Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Siyasi Gündem > Kaybeden yine muhalefet

Kaybeden yine muhalefet

A&G Araştırma’nın patronu Adil Gür’e göre bugün seçim yapılsa...

Bugün seçim yapılsa oy dağılımı şöyle: AKP yüzde 54, CHP yüzde 21.1, MHP yüzde 11.8, BDP yüzde 8.2, diğer 4.9... AK Parti oyunu yüzde 54’lere taşıyor. Çünkü son dönemde Bahçeli’den bile daha milliyetçi söylemiyle ağırlıklı olarak MHP’den, istikrar vurgusuyla da az da olsa CHP’den oy alıyor. Dolayısıyla CHP’den bir miktar AK Parti’ye, ama daha çok da MHP’ye oy gidiyor. Çünkü CHP ve MHP seçmeni giderek daha çok birbirine benziyor...

Dünkü konuşmamızda, “Bugün seçim yapılsa BDP’nin oyları yüzde 8’in üzerinde çıkacak. AK Parti ise Kürt seçmenlerin oyunu kaybetmesine rağmen oylarını artırmaya devam edecek. Ve yüzde 49.9’luk rekorunu yüzde 54’lere taşıyacak” demiştiniz. Peki ya diğer iki partinin, CHP ve MHP’nin durumu ne?

Bu iki parti 12 Haziran’daki gücünün bir miktar altında gözüküyor. Partilerin oy oranlarıyla ilgili spekülasyona girmek istemiyorum. Çünkü, “Bugün seçim olsa partilerin alacağı oy nedir?” diyebilmek için gerçekten ufukta bir seçim olması lazım. Ama şu var; hem MHP hem CHP 12 Haziran’a göre bir miktar oy kaybetmiş durumda.

Barajı aşabiliyor mu MHP?

Tabii...

Siz 12 Haziran’dan önce yaptığımız söyleşide çok hoş bir şey söylemiştiniz; “Her MHP’li eşine, annesine, kız arkadaşına, kız kardeşine, yani hayatındaki bir kadına MHP’ye oy verdirmeyi başarabilse, MHP’nin baraj problemi kalmaz” demiştiniz.

Onu MHP’nin yıllardır beraberinde gelen klasik problemiyle ilgili söylemiştim. Yoksa eleştirel veya latife beyanı olsun diye değil. O söyleşiden sonra 12 Haziran’da sandık başında oy kullanan seçmenlere, “Oyunuzu kime verdiniz?” diye sorduğumuzda da aynı tabloyla karşılaştık. MHP’nin sıkıntısı şu; kendisine oy veren genç seçmeni uzun süre partide tutamıyor. Sadık seçmen yaratamıyor. Oysa bu ülkede her iki kişiden birisi gençliğinde MHP’ye oy vermiştir. MHP seçmeninin yüzde 50’si 28 yaşın altındadır. MHP’li her 4 seçmenden 3’ü ise erkektir. Ama yaş ilerledikçe, aile reisi oldukça, geçim kaygısına düştükçe insanlar heyecanla veya ideolojik nedenlerden daha çok, günlük yaşama bakarak oy vermeye başlıyor. Dolayısıyla her MHP’li hayatındaki bir kadına MHP’ye oy verdirmeyi başarabilse, MHP’nin baraj problemi akla hayale bile gelmez.

“Seçmen haline şükrediyor”

Peki CHP ve MHP’deki oy kaybı ne?

Türkiye’de 7 bin hanede gerçekleştirdiğimiz araştırmanın sonucuna göre, CHP’nin oyu yüzde 21.1, MHP’nin ise yüzde 11.8...

12 Haziran seçimlerinde CHP yüzde 25.9 oy almıştı, MHP ise yüzde 12.9... Görünen o ki MHP’de değil ama CHP’de bayağı bir düşüş var. Nedeni ne peki?

