Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Siyasi Gündem > Sansüre karşı üç karar

Sansüre karşı üç karar

Yeni anayasada basına sansür maddesi öneren AKP, yarım asırlık sözleşme hükmünü örnek alıyor. Oysa Dink, Akçam ve Tuşalp kararları o hükmü eskitti
 

İktidar partisinin Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na basına sansürü arttıran bir teklif götürmesini Taraf ’a yorumlayan iletişim hukuku uzmanı Avukat Fikret İlkiz, AKP’ye, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) aldığı mahkûmiyet kararlarına yeniden bakmasını tavsiye etti. AİHM, ifade özgürlüğünü ihlalden dolayı Türkiye’yi Erbil Tuşalp, Taner Akçam ve Hrant Dink davalarında mahkûm etmişti.

Fikret İlkiz’e göre, AKP 1950’li yılların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) kadar, Türkiye’nin 2000 yılında imzaladığı basına sınırlamayı çok zorlaştıran BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi (MSHS) hükümlerine de göz atmalı.

AKP, TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na sunduğu teklifte “Basın ve Yayın Hürriyeti”nin şu amaçlarla sınırlanabileceğini teklif etmişti: “Basın hürriyeti milli güvenliğin, kamu düzeninin, genel ahlakın, başkalarının haklarının, özel veya aile hayatının korunması, suçların önlenmesi, yargının bağımsızlık ve tarafsızlığının sağlanması, savaş kışkırtıcılığının, her türlü ayrımcılık, düşmanlık veya kin ve nefret savunuculuğunun engellenmesi amaçlarıyla sınırlandırılabilir.”

 

Medeni Haklar’a da göz atsınlar

Bu teklifle başlayan tartışmayı DİSK adına yeni anayasa önerisi hazırlayan ekipte profesörler İbrahim Kaboğlu, Sibel İnceoğlu, Ionna Kuçuradi, Ülkü Azrak ve Mesut Gülmez’le birlikte çalışan iletişim hukuku uzmanı avukat Fikret İlkiz Taraf ’a şöyle değerlendirdi: “Anayasayı daha sadeleştirip sınırlandırma ölçütlerini kaldırmak gerekiyor. AİHS, 1950 tarihli ve protokoller ile yürüyor. Ama, teklif sahibi iktidar partisi onun yanı sıra Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi (MSHS) olduğunu da unutmasın. Onun 19 ve 20. maddelerine bakarsak basına sınırlama ölçütlerinin ne kadar az olduğu görülür. Evet, AİHS’nin 10. maddesinde ifade özgürlüğüne sınırlama ölçütleri vardır, ama çağın gelişimine ve AİHM kararlarına bakıldığında bu sınırlandırma ölçütlerinin artık daha aza indirilmesi gerekir. Örneğin tüm kıta Avrupasında hakaterin suç olmaktan çıkarılması aşamasına gelindi. Nefret suçları ayrımcılıklar şu an en uygun gözüken sınırlama nedenleri. Bizim hazırladığımız 2009 tarihli anayasa önerisinde de basın özgürlüğüne sınırlama nedenleri daha minimum düzeyde tutulabilirdi. Şimdiki durumda bizde de ‘bunlar yasaktır’ denilebilir. AİHS’yi yorumlayan AİHM’dir. İktidar partisi teklifi hazırlarken Türkiye’nin aleyhine sonuçlanan son Dink, Akçam ve Tuşalp kararlarına bakmalıdır. Bu kararlar, ifade özgürlüğü için en güncel içtihatlardır”

 

AİHM’in kılavuz kararları

Fikret İlkiz’in AKP’ye yeniden bakmasını önerdiği yazar Erbil Tuşalp, yazar akademisyen Taner Akçam ve suikast sonucu katledilen gazeteci Hrant Dink ile ilgili AİHM kararlarının kısa hikâyeleri şöyle:

