Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Ergenekon > JİTEM cinayetleri itinayla örtbas edilir...

JİTEM cinayetleri itinayla örtbas edilir...

*Ramazan Elçi'ye 'PKK hesaplaşmasında öldü' süsü verilmesi, Beşir Bayar'ın 'PKK'yla çatışmada öldüğünün' açıklanması, İzzet Padır ve Abdullah Özdemir'in gözaltında ortadan kaybolması... *Cizre'de 1993-1995 yıllarında JİTEM cinayetleriyle ilgili Albay Temizöz ve altı kişiye açılan dava, adaletin nasıl uyutulduğunu gösterdi. İddiaya göre cinayetlerin üstü özenle kapatılıyordu

İSTANBUL - Cizre’de 1993 - 1995 yılları arasında JİTEM cinayetleriyle ilgili Albay Cemal Temizöz ile üçü itirafçı altı ki- şi hakkında açılan dava, adaletin 15 yıldır uyuduğu korkunç gerçeğini ortaya çıkardı. Diyarbakır Cumhuriyet Savcısı Ergün Tokgöz tarafından hazırlanan iddianamede tüm ayrıntılarıyla ele alınan ve pek çoğu çok sayıda kişinin gözü önünde işlenen 20 cinayetle ilgili yıllar önce yapılan başvuru ve suç duyuruları için ya hiçbir işlem gerçekleştirilmediği ya da görünüşte bir soruşturma açılmışsa bile adları bölgede yaşayan herkesin malumu olan faillerin üzerine gidilmediği anlaşıldı. Faillerin üzerine gidilmemesinin ancak korku filmlerinde görülebilecek bir nedeni vardı. İddianameye göre, bu faili meçhul cinayetlerin arkasındaki kişi olan Cizre İlçe Jandarma Komutanı olan Cemal Temizöz, aynı zamanda bu cinayetlerle ilgili soruşturmaları da yürütüyordu.
Kayseri Alay Jandarma Komutanı Cemal Temizöz, korucubaşı Kamil Atak, korucular Tamer Atak ve Kakel Atak ile itirafçılar Adem Yakın, Hıdır Altuğ ve Fırat Altın’ın (Abdülhakim Güven) 11 Eylül 2009’da Diyarbakır Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi’nde hâkim karşısına çıkacağı JİTEM davasının iddianamesinde, sonradan ifadelerini geri çektikleri açıklanan iki de gizli tanık var. Davanın giz- li tanıkları ‘Sokak Lambası’ ile ‘Tükenmez Kalem’in davada yargılanan üç itirafçıdan ikisi olduğu şimdiden anlaşıldı. İddianame, savcılığın Cemal Temizöz’ün emriyle işlendiği iddia edilen cinayetler konusunda sadece gizli tanıkların ifadeleriyle yetinmediğini, ayrıntılı bir soruşturma yaptığını gösteriyor. İddianamede, gizli tanıkların isimlerini anımsamadığı kurbanlarla ilgili yapılan araştırma sonucunda, öldürülenlerin isimleri, biri hariç şöyle: Ramazan Elçi, Ramazan Uykur, Abdullah Efelti, İbrahim Adak, Mehmet Gürri Özer, İbrahim Danış, Abdurrahman Afşar, Abdurrahman Akyol, İhsan Arslan, Beşir Bayar, Abdurrazak Binzet, İzzet Padır, Abdullah Özdemir, Mustafa Aydın, Süleyman Gasyak, Abdulaziz Gasyak, Ömer Candoruk, Yahya Akman, Abdulhamit Düdük ile yabancı uyruklu kimliği belirsiz erkek şahıs.

Örtülen cinayetler
Bu cinayetlerin bazılarıyla ilgili iddianameye yansıyan çarpıcı notlar, adaletin hangi yöntemler kullanılarak uyutulduğunu da gösteriyor:

