Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Siyasi Gündem > Genelkurmay ve MİT bize bazı belgeleri göndermedi

Genelkurmay ve MİT bize bazı belgeleri göndermedi
 
TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu Başkanı Nimet Baş, dinlemeler sürecinde şahit olduklarını, yaşadıklarını, samimi bulduğu ve bulmadığı ifadeleri Milliyet aracılığıyla kamuoyuna anlattı

Meclis Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu, aylardır süren çalışmasını tamamladı ve herkesin merakla beklediği raporun yazımına başladı. Rapor 27 Kasım’da tamamlanmış olacak.
Çok geniş bir yelpazede, Türkiye’nin karanlık dehlizlerinde gezen Komisyon’un bu zor mesaisinde başındaki isim olan AK Parti İstanbul Milletvekili Nimet Baş’la sohbet ettik.
Kısıtlı süreye karşın kritik bir görevin ilk aşamasını tamamlayan Baş sorularımıza içtenlikle yanıt verdi.
Bu kritik görev süresince karşılaştıklarını anlatırken, bazı “tehditler” de aldığı izlenimini edindiğimi hemen söylemeliyim.
Baş’a yönelttiğim sorular ve yanıtları şöyle:

‘Okullarda okutulmalı’
Dinleme süreci nasıl geçti? Hedeflediğiniz ölçüde sonuç elde edebildiniz mi?
- ‘Bu dinlemelerden ne elde ettiniz, sizi ne tatmin etti’ derseniz; ben aslında hiç birşeye şaşırmadım. Konuşanlara da konuşmayanlara da. Susanlar, susarak bence daha çok mesaj verdiler. Veya gerçeği ifade etmeyenlerin, başka şekilde örtmeye çalışanların da, manipüle etmeye çalışanların da farkındaydık. Herkes, bir şekilde bu komisyonun eline bir sopa almasını, herkesin hasım olduğunu, sopayı kafasına indirmemizi bekledi. Ama böyle bir şey yok.
Darbeler dönemindeki kişisel tecrübeleriniz de vardı tabi.
- Biz yakın tarihle çok yüzleşemeyen bir toplum olduğumuz gibi, aslında yakın tarih eğitim kitaplarında da okutulmuyordu yakın zamana kadar. Mesela 1980 darbesinin okullarda okutulmamış olması ne kadar manidardır. 80 darbesinde 15 yaşındaydım. 28 Şubat’ta yetişkin bir avukattım. Ama benim çocuğum 28 Şubat dahil hiçbir şey bilmiyor. Niye bilmesinler? Demokrasi ve insan hakları hassasiyetini geliştireceksek bunları bilmeleri gerekiyor.
28 Şubat okullarda okutulmalı mı sizce?
- Bence, darbeler ve onun içinden geçen bir şeyin okutulması gerekir. Bunun çok ciddi insan hakları ihlallerine yolaçtığını, milyonlarca insanın fişlendiğini öğrenmeleri gerekiyor.
Hakikat komisyonu gibi çalıştığınızı söyleyebilir misiniz?
- Çok önemli meselelerin üzerine büyük bir cesaretle gittiğimizi söyleyebilirim. Daha farklı ve bu alanda ilerlemeyi sağlayacak başka araştırma komisyonlarının kurulmasını önerebiliriz. Bazı konuları çekip bunu önerebiliriz. Çünkü daha detaylı araştırılmalı dediğimiz konular var. Faili meçhuller gibi. Hakikat komisyonları da böyle çalışmış bütün dünyada. Hemen bu yasama döneminde olabilir.

