Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Siyasi Gündem > AKP’nin derin devleti var

AKP’nin derin devleti var

Taraf’a konuşan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na göre, AKP derin devleti yok etmiyor, kendi derinini kuruyor

 

Britanya İşçi Partisi, parti programının üretim araçlarının ortak mülkiyetini savunan dördüncü maddesini delegelerin oylarıyla iptal ederek “Yeni İşçi Partisi” haline gelmişti. CHP olarak seçmeni geçmişten koptuğunuz konusunda ikna etmek için ne gibi bir dramatik adım atabilirsiniz?

Ben “yeni CHP” söylemini de kullandım.

CHP aşağı yukarı aynı ama!

Hayır, bakınız milletvekillerine; büyük ölçüde yenilendiler. Yeni CHP hapishanelerde hasta olan, ister Hizbullah olsun, ister KCK, ister Ergenekon, ister adi suçlu olsun, tüm mahkûmlara giden CHP’dir. Hizbullahçılara eskiden gidilmezdi sorunları dinlenmeye, yeni CHP gidiyor. Suriye politikası bizim Gaziantep’ten Hatay’a uzanan zincir içinde ne tür olumsuz etkiler yarattı, gidip birebir ilgilenen ve raporlayan tek partidir. Şanlıurfa’da 13 yurttaşımız yanarak öldü cezaevinde, biri mahkûm 12’si tutukluydu. Ertesi gün beraat edebilirlerdi. O insanlara sahip çıkan tek parti yeni CHP’dir. Dolayısıyla, biz eski CHP gibi, ya da eskilerin yaptığı gibi bütün bu alanlarda etkisiz değiliz.

Seçmenler bunun farkında mı?

Büyük ölçüde farkında. Ama medya yeteri kadar farkında değil. Siz hiç gidip Niğde’de patates mitingi yapan CHP duydunuz mu? Patates üreticilerinin sorunlarını dile getirmek için. Medyada yer almadı. 300 bin ton patates şu an çürüyor. Bütün patates üreticilerinin mal varlıkları hacizli. AKP İl Başkanı da dâhil; onun da mal varlığı hacizde, ona da biz sahip çıktık. AKP sahip çıkmıyor.

Nesi var bu memleketin? Neden medya gerçekten yansıtmıyor?

Medya baskı altında. Medya mensubu yazmaktan korkuyor. Medyanın özgür olmadığını önce medya mensupları söylüyor zaten, baskı var üzerimizde diye. Biz bunu gayet iyi biliyoruz. Sansür uyguluyor kendine, patronunun başı belaya girmesin diye.

İktidar olsanız, TRT’de ne değişiklik yaparsınız?

TRT’yi tamamen İngiltere’deki BBC gibi, yeri geldiği zaman iktidarı da eleştirecek, gerçek anlamda çağdaş yayın yapan bir kurum haline getireceğiz.

Şu anda TRT nedir?

İktidarın borazanı. İktidarı eleştirmeyen bir medya olamaz ki zaten. Eğer medya halkın gözü, sesi, kulağı olacaksa, TRT’nin de öyle olması lazım. TRT ne yapar? Sabahtan akşama kadar iktidarın borazanlığını yapar. Özel kanallara bir şey dediğimiz yok. Onlar başka, sonuçta bir patronu vardır, cebinden para çıkarıp koymuştur, hesabını veriyordur, ya AKP’den ihale ya da başka avantajlar alıyordur ama TRT benim ödediğim, yurttaşın ödediği vergiyle yayın yaptığına göre, hesap verebilmesi lazım.

Medya sahiplerinin devlet ihalelerine girmesine sınır koyacak mısınız?

Evet, elinde tv kanalı tutan hiçbir patron kamunun hiçbir ihalesine doğrudan veya dolaylı yoldan girmeyecek. Getireceğimiz kural budur.

Belediye Başkan adayı olarak yüzde 36 oy aldığınız İstanbul’da şimdi neler oluyor?

İstanbul iyi yönetilmiyor. Üç büyük imparatorluğa başkentlik yapmış bir İstanbul neden bir Paris kadar turist çekmez? İnsanlar neden beş saat araçta zaman geçirirler evlerine gitmek için? Otuz yıldır aynı zihniyet İstanbul’u yönetiyor. Bir dünya kenti yapmak yerine, İstanbul’u rantın bölüşüldüğü br kent haline getirdiler. Yapımı süren gökdelenler bittiğinde İstanbul’un trafiği çok daha karmaşık hale gelecek. İstanbul şapkasını önüne koyup şunu düşünsün, yirmi yıl önceki İstanbul’da mı daha rahat eve gidiyordum, şimdikinde mi daha rahat eve gidiyorum?

Üçüncü Köprü yolda...

