Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Siyasi Gündem > Demokrasilerde şantaj olmaz

Demokrasilerde şantaj olmaz

CHP lideri Kılıçdaroğlu Taraf’a konuştu: AKP yargıya şantaj yapıyor, dokunulmazlıkta ayrım olmaz. Demokrasi şantajlara açık değildir...
 

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, BDP’li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması tartışmalarıyla ilgili olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a yüklendi. Kılıçdaroğlu, “Başbakan, ‘Benim kızdığım milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldırın,’ demek istiyor. Bu, yürütmenin yargı üzerinde şantajı anlamına gelir. Demokrasi bu tür şantajlara açık değildir” dedi.

Taraf ’a konuşan Kılıçdaroğlu, Başbakan Erdoğan’ın duygularını aklının önüne çıkaran biri olduğunu ve bu yüzden Cumhurbaşkanı olmaması gerektiğini söyledi. Kılıçdaroğlu, “Ben onun Cumhurbaşkanı olacağına inanmıyorum ve ihtimal de vermiyorum. Başbakan, bir ülkenin gençlerine kin öneriyorsa, o kişinin bir ülkenin başına Cumhurbaşkanı olarak gelmesi felakete yol açar” dedi.

Kılıçdaroğlu’na yöneltttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:

 

AKP’nin terör gibi belli suçlarda dokunulmazlığı kaldırmak, gerisini bırakmak yoluna gideceği konuşuluyor.

Kürsü dokunulmazlığı dışında dokunulmazlık olmasın, tavrımız bu. Bu yolda bir Anayasa değişikliği gelirse, destek veririz. Dokunulmazlık dosyaları Genel Kurul’a gelirse evet oyu kullanırız.

 

Sadece 11 BDP’li ve sizin partinizden Muharrem İnce’nin dokunulmazlığının kaldırılması gibi bir formül geliştirilmiş görünüyor.

Bizim özel olarak “dokunulmazlığımız kalkmasın” diye bir tavrımız yok. Biz dilekçelerimizi vermiştik zaten. Kaldırın dokunulmazlığımızı, gideriz yargılanırız. ABD Başkanı, savcıya ifade verip yargılanıyor bir şey olmuyor da, biz yargılanınca mı oluyor? Bunu demokrasiye, yargıya duyduğumuz saygının gereği olarak söylüyoruz. Şöyle bir kaygı var: Yargı AKP’nin baskısı altındadır, dolayısıyla dokunulmazlıklar kalkarsa, muhalefet asla nefes alamaz. Eğer o noktaya gelecekse, biz ona da razıyız. Yeter ki bu ülkede, demokrasi çıtasının yükseltilebileceği süreci toplumda başlatmış olalım.

 

BDP de benzer bir görüş belirtti, “ancak bir cımbızlama yapılacaksa tüm milletvekillerimizi Meclis’ten çekeriz” diye de ekledi.

Öyle bir ayrım yaparlarsa o ne anlama gelir biliyor musunuz? “Tek adamlık bir devlet yönetimine geçtik” anlamına gelir. Yürütme organının yasama organı üzerindeki şantajı anlamına gelir. “Beni kızdırırsan yasama dokunulmazlığını kaldırırım. Kızdırmazsan, sesini çıkarmazsan ne yaparsan yap seni dokunulmazlık zırhı içinde tutarım” anlamına gelir. Demokrasi bu tür şantajlara açık değildir.

 

Kürsü dokunulmazlığı dışında hiçbir formüle açık değil misiniz?

Öneriler makulse, sıcak bakarız. Kategorik olarak reddetmek istemiyoruz...

 

Ama MHP masaya oturmaya hiç yanaşmıyor. Nasıl olacak? Bu aslında çözümsüzlük önermek değil mi?

Başbakan’ın, MHP’ye yönelik olarak bu sorunla ilgili çok sert bir tutum takındığını biliyoruz. Bu sorunun çözümüne katkı verilecekse sert söylemlerden kaçınmak gerekiyor, daha kucaklayıcı bir dil kullanılması gerekiyor. Başbakan, MHP’ye yönelik sert tutumu bilerek ve isteyerek kullandı. Zira, “O (Erdoğan) diyor ki ‘bu sorunu ancak ben çözerim, CHP’nin, BDP’nin ya da MHP’nin katkısına ihtiyaç duymuyorum.” Normalde sorunun çözümünü isteyen bir iktidar partisinin muhalefete gitmesi lazım.