‘Çok önemli belgeler var’
Kaç sayfa döküman birikti?
- 4 bin küsur sayfa tutanak. Ama gelen bilgi ve belgeler çok fazla. Çok önemli belgeler var. Ve biz komisyon çalışmalarını sansasyonel yürütmemek adına paylaşmadık. Şimdi bütün bunlar toplumun bilgisine açılacak raporla birlikte. Sadece gizli ibareli 187 sayfalık özel niteliği olan belgeleri saklayacağız. Onlar da Meclis arşivine girdi.
Tüm kamu kurumlarından istediğiniz bütün belgeleri istisnasız alabildiniz mi?
- Hayır. MGK’dan yasanın sınırladığı alanlar dışındakileri aldık. Genelkurmay Başkanlığı’ndan MİT’ten bazı belgeler gelmedi. “Devlet sırrı kapsamında” dediler.
Bu durum çalışmalarınızı etkiledi mi?
- Bazı hususlarda evet. Bazı incelemelere neyin engel olduğunu bilmek ve o engelin kaldırılması yolunda adım atılmasını da isteyebiliriz. Yani devlet sırrı kavramı böyle ilahiyane, yüzlerce yıl devam edecek bir şey değildir bence. Avrupa’da olduğu gibi bence geçmişteki tüm uygulamaların bir sağlamasını yapmak adına, hem siyasetçilerle hem toplumla paylaşmak adına önemli. İngiliz İstihbaratı 30 yılda bir paylaşıyor tüm belgeleri, resmi olarak yayınlıyor. Biz hiçbir meseleyi, o anlamda dönüp yeniden konuşma şansına sahip değiliz.
Sayın Demirel, komisyonla görüşürken, “Bir süreci araştırırken başka mağduriyetler yaratmamak lazım” dedi. Komisyona yöneltilen eleştirilerin büyük çoğunluğu, “Devam etmekte olan önemli bazı davalara kamuoyu desteği sağlanıyor, yargıyı etkilemek için yapılıyor” şeklindeydi. Devam eden davalar var, 28 Şubat, 12 Eylül, Ergenekon.
- Mahkemeler üzerinde olumsuz bir etkisi olacak idiyse, mahkemeleri olumlu, olumsuz yönde etkileyecek çok sayıda yayın var. Bugün, yargıda görülmekte olan birçok davanın delilleri tartışılıyor. Kamuoyu yaratma eleştirisini de kesinlikle kabul etmem. Bunlar abesle iştigal. Bu davalar açıldığında böyle bir komisyon da yoktu. Mahkemeyi etkilemek kavramıyla, bir mahkemenin bir suçun kovuşturması esnasında, kendilerine yardımcı olacak bir delilin bulunması, ulaşılması kavramları farklıdır. Bırakın bir milletvekilini, bir vatandaş olarak siz bir suça muttali olduğunuzda ya da bununla ilgili bir belge elde ettiğinizde, bunu iletmek durumundasınız. Veya sizden istemek durumundalar. Yargı ile hiçbir etkileşim içinde olmadık. Bizim konuştuklarımızın ifadelerini savcılar da alıyor zaten.
28 Şubat’a daha çok önem verdiğiniz iddia edildi.
- Ben bütün darbelere kategorik olarak karşıyım. Raci Tetik’le (Mamak Cezaevi Komutanı) Sırrı Süreyya Önder (BDP), Atila Kaya (MHP) yüzleşmesine de ben başkanlık ettim. Komisyonda ilk toplantımızda üyelerin hepsi, “3 yıl yattım, 12 yıl yattım, 4 yıl işkence gördüm” diye özgeçmişlerini anlattılar. Sıra bana geldiğinde, “Sizden farklı olarak hiç yatmadım” dedim. Mesela bu süreci çalışırken hiç bilmediğim bir şey ortaya çıktı. Benim bir danışmanım ‘ben de 12 Eylül’de gözaltına alındım ve dört gün işkence gördüm’ dedi.
Görüşmek istediğiniz herkesle görüşemediniz. Örneğin Kenan Evren.
- Kendi anılarını içeren kitabı okumak 12 Eylül savcıları için yeterlidir aslında. Bir iddianameye gerek yok ayrıca. Yapılanlardan pişmanlık duymak ve nedamet duygusu çok önemli. Keşke bunu verebilseydi.
Kamuoyunun gözü önündeki isimlerle görüştünüz. Anlatımlarında karartma uygulayanlar olmuştur herhalde. Herkes dürüst müydü?
- Tabi değildi. ‘Hiçbir şeye şaşırmadım’ derken bunu söyledim.