Üçüncü Köprü İstanbul’un trafik sorununu çözmez. İsterseniz dördüncü, beşinci köprüyü yapın, gene çözmez. İstanbul’un trafik sorununu çözmeden de onu dünya metropolü, yaşanabilir bir kent haline getiremezsiniz. İstanbul Anadolu’yu boşaltıyor. Anadolu’da milletvekili sayısı azalıyor, İstanbul’daki artıyor. Boşalan bir Anadolu sizin ekonomi politikanızın, sosyal politikalarınızın doğru olmadığını gösteriyor. Anadolu’da yeni cazibe merkezleri yaratmamız gerekiyor.

Ama bu uzun vadeli bir çözüm...

Salt İstanbul’u ele almak doğru değil. Trakya’dan başlayacaksınız Bolu’ya kadar trafiği, su sorununu, çöp sorununu ele alacaksınız. Kentleşmeyi bu mantıkla ele alıp değerlendireceksiniz. İstanbul’un ne güzel denizi var, deniz trafiğinden biz sadece yüzde bir-iki oranında yararlanıyoruz.

Hususi araç kullanımını teşvik etmemek gibi bir projeniz var mı?

Toplu ulaşım, özel araç, metro ve park yeri, bunları beraber düşünmemiz gerekiyor. Kentin dışından ya da belli bölgelerinden gelen insanların, belli yerlerde araçlarını park edip, toplu ulaşım araçları ile kent merkezlerine gelmelerini sağlamanız gerekiyor. Ama otopark yok.

İstanbul Belediye Başkan adayınızı açıklayabilir misiniz?

İstanbul Belediyesi’ni ya da yerel yönetimini bu sefer almaya kararlıyız. İyi adaylar çıkaracağız. Halkın sevdiği, güven duyduğu, bunlar gelirlerse sorunları çözebilir dedirtecek. Şimdi isimleri vermem doğru olmaz.

Adaylar nasıl seçilecek, siz mi seçeceksiniz?

Önce kamuoyu yoklaması yapacağız. Adayları siz bunlardan kimin belediye başkanı olmasını istiyorsunuz diye halka soracağız. Bu kamuoyu yoklamasını birden fazla şirketle yapacağız ve ona göre adaylarımızı belirleyeceğiz.

Siz ilk başlarda dev bir terminatör gibiydiniz. İki devlet bakanını devirdiniz ama yolsuzlukla mücadeleden vazgeçmiş gibisiniz.

Yolsuzluk AKP iktidarında artık olağanlaştı. Bakan yolsuzluk yaptı, denince, olabilir deniyor. Bunca şeyin içinde bu mu dile getirilir diye bir algıyı medya pompaladı kamuoyuna. AKP medyası yaptı bunu. Siz Batı etik kültürünü bilen birisiniz; bir bakan Deniz Feneri olayında, sizde arama yapacaklar diye dolaylı yoldan haber yollarsa, o saat o koltuktan ayrılır. Biz bunu “köstebek Bakan” diye açıkladık. Koltuğu sağlamlaştı. Hâlâ koltuğunda oturuyor. Yolsuzluk yapanlar var; sayın Suat Kılıç. Belgeleriyle oldu ama hâlâ koltuğunda oturuyor. AKP iktidarı toplumu yolsuzluk yapmaya bir anlamda alıştırdı.

Yolsuzluğa kimse bakmıyor mu artık?

Yolsuzluk yapanların makamları daha da güçleniyor siyasette.

Çaresi var mıdır?

Çare bu yolsuzlukların faturasının halka çıktığını halka anlatmaktır.

Peki ama siz ne yaptınız?

Demokrasi halkın ödediği vergilerin nerelere harcandığını sorgulamasıyla derinleşir. Biz hâlâ ödediğimiz verginin nerelere harcandığını soramıyoruz. TBMM’de bir Kesin Hesap Komisyonu kuralım, o komisyonun başkanı ana muhalefet partisinden olsun, bütçe harcamaları kesinleştikten sonra, nerelere harcandığını o komisyonda sorgulayalım, bunu önerdik. Yani iktidar partisi muhalefete parlamentoda bütçe üzerinden, kesinleşmiş rakamlar üzerinden hesap versin. Taahhütlerimiz arasında bir şey daha var: Vergi beyannamesi veriyoruz. Her beyannamenin arkasında bir önceki yıl bütçenin nerelere harcandığını ayrıntılı olarak göstersinler. Vatandaş vergi verirken, bir yıl önce ödediği vergi nerde harcanmış görecek. Vergiyle demokrasi ve etik değerler arasında güçlü bir bağ kurarsak emin olun Türkiye’de demokrasi bizim düşündüğümüzden çok daha yüksek bir çıtaya oturacak.

Ama AKP vatandaşa kaynak da aktardı. Yeşil Kart, toplumun en yoksul kesimine güvenlik ağı oluşturdu.

AKP’nin Yeşil Kart uygulaması, AKP uygulaması değil, daha önceki uygulama. Çocuklara süt dağıtmak çok daha önceki uygulama, AKP’nin değil. 65 yaşını aşanlara, kimsesizlere aylık bağlanması çok eski bir uygulama. Ama medya bunu sanki AKP’nin uygulamasıymış gibi geniş kitlelere pompaladı. Sosyal harcamaları başlatan kişi Ecevit hükümetindeki Sayın Hasan Gemici’dir. Onun döneminde başladı, CHP iktidara gelse devam edecektir. Bu iktidara endeklekslenmiş uygulamalar değil.

