Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Siyasi Gündem > 'Şehitlere borcumuz var, terörü biz çözeriz'

'Şehitlere borcumuz var, terörü biz çözeriz'
CHP Lideri Kılıçdaroğlu, "Terör toplum desteğiyle çözülür. Silahla olmuyor 40 yıldır çözülmüyor. Şehitlere borcumuz var. Bu sorunu çözse çözse CHP çözer" dedi.

ANKARA - CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında konuştu.

Türkiye'nin son 40 yılda en temel, çözemediği, neredeyse bir kuşaktan ötekine aktaracağı sorunun terör olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, terörle mücadelede geçmiş hükümetlerin çaba harcadığını, emek verdiğini ancak sorunu çözmediğini kaydetti.

Kılıçdaroğlu, ilk raporu, öneriyi getiren, ''Toplumsal uzlaşmayla bu sorun çözülür'' diyen parti olduklarını vurgulayarak, buna rağmen Erdoğan'ın, ''CHP, toplumsal uzlaşmadan neyi kast ediyor anlamıyorum'' dediğini söyledi.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu şöyle devam etti:

''Toplumsal uzlaşmadan kast ettiğimiz şudur: Bu sorun, bir partinin tek başına çözeceği bir sorun olmaktan çıkmıştır. Bütün siyasi partilerin, bu sorunu çözmek için ortak çaba harcaması gerekir. Anayasayı değiştiriyoruz, komisyon kurduk, adına uzlaşma komisyonu dedik. Terör konusunda böyle bir komisyon niye kurmuyoruz, önümüzde ne engel var? Bir toplumsal uzlaşmayla anayasayı değiştiriyoruz, bir toplumsal uzlaşmayla Türkiye'nin en temel sorununu çözmeye yanaşmıyoruz. O zaman şu sorunun yanıtını birileri vermek durumunda: Türkiye'nin en temel sorununu 40 yıldır çözemeyen organ ve sorumlusu kim? Organ da sorumlu da siyaset kurumudur. İşi askere, başka yerlere havale ettik, silahla çözmeye çalıştık; olmadı, 40 yıldır denedik. Şehit analarının bize söylediği tek cümle var; 'bu ne zaman bitecek, benim çocuğum öldü, başkaları ölmesin.' Kim çözecek; siyaset kurumu çözecek. Çözümü söyledik, toplumsal uzlaşmayla parlamentoda komisyon kuralım. Yetmiyor ikinci komisyon kurmamız lazım parlamentonun dışında. Yine siyasi partilerin seçtiği kişiler olacak; akademisyen, kanaat önderi de olacak, insanlar bir araya gelecek. Bir diyalog kuracağız, toplum, parlamento, milletvekilleri, siyasal partiler...Bir uzlaşma sağlayacağız, sorunu çözmek için masaya oturacağız, çözmemek için değil. Bunu yapabilirsek, bu sorun çözülür. Bunu defalarca söyledik, Başbakan hala ne olduğunu anlayamıyor. Umarım arkadaşları Başbakan'a götürürler. Biz sorunları büyütmek, sorunlardan yararlanmak, istismar etmek için değil çözmek için yola çıkan bir anlayışız. Sayın Başbakan, 'bu teklifin şu eksiklikleri var' diyebilir, eyvallah, sen öneri getir, önerilerimizi eksik, yanlış bulabilirsin. Hem öneri getirmeyeceksin hem yeni şehitler gelecek hem önerimize 'bunu anlamıyorum' diyeceksin. Bizim önerimiz, orta zekaya sahip olan herkes tarafından anlaşılabilir bir öneridir. Önerimiz çok anlaşılmaz bir öneri değil. Biz bunları tartışıyoruz, 4 yiğidimizi daha toprağa verdik. Bize, Balıkesir, Diyarbakır, Trabzon, İzmir, Tekirdağ, Çorum'daki şehit annesi de 'Bu sorunu çözün' diyor. Biz çözmeye hazırız. Bu sorunu çözse çözse CHP çözer. Terörle mücadeleyi müzakere bazına indiren; bilgisiz, beceriksiz bir Hükümet, terörle mücadelede başarılı olamaz.''

Kılıçdaroğlu, 28 Aralık 2011'in, tarihlerinde kara bir leke olduğunu, Uludere'de 34 vatandaşın öldürüldüğünü söyledi.