Başbakan Erdoğan, yazar Erbil Tuşalp’i 2005 ve 2006’da Birgün gazetesinde yayımlanan “İstikrar” ve “Geçmiş Olsun” başlıklı iki yazısı nedeniyle 10 bin lira tazminata mahkum ettirdi. Tuşalp AİHM’e gitti. AİHM, Türkiye’nin AİHS’nin ifade özgürlüğüyle ilgili 10. maddesini ihlalden 5 bin euro tazminat ödemeye mahkum edildi. Türkiye davada Tuşalp’in makalelerinde yer alan bazı ifadelerin Erdoğan’ın “onur, şeref ve şahsiyetine saldırı” ve “iftira” niteliğinde olduğunu, bu nedenle de ifade özgürlüğünün kısıtlanmasının demokratik bir toplumda gereklilik olduğunu savunmuştu. Ama AİHM, bu savunmayı reddetti. AİHM, kararında basın özgürlüğünün bir derece abartı ve tahrik içerebileceği hatırlatıldı.

 

Taner Akçam risk altında

Prof. Dr. Taner Akçam hakkında 2006’da Agos ’ta yayımlanan “Hrant Dink, 301 ve bir Suç Duyurusu” başlıklı makalesi başta, hakkında “Türklüğü aşağıladığı” gerekçesiyle TCK 301. madde uyarınca dört ayrı suçu duyurusunda bulunuldu. Akçam, 301. maddeyi AİHM gündemine taşıdı. AİHM, Akçam’ın Ermeni Soykırımı hakkındaki araştırmaları nedeniyle Türkiye’de risk altında bulunduğunu belirtmiş ve TCK’nın 301. maddesinin AİHM içtihadını karşılamadığını bildirmişti. AİHM, Akçam davasında Ankara’nın AİHS’nin ifade özgürlüğüyle ilgili 10’uncu maddesini ihlâl ettiğine hükmetmişti.

AİHM’in Hrant Dink ile ilgili kararı da Türkiye aleyhineydi. AİHM, bu konuda Türkiye’yi üç noktada suçlu buldu: Türk devletinin Dink’in hayatını koruma yükümlülüğünü yerine getirmemesi, Dink’e “Türklüğü aşağıladığı” gerekçesiyle Türk mahkemeleri tarafından ceza verilmesi ve Dink cinayetiyle ilgili yeterli ve etkin soruşturma yapılmaması. Türkiye’nin Dink’e ceza verilmesi AİHS’nin ifade özgürlüğüyle ilgili 10. maddesinin ihlali olarak kayıtlara geçti.

 

Medeni Haklar Sözleşmesi AİHS’ten daha özgürlükçü

Ceza Hukuku Derneği Başkanı da olan Avukat Fikret İlkiz’in “İktidar buna da baksın” dediği Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin (MSHS) basın özgürlüğüyle ilgili hükümleri 19 ve 20. maddelerinde düzenleniyor. AİHS’nin 10. maddesi ve ondan kopya edildiği söylenebilecek AKP teklifinin aksine basına sınırlama gerekçelerini en azda tutan MSHS’nin maddeleri şöyle:

 

19. Madde: İfade özgürlüğü

1. Herkesin, bir müdahale ile karşılaşmaksızın fikirlere sahip olma hakkı vardır.

2. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir; bu hak bir kimsenin ülke hudutlarıyla sınırlanmaksızın sözlü, yazılı veya basılı veya sanatsal urun şeklinde veya kendi tercih ettiği başka bir iletişim vasıtasıyla her türlü bilgi ve düşünceyi arama, edinme ve ulaştırma özgürlüğünü de içerir.

3. Bu maddenin ikinci fıkrasındaki haklar özel bir ödev ve sorumlulukla kullanılır. Bu nedenle bu hak, sadece hukuken öngörülen ve aşağıdaki sebeplerle gerekli olan sınırlamalara tabi tutulabilir:

a) Başkalarının haklarına ve itibarına saygı;

b) Ulusal güvenliği veya kamu düzenini (ordre public), veya sağlık ve ahlakı koruma.