Şu derin devlet denen şey... Böyle bir şey var mı Türkiye’de?

Bunu MGK olarak tanımlıyorsak, var. Her yerde var. Kamuoyunun bilmediği ama devletin en yetkili kişilerinin biraraya gelip sırlarını paylaştığı bir mekân, bir grup ya da bir otorite olarak algılanıyorsa, bu MGK’dır, derin devlettir. Demokratiktir bu, bütün ülkelerde vardır. Eğer derin devleti hukukun dışına çıkan ya da ona yasal gerekçe hazırlayan mekanizma olarak algılıyorsak, bir dönem oldu ve biz bunu şiddetle reddediyoruz. Hatırlarsanız belki, Kocaeli- Adapazarı arasında pek çok insan öldürüldü, atıldı yol kenarına. Terörle mücadelenin bir yolu olarak o insanların imha edilmesi öngörüldü. Dönemin başbakanı elimizde öldürülecek kişilerin listesi var, gibi bir açıklama yapmıştı. O derin devletse kastedilen, bir dönem oldu ve biz onu kabul etmiyoruz.

Hrant Dink’i derin devlet mi öldürdü yoksa öylesine bir genç mi?

Hırant Dink olayı üzerinde hepimizin dikkatle durması gereken bir olaydır. Onu en iyi araştıran, sorgulayan, belgeleri ortaya koyan gazeteci Sayın Nedim Şener’dir. O da bedel ödedi, hapse atıldı. Orada da bir derin devlet olgusundan söz edilebilir. Hukuk dışına çıkan bir devlet olgusundan söz edilebilir. O dosyayı ve yargılamayı sağlıklı şekilde yapmanın önündeki en büyük engel AKP’nin kendisiydi. Kendi derin devletiydi. O da kendisi bir derin devlet oluşturuyor.

Nasıl yapıyor bunu?

Nedim Şener’in kitabına bakınca bunu zaten görüyorsunuz. Olayın sağlıklı sorgulanmadığı, delillerin sağlıklı toplanmadığı, bazı delillerin karartılmak istendiğine baktığınızda görüyorsunuz. Bunlar bir kamu yetkilisi olmadan yapılacak işler değil. O yetkilinin önemli bir bakan da olması gerek, ve delillerin karartılması için de özel çaba harcamış olması gerek. Bunun arkasında da bir siyasal destek olacak. O olmadan bir kamu yetkilisi kolay kolay delil karartmaya gitmez.

Ergenekon gerçekten var mı?

Ergenekon diye bir örgütün olduğu söyleniyor. Bunu ilk dile getiren gene gazeteci arkadaşlarımız oldu. Ama ilk Ergenekon kitabını yazanlardan gazeteci arkadaşımız Can Dündar en son Silivri’de dinlenirken, bunun kendi yazdığı Ergenekon olmadığını söyledi. Bu Ergenekon farklı bir Ergenekon, onun Gladio’yla bağlantılarına bakmak gerekiyor, tarihsel bir derinliği var, pek çok katliam olaylarına katıldığı biliniyor. Ecevit’in o dönem İzmir’de neredeyse suikasta kurban gideceği bir olay var. Yine Ecevit’in Doğu’da bir ile giderken, bazı silahların gömüldüğü, orada belli kişilerin olduğu ifade ediliyor. İlk kez Ecevit başbakan olarak öyle bir olaydan kendisinin haberdar olduğu söyledi. Ama bunların hiçbiri sorgulanmadı.

Mehmet Haberal ne getirir CHP’ye?

Mehmet Haberal organ nakli konusunda sadece Türkiye’de değil, dünyada önemli bir kişi, tüm mal varlığını bir üniversiteye bağışlayan bir kişi, Zonguldak’ta çok sevilen sayılan ve oylarımızı arttıran bir insan. İyi bir bilim adamı, iyi bir hekim. Ünü dünya çapında. Ecevit başbakanken cumhurbaşkanlığı teklif edilen, ama ben parlamentoda değilim, demokraside böyle olmamalı diyen bir kişi. Benim bildiğim Haberal bu.

Başka bir konu... Hükümetin Arap Baharı konusunda yaptıklarını nasıl buluyorsunuz?

Hükümetin dış politikada yaptığı yanlış şu: Belli ülkelerin içişlerine doğrudan müdahale ediyor. Bir ülkenin bir başka ülkedeki bir siyasal partiye veya bir kişiyi doğrudan destekleyerek müdahale etmesi doğru değil ve kabul edilemez. Evrensel hukuka da aykırıdır bu.

Nasıl müdahale ediyor hükümet?

Örneğin Filistin’de, doğrudan iki kanattan birine destek veriyor.

Ya Suriye’de?