Defalarca, ''Bu istihbaratı nereden aldınız?'' diye sorduğuna işaret eden Kılıçdaroğlu, ''Bu soruyu arkası oldukları yabancı devletlerin istihbarat servislerinin oyuncağı olup olmadığını öğrenmek için soruyorum. Siz istihbaratınızı yabancı bir ülkenin istihbaratına endekslemişseniz, ülkenin güvenliğini de onlara endekslemiş oluyorsunuz'' dedi.

Kılıçdaroğlu, MİT'in, ''Ben istihbarat vermedim'', Genelkurmay'ın, ''Bize dışardan geldi'' dediğini belirterek, şöyle devam etti:

''Meclis'te komisyon kuruldu, komisyonda bilgiler geldi. Genelkurmay, Uludere için parlamentoya rapor gönderiyor, 'istihbaratın tamamı milli kaynaklardan' diyor. Ben 3-5 aydır Başbakan'a soruyorum, cevabı Genelkurmay Başkanlığı'ndan 3 ay sonra alıyorum. Merak ediyorum, Genelkurmay Başkanlığı, Recep Tayyip Erdoğan'ın basın ofisi mi, niye o cevap veriyor? Soruya yanıt verecek olan siyasi otorite, Başbakan'dır. O cevap vermiyor, onun sözcüsü konumunda olan Genelkurmay veriyor. Demokrasilerde böyle bir şey yoktur, herkesin sorumluluğu vardır, önce siyasetçinin sorumluluğudur, çünkü ülkeyi yöneten siyaset kurumudur, diğerleri bürokratlardır. Siyaset kurumu cevap vermeyecek, cevap vermemek için çaba harcayacak, Genelkurmay onun basın sözcüsü gibi 'Ben bunu milli kaynaklardan aldım' diyecek. Ne oldu, tamamının yalan olduğu çıktı meydana.''

'ÜLKEYİ NASIL YÖNETİYORSUN?'
Kılıçdaroğlu, Pentagon sözcüsünün, Wall Street Journal'in Uludere'deki olaya ilişkin yazdıklarının doğru olup olmadığına ilişkin soruya, ''Sızıntıdır, maalesef böyle şeyler oluyor'' yanıtını vererek konuyu yalanlamadığını söyledi. İstihbaratını yabancı bir ülkenin istihbaratına endeksleyen ülkelerin millilik vasfının kalmayacağını kaydeden Kılıçdaroğlu, ''Ülkenizin güvenliği kalmaz. Kendi ülkenizin güvenliğini başkalarına teslim etmiş olursunuz ve bir süre sonra fark etmeden kendinizi o ülkenin taşeronu olarak görürsünüz'' dedi.

Hükümet'in dış politikasını eleştiren Kılıçdaroğlu, ''Irak'taki tabloya bakın. Ortadoğu'da itibarı kalmayan bir ülke haline geldi Türkiye. 'Recep Tayyip Erdoğan'ın posterleri halk tarafından taşınıyor' diyorlardı. Sayın Recep Tayyip Erdoğan, git bak bakalım Arap sokaklarında senin posterin nerede? Ve üzülerek söylüyorum, Türk bayrağı nerede? Türk bayrakları çiğneniyor'' diye konuştu.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, ''Tamamı millidir'' dediğini ancak ABD'nin insansız hava araçlarından gelen 31 dakikalık filmi seyrettiğini de itiraf ettiğini belirten Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

''Hani tamamı milliydi? Onu da itiraz etti. Çok önemli bir itiraf daha var. 'Operasyondan sonra benim haberim oldu' dedi. Operasyon yapılıyor, 34 yurttaşımız katlediliyor, Başbakan'ın sonradan haberi oluyor. Bu çok vahim bir itiraftır. Bu itirafı yapan bir Başbakan'ın o koltukta bir saat bile kalmaması lazım. Sen ülkeyi nasıl yönetiyorsun? Sınır dışı operasyon yapma yetkisini TBMM Hükümet'e verdi. O yetkiyi devredemezsin. 'Efendim onlar yaptı, 34 yurttaşımız öldü, sonra bana haber verdiler.' Sen kukla mısın? Böyle bir anlayış olabilir mi?

