Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Siyasi Gündem > "Başbakana dalkavukluk serbest"

"Başbakana dalkavukluk serbest"

GERÇEK GÜNDEM – HABER MERKEZİ- Medya uzun bir süredir eleştirilerin odağında yer alıyor. Kendi içerisinde yaşadığı sıkıntılar bir yana, siyasal iktidara olan yaklaşımı da farklı değerlendirmelere neden oluyor.

Gazeteciler “Yandaş” ve “Candaş” tanımlamalarıyla karşılıklı suçlamalarda bulunuyor. Peki ama bütün bunlar bir gazetecinin gözünde ne anlam ifade ediyor?

Mehmet Altan bu kez medyayı ve medyanın siyasal iktidarla olan ilişkilerini değerlendiriyor…

Başbakan Erdoğan’ın ayağı kayarsa ne olur? AKP neden eleştiriye tahammül edemiyor? Ulusalcı basın organları AKP kongresine neden alınmadı? Ali Akel neden işten atıldı? Şike Yasası ne anlama geliyor? Medya Mehmet Altan’a neden yer vermiyor?

Ahmet Altan ve Başbakan Erdoğan arasında neler oluyor? Mehmet Altan sol basın organlarında yazar mı? AKP medyası Alevileri neden görmezden geliyor? Gazetelerin yasakçı deklarasyonu ne anlam ifade ediyor? Bütün bu soruların yanıtlarını Mehmet Altan ile gerçekleştirdiğimiz röportajın ikinci bölümünde yayınlıyoruz.

“PARTİLER KİMSENİN BABASININ MALI DEĞİL”

Gerçek Gündem: AKP’nin düzenlediği kongreye aralarında ulusalcı olarak ifade edebileceğimiz gazetelerin de bulunduğu bazı basın organları alınmadı. Artık TSK bile akreditasyonu kaldırmışken, AKP’nin böyle bir tutum içerisinde olmasının nedeni nedir?

Mehmet Altan: Dün askeri vesayette ne yapılıyorsa, bugün aynılarını AK Parti yapmaya başladı. Siyasi partiler anayasal kurumlardır. Hiç kimsenin babasının malı değildir. Tüzel kimlikleri vardır. ‘Onu alalım, bunu almayalım’ diyemezler. Yani bir kamu organıdır.

Siyasal partiler kendilerini her şeyin sahibi zannetmeye başladığında, bir tüzel kişilik olduğunun bilince olmadığında, bir kamusal ve anayasal kimliği olduğunu unuttuğunda, kendine göre birtakım tavırlar almaya başlar. Bunun demokrasiyle uyuşan bir yanı yoktur. Ama maalesef dış politikada aksamalar ve yanılsamalar olduğu gibi, içeride de demokrasinin bir şekilde aksadığı, dışlandığı ve hepimizi üzen bir süreç yaşanıyor. Bu durum onun bir göstergesi. Dün askerler ne yapıyorsa bugün AK Parti aynı şeyi yapıyor.

Dünkü rejimin, hepimizin şikayetçi olduğu baskıcı yönetimin ve tek adamlığın, topluma düzen vermeye kalkmanın, herkesi kendine benzetmeye çalışma çabalarının olduğu ve bunun herkesi şaşırttığı bir dönemdeyiz.

“SAHİDEN HAZİNDİR, BÜTÜN ÖMRÜM TEK PARTİYİ, ASKERİ VESAYETİ ELEŞTİRİYLE GEÇTİ…”

Gerçek gündem: Siz Darbeleri Araştırma Komisyonu’nda 28 Şubat sürecine ilişkin bazı açıklamalarda bulundunuz. Orada 28 Şubat döneminde bile yazı yazabildiğinizi söylemiştiniz. Bugün o kadar özgür davranamıyor musunuz?

Mehmet Altan: AK Parti rejimi dönüştürmedi, rejimi demokratikleştirmedi. Askerler medyayı 28 Şubat’ta ele geçirdi. O yapı ele geçirilmeye müsait. Onun kendi içinde demokrasiye hizmet eden, halka haber götüren, baskıya karşı direnen, meslek ilkelerinden taviz vermeyen bir yapıya dönüştürülmesi için mevzuatın ve yasanın tümüyle değiştirilmesi lazım.