Suriye’de de muhaliflere destek veriyorsunuz. Batı medyasına göre onlara silah sağlıyorsunuz, onların Türkiye’ye yerleşmelerine izin veriyorsunuz. Halk gelebilir, ona bir itirazım yok, onlara kucak açmamız gerekebilir. Onları katliamdan kurtarmak gerekiyor, bununla bir sorumuz yok.

Libya’daki NATO müdahalesi meşru muydu sizce?

Evrensel hukukun öngördüğü müdahalelere saygı duyarız. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi karar alır, o kararın gereği yerine gelir, ona saygı duyarız. Eğer bir yerde gerçekten katliama yol açan ya da orantısız güç kullanarak insanları yok eden bir mekanizma devreye girmişse, BMGK devreye girer, karar alır, herkes saygı duyar. CHP olarak böyle bakıyoruz. Egemen güçlerin Ortadoğu’daki taşeronluğunu doğru görmüyoruz.

ABD’nin taşeronluğu mu demek istiyorsunuz?

ABD dünyanın önemli ülkelerinden biri, herkesin saygı duyması gereken bir ülkedir. Bizim çıkarlarımızla ABD çıkarları örtüşüyorsa zaten birbirimize destek ve güç veririz, bir sorunumuz yok bununla. Ama ben komşumla savaşacaksam onun çok haklı bir gerekçesinin olması lazım. Efendim, demokrasi yokmuş orada. Sudan’da demokrasi mi vardı? Uluslararası mahkeme onu mahkûm etti, siz onu Türkiye’ye davet ediyorsunuz.

Türkiye, Suriye’ye savaş açmadı...

Sayın Erdoğan’ın kullandığı cümleler, artık ondan sonra savaş gelir, anlamında kullanılan cümlelerdir. Daha dengeli bir dil kullanılabilirdi. Biz şunu önerdik, Türkiye’de uluslararası bir konferans toplayın. Yapmadılar ama kim yaptı, Rusya konferansı topladı. Doğrudan taraf olmanın getirdiği bir maliyet var, o maliyeti şimdi Türkiye ödüyor.

Arap Baharı nasıl bir mevsim olacak, nasıl sonuçlanacak?

Arap Baharı’nda beklenenle ortaya çıkan tablo çok uyuşmuyor. Sosyalist Enternasyonal’e Tunus’tan bir genç katıldı, biz, dedi, büyük mücadele verdik, gençlerin iktidara geleceğini söyledik ama ortaya çıkan tablo hayal kırıklığı yarattı. Mısır da aynı şekilde... Ortaya çıkan tablo daha fazla özgürlük getirmedi, baskı getirdi. Genel tablo Arap Baharı dediğimiz baharın sonbahara döndüğünü gösteriyor.

Kürt açılımı demokrasi açılımıydı ama sonra bir kapanış oldu. Kürt meselesi nasıl çözülür?

Bu sorun tek başına bir iktidarın çözeceği bir sorun olmaktan çıkmış, CHP olarak bir sorumluluk aldık üstümüze, dedik ki dört siyasal parti varsa, parlamentoda biraraya gelsinler ve bu soruna bir çözüm üretsinler.

Ama bu asla yürümez ki! Bir taraf hep süreci engelleyecektir.

Anayasa konusunda biz biraraya geliyoruz, burada da gelebilirdik. Bir iklim yaratmamız gerekiyor, siyasi liderler çok yumuşak bir dil kullanmalı, eleştirileri saygıyla karşılamalı. Bir atmosfer değişikliği gerekiyor. Medyaya büyük görev düşüyor. Sayın Başbakan’ı ziyaret ettim, ertesi gün MHP ve BDP’ye sert dille yaklaştı. Oysa biz yumuşak bir dil kullanarak bu atmosferi yaratabilirdik. Ben umutsuz değilim, Türkiye kendi iç dinamiklerini kullanarak bu sorunu çözmek zorunda. Uluslararası bir boyut kazanırsa, çok daha sancılı bir süreç başlayacaktır.

Eğitim dili Kürtçe olan üniversiteler olacak mı Türkiye’de?

Bilmiyorum...

İster misiniz?

Üniversitenin kullandığı dilin evrensel kabul görmüş bir dil olması lazım. Neden ODTÜ, İngilizce eğitim yapıyor? Neden Galatasaray Üniversitesi’nde Fransızca ağırlıklı eğitim yapılıyor? Bu dillerin bilim dili olması, kabul gören dil olması nedeniyledir. Dünyaya bakışımızı bu çerçevede ortaya koymamız lazım.

Ama akademik hayatta yasak olmaması lazım, dediniz.

Elbette olmaması lazım. Kürt dili ve edebiyatı kürsüsü kurulabilir, buna karşı değilim. İnsanlar gidebilir, Kült dilini, tarihini, geleneklerini orada öğrenebilirler. Hint Dili ve Edebiyatı var neden Kürt dili olmasın? Ama salt Kürtçe eğitim, o çok fazla bir şey vermez.

Sizce öyle ama ya isteyenler varsa?

İsteyenler varsa, o bölümlere gidebilirler, Kürtçeyi, Kürt tarihini öğrenebilirler.

