Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Siyasi Gündem > CHP'li Aygün'den TBMM Başkanlığı'na tek tek yanıt

CHP'li Aygün'den TBMM Başkanlığı'na tek tek yanıt
"Meclis'te cemevi" tartışması kapsamında TBMM Başkanlığı'nın, Aleviliğin İslam'ın alt bir yorumu, ibadethanesinin de cami olduğu yönündeki savunmasına CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, avukatı Cihan Söylemez aracılığıyla tek tek yanıt verdi.

ANKARA – Aygün’ün, Ankara 6. İdare Mahkemesi’ne gönderdiği 7 sayfalık itiraz dilekçesinde Diyanet İşleri Başkanlığı’nın neden Aleviliği tanımlayamayacağı, neden camilerin Alevilerin ibadethanesi olmadığı, Hace Bektaş Veli Külliyesi’ndeki caminin ne zaman ne neden yapıldığına ilişkin şu yanıtlar yer aldı.

Diyanet Aleviliği tanımlayamaz

Davalı İdarenin (TBMM Başkanlığı) savunmasına dayanak yaptığı Diyanet İşleri Başkanlığının, müvekkilin inancını ve ibadethanesini tanımlama hakkı ve yetkisi yoktur. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 2. Maddesinde Cumhuriyetin temel nitelikleri arasında ‘laik devlet ilkesinin’ olduğu, devletin laik olduğu vurgulanmıştır. Anayasanın 136. Maddesinde Diyanet İşleri Başkanlığının görev alanı ‘Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanunda gösterilen görevleri yerine getirir’ hükmü ile belirlenmiştir.

Ancak 1965 tarihinde yayınlanan 633 sayılı yasanın 1. Maddesinde ise “İslam Dinin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere; Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur” hükmüne yer verilmiştir. Anayasanın 136. Maddesinde sınırları çizilen kurum olarak Diyanet İşleri Başkanlığı tüm din ve inançlara eşit mesafede nötr bir kurum iken, 1965 yılında çıkarılan 633 sayılı yasa ile laiklik ilkesine aykırı olarak Diyanet İşleri Başkanlığının görev alanı ‘İslam dini’ ile olacak şekilde daraltılmış ve böylece 633 sayılı yasanın 1. Maddesi ile laik devlet ilkesi fiili mana da ortadan kaldırılmıştır. 633 sayılı yasanın 1. Maddesi iptal istemimiz doğrultusunda Anayasa Mahkemesine götürülmeli.

Camiye gitmeyiz çünkü…

Müvekkil Alevi-Bektaşi- Kızılbaş İnancına mensuptur. Bu inanca mensup kişiler asırlardan beri ibadetlerini cami ve mescitlerde değil, dergahlarda ve cemevlerinde icra etmişlerdir. Alevi-Bektaşi- Kızılbaş inancına göre; Cami’yi inşa edenler bizzat Peygamber’in ailesini katleden ve Peygamber’in ailesine 100 yıl boyunca lanet okutan Emevilerdir.

Peygamber döneminde kesinlikle ve kesinlikle “Cami” denilen ve şimdiki mimariye sahip olan ibadethane yoktu. Hatta Peygamberin kendisi dahi kendi döneminde yaptırılmaya çalışan Camii inşaatının yıkılması emrini vermiş ve Ebu Sufyan ailesinin Camisini yıktırmıştı. Peygamberin vefatı sonrası yönetimi ele geçirenler öncelikle O’nun ailesine saldırı ile işe koyulmuş; kızı Fatima’ya şiddet uygulanmış, Fatima’nın karnındaki bebek bu şiddet hareketi nedeniyle ölü doğmuş ve Ana Fatima da babası Peygamber’in vefatından 6 ay kadar sonra gördüğü eziyet sonucu hayatını kaybetmiştir. Ebu Sufyan oğlu Muaviye, Şam’da inşa ettirdiği ve adına “Camii” dediği mimari yapı içinde, Hz. Ali’ye ibadet sırasında lanet okumayı mecbur kılmış ve Emevi Devleti yıkılana kadar 100 yıl boyunca Cami’lerde Hz. Ali ve ailesine küfür, hakaret ve lanet edilmiştir.

Muaviye’nin hile ve desise dolu politikaları sonucu Hz. Ali öldürülmüş, ardından İmam Hasan, Muaviye tarafından zehirletilerek öldürülmüştür. Muaviye’in oğlu Yezit’te Peygamber ailesine düşmanlıkta babasından geri kalmamış, 680 yılında Kerbela’da İmam Hüseyin ve ailesini katletmiş, Hz. İmam Hüseyin’in başını kestirmiş ve Hz. Hüseyin’in başını Şam’a getirterek; her ibadet sırasında babası Ali’ye lanet okutulan Emevi Cami’nin içinde sergiletmiştir ve daha sonra orada yani Emevi Cami içindeki bir yere defnetmiştir. İşte bu nedenler ve olaylar nedeniyle Alevi- Bektaşi- Kızılbaş’lar Cami’lerde ibadet etmezler ve Cami’leri de kendi ibadethaneleri olarak görmezler.

Hace Bektaş’taki cami

Davalı idarenin Hace Bektaşı Veli Dergahı ile ilgili savunması, tarih bilmezliğinin bir göstergesidir. Hace Bektaşı Veli Dergahı asırlar boyunca içinde cem ibadeti yapılmış olunan bir dergahtır. Bu dergâhtaki Cami, Osmanlı Sultanı 2. Mahmud tarafından zorla inşa ettirilmiştir. Tarihe Vaka-i Hayriye olarak geçen Alevi- Bektaşi’ler için menfi bir vaka olarak görülen Yeniçeri Ocağının 1826 yılında Sultan 2. Mahmud zorla ilga edilmesi sonucu, Yeniçeri Ocağının inanç olarak bağlı olduğu Bektaşi Dergah ve Tekkeler’i de tehlikeli sayılmış ve İstanbul’da, Anadolu’da, Avrupa’da son birkaç yüz yıl içinde kurulan tüm Bektaşi Dergahları yıkılmış, yüzlerce Bektaşi Babası idam edilmiş, yüzlercesi sürgün edilmiştir.

Dolayısıyla Hace Bektaş Veli Dergâhındaki Cami, Alevilerin Camiye gittiğinin delili değil, Osmanlı Devleti’nin de Emevi zihniyetinin devamı olduğunun bir göstergesidir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırları içindeki bazı Alevi nüfusun yerleşim yerlerindeki camiler, Sultan 2. Mahmud dönemindeki Emevi zihniyetinin devamı niteliğinde olup, talep olmadan inşa edilmiş ve Alevi toplumunun Sünnileştirilmesi amaçlanmıştır.

Yurtdışında tanınıyoruz kendi vatanımızda değil

21. yüzyılda bulunmamıza rağmen devletin hala Alevi-Bektaşi-Kızılbaş inancına Ortaçağ Zihniyeti ile baktığı davalı idarenin savunması ile ortadadır. Avrupa’da Alevi toplumunun ibadethanesi olan Cemevleri resmi düzeyde tanınırken, Anadolu’da Aleviliğin yurdunda Cemevleri’nin açılmasını zorlaştırmak isteyen zihniyet yan yana getirildiğinde sanki Mevlana, Yunus Emre, Hace Bektaş Veli gibi yüzlerce gönül erenin Anadolu’da değil Avrupa’da yaşadığı izlenimini bize vermektedir.

Radikal, 12.12.2012


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.