AK Parti bunu medyada olduğu gibi her şeyde yapıyor. Demokratikleştirmiyor. 12 Eylül’de olduğu gibi dönüştürmüyor. Fakat bunları kendi kullanmak istiyor. Dün asker kullanıyordu bugün Başbakan kullanıyor. Onun için de müthiş bir korku ve baskı var. Çünkü bu korku ve baskıya direnen çok ağır cezalanıyor. Çünkü devletin basın üstündeki hakimiyeti sürüyor ve mevzuat değişmiyor.

Sahiden hazindir, benim bütün ömrüm bir tek partiyi, askeri vesayeti eleştiriyle geçti. Ama o zaman bile yazabiliyordum. Fakat şimdi kendi açımdan 28 Şubat döneminden daha vahim durumdayım. Ortamdaki korku ve baskı yazmamı engelliyor maalesef.

“AKP MEDYASI ALEVİLERİ GÖRMEZDEN GELDİ… TÜRKİYE CAMİ VE KIŞLA ÜZERİNDEN YÖNETİLEMEZ”

Gerçek Gündem: Peki bu durum nasıl düzelir sizce?

Mehmet Altan: Türkiye’yi ‘kışlanın yaptığını ben cami vasıtasıyla yapayım’ anlayışıyla yönetmek bana pek mümkün görünmüyor. Yani Türkiye’yi cami ve kışla üzerinden siyaset yapmanın dışına taşımalıyız. Türkiye’nin, devletin millete, bireylerin de birbirine musallat olmadığı bir düzen, temel hak ve özgürlükler, vatandaşlık hukuku ve benzememezlik üstünden yola devam etmesi lazım.

Bunun yapmadığınız, kriz ve ötekileştirme üzerinden siyaset götürdüğünüz vakit, -nitekim Türkiye’nin Suriye’deki ötekileştirme politikası- içeriye de müthiş bir huzursuzluk olarak yansıyor. Geçtiğimiz günlerde Ankara’da 200 bin Alevi toplandı. Ama AKP medyası sansür altında olduğu için bir şekilde bunu görmezden geldi.

Kürt sorunu da bugün savaş noktasında devam ediyor. Siz bir şekilde insan, birey, vatandaş ve vatandaşlık hukukunu reddettiğiniz vakit; demokratikleşmeyi, demokrasiyi tacın dışına attığınız vakit, bu da Türkiye’de tansiyonu yükseltir. Muhafazakar kesim, dindar kesim, demokrat kesim ve liberaller bu durumdan gittikçe artan bir huzursuzluk duyuyor. Ben Türkiye’nin bunu taşıyabileceğini pek düşünmüyorum. Onun için de toplumun dinamikleri ve dünyanın Türkiye ile olan ilişkileri bunun böyle sürmesini bir şekilde ve bir noktada engelleyecektir.

“ERDOĞAN HİÇBİR KONUDA TUTARLI DEĞİL”

Gerçek Gündem: Başbakan Erdoğan her fırsatta sizin belirttiğiniz bütün bu grupları kucaklayan bir anlayışa sahip olduğunu belirtiyor. Siz bu söylemleri ve Erdoğan’ı samimi buluyor musunuz?

Mehmet Altan: Başbakanın bir şekilde söyledikleri ve yaptıkları arasında muazzam bir açı var. Yani bir taraftan ‘kimin hayatına karışıyoruz?’ diyor, diğer taraftan kendi benimsemediği bir hayatı sürenlerle ilgili ifadeleri çok rencide edici. Aynı zamanda “Myanmar’a neden gittik?” diyen bir köşe yazarının, patronu tarafından işten atılmasını talep ediyor. Sadece bir din kimliği ile konuşuyor.

Aynı zamanda bunu bütün halkın, mağdur olanların sorunu çözebilecek bir şekilde yapmıyor. Çamlıca’ya ‘Cami’ yapmaktan söz ediyor ama Alevilerin ‘Cemevi’ açmasını istemiyor. Aynı zamanda Ruhban okulunu engelleyerek Gayrimüslimlerin din özgürlüğünü ellerinden alıyor. Yani hiçbir konuda tutarlılığı yok.