* Ramazan Elçi’nin ‘iç hesaplaşma’ süsü verilerek öldürülmesi: Cizre Silopi Karayolu üzerinde Şahin Dinlenme Tesisleri olarak bilinen terk edilmiş benzinlik içerisinde 14 Şubat 1994’te ateşli silahla öldürülmüş olan kişiyle ilgili yürütülen soruşturma, adaletin bölgede nasıl işlediğini göstermesi bakımından son derece çarpıcı. Soruşturma evrakına göre kimliği belirsiz olarak gömülen bu kişi, PKK tarafından ‘iç hesaplaşma sonucu’ öldürülmüş görünüyordu. Üstelik dosyaya olay anında ele geçen boş kovan ve mermi çekirdekleriyle ilgili Diyarbakır Kri -minal Polis Laboratuvarı’nda ekspertiz raporu bile düzenlenmiş ve dosya kapatılmıştı. Ancak Ramazan Elçi’nin eşi Ke rime Elçi 8 Haziran 2005’te savcılığa bu kişinin kendi kocası olduğu ve gözaltında öldürüldüğü yönünde başvurunca ortalık karıştı. Çünkü Ramazan Elçi, Nüfus Müdürlüğü kayıtlarına ‘kalp krizi sonucu ölüm’ şeklinde kaydedilmişti. Savcılık bu kayıttan yola çıkarak Kerime Elçi hakkında ‘suç uydurma’ suçundan suç duyurusu bile yaptı. Ancak Diyarbakır Başsavcılığı Kerime Elçi’nin ortaya attığı iddiaları da araştırdı. Ve sonuçta, kimliği belirsiz kişinin Ramazan Elçi olduğu, kalp krizi değil kurşunla öldüğü ve cinayetin PKK tarafından işlenmediği ortaya çıktı. Hazırlanan JİTEM iddianamesinde Elçi’nin, Cemal Temizöz’ün emriyle öldürüldüğü öne sürülüyor.

* Beşir Bayar’ın PKK ile çatışma süsü verilerek öldürülmesi: Korucubaşı Kamil Atak’ın kardeşi olan tanık Mehmet Nuri Binzet’in ifadesine göre 1993 yılı aralık ayının 12-13’ünde Beşir Bayar, geçici köy korucusu Bayram Polat tarafından PKK’ya yardım ettiği iddiasıyla evinden çıkarılarak öldürüldü ve cesedi yol ortasında bırakıldı. Olaya PKK ile çatışma süsü verilmesine karşın herkes Beşir Bayar’ın Bayram Polat tarafından öldürüldüğünü biliyordu.

* İhsan (İskan) Aslan’ın Hizbullah sığınağında öldürülmesi: Tanık Mehmet Nuri Binzet, İhsan Aslan’ın kalabalık bir geçici köy korucusu ile karısının gözleri önünde evinden alındığını daha sonra Hizbullah’a ait bir sığınakta Abdulhakim Güven, Adem Yanık ve Selim hoca tarafından öldürüldüğünü anlatıyor. Binzet, “Kimin öldürdüğünü kimse söylemedi ancak Adem’in yüzünün halinden ve silahını toplamasından silahı onun sıktığını anladım” diyor.

* İzzet Padır ve Abdullah Özdemir’in öldürülmesi: 20 Haziran 1994 tarihinde Abdullah Özdemir’in annesi Leyla Özdemir ve İzzet Padır’ın annesi Hanım Padır Silopi Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurarak Cizre İlçe Jandarma Karakol Komutanlığı’ndan gelen görevlilerin köyden oğullarını 06 Haziran 1994’te aldıklarını ve bir daha kendilerinden haber alamadıklarını iddia etti. Silopi Cumhuriyet Savcılığı’nın bilgisine başvurduğu kişiler de bu iddiaları doğruladı ve gözaltına alan kişiler arasında itirafçı JİTEM mensupları olan Abdülhakim Güven ile Bedran (Adem Yakın) isimli şahısların bulunduğunu da söyledi. Bu sürecin devamında Hanım ve Delal 15 Ağustos 1994’te savcılığa aynı iddialarla yeniden müracaatta bulundu. Bu başvurulardan sonra Cizre İlçe Jandarma Komutanlığı 13 Eylül 1994’te Cemal Temizöz imzalı yazıyla Abdullah Özdemir ve İzzet Padır’ın 06 Haziran 1994’te gözaltına alındığını doğrulamakla birlikte ‘haklarında herhangi bir kayıt bulunmadığı’ gerekçesiyle bir gün sonra serbest bırakıldıklarını savundu. Temizöz, savcılığa gönderdiği yazıya, yakalama ve salıverme ve ifade tutanaklarını da ekledi. Ancak tutanakların asılları olmadığı gibi, üzerlerinde tarih de yoktu. Üstelik sorgulamanın hangi görevliler tarafından yapıldığı da belli değildi.Savcılık tutanakların asıllarını ve imzalı nüshalarını istedi. Bu arada başka tanıkların da ifadelerine başvurdu. 19 Haziran 1998’de Silopi Cumhuriyet Savcılığı yetkisizlik kararı ile dosyayı Cizre Başsavcılığı’na gönderdi. Cizre Savcılığı ise 30 Mart 2001’de takipsizlik kararı verdi. Ancak 2009’da yani olayın meydana geldiği tarihten tam 15 yıl sonra yeniden başlatılan soruşturmada, hem tanık Mehmet Nuri Binzet’in hem de itirafçı gizli tanıkların ifadesi, izzet Padır ve Abdullah Özdemir’in gözaltında kaybedildiğini doğruladı. Savcı, Cemal Temizöz’ün ‘gözaltından salıverme’ tutanağının gerçek olmadığını da saptadı.

