Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Siyasi Gündem > 'Parlamenter sistemde koalisyonlar handikap'

'Parlamenter sistemde koalisyonlar handikap'

'Parlamenter sistemde kurulan koalisyon hükümetleri genelde kırılgandır ve ufak sorunlarla bile dağılabilir. Ayrıca cumhurbaşkanı ve başbakan arasında uyumsuzluk varsa, ülke yönetiminde iki başlılığa yol açabilir'

Türkiye Cumhuriyeti parlementer sistem üzerine kurulmuş bir devlettir. Her ne kadar bazı dönemler itibariyle farklı yönetim biçimlerini andıran uygulamalar olsa da, teorik olarak 1924 Anayasası'yla beraber parlementer sistem başlamıştır. Uygulamada da parlamenter sisteme geçiş ise 1946 seçimleriyle olmuştur. Bu tarihten günümüze kadar bir çok kez kesintiye uğrayan parlamenter sistem, askeri müdahalelerden kısa zaman sonra tekrar tesis edilmiştir. Parlamenter sistemde halk parlamentoyu oluşturan milletvekillerini seçer. Cumhurbaşkanı tarafından görevlendirilen, teamül olarak en çok oyu alan parti başkanı, başbakan olur ve genelde milletvekilleri içinden seçtiği bakanlarla hükümeti kurar ve cumhurbaşkanının onayına sunar. Eğer salt çoğunlukla parlamentoya girilmemişse hükümetin güven oyu alamama ihtimali de ortaya çıkmaktadır ki, güvenoyu alınamazsa yeni hükümet arayışları için zaman harcanır. Parlamenter sistemde de her ne kadar kuvvetler ayrılığından bahsedilse de yasama ve yürütme iç içedir. Hükümetler aynı zamanda yasama organının da üyeleri olan milletvekilleri içinden seçilen bakanlarla oluşturulur. Bu durum yürütme organının başında olan başbakan ve bakanların aynı zamanda yasama içinde de rol almasını sağlar.

KOALİSYON KIRILGANLIĞI
Diğer yandan, Türkiye siyasi tarihinde de geçmiş dönemlerde sıkça görüldüğü gibi, bazen bir parti tek başına hükümeti oluşturacak kadar oy alamaz ve bu durumda koalisyon kurmak zorunlu olur. Koalisyonla kurulan hükümetler de genelde kısa süreli ve kırılgan bir yapıda olmaktadır. Bazen ufak problemler karşısında bile çözüme gidemeyen koalisyonlar bozulur ve yeni hükümet arayışları ortaya çıkar. Bu süreçler ülke istikrarına zarar veren süreçlerdir. Ayrıca parlamenter sistemlerde yönetimde iki başlılık da söz konusudur. Devletin başı olarak cumhurbaşkanı, hükümetin başı olarak da başbakan görev yapar. Bu durum, cumhurbaşkanı ile başbakanın uyumlu olmadığı durumlarda ülke yönetiminde iki başlılığa sebep olur. Türkiye'deki parlamenter sistemde devlet daha zor yönetilir, daha bürokratik ve daha fazla manipülasyona açık hale gelmiştir. Son 10 yıldır Türkiye istikrarlı bir yönetime kavuşmuştur. Bu istikrarlı yönetimde en büyük rol oynayan etken iktidarın tek parti tarafından yürütülüyor olmasıdır. Fakat her zaman iktidarda tek parti olacağının ve aynı performansın gösterilebileceğinin sistem açısından garantisi yoktur. Bu yüzden son 10 yıldaki kazanımları kaybetmemek ve daha güçlü hükümetlerle daha büyük başarılar elde etmek için kalıcı sistemsel değişikliklere ihtiyaç vardır. Bu değişikliklerin neler olabileceğini anlamak için öncelikle mevcut sistemin açmazlarının neler olduğunu görmemiz gerekmektedir.
1 Parlamenter sistemlerde yürütme, yasamanın içerisinden çıktığından ve yasamada da her zaman salt çoğunluğu tek bir partinin elde edememesinden dolayı koalisyonlar bir zorunluluk haline gelmektedir. Tek bir partinin hükümeti kuramadığı durumlarda, hem koalisyonun teşkili zaman almakta, hem oluşturulan koalisyonlar çok çabuk bozulabilmekte, hem de uyumlu bir şekilde çalışılamayıp verimsiz, iç çekişmelerle uğraşan, ülkeye hizmet götüremeyen, iktidar olsa da muktedir olamayan hükümetler ortaya çıkmaktadır. Bu şekilde 1960-1970 arasında 4 koalisyon hükümeti, 1970-1980 arası 5 koalisyon hükümeti, ve 1990-2002 arası da 7 koalisyon hükümeti kurulmuştur ve bu tür koalisyon yönetimleri hem iç, hem dış politikada ülkeye bedeller ödetmiştir.