Çok fazla din vurgusu var. Demokratikleşmenin ve demokrasinin kendilerinin nazarında pek telaffuz edilmediğini, edilse bile bunun hayatta karşılığı olmadığını görüyoruz.

“ULUDERE’DE VE AFYONKARAHİSAR’DA NELER OLDU?”

Mehmet Altan: AK Parti genel seçimlerde yüzde 50 oy aldı. Fakat bir yıl içinde çok şaşırtıcı bir noktaya geldi. Aynı zamanda demokratik bir ülkede olmayacak skandallar birbiri ardına geliyor.

Uludere’de 34 kişi katlediliyor ama ne olduğunu anlayamıyoruz. Afyonkarahisar’da yaşanan patlamayla 25 tane gencecik çocuğa ne olduğunu bilemiyoruz. Askerlerin sevki sırasında, zırhlı araçların olmadığı düz ovada genç çocuklarımızın vurulduğunu görüyoruz. Çocuklarımızın neden öldüğü belli değil.

Aynı zamanda akçeli işlerde rekabeti ve verimliliği artıracak kamu ihale yasalarının tümden değişmesi lazım. Bütün ihalelerin siyasi iktidarın istediği kişilere verildiği, insanların -Ali Akel gibi yazı yazanların- yazdıkları hoşunuza gitmezse atıldığı, pek hayır getirmeyecek bir noktaya döndük.

Ben Başbakanı eskiden çok büyük bir ciddiyetle izlerdim. Ama şimdi artık söyledikleri ve yaptıkları arasındaki açı gittikçe büyüdü. Aynı zamanda Deniz Feneri tümden ortadan kalktı. AB ilerleme raporu aslında bu siyasal iktidarın bir yıl içinde nereden nereye geldiğini çok net bir biçimde ifade ediyor.

Örneğin Türkiye, son bir yıl içinde AB insan Hakları Sözleşmesi’ni yüzde 60 ihlal etti. Bu durum 2012’den beri reformlarla Türkiye’yi demokratikleştirmek yerine, AB standartlarından ne kadar hızlı uzaklaştırıldığımızı çok net ifade ediyor.

Benim tecrübelerim bundan bir hayır çıkmayacağını gösteriyor. Dilerim AKP tutumunu gözden geçirir ve bu yanlışlarını terk eder. Yeniden referandumda yüzde 50 oy almasına imkan veren demokrat, çoğulcu, Türkiye’deki rejimi AB standartlarına taşıyacak bir performansa geri döner.

"BAŞBAKANA DALKAVUKLUK SERBEST!"

Gerçek Gündem: Yeniden medyaya dönersek, önümüzdeki dönemde yazmayı düşündüğünüz herhangi bir yayın organı var mı?

Mehmet Altan: Bu tabi yazarın kendi arzusuyla olmuyor. Korku ve çekingenliğin olduğu, herkesin hükümetten korktuğu, başına bir iş geleceğini düşündüğü, eleştirinin yok olduğu, bir şekilde sadece Başbakana dalkavukluğun serbest olduğu bir ortamda, bunu talep eden bir yayın organının da olması gerekir.

Gerçek Gündem: Var mı peki böyle bir yayın organı?

Mehmet Altan: Maalesef yok. Onun için ‘28 Şubat’ta bile yazıyordum ama şimdi yazamıyorum’ diyorum. Bu ortamı tanımlamak için hatırlattığım trajikomik bir durum.

Gerçek Gündem: Sol tandanslı basın ve yayın organlarından yazma teklifi almış olsanız olumlu bir yanıt verir misiniz?

Mehmet Altan: Bunun bir şekilde kamuoyuna kendi görüşlerini aktarabileceğim, yaygın ve geniş bir mecra olması lazım. Ben hep bu tür mecralarda çalıştım. 20 yıl Sabah’ta yazarlık yaptım. 28 Şubat sürecinde kitlelere gidebileceğim, görüşlerimi iletebileceğim, günlük gelişmeleri ifade edebileceğim, etkili, yaygın bir yayın organında çalıştım. Bunun yine böyle olması gerektiğini düşünüyorum.

“AKP MUHALEFETTEN NEFRET EDİYOR…”

Gerçek Gündem: Son dönemlerde Ahmet Altan ile Başbakan Erdoğan arasında soğuk bir savaş yaşanıyor. Sizce neden?