Dün ne dedik? AK Parti oyunu yüzde 54’lere taşıyor, çünkü milliyetçilerden ve MHP’den oy alıyor. AK Parti’nin son dönemde Kürt meselesi ve Güneydoğu ile ilgi söylemi ortada. Neredeyse MHP lideri Bahçeli’den daha milliyetçi bir söyleme sahip... Dolayısıyla bu artış doğal. BDP de oyunu yüzde 8.2’ye taşıyor, çünkü tam da bu milliyetçilik söylemi nedeniyle AK Parti’den oy alıyor. Bu arada MHP de CHP’den oy alıyor.

O zaman 12 Haziran seçimlerine göre kaybı en yüksek olan parti CHP. Çünkü oy alabileceği hiçbir parti yok?

Öyle. Üstelik AK Parti milliyetçi söyleminden dolayı ağırlıklı olarak MHP’den oy alıyor, ama istikrar vurgusuyla az miktarda da olsa CHP’den de oy alıyor. Çünkü hemen yanıbaşımızda Yunanistan’da başlayan ve tüm Avrupa’yı saran ekonomik kriz, yine hemen yanıbaşımızda Suriye ve Irak’ta başlayan ve neredeyse tüm Ortadoğu’yu saran siyasi istikrarsızlık nedeniyle seçmen, Türkiye’de tek başına iktidar olan, güçlü AK Parti hükümetinin devamını istiyor. Bu tip tehlikelerle, sorunlarla karşılaşmadığı için de haline şükrediyor.

“CHP’nin giden iki seçmeni var”

Ve bugün aslında oyunu CHP’ye verecekken, istikrarın devamı için AKP’ye veriyor?

Evet. Ama şu var; CHP yıllardır kendisine oy veren yüksek gelirli, yüksek eğitimli, kendini “Atatürkçü, laik ve milliyetçi” diye tanımlayan seçmenlerini 12 Haziran’da kaybetmedi. Çünkü gördük ki CHP Akdeniz’de, Ege’de, Trakya’da oyunu Türkiye ortalamasının çok üzerinde artırdı. Ama seçimlerden sonra o yıllardır CHP’ye oy verenlerden bir miktar oy kaybetmeye başladı.

CHP ve MHP artık birbirine daha çok benziyor

CHP neden oy kaybetmeye başladı? 

CHP’de özellikle parti içi muhalefetin dile getirdiği eksen kayması tartışmaları etkili olabilir bunda. CHP’nin giden iki seçmeni var. Biri, dediğim gibi az oranda olsa da AK Parti. İstikrar ve hizmet vurgusu nedeniyle. İkincisi ise MHP’nin seçmen profiline baktığımızda net olarak CHP’ye çok benzer olduğunu görmek mümkün. Eskiden de böyleydi ama şimdi daha çok benziyorlar birbirlerine.

Nasıl, açabilir misiniz?

Yapılan imaj araştırmalarında CHP seçmeni kendisini “Atatürkçü, laik ve milliyetçi” olarak tanımlıyordu. MHP seçmeni ise “Milliyetçi, Atatürkçü ve laikim” diyordu.

Yani öncelik sıralaması farklıydı?

Evet. Ama bu şu anlama gelmemeli; MHP’nin ve CHP’nin hiç mi dindar, muhafazakâr seçmeni yok? Elbette var. Sadece baskın olan imaj unsurları bunlardı. MHP ile CHP zaten birbirine benziyordu, son dönemde daha da benziyorlar.

Şimdi öncelik sıralamaları da aynı mı bu iki partide?

Yapılmış yeni bir imaj araştırması yok. Ama şunu söylemek mümkün; CHP içindeki yüksek gelirli, yüksek eğitimli seçmen oranı bir miktar azalıyor, MHP’de ise artıyor. Bu da değişimi teyit ediyor. CHP’den daha çok MHP’ye oy gidiyor, bir miktar da AK Parti’ye... Zaten AK Parti’ye oy gittiğini Antalya’da, İzmir’de gördük. Bu söylediklerim seçimden sonra yaptığımız çeşitli araştırmalarda gördüğümüz çarpıcı başlıklar. Ancak bu eğilim seçime kadar devam eder mi, CHP’ye kızıp MHP’ye gidenler, önümüzdeki seçimde MHP’ye oy verirler mi, bunu parti yönetimlerinin izleyecekleri politikalar belirleyecek.