MANİPÜLASYON TEHLİKESİ
2
Parlamenter sistemlerde hem tek parti hükümetleri, hem de koalisyon hükümetleri manipülasyonlara açıktır. Farklı enstrümanlar kullanılarak milletvekilleri parti değiştirmeye teşvik edilmekte, bazen zorlanmakta, böylece hükümetler düşürülebilmekte, koalisyonlar bozulabilmektedir. Yine tarihimizde bu tür örnekler bulunmaktadır. Örneğin 12 Mart döneminin hukuki olarak sonunu getiren 1973 seçimlerinde hiçbir parti çoğunluk sağlayamamıştı. 1961'de olduğu gibi yine "koalisyonlar dönemi" başlamış, çok sayıda hükümet kurulmuş, uyumsuzluklar, güvensizlik oyları ve milletvekili transferleri birbirini izlemiştir. Türkiye'nin içinde bulunduğu bunalım, 1977'nin Aralık ayında 11 AP milletvekilinin partiden istifa etmesi ile yeni bir boyut kazanmıştı. Demirel'in başkanlığındaki II. Milliyetçi Cephe (MC) Hükümeti düşürülmüş; CHP lideri Ecevit, 11 bağımsız milletvekili, DP (Demokrat Parti) ve CGP (Cumhuriyetçi Güven Partisi) milletvekillerinin desteğiyle yeni hükümeti kurmuştu. Fakat bu koalisyonların hiçbiri kendilerinden bekleneni verememiştir.
3 Cumhurbaşkanı seçimleri Türkiye'de başlı başına büyük bir sorun olmuş, hem yönetimde zafiyete, hem de iç ve dış politikada sorunlara yol açmıştır. 1980 darbesi öncesi bir taraftan terör durdurulamazken, diğer taraftan 1980'in ilk aylarında görev süresi dolan Fahri Korutürk'ün yerine 114 defa meclis cumhurbaşkanı seçebilmek için toplanmış fakat bir türlü yeni cumhurbaşkanı seçilememiştir. Sonunda 12 Eylül darbesi olmuş ve Kenen Evren Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmuştur. Bu bağlamda daha yeni bir örnek ise şimdiki Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül'ün seçilmesi sürecinde yaşanmıştır. Provoke edici sokak gösterilerinin yanında, Anayasa Mahkemesi'nin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde toplantı yeter sayısının 367 olduğu yönündeki kararı ve yargının tarafsızlığının tartışılmaya başlanması neticesinde, neredeyse Türkiye'nin bir kaosa sürüklenmesi söz konusu olmuştur. Bu durum da, parlamenter sistemin ne kadar manipülasyona açık olduğunu bir kere daha göstermiştir. Bu son tecrübeden sonra artık cumhurbaşkanını halkın seçmesi yönünde düzenleme yapılmıştır.
4 İç politikadaki cumhurbaşkanları ile başbakanlar arasındaki sürtüşmeleri de unutmamak gerekir. Süleyman Demirel, Tansu Çiller'le, Turgut Özal, Mesut Yılmaz'la, Ahmet Necdet Sezer, Bülent Ecevit'le büyük tartışmalar yaşamıştır. Hatta Türkiye, bir gecede Sayın Sezer'in zamanın başbakanı Sayın Ecevit'e fırlattığı Anayasa kitapçığı nedeniyle 5 milyar dolar kaybetmiş, Türkiye ekonomik krize gömülmüştür.
5 Türkiye'deki parlamenter sistemde koalisyonların iyi çalışamaması, cumhurbaşkanları ile başbakanlar arasındaki sürtüşmeler yönetimde zaafa yol açmış, istikrarsızlığa, güç boşluğuna sebep olmuş, yönetimler manipülasyona açık hale gelmişlerdir. Bu durum ise darbe yapmak için bahane arayan cuntacı zihniyete kendini meşrulaştırabileceği uygun zemini ve bahaneleri sunmuştur.
6 Parlamenter sistemde yasama ve yürütme iç içe olduğundan, başbakan ve bakanlar aynı zamanda yasamanın da parçası olduğundan, yasama ve yürütmenin ayrı güçler olması ve kuvvetlerin birbirlerini dengelemeleri, denetlemeleri hem gerçekçi değildir hem de tam mümkün olamamaktadır. Çünkü bakanlar kurulunun başı olan başbakan, yasamada da en büyük partinin başındadır.