 

Başbakan çağrı yaparsa iki parti biraraya gelir misiniz?

Hayır. Bu sorunun çözümünde BDP’nin, MHP’nin göz ardı edilmesi mümkün değil. Erdoğan, MHP Genel Başkanı’na gidebilirdi bu sorunun çözümüyle ilgili. MHP’nin, “ülkede kan aksın” diye düşünen bir parti olduğunu düşünmüyorum.

 

“Erdoğan, Cumhurbaşkanı olduğunda bu sorunu çözer” deniyor.

Erdoğan’ın, bugüne kadar attığı bütün adımlar, görüşmeler seçim öncesine denk getirilmiştir. Oslo, onun öncesi... Murat Karayılan’ın mektubu sizin gazetenizde yayımlandı. Bakın o mektuba göreceksiniz. Hep seçim öncesinde silahlar susuyor, Erdoğan seçime giriyor, oyunu alıyor, geliyor seçim bitiyor, çatışma yeniden başlıyor. Geçenlerde açıklama yapıyor, ‘kiminle gerekirse görüşürüz,’ diye. Niçin yapılıyor? Cumhurbaşkanlığı seçimleri için. Erdoğan ülkesini değil, kendisini düşünüyor. Sorunu çözmek istemiyor, samimi değil bu konuda.

 

Cumhurbaşkanlığını garantiledikten sonra çözecek belki de?

Ben onun Cumhurbaşkanı olacağına inanmıyorum ve ihtimal de vermiyorum. Başbakan, bir ülkenin gençlerine kin öneriyorsa, o kişinin bir ülkenin başına Cumhurbaşkanı olarak gelmesi felakete yol açar. Ülkesini yönetemiyor. Ben Erdoğan’ın psikolojik olarak da Türkiye’yi Cumhurbaşkanı olarak yöneteceğini sanmıyorum. Duygularını aklın önüne çıkaran bir insan Cumhurbaşkanı olamaz, olması bir toplum için felakettir. Bir toplum için çanların çalması demektir. Başbakanlığı bunu gösterdi. Bugün kullandığı milliyetçi söylemlerin temelinde, MHP’nin de oyunu alıp cumhurbaşkanlığının yolunu açmak var.

 

Cumhurbaşkanı adayınız var mı, yoksa Sayın Gül’ü mü desteklemeye hazırlanıyorsunuz?

Biz mutlaka partili bir Cumhurbaşkanı olsun diye bakmıyoruz. Halkın seveceği, güveneceği, sakin, bilgili, birikimli, olaylara objektif bakan, bütün siyasal partilere eşit davranan bir aday bulmak istiyoruz.

 

Sayın Gül buna uyuyor mu?

Bütün siyasi partilere eşit mesafede. Özellikle bu tanımları yapıyorum... Dediğim gibi, halk seçecekse partili kimliği ön plana çıkmamış bu tür bir insan tercih edilmelidir. Cumhurun başı olacaksa, herkesi kucaklayan bir cumhurbaşkanı olmalıdır. Ve vatandaş “evet bu benim cumhurbaşkanım” diyebilmelidir.

 

“Halk seçtiği için bu iş yarı başkanlığa gider”, görüşüne katılmıyorsunuz yani.

Hayır. Cumhurbaşkanı’nın görevleri belli zaten. Temsil görevi var.

 

Başkanlık sistemi olur mu?

Tümüyle yapay bir gündem. Üç aşağı beş yukarı bütün siyasi partiler karşı başkanlık sistemine. AK Parti, “Anayasa komisyonundan nasıl çekilirim”in altyapısını oluşturuyor o kadar.

 

Anayasa’da Türkiye vatandaşlığı tanımı getirilmeli mi?

Etnik kimliğe dayalı tanımın Anayasa’da yer alması zaten doğru değil. 12 Eylül askerî rejiminin getirdiği tanımı biz, doğrusu uygun görmedik. Cumhuriyetin kuruluşundan beri de zaten etnik kimliğe dayalı bir tanımdan özenle kaçınılmıştır. 12 Eylül Anayasası biraz daha etnik kimliği öne çıkarmıştır. Hepimizin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı tanımı üzerinde anlaşmamız gerekiyor.