Mehmet Altan: Başbakan ve Ahmet Altan’ın bir arada anılması Türkiye’nin bir garipliği. Biri Türkiye’de bir gazetenin yönetmeni ve başyazarı, diğeri siyasal iktidarın başı. Ama AKP o kadar muhalefetten nefret ediyor ki dostane eleştiriyi bile hazmedemez durumda.

En ufak bir eleştiri bile rakip siyaset olarak algılanıyor. Bu da Türkiye’nin geldiği noktayı çok net gösteriyor. AK Parti’nin hiçbir eleştiriye tahammülü yok. Bir profesör Milletvekili AB ilerleme raporunu çöpe attı. Bu dünyada eşine rastlanmayacak bir skandal.

Sadece övgü ve dalkavukluk üzerinden dönen bir medya anlayışı olduğu için de; yazarlar, çizerler, gazeteciler, kendi ilkelerinden taviz vermedikleri ve onurlu duruşlarına sahip çıktıkları zaman sanki başbakana rakipmiş gibi görülüyor. Bu durum bunun çarpıklığını, özgürlüğün neredeyse yok denecek düzeye indiği vahim bir tabloyu ifade ediyor.

“BAŞBAKAN FÜTURSUZCA İHLALLER YAPIYOR.... EĞER AYAĞI KAYARSA...”

Gerçek Gündem: AKP tekrar iktidara gelemez ve Başbakan Erdoğan artık güçlü kalamazsa, medya bugün yaptıklarını ve yaşadıklarını nasıl atlatır?

Mehmet Altan: Bir şekilde ‘sistemi demokratikleştirmeyip ele geçireyim’ dediğiniz vakit, bir başkası tarafından da ele geçirilebilir demektir.

Toplumların ve demokrasinin sağlığı, hiç kimsenin eline geçiremediği, herkesin menfaatine çalışan, herkesi denetleyen hukuksal ve özgür bir mekanizmayla olur. Başbakan o kadar fütursuzca ihlaller yapıyor ve o kadar demokrasiyle çelişen bir baskı yapma arzusu, hevesi gösteriyor ki ayağı kaydığı zaman -sistemi de demokratikleştirmediği için- bu yaptıklarının kendisine misliyle yapılması ihtimali canlı duruyor...

“DALKAVUKLUK, ELEŞTİREMEDİĞİN ADAMI ÖVMEKTİR... İKTİDAR DALKAVUKLUĞU KADROLU HALDE”

Gerçek Gündem: Bir de gazetelerin durumunu değerlendirelim. Gazete yöneticileri ortak bir deklarasyonla kendi haberlerinin internet organları ve televizyonlar tarafından kullanılmasını yasakladı. Bu durum gazetelerin geleceğini nasıl etkiler?

Mehmet Altan: Türkiye zaten gazete okuyan bir yer değil. Kişi başına düşen gazete sayısı çok az. Bu tür yasaklardan ziyade gerçek gazeteciliğe yönelseler çok daha hayırlı bir şey yaparlar. Dalkavukluk, eleştiremediğin adamı övmektir.

Sanki gazetecilik varmış da bunu birileri istismar ediyormuş gibi bir tavır içerisindeler. Maalesef Türkiye’nin en fazla gazetecilikten, gazetecilik ilkelerinden ve tutarlılıktan uzaklaştığı, iktidar dalkavukluğunun kadrolu hale geldiği, bir kısmının da kadrolu olarak etrafta dolaştığı, medyanın medya olmaktan çıktığı bir süreç... İçeriğini yasaklasan ne olur, yasaklamasan ne olur?

Türkiye’de gazete satışları ve okunma oranları çok düşük. Bence halk okumamakla da haklı. Kendi işini yapmayan bir adama niye güvensinler ki…

“TÜRK TOPLUMU BU YAŞANANLARA ‘DUR’ DEMELİ…”

Gerçek Gündem: Son olarak siyasetçilere, medyaya ve okuyucularınıza iletmek istediğiniz mesajlar var mı?