DIŞ POLİTİKADA DEZAVANTAJ

7 Parlamenter sistemin sebep olduğu sorunlar Türkiye'yi dış politikada da dezavantajlı duruma sokmuştur. Örneğin, SSCB dağılıp, Türk Cumhuriyetleri bağımsız olduğunda Özal bu durumun bir milletin önüne bin yılda bir çıkabilecek büyük bir fırsat olduğunu belirtmiştir. Fakat 1990'larda Türkiye'de uyumsuz, sık sık değişen koalisyon hükümetlerinin olması, dışişleri bakanlarının sık sık değişmesi, cumhurbaşkanı ile başbakanlar arası dış politikaya dair farklı algılar ve sürtüşmelerin olması, bu fırsatın yeterince değerlendirilememesine neden olmuştur. Karabağ işgaline karşı Özal'ın "Kars'ta yapılacak bir tatbikatta bir-iki bomba yanlışlıkla Ermenistan tarafına düşse bir şey olmaz" diyerek hedeflediği, Azerbaycan'ı daha aktif destekleyen, Ermenistan'ı caydırmaya yönelik söylem ve politikalarına karşın, zamanın başbakanı Sayın Demirel'in daha sessiz ve hatta Sayın Özal'ın yaklaşımını "maceracılık" olarak değerlendiren yaklaşımları başbakan ile cumhurbaşkanı arasındaki dış politikaya dair çift başlılığa ve uyumsuzluğa iyi bir örnek teşkil etmektedir. Yani dış politikada cumhurbaşkanının dış politikası, hükümetin dış politikası gibi tutarsız bir durum ortaya çıkabilmekte ve dış politikada etkinliğin kırılmasına neden olmaktadır.
8 Türkiye'deki mevcut parlamenter sistem, milletvekili adaylarını belirleme sürecinde parti başkanlarını oldukça fazla ön plana çıkarmaktadır. Aday belirleme sürecinde parti başkanları belirleyici olduğundan, milletvekilleri sonraki dönemler için vekilliklerini devam ettirebilmek adına parti yönetimlerine karşı, ihtiyaç olduğu durumlarda dahi görüşlerini, eleştirilerini açıklıkla, rahat bir şekilde ortaya koyamamakta, zaman zaman inanmadıkları kararları da hem savunmak hem de uygulamak zorunda kalmaktadırlar. Bu durum ise, parti liderlerini, partileri içinde sorgulanamaz, yeri doldurulamaz, tek adam konumuna getirmektedir. Son Cumhurbaşkanlığı seçiminde, bazı sağ partilerin milletvekilleri çok istemelerine rağmen Meclis Genel Kurul Salonuna, parti yönetimleri izin vermediği için girememiş, 367 sayısı sağlanamadığı için cumhurbaşkanlığı seçimi Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir.

