Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Siyasi Gündem > Yerinden yönetim başlıyor

Yerinden yönetim başlıyor

KONDA Yönetim Kurulu Başkanı Tarhan Erdem, yeni yasanın neler getireceğini Taraf muhabiri Dicle Baştürk’e anlattı

 

İçişleri Komisyonu’ndan geçen Büyükşehir Belediyesi Kanun Tasarısı, Meclis Genel Kurulu’nda tartışmalara neden oldu. 13 ilin büyükşehir olmasını öngören tasarının en önemli maddeleri Meclis’te kabul edildi. Büyükşehir tasarısı kanunlaşırken hayatımıza getireceği yenilikleri KONDA Yönetim Kurulu Başkanı, araştırmacı, yazar Tarhan Erdem’le konuştuk

Bu tasarı hakkında ciddi eleştiriler var. Hükümet “yerel yönetimler güçlenecek” derken muhalefet ise “merkezî yönetim güçlenecek” diyor. Sizce ne olacak?

Bu, yerinden yönetime doğru adım atmaktır. Tartıştırmaktır, konuşturmaktır. Merkezî idare biraz daha zayıflamaya başlayacak.
 

Yerel yönetimler nasıl güçlenecek?

Bu tasarı Türkiye nüfusunun yüzde 75’inin, yani 56 milyon kişinin oturduğu 29 ili kapsıyor. Aslında bütün idari yapımızı temelden değiştirecek bir düzenleme. Bu illerde halkın seçtiği bir Meclis ve bir başkan olacak. Bunlara Büyükşehir Belediye Meclisi ve Büyükşehir Belediye Başkanı denilecek. İldeki ilçelerde de belediye meclisleri ve belediye başkanları seçilecek. Aslında bildiğimiz, alıştığımız “Belediye” değil, o il ve ilçenin kırsal alan dahil bütün sınırlarını içine alacak yönetim birimleri kuruluyor. O illerde İl Özel İdaresi kaldırılıyor. Bu yeni bir “il idaresi”dir. Bu şüphesiz bütünlüğü olan bir yerinden yönetim reformu değildir. Bütüncül projede, yeni merkezî idare, yeni il ölçeği, bölgeler ve bunları kapsayan yeni anayasa olacaktı. Bu tasarı, mevcut anayasaya göre farklı bir düzenleme, reformcu bir düzenleme.
 

Peki valinin durumu ne olacak?

3152 sayılı İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’a 28/A maddesi eklenerek “Büyükşehir belediyelerinin bulunduğu illerde,” kaldırılan il özel idarelerinin görevlerinden bir kısmını yürütmek üzere “Yatırım İzleme ve Koordinasyon Merkezi” kuruluyor. Bu merkezler İçişleri Bakanlığı’na bağlı olarak valilerin yönetiminde çalışacak; yılda bir Başbakan’a, İçişleri Bakanı’na ve yürüttükleri işlerle ilgili bakanlıklara rapor verecekler.
 

Yatırım İzleme ve Koordinasyon Merkezi’nin kurulma sebebi nedir?

Böyle bir merkez kurulmasaydı, merkezden yönetilecek işlerle yeni kurulan seçilmiş il yönetimlerinin görevleri karşımıza anayasa sorunu olarak çıkacaktı. Bu durumda, merkeze bağlı fazla belirgin olmayan bir örgüt kurup anayasanın yanından geçilmiş oluyor. Yapılmak istenen de budur. Bu kurulmasaydı, merkezî idarede belirsizlik olurdu.
 

MHP’nin kaygıları daha çok hangi yönde?

Merkeziyetçilik ve yerel yönetimler açısından kaygısı var. Bir de Kürt meselesiyle ilgili, “Biz onlara bu hakkı verirsek onların ne karar alacağını bilemem” diyor. “Bunlar bağımsızlık ilan eder” gibi söylemler yersiz. Bağımsızlık ilan ederse, anayasa ve yasalarda bir karşılığı vardır, anayasa ne derse onu yaparsın. Olmayacak hayal ve korkularla devlet yönetilemez. Biz 80 yıldan beri Kürt meselesinden korktuğumuz için evrensel yönetim kurallarını uygulamıyoruz, uygulamadığımız için de hep merkezden karar verilmesini istiyoruz. Korkularımız yüzünden, hantal, arkaik bazı müesseseler kurduk. Neden? “Bütün Türkiye’yi Ankara’dan yöneteceğiz” diye. Yönetemiyoruz, yönetilemiyor, yönetilemez de!
 

Bu durumda BDP neden bu tasarıya karşı çıkıyor?