Mehmet Altan: Türkiye’nin geldiği nokta açısından; Uludere gibi bir katliamda bir yıldır ne olduğunu bilmiyoruz. Allah rahmet eylesin, şehit olan pilotlarımızın neden öldüğünü bilmiyoruz. Deniz Feneri nasıl ortadan kayboldu bilemiyoruz. Bilmediğimiz şeyler o kadar artıyor ki… Konuşulamayan şeyler o kadar artıyor ki… Yazılamayan şeyler o kadar artıyor ki… Bunun hayra alamet olmadığını düşünüyorum.

Aslında bütün Türk kamuoyu, AKP’ye oy vermiş olan insanlar, dindarlar, muhafazakarlar bu gidişe ‘dur’ derse Türkiye duvara çarpmaktan kurtulabilir.

‘Şike Yasası’ diye bir yasa var mesela. Dindar olduğunu söyleyen, vicdan sahibi olduğunu söyleyen biri şike yasasını çıkarır mı? Yani bu durum en fazla inandığını söyleyen, muhafazakar olduğunu söyleyen insanları rencide eder.

Benim dileğim Türk toplumunun sağduyuyla, bir an evvel, avaz avaz ve yüksek sesle bu olup bitene ‘dur’ demesi, buna karşı sesini yükseltmesidir. Bu bizi bir felaketten alıkoyabilir.

gercekgundem.com, 18.10.2012

'AKP kendi içinde parçalanır'
 

GERÇEK GÜNDEM – HABER MERKEZİ - Türkiye uzun bir süredir hayli yorucu bir gündem yaşıyor. Suriye krizi, Uludere faciası, Afyonkarahisar’da yaşanan korkunç patlama ve medyanın bugün içerisinde bulunduğu durum…

Peki ama bütün bunlar çerçevesinde Suriye krizi Türkiye’yi nereye götürecek? Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve AKP’nin geleceği ne olacak? Liberal yazarlar AKP’den desteğini neden çekti? O yazarlar bir sonraki seçimde hangi partiye oy vermeyi düşünüyor? Bu kadar gergin bir süreçte toplumsal barış nasıl sağlanacak?

Gazeteci yazar Mehmet Altan uzun süredir merak edilen bu soruları bütün içtenliğiyle GERÇEK GÜNDEM okuyucuları için yanıtladı… İşte Mehmet Altan’ın çok konuşulacak samimi yanıtları…

“SURİYE KRİZİNİN ARKASINDA KÜRT ÖZERK BÖLGESİ OLABİLİR”

Gerçek Gündem: Önce Türkiye’nin sıcak gündemiyle başlayalım isterseniz. Türkiye, Suriye’ye ait yolcu uçağını Ankara’ya indirdi. Ardından Suriye de hava sahasını Türk sivil uçaklarına kapattı. Suriye ile yaşanan bu gerginliği, karşılıklı misillemeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu süreç nereye gider?

Mehmet Altan: Türkiye bu uçağı niçin indirdi? Bu durum hangi siyasetin bir parçası ve neden bir bakıma bu işin içine Rusya’yı da dahil ediyor? Suriye ile gittikçe yükselen gerginliğin yanı sıra, Rusya ile ilişkilerimizde neden bir soğuma tercih edildi ben bunları tam olarak anlamış değilim.

Dolaylı olarak Rusya’nın Suriye’ye gizli gizli silah ve mühimmat taşıdığı, yani bir askeri yapı içerisinde yardım yaptığı iddiası da var. Ancak Rusya’nın Suriye’de askeri üssü var. İstediği vakit istediği silahı açıkça da gönderebilir. Yani ortada mantıken net olmayan durumlar var.

Sanıyorum olup biten bir ölçüde Suriye’de oluşmakta olan Kürt özerk bölgeleriyle bağlantılı. Yani bir şekilde bu gerginliği artırarak, bu gerginlik vesileyle yeni bir Kürt özerk bölgesinin kurulmasına yönelik bir hareketlenme olabilir diye düşünüyorum. Aynı zamanda, Orta Doğu’da söz sahibi olduğunu söylemek için bir gerginlik politikası seçilmiş bulunabilir. Ama bunlar tam net olarak anlaşılamıyor. Fakat ben Suriye’yi, İran’ı, Irak’ı ve Rusya’yı karşısına almış bir dış politika görüyorum. Bu da insanı endişelendiriyor.