YARIN 'TÜRKİYE'DEKİ MEVCUT SİSTEM NEDİR? AÇMAZLARI NELER DİR?' DEVAM

Prof. İDRİS BAL

Sabah, 13.09.2012

Seçilmiş başkan atanmış hükümet

AK Parti Kütahya Milletvekili İdris Bal, Başbakan Tayyip Erdoğan'a sunduğu raporunda, başkanlık sisteminin avantajını "Başkan halk tarafından seçilir. Güvenoyuna ihtiyaç olmadan bakanları meclis dışından seçer" diye özetledi

A. Başkanlık Sistemi Nedir?
Türkiye'de zaman zaman gündeme gelen fakat bir türlü hayata geçirilmesi için fırsat bulunamayan başkanlık sistemi, önyargılardan uzak bir şekilde net olarak tanımlanmalıdır. Başkanlık sistemi kuvvetlerin çok net ve katı şekilde ayrıldığı bir modeldir. Özellikle şu üç madde başkanlık sisteminin belirleyici unsurlarıdırlar. a. Başkan doğrudan halk tarafından ya da halk oylaması sonucu görevlendirilen temsilciler tarafından seçilir. Başkan hem yürütme organının hem de devletin başı olarak görev yapar. b. Başkanın görev süresi bellidir ve meclis tarafından görevden alınamaz. Diğer yandan yasama organı olan ve yine halk oylamasıyla seçilen üyelerden oluşan meclisin de çalışma süresi bellidir ve başkan tarafından feshedilemez. c. Başkan, güvenoyuna gerek duymaksızın atadığı hükümeti yönetir ve yönlendirir. Devlet başkanlığı ve hükümet başkanlığının aynı kişide bulunduğu sistemlere başkanlık sistemleri denilmektedir. Başkanların göreve gelmesi, temsilci seçimlerinden ayrı bir genel seçimle gerçekleşebilir ya da yasama kurumlarının yetkisine bırakılmış olabilir. Her iki durumda da, başkan seçildikten sonra, parlamentoya karşı sorumlu değildir ve parlamentonun güvensizlik oyu ile düşürülemez. Bununla beraber, başkanın önerileri yasama kurumunca kabul edilmeyebilir, çıkarılan yasalar da başkan tarafından veto edilebilir. Başkanlık sisteminde yürütme kuvveti bir başkana, yasama kuvveti bir veya iki meclisten kurulu bir organa ve yargı kuvveti de bağımsız mahkemelere bırakılmıştır. Hem yasama hem de yürütme organının da halk tarafından seçimle başa gelmesinden ve birbirleri üzerinde göreve son verme yetkisi olmadığından dolayı, sahip oldukları konumları güçlüdür ve kuvvetlerin tek elde toplanması imkansıza yakındır. Başkan ile meclis her ne kadar birbirinden bağımsız olsa da, fren ve denge (check and balance) denilen bazı mekanizmalar sayesinde uyumlu çalışmak zorundadırlar. Örneğin yasama organı olan meclisin çıkardığı bir yasayı başkanın veto etme hakkı vardır. Aynı zamanda başkanın aldığı üst düzey bürokratları atama kararları ve uluslararası anlaşmalar da meclis tarafından gözden geçirilebilir. Diğer yandan başkanlık sisteminde yargının da güçlü bir yapısı vardır. Yüksek yargı mensuplarının atanabilmesi için hem başkanın ataması, hem de meclisin onaylaması gerekir. Yasama ve yürütmenin çok keskin şekilde birbirinden ayrıldığı bu sistemde, iki erkin de onayını alarak göreve başlayan yargı mensuplarının meşruiyeti de daha güçlüdür. Ayrıca yargı mensupları görevlerini belli bir süre için değil, emeklilik, ölüm yada meclisin görevden alması durumlarına kadar sürdürürler. Bu güvence de yargının daha bağımsız ve sağlıklı karar almasını sağlar. Başkanlık sistemi ve parlamenter sistem karşılaştırılırken, "alışık olduğumuz", "yerli" veya "bilmediğimiz", "yabancı" gibi kavramlarla değil, verimlilik, etkinlik, reel ihtiyaçlara cevap verebilirlik, sorun çözme gibi daha akılcı ölçütlerle ele alınmalıdır.