Peki ama CHP’den MHP’ye gidişlerin nedeni ne? “CHP’nin ekseni kayıyor, CHP Alevi partisi oluyor” diyenler var... Bu gidiş o yüzden mi?

Bu başlı başına bir araştırma konusu. Bunu detaylıca araştırıp tespit etmek CHP için faydalı olacaktır.

12 Haziran’da CHP kesinlikle başarısız olmadı

Dün de kısaca geçmiştik ama, “Siz geçen seçimlerde CHP yüzde 30’ları bulabilir, Doğu ve Güneydoğu’da milletvekili çıkarabilir” demiştiniz. Çıkaramadı. Burada ne etkili oldu?

Bir kere net olarak şunu söyleyebilirim; Türkiye’de 12 Haziran seçimlerinden sonra “CHP başarısız oldu” algısı yerleştirilmeye çalışıldı. Hayır, CHP başarısız olmadı. Yüzde 25.9, yüzde 26 oy aldı. İkisi arasında ne fark varsa, sanki psikolojik olarak bir eşikmiş gibi sürekli yüzde 25.9 vurgulanıyor. Halbuki CHP’nin birkaç puan oyu dün de belirttiğim gibi bazı nedenlerle farklı yerlere gitti. Doğu ve Güneydoğu’da AK Parti ile BDP arasındaki o keskin siyasal söylem safları daha da sıklaştırdı. Oyların boşa gitme endişesi insanları BDP ve AK Parti arasında seçim yapmaya zorladı. Tabii bir de seçmen davranışı dediğimiz şey, bir gecede ya da üç ayda beş ayda keskin geçişler yapan bir davranış değil.

İkincisi de, deniyor ki “CHP’nin ekseni kayıyor. Bu yüzden CHP’ye oy verecek Atatürkçü, milliyetçi, laik seçmen CHP’ye oy vermedi.” Bir insanın bunu söyleyebilmesi için kör olması lazım. Türkiye’de seçim sonuçlarını incelediğinizde bunun kesinlikle doğru olmadığını görebilirsiniz. Oturdum, haftalarca seçim sonuçlarını inceledim. CHP’nin oyu İzmir’de 8 puan, Manisa’da 12 puan, Çanakkale’de 10 puan, Edirne’de 15 puan artmış. Mersin’de ve Adana’da da, her yerde oyu artmış CHP’nin. Sadece Doğu ve Güneydoğu’dan, yani Kürt kökenli seçmenlerden oy alamamış CHP. Dolayısıyla “CHP kendi tabanından oy alamadı” söylemini savunanlar lütfen il il seçim sonuçlarına baksınlar, yanlış düşündüklerini göreceklerdir. CHP hata yapmamış mıdır, elbette yapmıştır, bir sürü hata yapmıştır. Referandumdan önce genel af söylemi gibi... Ama 12 Haziran’da başarılı olmuştur. Sonraki süreçte ise pek çok olumsuz, başarısız adımları vardır. Meclis’e gitmemek, yemin etmemek gibi. CHP sadece kendi iç meseleleriyle hatırlanmaktadır. CHP doğru iş yapmamakta mıdır? Türkiye’nin sorunlarıyla ilgili doğru şeyler söylememekte midir? CHP, Van’da çadırda yaşayan insanların dertlerini dile getirmemekte midir? Yoksa getirmekte de duyuramamakta mıdır? Bunları söylemek benim görevim değildir ama halktaki algı böyledir. CHP Türkiye’nin meseleleriyle değil, kendi iç meseleleriyle algılanmaktadır. CHP’nin sanki delege hesabı, teşkilatlarla ilgili hesabı varmış gibi görünmektedir. CHP’nin asıl problemi kendini anlatamamaktır. Benim tavsiyem bir an önce kendi iç meselelerini bitirip Türkiye’nin temel meseleleriyle ilgili politikalar üretmeleridir.