“KOMŞULARLA SIFIR PROBLEMDEN ‘SIFIR KOMŞU’YA GELDİK”

Gerçek Gündem:
AKP hükümeti politikaya bir anlamda ‘komşularla sıfır sorun’ politikası ile başlamıştı. Bugün ise bu noktaya geldik. Suriye’de bir Kürt bölgesi kurulursa bu durumdan Türkiye’nin Güneydoğu’su nasıl etkilenir?

Mehmet Altan: Türkiye maalesef büyük irtifa kaybetti. Seçimlerden birkaç yıl önce Türkiye, Suriye ile İsrail arasında ara buluculuk yapıyordu. Bugün gelinen noktada Alevi- Sünni gerginliğinde taraf haline düştü. Türkiye’ye yapılan çok ağır eleştirilerden biri de aslında Suriye’de ve Türkiye’de bir Sünni anlayışı koyulaştırdığı, bunun üstünden hayata baktığı, bu nedenle de dış politikasında büyük bir zafiyet yaşandığı. Yani ‘komşularla sıfır problemden ‘sıfır komşu’ya geldik.

Aynı zamanda bir istihbarat zafiyeti olduğu da anlaşılıyor. Çünkü Türkiye en başta Suriye ile ilgili müzik başlamadan dans etmeye başladı. Çok ağır beyanlarda bulundu. Öngörüleri yanlış çıktı. Esad’ın çok çabuk gidebileceğini, kendi gücünü abarttığı düşündü. Bütün bunların toplamında da siyasal iktidar sıkışık bir halde.

“AKP TEK ADAMCI VE ANTİDEMOKRATİK BİR YAPIYA GELDİ”

Gerçek Gündem:
Liberal yazarlar bir zamanlar ‘Türkiye’nin sivilleşmesi’ gerekçesiyle AKP hükümetine çok büyük bir destek verdi. Ancak şimdi o yazarların tek tek AKP’den desteğini çektiğini görüyoruz. Liberaller bu desteği neden geri çekti?

Mehmet Altan: Şahsım adına söylersem, benim derdim siyaseten Türkiye’nin layık olduğu noktaya bir an evvel gelmesi. Bu ilkelere yakın davrandığı vakit ben herkesi desteklerim. Uzaklaştığı vakit de eleştiririm.

AK Parti özellikle 2003 yılında Türkiye’de çok önemli reformlar yaptı. Sonra askeri vesayetin önünü kesecek adımlar attı. Fakat son zamanlarda, özellikle de genel seçimlerden sonra tanınmaz biçimde büyük bir değişim var. AKP amaçlarını, ideallerini ve demokrasiye doğru gidişindeki koalisyonu bozdu.

MHP ile birlikte milliyetçi, muhafazakar, milli görüşe geri dönen, vesayetçi, tek adamcı, antidemokratik bir yapıya geldi. Bunun üzerinden hayata bakıyor. AKP’deki bu şaşırtıcı değişim karşısında ister istemez -bizim savunduğumuz ilkelerden uzaklaşma da olunca- dün desteklediğimiz çizginin tam tersi bir tutum ve davranış da görünce, doğal olarak onu desteklediğimiz ölçüde şimdi de o desteği geri çekiyoruz.

“AKP BU GİDİŞLE KENDİ İÇİNDE PARÇALANIR…”

Gerçek Gündem:
Peki Liberaller bir sonraki genel ve yerel seçimlerde kimi destekler sizce?

Mehmet Altan: Bir sonraki seçimler ve o süreç bence çok uzakta. Türkiye’deki bu mevcut tansiyon, Suriye savaşının ortaya çıkması, Kürt sorununun yoğunlaşarak ivme kazanması, Alevilerin sorunları, ekonomik büyümenin düşmesi, yani bir şekilde bütün bu tansiyon siyasete ve topluma ne getirir onu öngörmek mümkün değil.

Yani demokratikleşmeye ve AB standartlarına bir an önce geri dönülmesini talep etmemizin en önemli nedeni bu tansiyonun taşınamaz hale gelmesidir. Bu kadar yüksek bir tansiyonda Türkiye’nin orta vadede, yakın vadede önünü görmek bana çok kolay görünmüyor.