Daha kapsamlı bir istek varsa...

Kürt Dili ve Edebiyatı olursa bunlar orayı tercih edecekler zaten. Bir değil, beş, on beş üniversitede olsun.

Beş yaşındaki çocuğun dili Türkçe değil, Kürtçe. Okula gidiyor ve anadili olmayan bir dilde öğrenmekte zorluk çekiyor. Türkçe yanında, derslerini Kürtçe alabilir mi o yaşta?

Milli Eğitim Şurası isterse bir karar verebilir. Arapça dersi koydu mesela, kimse niye yaptınız demedi. Kürtçeyi öğrenebilirler. Buna karşı değiliz zaten. Bir dönemde anadil yasağı vardı, ona karşı ilk yasa tasarısını veren biziz. Kürtçeyi öğrenmek istiyorsa ona karşı değiliz.

Taraf, 25.07.2012

Erdoğan Köşk’e çıkmayacak

CHP lideri Kılıçdaroğlu Taraf’a konuştu: Erdoğan’dan daha özgürlükçü, kimseyi ötekileştirmeyen, kin beslemeyen birinin cumhurbaşkanı olacağına inanıyorum

 

Siz 2002’de siyasete, yani parlamentoya girmiştiniz. Neden? 2002’de siyasete Sayın Deniz Baykal’ın daveti üzerine girdim, emekliydim, birden fazla sivil toplum kuruluşunda görev yapıyordum. Birisinde de başkanlık yapıyordum. Sayın Baykal Cumhuriyet Halk Partisi’nde siyaset yapmamı istedi. Aile olarak da CHP geleneğinden gelen bir aileyiz. Kabul ettik ve siyasete girdik.
 

Neyi amaçladınız, teklifi neden kabul ettiniz?

Siyaseti kabul etmemin nedeni şu; sivil toplum örgütünde çok şey söylüyorduk. Özellikle ben Vatandaşın Vergisini Koruma Derneği’nin başkanlığını yapıyordum. Demokrasinin olmazsa olmazı, yurttaşın ödediği vergilerin hesabını sormasıdır. Eğer vatandaş verdiği vergilerin hesabını sorabiliyorsa o ülkede demokrasi gerçekten derinleşir. Bu siyasette bizim anladığımız anlamda pek sorulan bir soru değildi. Ben acaba bunu parlamentoda daha net dile getirebilir miyiz, toplumun her kesimine yayabilir miyiz diye bir amaç güttüm. Bu çerçevede siyaseti kabul ettim.
 

2002 seçimlerinde AK Parti sıfırdan gelip yüzde 30 oy aldı. Nasıl alabildi?

Sağda ciddi bir boşluk vardı. O boşluğu kısmen AKP doldurdu. AKP’nin daha farklı söylemleri vardı; demokrasi, özgürlük, toplumun her kesimini kucaklamak gibi, kimseyi ötekileştirmemek gibi. Batı’ya verdiği mesajlar vardı. Biz AB’ye girmekte çok kararlıyız gibi vaatleri vardı. Türkiye’nin baskıcı değil demokratik bir yönetime ihtiyacı var gibi söylemleri vardı. Aydınlarla iyi ilişkiler kuruyordu, onlara her türlü özgürlük vaadinde bulunuyordu.
 

Siz o mesajı beğeniyor muydunuz?

O mesajları büyük ölçüde CHP de söylüyordu.
 

O zaman, mesela Erdoğan 2002’de size sorsaydı ona katılır mıydınız?

Hayır, çünkü ben Erdoğan’ın geldiği geleneğin samimi olmadığının, bütün söylemlerini asıl amaca ulaşmak için dile getirdiğine inanan bir kişiyim. Takiyye kültürü dediğimiz bir kültür vardır. Bu kültürden beslenenler o kültürden kolay kolay kurtulamazlar. Halka doğruları söylüyormuş gibi yapıp asıl amaca ulaşmak için mücadele eden bir kültürdür bu. Demokrasi söyleminde bulunurlar, demokrasiyi askıya alırlar. Özgürlük alanlarını kısıtlarlar. Böyle bir kültürden geliyor Tayyip Erdoğan. Acaba gerçekten değişti mi? Milli gömleği değiştirdik dendi. Artık yeni bir AKP var. Biz eskiden söylenenlerin tamamını artık bir tarafa bıraktık, yeni bir yol haritası çizdik kendimize dediler. Daha özgürlükçü, daha demokrat bir yola çıkıyoruz dediler ama geldikleri nokta böyle olmadığını gösteriyor.
 

Ama 2007 seçimlerinde de AKP oylarını arttırdı ve CHP’nin sadece oyu yüzde bir arttı.

CHP’nin şöyle bir açmazı vardı. Dünyasını daha çok eleştiri üzerine kuran bir parti idi. İktidardaki partinin yaptığı yanlışları sürekli dile getirip, yeni öneriler, çözümler üretmeyen bir parti konumundaydı. Oysa iktidar odaklı bir partinin, sorunlara çözüm üretmesi gerekiyor, Çünkü AKP’nin eksikliklerini toplumda yaşayanlar görüyor zaten.
 