 

Başbakan’ın, milliyetçi oyları kaybetmeme kaygısı yaşarken partinizin de bir atağa geçmiyor olması tamamen Başbakan’ın iklimine kapılmış gibi. Örneğin, Dersim konusunda CHP’nin Başbakan’ın gerisinde kalması, sizi biraz daha ürkek mi yapıyor?

Bize yönelik haksız eleştiriler var. Tablonun tamamı ya da arka planı çok iyi görülmüyor. Sosyal demokrat partilerin tabanı işçi sendikalarıdır. Türkiye’de hangi işçi sendikaları var... Türk-İş nerede? Ellerinden hakları alınıyor, ses çıkarmıyorlar. Biz böyle bir yapı içindeyiz. CHP dışında muhalefet eden bir parti söyleyin bana. Gelen yasalara bakın, en sağlıklı, en tutarlı muhalefeti yapan biziz.

 

CHP neden anlaşılamıyor o zaman?

Bizim bir sorunumuz var, geniş kitlelerle iletişim kurmakta zorlanıyoruz. AKP’nin, medya üzerine kurduğu baskı sonucu iktidarı eleştiremeyen, eleştirmekte zorluk çeken veya çekinen, korkan kalemlerin siyaset uğruna tek seçenekleri kalıyor, CHP’yi eleştirmek. Bizim böyle bir sorunumuz var.

 

Dersimlisiniz, Alevi kökenlisiniz... Siz bunu belirtmekten çekiniyor musunuz? Sayın Başbakan özür diledi Dersimlilerden. Özür dilemek neticede bir devletin büyüklüğünü gösterir.

Dersim konusunda arşivlerin açılmasını ilk isteyen benim. Dersim konusunda uzun süre araştırma yapan, buna bir anlamda yıllarını veren benim. Dersim’in sıcak siyasetin konusu olması yanlıştır. Benim doğmadığım tarihlerde olan bir olayı, tarihçiler önünde bütün dökümanlarıyla ortaya koymadan çıkıp da “ben ana muhalefet partisi liderini nasıl sıkıştırabilirim” diye yola çıkmak yanlıştır. Orada yaşanan olayları, o günün koşulları içinde değerlendirmemiz gerekiyor, kim değerlendirecek, tarihçiler değerlendirecek.

Açmazlarsa, arşivleri (askerler) vermezlerse o zaman o ülkeyi yöneten Başbakan’a sormanız gerekiyor, niye bunlar açmıyorlar arşivleri...

 

Uludere’yi neden açmıyorlarsa aynı gerekçeyle açmıyorlar.

Evet, burnunun dibinde Uludere faciası yaşandı. Üstünü örttü. Neden örttü? Bunu hepimizin oturup düşünmesi lazım. Çıkar sağlamaya yönelik demeç verme hastalığı içinde bundan kurtulmamız lazım. Ben grup başkanvekiliyken, demokrasinin gelişmiş olduğu aşağı yukarı bütün ülkelerde devletin istihbaratı da dahil, bir süre sonra halka açılıyor. Neden bizim istihbarat kuruluşlarımız acaba kendi arşivlerini açmıyorlar. Kimbilir, Nazım Hikmet, Necip Fazıl, Sabahattin Ali ile ilgili ne belgeler, ne dökümanlar vardır. Önerge de verdim. Ama AKP reddetti. Neden korkuyorlar, neden açıklanmaz bunlar. Madem ki demokratsınız, açın arşivleri...

 

Sizce neden yapmıyorlar?

Korkuyorlar. Gerçekler ortaya çıkar diye. Kırmızı kravat takan adamın “Komünist” diye fişlendiğini göreceksiniz belki o belgelerde.


 

Koşullar uygun olursa Mısır ve Irak’a gidecek

Mısır’a gidecek misiniz, davet aldığınız söyleniyor?

Sayın Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi, Türkiye’ye geldiğinde görüştük, beni Mısır’a davet etti. Koşullar uygun olursa gidip, görüşeceğiz. Şu an Mısır’daki tabloyu biliyorsunuz, karışık ancak ilişkilerimiz devam ediyor.

 

Bu arada bir de Irak daveti var.

Irak için 3-4 kanaldan davet var. Geçen yıl gidecektim, ama gerçekleşmedi. Eğer Irak’a gideceksem, havayoluyla gidip, karayoluyla dönerim. Kuzey Irak’tan Türkiye’ye dönmek istiyorum. Tarih olarak daha netleşmedi. Ne zaman gerçekleşir bilmiyorum.

Taraf, 07.12.2012


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.