığı bir rejimdir. Başkanlık sistemini tartışırken ABD örneği iyi bir örnek değil. Çünkü Türkiye’de şu andaki yapının bile hangi sorunlara yol açtığını biliyoruz. Demokrasiyi içselleştirememiş bir ülkede başkanlığın iyi bir yönetim olacağını sanmıyorum.


 

» YARIN: İLTER TURAN - ABD SİSTEMİ, BURHAN KUZU - NEDEN BAŞKANLIK


Taraf, 25.02.2013


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.