Nasıl karşı çıkıyor anlamıyorum. “Ben Kürt azınlığının haklarını savunuyorum, halkçıyım ve sosyal demokratım” diyen bir partinin, tasarının prensibine karşı çıkmaması gerekir. BDP sözcüleri, “Biz tasarının temelindeki anlayışa katılıyoruz, biz de Kürtlerin oyları oranında yönetime katılmasını istiyoruz, Türkiye’de ilk defa bütün il sınırlarını kapsayan bir organ kuruluyor, bu organı biz de savunuyoruz” demelidirler. Kürt meselesinin temeli, yönetim meselesidir. Buna Kürtlerin karşı çıkmasını ben kabul edemiyorum.
 

BDP ne diyor?

Temeli bu kanunla ilgisiz meselelerden bahsediliyor. Bunlar söylenmez mi, söylenir tabii. Ama meselenin önce esasını kabul etmeniz lazım. Bir ilde halkın seçtiği bir başkan ve Meclis yapıyorsunuz. Ona verdiğiniz vergiyi artırıyorsunuz. Sonra diyorsunuz ki “Bu yerinden yönetime karşıdır.” Nesi karşı kardeşim bunun? Bunun bir cevabı yok.
 

BDP belediyeleri sonuç olarak bundan nasıl etkilenecek?

Bir kere gelirleri artacak. Oradaki hizmetlerin önemli bir kısmına da müdahil olacaklardır. Bu kanun çıkınca örneğin Dicle Belediye Başkanı, Dicle’ye hâkim olacak. Diyarbakır Belediye Başkanı da Dicle’ye bazı konularda talimat verecek. Bu bir zihniyet değişimi ve halkın temsilcilerinin, halkın verdiği gücü kullanma meselesi. Prensip olarak gelirleri, yetkileri, coğrafya yetkileri artacak. “Efendim yanlış yönetirse ne olur?” Merkez adına yöneticiler de bu memleketin adamı, onlar ne kadar yanlış veya doğru karar veriyorlarsa, yerel yöneticiler de o kadar doğru veya yanlış karar alırlar. Ama önce Türkiye’de demokratik reformların olması gerekiyor. Bir belediye başkanı hapiste, belediye meclisi başka bir adam seçmiş, onu da hapse atmışsın. Bir tanesi gelmiş, onu da yarın alacaksın. Böyle devlet yönetilemez ki.
 

Bu durumda seçilmiş ve atanmışlar arasında bir kavga mı söz konusu olacak?

Hayır. Kavga olmaz, siyaset adamı çözer. Merkezî işler valilerin, halkı doğrudan doğruya ilgilendiren yerel işler de belediyelerin işi olacak. Şimdi merkezden yönetilen işler zamanla yerel yönetimler tarafından gerçekleştirilmeye başlanacaktır. Örneğin seçilmiş bir Konya Belediye Başkanı olacak. Konya’yı ilgilendiren herhangi bir konuda, herhangi bir proje üzerine, “merkezde şu kararlar alınmıştır” diye o seçilmiş başkanı dikkate almadan vali bir şey yapamaz. Seçilmiş bir başkan dururken, vali en azından başkanın politikalarıyla uyumlu olmaya dikkat edecektir.
 

Taslağın eksik yönleri yok mu?

Geçici maddeyle, 56 milyonun oturduğu illerin ve kapatılan belediyelerin memurları ve mallarıyla ilgili hükümler getirilmektedir. Personel sayısı yüzbinleri aşmaktadır. Bu kadar geniş personel hükümleri incelenmeden çıkarılırsa sorun yaratacağı açık. İkinci konu, değişik özellikteki yerler için aynı hükümlerin getirilmesidir. Yaz ve kış nüfusu çok farklı olan turistik bölgelerle, geniş tarım alanlarını da kapsayan bu illerin ekonomik ve toplumsal planları üzerinde çalışılmalı ve yeni idari kurallar geliştirilmeliydi. Her il için mikro projeler geliştirilebilirdi, geliştirilmelidir. Son KHK, merkezî idareyi güçlendirmiştir. Bu yetkiler sınırlandırılmazsa Tasarı yerinden yönetime yol açmak yerine belediyeler üzerindeki “vesayet” arttırır. Çok problem yaşanacak ama yararları zararlarını ihmal ettirecektir.
 

Son olarak AKP’nin yerel yönetimleri güçlendirmesinin nedenini ne olarak görüyorsunuz?

Gerekçede yazılı “etkin yönetim” ihtiyacı, tasarının hazırlanmasında başlıca etkendir sanıyorum. Aynı zamanda, Hükümetin illerde yönetim modelini değiştirmeye başlamayı düşündüğünü sanıyorum. Bu tasarı “kervan yolda düzülür” anlayışıyla, Kürt sorunundan korkarak merkezileşmeye imkân verirken, diğer taraftan ürkekçe de olsa yerinden yönetime doğru zihniyet değiştirecek kapıyı açıyor, adım atıyor.

 

Taraf, 10.11.2012


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.