O günlerin CHP’si iktidar olmak istiyor muydu?

Kendisini iktidar olmak istiyorum diyordu ama söylemleri onu iktidara taşıyacak söylemler değildi.
 

Deniz Baykal CHP’ye hâkim olamadı...

Politikada siyasetçinin önemli bir görevi var. Ülkeyi yönetmek gibi bir iddiası var. Ama siyasetçinin halkta karşılığının olması, geniş kitleleri kucaklaması, barışması gerekiyor. Bunu yaptığında iktidar olma şansını yakalar. Toplumun her kesimine gidip, onun değerlerine, inançlarına, kimliğine değer verip, saygı gösterip, onun sorunlarını çözebileceğini anlatmamız ve onu ikna etmemiz gerekiyor. Biz vatandaşı değerlerinden soyutlayıp farklı bir kişi olarak konumlandırdığımız zaman istediğimiz amaca ulaşamayız.
 

Birinci AK Parti hükümetiyle ortak yönününüz neydi? AK Parti neyi iyi yaptı?

AB sürecinde getirdikleri tüm yasalara destek verdik. Ama bu giderek tıkanan bir sürece dönüştü. Çünkü AKP elde etmek istediklerini elde etmiş, daha güçlü konuma gelmişti. İki, AKP ekonomik bir krizden çıkmıştı, o krizin faturasını Ecevit Hükümeti ağır bir bedelle ödemişti. AKP ilk iktidar olduğunda o ekonomi politikasından vazgeçmek istedi ama vazgeçmenin doğuracağı tepkileri görünce aynı politikayı sürdürdü. Bir süre sürdürmesi enflasyonun kontrol altına alınması için çok önemliydi. Ama bir süre sonra onu sürekli bir politika haline dönüştürdü. Bu da sağlıklı bir çıkışın olmadığını gösterdi bize. Ben AKP’nin ekonomi politikalarına katılmıyorum.
 

Türkiye’de yüzde 8-9 büyüme var ama... Nerede yanlışlık yaptı AKP?

İsterseniz 1923’ten alın ya da 1950’den AKP iktidarına kadar alın, büyüme ortalama yüzde 5.5 civarında. AKP döneminde yüzde 5.7 civarında, çok değişen bir şey yok aslında. Bu gerçeği dünya kamuoyunda ekonomiyle ilgilenen hassas çevreler biliyor, görüyorlar. Ama yaratılan imaj sanki AKP ekonomide olağanüstü başarı sağlamış gibi. Öyle olsaydı neden milyonlarca insan işsiz? Biz neden yurtdışından tarım ürünü ithal ediyoruz? Tarımda bir mucize olurdu o zaman. Hollanda 80 milyar dolar tarım ihraç ediyor. Tarımda büyüme yüzde 1.5 civarında.
 

Yarın başbakan olsanız, siz ne yapacaksınız ekonomiyi düzeltmek için?

Türkiye yeni bir ekonomik programla yola çıkmalıdır. Bu yeni ekonomi programının ana noktası üreten Türkiye olmak durumundadır. Türkiye üretmelidir. Bunun için, bir, vergi politikasını üretime yönelik olarak yeniden oluşturmak zorundadır. Örneğin, asgari ücret üzerindeki verginin yüzde 1’e inmesi lazım. İki, teşvik politikasını üretime yönelik olarak yeniden düzenlemelidir. AKP, dört teşvik kararnamesi çıkarttı; ilk çıkan üçü başarısız demektir. On yılda altı kez mali af çıkardı, sonra affın affını çıkardı. Çünkü insanlar ödeyebilecek durumda değiller. Mali af çıkararak onları bir anlamda tekrar ödemeye hazır hale getiriyor. Merkez Bankası politikasını yeniden düzenlemek zorundasınız. Merkez Bankası gerçek anlamda özerk olmalı, günlük sıcak politikasında daha bağımsız bir Merkez Bankası profili çıkmalı ortaya. Vergi politikasını, para politikası, bütçe politikasını, maliye politikasını böyle belirlememiz gerekiyor. Üreten... Üretmekten kastettiğimiz de şu: Katma değeri yüksek ürünlerde teşvik politikasına ayrı bir ağırlık vermemiz gerekiyor. Madem ki dünya bilgi toplumuna doğru evrildi, Türkiye’nin de ekonomi politikasını bilgi toplumuna doğru evirmesi gerekiyor. Üniversitelerin özerk olması lazım ve bilim insanlarının özgür olması lazım...
 

YÖK ne olacak?

YÖK’ün kalkması lazım. 21’inci yüzyıl Türkiyesi’nde YÖK olmaz. 21’inci yüzyılda Cumhurbaşkanı rektör atamaz... Üniversiteler kendi rektörünü seçmesini bilmiyor mu? Bilim insanları bilmiyor mu? Siz onların üzerine başka bir otoriteler getiriyorsunuz. Üniversiteler özgür, özerk olmalı; öğrenciler de üniversite yönetiminde söz ve karar sahibi olmalı. Onlar yarının Türkiyesi’ni yönetecek kişiler. Kendi üniversitelerinde yönetme gücünde olacaklar ki, ülkeyi yönetme gücünde olabilsinler
 

Vakıf üniversitelerine nasıl denetim yapacaksınız?