 

20. Madde Savaş propagandası ve düşmanlığı savunma yasağı

1. Her türlü savaş propagandası hukuk tarafından yasaklanır.

2. Ayrımcılığa, kin ve nefrete veya şiddete tahrik eden herhangi bir ulusal, ırksal veya dinsel düşmanlığın savunulması hukuk tarafından yasaklanır.

 

Macaristan’ı değil Finlandiya’yı izle

Avrupa’da basın ve ifade özgürlüğünün son dönemde katılaştığı ülkelerden biri Macaristan. Aşırı sağcı Viktor Orban hükümeti, önce Ocak 2011’de bir basın kanunu, sonra da bu yıl, ifade özgürlüğünün alanını biraz daha daraltan bir anayasa yürürlüğe soktu. Kanunlarla, süper yetkilere sahip ve üyeleri iktidardaki Fidesz tarafından belirlenen bir kurul oluşturuldu. Kurul “sakıncalı” gördüğü içerikler nedeniyle gazetelere, televizyon kanallarına, internet sitelerine hatta bloglara 750 bin avroya kadar ceza uyguluyor. AB şubatta medya özgürlüğü ile ilgili Budapeşte’ye nota verdi. Macar hükümeti, AB’den birçok örnek vererek aslında düzenlemelerin muadillerine uygun olduğunu savundu. Bunlardan biri, Sınır Tanımayan Gazeteciler’in basın özgürlüğü sıralamasında birinci olan Finlandiya’da. Ancak FICORA adlı kurulun cezai yetkileri son derece sınırlı: editörlerin veya genel yayın yönetmenlerinin çalışmalarından dolayı basın kuruluşlarının sorumlu tutulabilmesi söz konusu değil.

ABD’de ise basın özgürlüğü için en önemli temeller Vietnam Savaşı’nda atıldı. 1971’de, New York Times gazetesi, Vietnam Savaşı’yla ilgili Pentagon Belgeleri’ni yayınlamasına karşı açılan davayı kazandı. Bu karar, anayasanın ifade özgürlüğünü garanti altına alan birinci maddesi uyarınca gazetelerin yayınlarından dolayı devlet tarafından kısıtlanamayacağı konusunda önemli bir emsal oluşturdu. Ancak ertesi sene ünlü “Branzburg Hayes’e karşı” adlı davada Anayasa Mahkemesi, gazetecilerin bir bilgiyi sızdırırken kanunu ihlal ettiklerinin tesbit edilmesi halinde kaynakları açıklaması gerektiğine hükmetti.

 

“Benim garibime giden bir şey yok”

Prof. Dr. Ergun Özbudun, basına sansur getireceği eleştirilerine yol açan öneride garipsenecek bir durum olmadığını söyledi.

2007’de AKP adına anayasa taslağı hazırlayan ekibin başındaki isim olan Prof. Özbudun, öneriyle ilgili Taraf ’a şu değerlendirmelerde bulundu: “AKP’nin teklifindeki kriterler esasında AİHS’ne uygun.. Orada benim garibime giden bir şey yok...AİHS’e çok paralel. O sınırlamalar da meşru şeyler. Ben bu nedenle tartışılan teklifi AİHS ile uyumlu görüyorum, aşağıya yukarı aynı.Asıl sorun anayasa yerine uygulamada. Yargı uluslar arası sözleşmeleri doğru dürüst uygulamıyor. Tüm iş yargıda, uygulamada bitiyor, yargıçlar ne kadar hürriyetçi olursa sorun o denli kolay çözülür. Anayasa çok kısa yazılsa da özgürlükçü yargıç değilse durum vahim. O nedenle basın özgürlüğünün sınırlanma nedenlerinin bizim ve şimdi AKP’nin yaptığı gibi ayrıntılı yazılması daha doğru. Kısa ve çok muğlak yazılırsa Türkiye’nin hali malum. Yargıçlar otoriter yorumlarla yeni yasaklar icat eder.”

Taraf, 15.07.2012


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.