* Ramazan Uykur’un öldürülmesi: Şubat 1994 günü Nusaybin caddesi Timur Torna isimli dükkanın önünde maktul Ramazan Uykur’un ateşli silahla öldürüldüğü, aynı gün hazırlanan otopsi raporu ile belirlenirken olay yerinden Kalaşnikof marka tüfeğe ve tabancaya ait mermi ve boş kovanlar ele geçirildi. Olay tarihinde tanık olarak hem savcılık hem de kollukça Mehmet Uykur dinlendi.
Tanık beyanında gelen aracın plakasız beyaz Renault marka olduğunu, amcasını arabadaki şahısların araca çekmeye çalıştığını, amcasının direndiğini, bu sırada bu şahısların amcasına ateş etmeye başladığını, birisinin elinde tabanca diğerinde Kalaşnikof tüfek olduğunu gördüğünü, daha sonra amcasının yere düştüğünü, ateş eden şahısların araca binerek uzaklaştıklarını anlattı. Ayrıca kolluk ifadesinde olay anında yanında öldürülen Ramazan’ın oğlu İsmet Uykur’un da olduğunu söylese de bu şahsın soruşturmada ifadesi alınmadı.
31 Mayıs 1994’te faillerin belirlenememesi üzerine evrak daimi aramaya alındı. Başka bir deyimle üzeri kapatılan bu cinayetin soruşturması, yine 15 yıl sonra yani 13 Şubat 2009’da tanık Mehmet Nuri Binzet ifade verince ancak açılabildi. Binzet ve gizli tanıkların ifadeleri üzerine tanık Mehmet Uykur tekrar dinlenince, katillerin kimliği netleşti. Daha önce korktuğu için ifadesinde katillerin kimliğini gizleyen Mehmet Uykur bu kez köy korucuları Tamer Atak ile Kukel Atak’ı teşhis etti.

* Abdullah Efelti’nin öldürülmesi: 13 Mayıs 1995’te Cizre Nusaybin karayolu üzerinde Varlık köyü yakınlarında toprağa gömülü vaziyette bir ceset bulundu. Bu olaydan önce 30 Mart 1995’te Mesut Efelti’nin Silopi Başsavcılığı’na bir başvurusu olmuştu. Mesut Efelti’nin anlatımına göre, biri plakasız iki Toros marka binek tipi beyaz taksi köylerine gelerek babasını 24 Şubat 1995’te alıp götürmüştü. Gelen şahıslar sivildi ve ‘tim ya da JİTEM’ denilen kişilere benziyorlardı. Mesut Efelti başka başvurusunda farklı iddialar da ortaya atmıştı: Tanıdık bir paşa sayesinde Abdullah Efelti’nin İlçe Jandarma Komutanlığı’nda gözaltında olduğunu ve Cemal (Temizöz) binbaşının da bundan haberdar olduğunu öğrenmişlerdi. Kimseye husumetleri yoktu ama Cemal binbaşı ile Cizre Belediye Başkanı Kamil Atak’ı kızdıracak bir şey yapmışlar, Atak’la sürtüşmesi olan Salih Şık’tan 3 bin dönüm büyüklüğünde bir tarla kiralamışlardı. Atak ve Temizöz bu tarlanın sürülmesini istemiyordu. Çünkü Salih Şık’ın belediye başkanlığı seçiminde Kamil Atak’ın karşısına aday olarak çıkmasını istememişlerdi. Hatta Cemal Temizöz odasısına çektiği Salih Şık’a “Sen öleceksin, sen seçime girmeyeceksin” demişti. Mesut Efelti’ye göre babası Abdullah Efelti tam da bu nedenle gözaltına alınmış olabilirdi. Bu araştırmalar yapılırken Abdullah
Efelti’nin eşi Besna Efelti, 30 Mayıs 1995’te cesedin kocasına ait olduğunu teşhis etti. Ama Efelti olayında da soruşturmanın yargılama konusu yapılabilmesi için 15 yıl geçmesi gerekti.