CHP’de liderlik tartışması yok!

Peki CHP’li seçmen Kılıçdaroğlu’nun liderliğini benimsedi mi? Yoksa hâlâ “Keşke CHP’nin başında Baykal olsaydı” diyenler var mı?

Şunu net söyleyebilirim; CHP’de bir liderlik tartışması yok. Ben böyle pek çok tartışmanın maksatlı yapıldığını düşünüyorum. CHP’de liderin etrafındaki gücü paylaşma savaşı var, lideri değiştirme savaşı değil. Ben ne Deniz Baykal’ın, ne Önder Sav’ın Kemal Kılıçdaroğlu’nu değiştirmek gibi bir düşüncelerinin olduğunu sanmıyorum. Böyle olmuş olsaydı son üç ayda “Lider adayıyım” diye ortaya çıkan, bugüne kadar birtakım kampanyalar yapan adamların olması lazımdı.

O zaman Kemal Kılıçdaroğlu için tartışmasız CHP’nin lideri diyebilir miyiz?

Bugün için öyle. Kılıçdaroğlu CHP’nin lideri ama liderliğini pekiştirmek ve daha güçlü hale getirmek istiyorsa gücünü kurultaylardan değil, halktan almalıdır.

Yani gene sakin güç olarak devreye girmeli, belgeyle, bilgiyle konuşmalı?

Kesinlikle. Asla ve asla CHP’nin ve Sayın Kılıçdaroğlu’nun ideolojik tartışmalara girmemesi lazım. İdeolojik tartışmalarda kaybeden hep CHP oluyor. Son günlerde imam hatiplerle ilgili tartışmada mesela... Oysa “CHP dindar bir nesil istiyor mu, istemiyor mu? İmam hatiplerin orta kısmını siz mi açtınız, biz mi açtık?” tartışmasından sonra, geçmişte AK Parti’ye oy veren veya bugün çocuğu imam hatip lisesinde okuyan hiç kimse AK Parti’den vazgeçip CHP’ye oyunu verecek değil ki! Günün birinde AK Parti icraatlarından memnun olmazsa, oyunu aynı kulvarda olan bir başka partiye, HAS Parti’ye, Saadet Partisi’ne, BBP’ye verir. CHP’ye niye versin? Dolayısıyla bu tip ideolojik tartışmalar CHP’ye zarar veriyor. Çünkü farkında olmadan, bilmeyerek, istemeyerek Türkiye’nin temel meselelerinin konuşulmasının önüne geçiliyor. Türkiye’de biz temel sorunları konuşmuyoruz, bu tip şeyleri konuşuyoruz. Normalde halka sorsanız, “Türkiye’nin en önemli sorunu nedir?” diye, ne cevap verir? İmam hatip lisesi mezunu bir olarak soruyorum, kaç kişi “İmam hatiplilerin katsayı sorunudur” diye cevap verir? Türkiye’nin temel meseleleri, aş, iş, yoksulluk, işsizliktir. Elbette bu imam hatipliler konuşulmasın anlamına gelmiyor. Ama diğer temel meselelerin önüne geçmesini engellemek gerekir.

Bir imam hatipli olarak soruyorum

Türkiyede suç işlemiş kaç imam hatipli var?

Ama Türkiye’de çocuğuna dini eğitim vermek isteyen geniş bir muhafazakâr kesim de var...