Özel üniversitelerin güçlenmesi lazım. Üniversiteler arasında bir kurul zaten var. İstenirse ek yetkiler bu kurula verilebilir. O kurumda vakıf üniversiteleri de gelip yer alabilirler. Üniversitelerarası kurul, üniversiteler ile ilgili ortak normları belirleyebilir. Oraya siyaset karışmamalı. Onların temel hedefi şu olmalı: Türkiye bilgi toplumuna süratle nasıl evrilebilir? Bunun üzerine politika oluşturmalılar. Üniversitelerin eğitimine ayrılan kaynağın fazla olması lazım. İrlanda’da kısa sürede, nasıl hızlı bir kalkınma yakalandığını bizim görmemiz lazım. Orada üniversitelerin nasıl etkili olduğunu da görmemiz lazım. Bizde maalesef üniversiteler ortaçağın medreselerine dönüştürülmeye çalışılıyor. Oysa her türlü düşüncenin özgürce tartışıldığı mekânlar olmalı üniversiteler. Bunu yapmazsanız üniversite, üniversite olmaktan çıkar.
 

Siz CHP’ye başkan oldunuz, bu kolay iş değil. CHP canavar gibi bir şey. Burada bir paradoks var. Siz temkinli bir adamsınız, Erdoğan gibi sert bir adam değilsiniz. CHP’ye hâkim olabilmek için nasıl bir beceriye sahip olmak lazım?

Biz ülkemizde demokrasi, özgürlük istiyoruz; o zaman partimizde de bunlar olacak. CHP uzun yıllar parti içi iktidara odaklanmış bir parti idi. Şimdi parti içi iktidara odaklanmaktan örgütü çıkarmamız lazım. Örgüt iktidar olmaya odaklanmalı. Örgütün iyi bir eğitimden geçmesi gerekiyor. Sosyal demokrasiyi iyice anlaması gerekiyor. Bizim ürettiğimiz halka yönelik çözümleri halka çok iyi anlatmamız lazım. Partimizde uzun zamandır kadın ve gençlik kolları kurultayları yapılmıyor. 8-10 yıl aradan sonra şimdi parti yönetiminde söz sahibi olacaklar. Merkez Yönetim Kurulu’na Kadın ve Gençlik Kolları genel başkanları gelecekler ve onlar orada konuşacak, tartışacak, düşüncelerini dile getirecekler. Uzun yıllar, merkezden kadın kolları, gençlik kolları başkanı atadık. Buna da son verdik. Yine uzun yıllar parti içinde acaba genel başkana karşı olanlar varsa onları partiden ayıklayalım, sürelim gibi bir algı vardı. Onu tümüyle yerle bir ettik. Türkiye’de her yerde, her ilde özgürce il ilçe seçimler yapılmaktadır.
 

AKP oyunu yüzde 34’ten 49’a yükseltti. Sizce nasıl yaptılar?

Onlardaki tablo ile bizdeki biraz farklı. AKP’de demokrasi yok. Onlara talimat gelir, sen il başkanı olacaksın denir, herkes gider ona oy verir. Bu doğru bir anlayış değil. Bu otoriter bir yapıyı destekleyen bir anlayıştır.
 

Ama oylarını nasıl arttırdılar?

Sosyolojik olarak bunun çok iyi tahlil edilmesi lazım. Neden böyle oluyor? Ben size örnek vereyim, Başbakan Diyarbakır’a seslendi: Size yeni bir hapishane yapacağım dedi, eski hapishaneyi yıkacağım dedi ve oyları aldı. Demokrasilerde hapishane vaat edilmesi mümkün mü? Başka ülkede böyle bir şey görüldü mü? Hapishane vaat eden bir siyasal parti lideri olarak o koltukta oturması mümkün müdür? Daha fazla oy alması mümkün müdür? Hayır! Ama aldı. Diyarbakırlılara sormak lazım, size modern bir hapishane yapana hangi gerekçe ile oy veriyorsunuz?
 

Tarih kitapları yüz sene sonra Erdoğan ile ilgili neyi anlatacak?

Yüz sene sonrasına gitmeye gerek yok. Kısa süre içinde de çok şey anlatılacaktır. Özgürlük ve demokrasi vaat eden ve bu amaçla iktidara gelen birinin, iktidar olduktan sonra toplumu nasıl baskıcı bir hale getirdiğini, basılmamış kitaplarla ilgili yargı kararları çıktığını, yargıya müdahale ettiğini, kendi istediği mahkemeleri kurdurduğunu, o mahkemelerin aydınlar, gazeteciler üzerinde nasıl baskı kurduğunu, onları hapse attığını, bunu yazacaktır tarih. Bu bilinen, görülen, bugün de yazılan çizilen şey ama yazan çizenlerin bedeller ödediği bir Cumhuriyet’te yaşıyoruz biz.
 