B. Başkanlık Sisteminin Avantajları
1 Parlamenter sistemin en başta gelen zaaflarından biri olan koalisyonlar başkanlık sisteminde olamaz. Yasamanın ve yürütmenin ayrı seçilmesinden ve bakanların meclis dışından seçilmesi ve güvenoyu almaya ihtiyaç duymamalarından dolayı hükümet kurmak kolay ve hızlı olacaktır.
2 Başkanlık sisteminin en belirgin özelliği istikrar ve etkinlik sağlamasıdır. Başkanın ve kongrenin/meclisin görev süreleri belli olduğundan ve bu süre sona ermeden görevden azledilme/düşürülme gibi ihtimallerin bulunmamasından dolayı yasama ve yürütmede devamlılık olacaktır ve bu durum istikrarı getirecektir.
3 Yürütme organına bir yandan yetki verip, bir yandan da farklı organlarla onu frenlemek yerine, icrada serbest bırakmak fakat denetleme mekanizmalarını etkin kılmak ülke adına daha faydalı olacaktır.
4 Demokrasi için önem arz eden güçler ayrılığı prensibi bakımından, parlamenter sistemde yasama ve yürütme iç içe olduğundan, başbakan aynı zamanda yasamanın da içinde yer aldığından, yasama ve yürütmenin ayrı güçler olması ve karşılıklı denetim tam sağlanamamaktadır. Başkanlık sistemi parlamento ile yürütmeyi ayırdığı için iki güç arasındaki ayrım daha gerçekçidir ve aslında yasamayı güçlendirmektedir. Bu nedenle başkanlık sisteminde milletvekili bağımsızlığı ve milletvekillerinin gücü daha da artmaktadır.
5 Demokrasilerde meşruiyetin kaynağı halk ise, halktan korkmamak, halkın doğrudan seçtiği ve halka karşı hesap verecek bir başkandan çekinmemek gerekir. Son düzenlemelere kadar Türkiye'deki parlamenter sistemde meclisin seçtiği, halk tarafından seçilmeyen ve halka hesap verme durumu olmayan bir cumhurbaşkanı vardı. Hatta 1982 Anayasası ile halkın seçmediği ve aslında sembolik olması gereken cumhurbaşkanına çok yetki verilmişti. Özellikle bir dönem önceki Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer, Kanun Hükmünde Kararnameler üzerinde bile tasarrufta bulunma çabaları içine girmişti; hükümetlere karşı yetkilerini sonuna kadar kullanmıştı ve ciddi bir muhalefet görevi üstlenmişti. Bu durum ise sistemde bazı tıkanıklıklara yol açmıştı.