Faili meçhul muamması
Cevabını alamadığınız sorular çok mu? Örneğin faili meçhuller konusunda tatmin oldunuz mu?
- Hayır. Bu konularda sorduğumuz her soruya yanıt alamadık. Daha açık yüreklilikle konuşanlar da vardı. Hiçbir şekilde bu konuda bilgi vermeyen de, görev bilinciyle yaptığını hala savunanlar da vardı.
Büyükanıt görüşmesi çok önemliydi. Başbakan’la Dolmahçe’de yaptığı görüşmeye ilişkin sorulara ısrarla yanıt vermemesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Cevap vermedi değil. Başbakan, resmi ofisinde Genelkurmay Başkanı ile görüşme yapıyor. Eğer bir iddiamız, bilgimiz varsa bunu ortaya koyarak savunmamız gerekir. Sadece bazı konuların sürekli kamuoyu ile paylaşılması gibi bir durum olamaz. AK Partili arkadaşlar da sordu. Her defasında aynı cevabı verdi. İçeriğini anlatmadı desek daha doğru olur. Çok daha açık sorular soruldu. “Başbakan sizin önünüze dosya mı koydu” diye soruldu. “Böyle böyle iddialar var” denildi. Belki başka bir zeminde sorulamazdı. Dava konusu olurdu. Ve dedi ki, “Nasıl böyle bir şey olabilir” dedi. “Ne demek şantaj veya tehdit” dedi. Şiddetle reddetti. Kamuoyunun merak ettiği bunlarsa böyle cevap aldık.
Büyükanıt, e-muhtıra için “Kuvvet komutanları televizyondan öğrendi, ben yazdım” dedi. Bu inandırıcı geldi mi komisyona?
- Gerçeği başka şekilde ispat etme şansım yoksa, başka bir şekilde ifade etmeyi doğru bulmam. Ben sayın Büyükanıt’a her sorunun sorulduğunu söylüyorum. Her sorunun yanıtının tam alınıp alınmadığı başka bir şey tabi. Büyükanıt’ın konuşmalarını samimi veya gerçekçi bulmayan kitlenin kendi gerçekliği ile bir yüzleşmesi gerekir evvel emirde. “367 kararı olmazsa bu meclis cumhurbaşkanı seçemez” diyenler bugün bunun hesabını sormaya çalışıyor. Aslında başka bir hesap görülmeye çalışılıyor. Ve ben bu hesabın farkındayım. Bu kadarını söyleyeyim. Dolayısıyla bunun muhatabı olan siyasetçilerden biri olarak, açıkçası samimi bulmadığım sadece Büyükanıt değil. Büyükanıt’la ilgili samimiyet testini yapmak için elimde bir done yok. Ama o süreçte herkes ateşe odun taşıyordu, sadece Genelkurmay Başkanı değil.
Türkiye’de bugün niye bir başka e-muhtıra olmaz?
- Müeyyide uygulanacağı duygusudur bir suçun işlenmesindeki caydırıcılık rolü. Hangi suç olursa olsun. Suçun işlenmesini önleyen müeyyidenin caydırıcılığıdır.
Korkarlar mı diyorsunuz?
- Korkarlar kelimesi değil. Türkiye’de hiçbir zaman, hiçbir şey olmaz demek için, sistemin ciddi anlamda vesayetçi anlayıştan arındırılması gerekir. O uzun ve daha önünde zaman olan bir süreç. Ama olmazdan ziyade, “olursa karşılığını bulur” diyorum.
Başbakan’ın daveti...
- Dinlemelerimiz bitti. 28 Şubat sürecinde kendisi siyasi aktör olarak en önemli hedefti. Bizim 28 Şubat incelemelerimizde gördük ki o dönemde siyasi hedefler var. Bu siyasi hedeflerin baş aktörlerinden biri Sayın Başbakan o dönemde. Dinlediğimiz ve işkence gören ve bize mektupla başvuranlar ve milletvekilimiz, o dönem belediye başkanı olan Başbakan hakkında; ‘para topladıklarını, ona verdiklerini, kullandıklarını, eğer böyle bir itirafta bulunurlarsa, kendilerine hiçbir şey yapılmayacağını...’ Bunu ikrar ettirmek, böyle bir suçlamaya zemin oluşturmak için işkence gördüklerini söylediler. Bir siyasi kişilik yok edilmeye çalışılıyor. Devlet hedefine koyuyor. Biz Başbakan’ı bu yönüyle ele aldık.
Başbakan bizzat dinlenir mi, yazılı mı olur?
- Kanaat oluşacak.
Sayın Cumhurbaşkanı da mı var?
- Onlar (muhalefet) hepsini istediler.
Raporu 10-15 gün içerisinde teslim edeceksiniz. Bu rapordan Türkiye ne beklemeli?
- Şok edici, sarsıcı bir şeyler bekleniyor belki. Ama en şok edici, en sarsıcı konularda bile ‘hiç şaşırmadım evet gerçekten de ben bunu biliyordum’ diyecek çok fazla insan çıkar. En başında da basın gelir. Bilimsel olacak. Meclis’te bundan sonra kaynak arandığı zaman bundan sonraki nesillerin istifadesine sunulmuş bir rapor olacağını söyleyebilirim.
Devletin karakutusu gibi mi olacak?
- Bir tenceredeki yemeğin zehirli olduğunu anlamak için bütün bir tencereyi test etmenize gerek yok, bir parçayı test etmeniz yeterlidir. Biz o testi yaptık raporla.
 

‘Savcılar belgelere zaten ulaşıyor’
Sizden mahkemeler belge istediler mi?
- İstediler. Bazı soruşturmalarla ilgili istediler.
Yakın tarihteki olaylarla ilgili mi?
- Sadece onlarla ilgili değil. Ama zaten savcılar, bizim elde ettiğimiz bilgilerin ve verilerin çok daha fazlasına ulaşabilir durumdalar. Bizim için devlet sırrı kavramı var ama onlar için yok.
Siz o belgeleri göndermek zorunda mısınız?
- Şöyle; yargı nereden, ne isterse ulaşabilir. Biz de verdik tabi ki. Çok fazla değil istenen. Çoğu ellerinde vardı ama bazı belgeler verdik.
İfade tutanakları mı, kurumlardan gelen  belgeler mi?
- Kurumlardan gelen belgeler.

‘OĞLUMA GERÇEK DIŞI GİBİ GELİYOR’
Aylardır çalışıyorsunuz. Güzel şeyler dinlemediniz, sevimli belgeler görmediniz. İşkenceler, faili meçhuller vs. Bunlar sizi nasıl etkiledi?
- Oğlum bir espri yaptı. Ona fantastik bir film gibi geliyor yaşananlar yaşı nedeniyle. Gerçekte hiç algılayamayacağı bir şey. ‘Ben de herkesin annesi gibi akşamları evde dizi izleyen bir annem olsun istiyorum’ diye espri yaptı.

Milliyet, 15.11.2012


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.