Erdoğan Cumhurbaşkanı olacak mı?

Ben Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olacağına inanmıyorum.
 

Erdoğan olmazsa, kim gelecek?

Daha özgürlükçü, toplumun her kesimini kucaklayan, kimseyi ötekileştirmeyen, yüreğinde kin değil insan sevgisi olan birinin Cumhurbaşkanı olacağına inanıyorum.
 

Aklınızda biri var mı?

Bir kişi yok, ama bir profil var tabii aklımda. Bu bir erkek ya da kadın olabilir ama temel özelliği bu ülkede herkesin kabul edebileceği biri olması.
 

Amerika’da başkanlık kampanyası yıllar önceden başlar. Erdoğan da Cumhurbaşkanlığı talebini ortaya koydu. Sizin niye bir adayınız yok?

Henüz adaylar çıkmadı. Tayyip Erdoğan kendi kendine gelin güvey oluyor, ben cumhurbaşkanı olacağım diyor. Bu bile, demokrasiye saygısı olmadığını gösteriyor.
 

Sizin adayınız nasıl seçilecek?

Toplumun benimseyebileceği kabul edebileceği, siyasal kimliği çok fazla öne çıkmamış, birikimi, bilgisi, dünya görüşü ve dünyayı tanımasıyla herkesin saygı duyduğu bir kişiyi aday çıkarmak isteriz.
 

Kim, nasıl seçecek; halktan, Meclis’ten, nereden gelecek?

Meclis’ten de olabilir, parlamento dışından da olabilir.
 

Bize bir ipucu verin...

Geniş çerçeve dışında özel bir ipucu vermek doğru olmaz. Çünkü kafamda henüz belli bir isim yok.
 

Siz aday olacak mısınız?

Hayır. Zaten partili kimliği öne çıkmamış birisinin aday olması çok daha önemli.
 

Peki genel seçimleri nasıl kazanabilirsiniz? Son seçimlerde yüzde 25 aldınız, hükümet olmak için yüzde 20 artış lazım herhalde. CHP bunu yapabilir mi?

Yapmak için çalışacağız. Toplumun her kesiminde şikâyet var, aydınların, gazetecilerin, üniversitelilerin, çiftçilerin, toplumun, örgütün şikâyeti var. Örgütlü toplumun, sivil toplumun şikâyetleri var. Bütün mesele şu: Biz bütün bu şikâyetleri yanıtlayabilecek bir siyasal irade artı güven koyabilir miyiz ortaya?
 

Koyabilir misiniz? CHP için “Eski tüfek... Yenileneceğiz diyorlar ama yapamıyorlar” deniyor. Seçmenlerle bir inandırıcılık sorununuz var mı?

Güven vermemiz lazım.
 

Nasıl vereceksiniz?

Güven vermenin yolu şu, onu da yüreklilikle söyleyeyim. Halka güven vermek siyasette çok önemli yani bizim inandırıcı olmamız çok önemli. Buradan yurttaşlarıma söylemek isterim. Bize inansınlar ve bize güvensinler. Neden derseniz? Bizim yaptığımız projeler AKP tarafından hayata geçiriliyor. Biz ne söyledik: Bedelli askerlik dedik. “Bu uygulanmaz” dediler. Geldiler, uyguladılar. Emekliler için intibak yasası dedik; 2B Yasası dedik. Orman köylüleri ve tarımda hazine arazileri diye 2B sorunu vardı. “Çözeceğiz” dedik, “siz hayalcisiniz” dediler, geldiler yasayı çıkardılar. Parasız eğitim dedik, “bu uygulanamaz” dediler. Başbakan talimat verdi, üniversite harçlarının kaldırılması ile ilgili. Çözmeye yönelik fikirleri atan tek partiyiz.
 

Siz mi? Ama AKP oy kullanıp uyguluyor bunları...

Ama bizim istediğimiz şekilde değil, eksik uyguladılar. Biz daha tutarlı ve daha kararlıyız... Bedelli askerlik dediler ama parası olmayan için bedelli askerlik getirmediler, biz parası olmayan yoksul çocuklar için de aynı koşulları sağlamak istedik. Ayrıca kendi partimize yönelik bir şey daha söyleyeyim. Sadece söylemle, genel başkanın ya da yardımcıların, milletvekillerin söylemleri ile iktidar olunmaz. İktidar olmanın yolu il, ilçe yönetimleri, kadın ve gençlik kollarımızla Türkiye çapında ortak dil geliştirmemiz gerekiyor ve bunu her yerde seslendirmemiz gerekiyor.


YARIN: Yeni CHP’nin nesi yeni? Kılıçdaroğlu derin devlete ve Ergenekon’a nasıl bakıyor? Anadilde eğitimden yana mı? TRT’den trafik sorununa kadar alternatif politikaları neler?
 

Taraf, 24.07.2012


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.