6 Başkanlık sistemi için ülkenin eyaletlere bölünmesi şart değildir. Zaten çok katı formüle edilmiş bir başkanlık sistemi de yoktur. Örnekten örneğe değişmektedir. En başarılı örnek olan ABD'den bazı Latin Amerika ve Afrika ülkelerine, Güney Kore ve Afganistan'a kadar birçok ülkede başkanlık sistemi uygulanmaktadır. Fransa ve Rusya gibi ülkelerde ise yarı başkanlık olarak kabul edilebilecek bir sistem bulunmaktadır. Bu bağlamda, başkanlık sisteminin peşinen Türkiye'de bölücülüğü güçlendirmesi söz konusu olamaz. Aslında bölücülüğe yürütmedeki zaaflar, verimsizlik, ekonomik sorunlar, anti demokratik uygulamalar yardımcı olmaktadır.
7 İstikrar amacına yönelik Türkiye'de uygulanan seçim barajlarının da başkanlık sistemi eğer kabul edilirse bir anlamı kalmayacaktır ve temsilde hakkaniyet sorunu böylece çözülecektir. Çünkü başkanı halk seçeceğinden yürütmede bir istikrar olacak, yasamada ise çok seslilik demokrasiyi daha da güçlendirecek, yasamanın meşruiyetini artıracaktır.
8 Başkanlık sisteminde kuvvetler ayrılığı çok net olduğu için, devleti yöneten erkler kendi sahalarında daha fazla uzmanlaşma imkânı da bulacaktır. Sadece yasama görevine odaklanan milletvekilleri, yürütmenin telkinleriyle yasa çıkarmak yerine ileriyi düşünerek, yasaların artılarını-eksilerini göz önüne alarak yasa yapacaklar, daha sağlıklı, popülist olmayan yasalar çıkarmaya odaklanacaklardır. Aynı zamanda, sadece yürütmeye odaklanan bakanlar da, milletvekili olmayacakları için seçmen ve seçim bölgesi baskılarından uzak bir şekilde yürütmenin etkinleşmesi için çalışacaklardır.
9 Fren ve denge mekanizmaları sayesinde, yasama ve yürütme birbiri üzerinde kontrol sahibi de olacaklardır. Bu da yasama ve yürütmede keyfiliği engelleyecektir.
10 Başkanlık sistemini "diktatörlüğe" yol açacağı iddiasıyla eleştirenlerin aksine parlamenter sistemdeki başbakan, başkanlık sistemindeki başkandan daha güçlü ve yasama üzerinde daha etkindir. Başkanlık sistemi ile birlikte parlamenter sistemdeki başbakanın yasama organı üzerinde mutlak hâkimiyet sahibi olması önlenecek, yasama başkandan bağımsız çalışacağı için "Tek Adam" yönetimleri ortaya çıkmayacaktır. Ayrıca yürütme organının yapısından dolayı acil durumlarda ve krizlerde çok hızlı karar alma ve uygulama mümkün olacaktır.