İstihbaratın kaynağı belli oldu. Şimdi ikinci soru, bombalama talimatını kim verdi? Sorumluluğu birilerine atmak istiyor, 'Haberim yok' diyor. Bir Başbakan, kendisine bağlı kurumlara nasıl iftira atabilir. Kendisine bağlı kurumların konuşamayacağını bildiği için, 'Haberim yoktu, onlar bombaladı, sonra bana haber verdiler' diyor. O zaman git halktan özür dile. 'Ben bu ülkeyi yönetemiyorum, aciz bir Başbakanım. Birileri bir şeyler yapıyor ben de seyrediyorum' de. Bana Türkiye Cumhuriyeti tarihinde böyle bir yönetim anlayışının olduğu bir dönemi gösterin. İlk kez Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bu kadar beceriksiz, aciz ve acizliğini itiraf eden bir Başbakan ile karşı karşıyayız.

Bu millet sana yüzde 49 oy verdi, böyle yönet diye mi verdi? Diyeceksiniz ki 'Bunların neden haberleri var ki 34 vatandaşın öldürülmesinden haberleri olsun.' İşsizlikten mi işçinin sıkıntısından mı üniversite öğrencilerinin sıkıntılardan mı memurun içinde bulunduğu durumdan mı atanamayan öğretmenlerden mi emeklinin durumundan mı haberleri var? Bunların haberdar olduğu tek konu, 'Ceplerimiz nasıl dolacak?'

'Bu haber seçimler öncesinde Obama'yı zor duruma düşürmek için yazılmış.' Lafa bakın. Şimdi de Obama'nın koruyuculuğuna başladı. Taşeronluktan bir adım daha öteye gitti. Dizinin dibinden bir türlü ayrılamadı. Sen Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanısın. Sana ne Obama'dan. Kaldı ki, bu hiçbir zaman Obama'yı zor durumda bırakmaz. Haber yalansa Obama'ya da Beyaz Saray sözcüsü çıkar haberi yalanlar. Kimse de 'ABD Başkanı yalan söylüyor' demez. Çünkü ABD Başkanları bilirler ki yalan söylemek ABD'de çok pahalıdır, insan içine sokmazlar, siyasi hayatınızı bitirirler. Bir ayak üstünde 40 tane yalan söylemek iktidar mensuplarına aittir bizim ülkemizde. Orada böyle bir şey yapamazlar. Kaldı ki 'Obama'yı zor durumda bırakacak bu haber' dediğiniz an haberin doğru olduğunu ve sizin de yalan söylediğinizi itiraf etmiş oluyorsunuz.''

Kılıçdaroğlu, Uludere'deki olayda bombalama emrini kimin verdiği sorusunun yanıtını beklediklerini ifade ederek, ''Bunu açıklarsa Obama zor duruma düşmez. Bunu da söyleyelim de daha rahat açıklasın'' dedi

 Seçimlerde milletvekilliği için aday olmak isteyenlerin savcılıktan temyiz kağıdı aldıklarını, YSK'ya dosyanın gittiğini ve YSK'nın 'Sen milletvekili olabilirsin' dediğini belirten Kılıçdaroğlu, ''Başbakanlığa gidiyor. Recep Tayyip Erdoğan'ın Başbakanı olduğu Başbakanlığın Resmi Gazete'si 'Bunlar milletvekili olabilir' diye yayımlanıyor. Halk da oyunu veriyor ve bunlar milletvekili seçiliyor'' dedi.

Tutuklu milletvekillerini anımsatan Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

''Şimdi, 'Efendim siz hapisten çıkamazsınız...' Niye, 'Kaçma şüphesi var.' Hangi milletvekili bu ülkeden kaçtı. Niye kaçsın? Bunu söylerken bile insanın utanması lazım. Oturdular kendilerine göre bir oyun kurguladılar. Baktılar olmuyor. Nereye gitseler tutuklu milletvekilleri gündemlerine geliyor. Pakistan'a gittiler, orada da gündeme geldi. Dünyanın neresine gidersen git Recep Tayyip Erdoğan, bu demokrasi ayıbı sana söylenecektir.
 