“TOPLUM TEK ADAMIN KAFASINA GÖRE ŞEKİLLENMEZ… BAŞBAKAN DEMOKRATİK SÜRECİ ZEHİRLEDİ”

Gerçek Gündem:
Bütün bu konuştuklarımız çerçevesinde AKP’nin siyasal geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Mehmet Altan: AKP bu gidişle Türkiye’nin dertlerine çare üretemediği için kendi içinde parçalanır. Kendi içinde ayrışır. Bu hayatın gerçekleriyle, buna çözüm üretemeyen yapısı arasında çatışma çıkar. Onun sonuçlarını da bir şekilde hesaba katmak lazım.

Gerçek Gündem: Peki bu durum Türkiye’nin siyasal ve toplumsal geleceğini nasıl etkiler?

Mehmet Altan: ANAP döneminde de aynı şeyler oldu. Hayata cevap vermeyen hiçbir parti hayatta kalamaz. Yani bir tek adamın kafasına, bir tek adamın ikbaline, isteğine göre bir toplum şekil alamaz. Toplum, bunların yanlış olduğunu nihayetinde anlatır.

Gerçek Gündem: Türkiye ‘Tek Adam’ döneminden nasıl kurtulur? Bu sürecin önüne nasıl geçilebilir peki?

Mehmet Altan: Biz hala 12 Eylül rejimini yaşıyoruz. Başbakan her seferinde ileri demokrasi diyor ama Siyasi Partiler Yasası’nı, Seçim Yasası’nı, TBMM tüzüğünün askeri darbe dönemine ait olduğunu gündeme getirmiyor. Telaffuz dahi etmiyor. Bu başlı başına bir çelişkidir.

Siz 12 Eylül rejiminin otoriter, tek adam anlayışıyla oluşturduğu, çoğulculuğu, demokrasiyi reddeden bir siyasal sistemini, bunun yasalarını devam ettirdiğiniz vakit çok fazla bir yere gidemezsiniz. Onun için Türkiye’nin ihtiyacı rejimini demokratikleştirmek, darbelerin bir daha geri gelmesine olanak vermeyecek şekilde demokratik rejimin kalıcı olmasını sağlamak, Avrupa Birliği’nin arzuladığı tüm reformları bir an önce yapmak, devletin halkı mağdur etmediği, bireylerin birbirine baskı yapmadığı toplum ve devleti yaratmaktır.

Bunun tüm imkanları ve desteği var. Fakat Başbakanın topluma ve siyasete kendi kafasına göre ayar vereceğini sanması bu süreci zehirledi.

Gerçek Gündem: Siyasal anlamda AB uyum süreci gerçekleştirilebilse bile toplumsal alanda, gruplar arasında barış kolay sağlanabilir mi?

Mehmet Altan: Bir şekilde vatandaşlık hukukuna geri dönebilirsek olur. Siyaset din, ırk ve mezhep üzerinden oy avcılığı yapmazsa olur. Örneğin AKP’li bir bakan ‘Müslüman kanı’ diyordu. ’İnsan kanı’ bile demekten kaçınan, ürkütücü bir din istismarı yapan partiler, bütün varoluşları, duruşları, siyasal demeçleri, ırk, din ve mezhep yerine insanı kucaklayan ve kapsayan vatandaşlık hukuku üstünden hayata baktıklarında bu sorun çözülür.

Türkiye’nin bölünmesini siyasetin din, ırk ve mezhep sularında yapılan oy avcılığı yapması derinleştiriyor ve sürdürüyor.

Medya Mehmet Altan’a yer vermekten neden korkuyor? Ahmet Altan ile Başbakan arasında soğuk bir savaş mı var? Bazı basın organları AKP kongresine neden alınmadı? AKP iktidardan düşerse, bugün Erdoğan’ı eleştirmekten korkan basın organları bu durumdan nasıl etkilenir? Medya kimlere dalkavukluk yapıyor? Mehmet Altan yeni dönemde herhangi bir gazetede yazacak mı?

Bütün bu soruların yanıtları, röportajın ikinci bölümüyle beraber, 19 Ekim Cuma günü www.gercekgundem.com’da olacak…

gercekgundem.com, 16.10.2012


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.