 
 

11 Parlamenter sistem, katı bir iktidar-muhalefet mücadelesi üzerinden ve sürekli olarak devam ettiği için zaman zaman inatlaşmalara yol açmakta, bazen ülke adına faydalı teklifler bile reddedilmekte, diğer taraftan faydasız veya zararlı olabilecek teklifler de, yeterli araştırma yapılmadan kabul edilebilmektedir. Başkanlık sisteminde ise, yasama organı olan meclisin çalışmaları ve yasa yapma süreçlerinde parti inatlaşmasına yer verilmeyecek, sağduyulu yaklaşımlar faydalı olacaktır.12 Parlamenter sistemde bakanlar iktidar partisi içinden çıktığı ve aynı zamanda yasamanın da üyesi oldukları için, bakanları denetleme mekanizması olan gensorular işlevini yitirmektedir. Hiç kimse kendi partisi içinden çıkan arkadaşları için gensoruya destek vermemektedir. Başkanlık sisteminde ise meclisin denetleme gücü daha fazla ve objektif olacaktır.
13 Bakanların meclis dışından atanması, siyasi partilere üye olmayan fakat ülke için yararlı olabilecek insanları da ülke yönetimine kazandırabilmesi açısından çok önemli ve faydalı olacaktır. Herhangi bir partiye üye olmaksızın siyaset alanında ülkeye hizmet edebilme imkanı ortaya çıkacaktır.
14 Başkanlık sisteminde ise bakanların seçim bölgesi ve seçmen kaygısı olmayacağı için, hizmet götürmede her yere eşit mesafede yaklaşılacaktır. Ayrıca bakanların milletvekilliği yapmayacak olmaları da, onlar üzerindeki yükü azaltacak, bir yandan bakanlık yaparken bir yandan da milletvekili gibi seçim bölgesi ve seçmen çalışması yapmalarına gerek kalmayacaktır.
15 Başkanlık seçimlerinde oylar doğrudan başkan adayı olan kişilere verileceği için, seçmenin kime oy verdiği daha net görülecektir. Siyasi partilere oy verilmesi durumunda, iyi insanların yanında liyakatsiz insanlara da oy verme durumunda kalan seçmen başkanlık seçiminde tam olarak kime oy vereceğini, yönetime kimi getireceğini daha iyi görecektir.
16 Başkanlık seçimlerinde toplam seçmen sayısının salt çoğunluğunun oyunu alan kişi başkan olacağı için, yönetimler daha güçlü ve meşru olacaktır. Özellikle ülkemizde 2000'li yıllara kadar sıkça gördüğümüz % 20-25 oy almasına rağmen ülkeyi yöneten partiler başkanlık sisteminde olmayacaktır.
17 Başkanlık sistemlerinde bir kişinin başkan seçilmesinin sınırları olduğu için, siyasette yeni yüzler, taze kanlar her zaman olacaktır. Bu durum da, hem siyasetçinin seçmen nazarında eskimesini ve yıpranmasını engelleyecek, hem de ülke siyasetini sınırlı sayıda insanın eline ve vizyonuna mahkûm olmaktan kurtulacaktır. Ayrıca halkın nazarında siyaset kurumunun itibarı artacaktır.
18 Başkanlık sisteminde, partiler genel siyasi eğilimlerine göre birleşmeye doğru gittiklerinden dolayı, marjinal gruplar da merkeze kayacaktır. Özellikle ülkemizde var olan hem sağ kesimdeki hem de sol kesimdeki marjinal partiler de mutlaka merkeze yaklaşmak ve her kesime hitap etmek zorunda kalacaklardır. Ayrıca ülkeyi istikrarsızlığa götüren radikal unsurlar güç kaybedecektir.

'Önce demokrat insan'
AK Parti Kütahya Milletvekili İdris Bal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a sunduğu "Başkanlık Sistemi Türkiye'nin Sorunlarını Çözer mi?" raporunu basın toplantısı ile açıkladı. Türkiye'nin sorunlarına çözüm bulmak için başkanlık sisteminin tartışılması gerektiğini belirten Bal, ancak demokrasi tüm kurum ve kurallarıyla yerleşmeden, demokrat insan tipi yetişmeden, hiçbir sistemin mucizevi olarak çözüm sağlayamayacağını söyledi. Türkiye'de koalisyonların ülkeye kan kaybettirdiğini savunan Bal, "Parlamenter sistem manipülasyona açıktır, yönetimde çift başlılık mümkündür, kuvvetler ayrılığı yoktur, milletvekillerinin etkin çalışmasında dezavantaj oluşturmakta, seçmenler aslında kime oy verdiklerini bilmemekte, bakanlar milletvekilleri içinden çıktığı için yasamanın yürütmeyi denetlemesi pratikte mümkün olmamaktadır. Seçim barajları nedeniyle seçmenin iradesinin tam olarak Meclis'e yansımaması sorun oluşturmaktadır" dedi.

YARIN 1- Başkanlık Sistemi Uygulanırken Dikkat Edilmesi Gerekenler 2- TÜRKİ YEDEKİ ME VCUT SİSTEM NEDİR ? AÇMAZLARI NELERDİR ?
 

Sabah, 12.09.2012

 

 

 

 


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.