Kurgu şöyleydi: 'Biz bu üç grup başkanvekilini çağıralım, başlarına da Meclis Başkanı gelsin, zaten o da bu tür oyunları iyi bilir, becerir' diye düşündüler. 'Bunlar anlaşamazlar, biz de millete diyeceğiz ki (Şunların, şu muhalefetin haline bakın. Kendi aralarında bile anlaşamıyorlar, ben bunların sorununu nasıl çözeyim?)' Ama öyle olmadı. Üç grup başkanvekili bir metin üzerinde uzlaştılar, bastılar imzayı ve Cemil Çiçek'in eline verdiler. Ne oldu? Bu kez özel görevli mahkemeleri araya koymadılar. AKP'nin MYK'sı devreye girdi. Anket yapmışlar, yüzde 60-65, tutuklu milletvekillerinin serbest bırakılmasını istemiyormuş. Demokrasi anlayışına bakın. Anketle milletvekili hapse atıp, hapisten çıkaracaksın. Böyle bir demokrasi anlayışı dünyanın hangi ülkesinde var? Tam bir siyasi ahlaksızlık örneği.''

''Ergenekon'' davasının tutuklu sanıklarından CHP Milletvekili Mustafa Balbay'ın bunun üzerine kamuoyuna açık bir mektup yayımladığını, mektubun kendisine de iletildiğini belirten Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

''Mustafa Balbay, mektubunda, 'Bir partinin genel merkezi anket yaparak mahkeme kurmakta ve karar vermektedir. Bu, mahkemenin parti genel merkezine alınmasıdır. Dünyanın hiçbir ülkesinde anketle özgürlük pazarlığı yapılmaz. Ben af istemiyorum, bu sözlerim bir yakarış, bir feryat değil, bir özgürlük ve adalet çığlığıdır' diyor. Evet milli iradeyi biz ankete indirdik. Türkiye genelinde en fazla 8 bin kişiyle anket yaparsın ve sonra milli iradeyi ortaya çıkarmış olursun. O zaman biz seçimleri niye yapıyoruz?

Recep Tayyip Erdoğan'a şunu hatırlatmak isterim: Demokrasi ve özgürlük mücadelesi zordur. Unutmasın, 'Dünya yuvarlaktır' diyen 'bir' kişiydi, 'dünya düzdür' diyen de 'milyonlarca' kişiydi. Ama o bir kişinin dediği doğruydu. O zaman anket düzenlenseydi, 'dünya düzdür' diyenlerin oranı değil yüzde 60 belki yüzde 100 çıkardı. Sizin anlayışınız nasıl bir anlayış? Nasıl bir kindir bu kadar içinizde tutabiliyorsunuz?''

Memur zamlarına değinen Kılıçdaroğlu, toplu görüşme yapıldığını, anlaşma sağlanamayınca hakem heyetinin devreye girdiğini, ancak bu heyetinde tayin edilen memurlardan oluştuğunu, burada da aynı rakamın çıkacağını belirterek, ''Peki sen ne yapacaksın? Yutacaksın, içine sindireceksin sonra da 'sendikacıyım' diye sokaklarda gezeceksin. Sen sarı sendikacısın arkadaş'' diye konuştu. İktidarın, ''Memura üç kuruş zam yaparsak Yunanistan'ın durumuna düşeriz'' dediğini belirten Kılıçdaroğlu, ''Demek ki ekonomi konusunda Hükümet doğruyu söylemiyor. Ama ceplerine çalışırlarsa bir şey olmaz. Ya da bu konuda Tayyip Erdoğan ideolojik davranıyor. Veya ikisi beraber'' dedi.

TOBB Genel Kurulu'nda, iktidardan ciddi bir memnuniyetsizliğin hakim olduğunu savunan Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle tamamladı:

''Bizim üzerimize düşen temel bir görev var. Bu ülkeyi AKP'den daha iyi, daha tutarlı, daha sağlıklı yöneteceğimizi halka anlatmalıyız. Yolsuzluk yapmayacağız. Eskiden sadece paylaşımdan söz ediyorduk. Şimdi CHP'liler olarak diyoruz ki önce üretim sonra hakça bölüşüm. Herkes üretecek, çalışacak. Biz bir taraftan üretimi geliştireceğiz diğer taraftan terörü bitireceğiz. Biz, Türkiye Cumhuriyeti'ni bu bölgenin barış gemisi yapacağız. Herkes barış içinde yaşayacak bu ülkede. Herkes birbirine saygı gösterecek. Halkın umudu olmak zorundayız. Kongrelerimiz var, kısa sürede bitiriyoruz. Yakında kurultayımız var. Ve yeniden çizmelerimizi giyeceğiz, yeniden Anadolu'ya çıkacağız, yeniden köy köy gezeceğiz.''

ntvmsnbc.com, 22.05.2012


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.