İddia: Önce öldür sonra soruştur
İddianamede anlatılanlara göre Cizre’de işlenen cinayetlerle ilgili soruşturmaların tıkanmasının en önemli nedeni, cinayet emirlerini veren ile cinayetleri soruşturanın aynı kişi olması. Cizre İlçe Jandarma Komutanı Cemal Temizöz’ün talimatıyla cinayetler işleniyor ardından bu cinayetlerle ilgili hazırlık tahkikatı yine Cemal Temizöz tarafından yapılıyordu. Bu şekilde üzeri örtülen cinayetlerden biri de Süleyman Gasyak, Yahya Akman, Ömer Candoruk ve Abdülaziz Gasyak’ın öldürülmeleri olayı.

İddianamedeki cinayetler
Bu olay iddianamede şöyle anlatılıyor:
“8 Mart 1994 günü Bozalan köyü Kiriş mezrası kırsalında yukarıda ismi belirtilen şahısların Kiriş mezrasında toprağa gömülmüş vaziyette bulundukları, yapılan otopsi sonucunda ateşli silah yaralanmasına bağlı olarak öldürüldükleri tespit edilmiş ve olay yerinden boş kovanlar elde edilmiş ve boş kovanlarla ilgili kriminal rapor alınmış, olayda iki ayrı silah kullanıldığı belirlenmiştir. Cesetleri bulunan bu şahıslarla ilgili tahkikat Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talimatı üzerine Cizre İlçe Jandarma Komutanlığı’nca yapılmıştır. Tahkikatta sadece olay yeri tespit tutanağı ve olay yerinin krokisi düzenlenerek şüpheli Cemal Temizöz imzalı üst yazısıyla Cumhuriyet Başsavcılığımıza gönderilmiştir. Öldürülen şahısların kimlikleri belirlenmiş olmasına rağmen herhangi bir yakınının bilgisine başvurulmamış ve olay yeri tespit tutanağında öldürülen şahısların Keççan Hesinan Aşireti’nin geçici köy korucusu olmaları nedeniyle korkutmak amacıyla bu işten caydırılmak maksadıyla PKK Terör Örgütü’ne mensup teröristlerce işlendiği şeklinde yazılmış, bu olayla ilgili kimsenin bilgisine başvurulmamıştır. Bu haliyle evrak görevsizlik kararı verilerek Devlet Güvenlik Mahkemesi Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmiştir. Ardından evrak daimi aramaya alınmış, öldürülen şahısların yakınları 11 Temmuz 2002 tarihinde başvurmaları anına kadar şüphelilerin belirlenmelerine yönelik herhangi bir delile ulaşılamamıştır.”
Yine iddianameye göre olay hiç de Temizöz’ün bildirdiği gibi yaşanmamıştı. Şikâyetçilerden Abdülaziz Gasyak’ın abisi Sabri Gasyak, 17 Temmuz 2007’de savcılığa verdiği ifadede, ‘olay günü Abdulaziz, Süleyman ve Yahya’nın üçü birlikte Silopi’ye gitmek amacıyla Ömer Candoruk isimli taksicinin aracı ile yola çıktıklarını, ancak geri dönmediklerini, aynı gün Agit Malgaz’ın kendisine BOTAŞ jandarma arama noktasında yakınlarının gözaltına alındığını söylediğini, bunun üzerine emniyet ve jandarmada ve kaymakamlıkta akrabalarını sorduklarını ancak bir sonuç alamadıklarını, iddia edildiği şekilde yakınların PKK terör örgütü mensuplarınca öldürülmediğini, ayrıca yakınlarının korucu olmadığını, ancak korucu olmaları için emniyet ve jandarma istihbarat birimlerince baskıya maruz kaldıklarını, ayrıca bu olayla ilgili emniyet ve jandarma istihbarat birimlerince şikâyetçi olmamaları için tehdit edildiklerini, ayrıca olayda kaybolan aracın bir daha bulunamadığını, aracın ilçede jandarma istihbarat elemanlarınca kullanıldığını gördüğünü, ancak tehdit altında oldukları için bunu bir yere söyleyemediklerini, aracın plakasının sürekli olarak değiştirildiğini, bu tehditler nedeniyle bu güne kadar müracaat edemediklerini, BOTAŞ jandarma karakol arama noktasında yakınlarının Bedran ve Hakim Güven’in aralarında bulunduğu şahısların gözaltına alıp öldürdüklerini, bu şahıslardan şikâyetçi olduğunu’ söylüyordu.
Olayla ilgili bilgisi bulunan diğer tanıklar da Sabri Gasyak’ın beyanını doğruluyordu.

 


Radikal, 22.07.09


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.