Ben imam hatip lisesi mezunuyum. Dolayısıyla bu konuda ister istemez tarafım ve şunu söylüyorum; bir anne baba “Ben çocuğum dinî eğitim görsün istiyorum kardeşim! Fen, kimya ve matematikle beraber fıkıhı da, hadisi de öğrensin istiyorum” diyorsa, hiç kimsenin söyleyecek sözünün olmaması lazım. Türkiye’deki tüm okulların imam hatibe çevrilmesi gibi bir şey söz konusu olsaydı başka, ki değil. Dolayısıyla çocuğunu imam hatip lisesine göndermek isteyen gönderir. Kaldı ki imam hatip tartışmaları yapılırken insanlar lütfen istatistiklere baksınlar. Türkiye’de kaç tane suç işlemiş, rejim karşıtı imam hatip mezunu var? İmam hatipten tanıdığım onlarca, yüzlerce arkadaşım var. Hepsi de bu ülkeye canı gönülden, sadakatle bağlı, hakikaten rejimle ilgili, laiklikle ilgili problemi olmayan insanlardır. İstisnalar elbette de vardır. Normal lise mezununda da vardır. Ama ben iddialı olarak şunu söylüyorum; lütfen Emniyet Genel Müdürlüğü ve Adalet Bakanlığı ellerindeki suç istatistiklerini yayınlasın. Bir araştırmacı olarak talep ediyorum. Şayet, bu ülkede sayısal olarak imam hatip mezunlarının yüzde 5’i suç işlerken bu oran endüstri meslek veya normal liselerde yüzde 2 ise susacağım! Ama aksini iddia ediyorum. Çünkü öyle olmadığını biliyorum. Dolayısıyla siyasetteki bu dindarlık tartışması çok boş bir tartışma. Şöyle boş; dindarlık Allah’la kul arasındadır. Kim kimden daha fazla dindar, kimin öbür dünyada yeri neresi, mertebesi ne, bunları konuşmak insanların ne görevi ne de haddidir!

Peki Başbakan’ın “Dindar bir nesil yetiştirmek istiyoruz” söylemini bu tartışmalar arasında nereye oturtuyorsunuz?

Orada Sayın Başbakan’a şunu sormak lazım; “Biz dindar bir nesli zorla mı yetiştireceğiz” diyor, yoksa “Çocuğunu dindar yetiştirmek isteyenlerin önünü mü açacağız” demek istiyor. Bunu Sayın Başbakan’a sormak lazım.

Yarın: TÜRKİYE’DE İNSANLAR bugün EN ÇOK HANGİ KURUMA GÜVENİYOR?

Vatan, 07.02.2012

BDP’nin baraj problemi olmayacak AKP rekorunu tekrar kıracak!

A&G Araştırma’nın patronu Adil Gür’ün açıklamaları tüm siyasi ezberleri bozuyor:

A&G Araştırma tarafından 7 bin hanede gerçekleştirilen araştırmanın sonuçlarına göre, bugün seçim yapılsa BDP’nin oyu yüzde 8’in üzerinde çıkacak. AK Parti ise Kürt seçmenlerin oyunu kaybetmesine rağmen oylarını artırmaya devam edecek. Ve yüzde 49.9’luk rekorunu yüzde 54’lere taşıyacak. Peki nasıl? Ege, Akdeniz ve İç Anadolu’daki milliyetçi seçmenlerin oylarıyla... Gerisini söylemeye gerek yok, bu araştırmanın iki kaybedeni var; CHP ve MHP... Son söz Adil Gür’den; “Üstelik biz bu araştırmayı yaptığımızda henüz Uludere olayı yaşanmamıştı. Bugün yapsaydık belki de BDP oyları daha yüksek çıkacaktı!”

Uzun süredir arıyordum A&G Araştırma’nın patronu Adil Gür’ü... Gündemdeki tartışmalar o kadar çoktu ki, neredeyse ayda bir soruyordum; “Aylardır sesiniz soluğunuz çıkmıyor. Tartışılan pek çok siyasi mesele var, bunlarla ilgili hiç araştırma yapmadınız mı?” diye... “Yapıyoruz, ama henüz açıklamak için erken” oluyordu cevabı. Geçen hafta bir kez daha aradım, “Gelin, konuşalım” dedi. Kadıköy’deki ofisinde buluştuk. “Daha yeni çıktık seçimden... Ufukta seçim görülmediği ortamlarda siyasi tercihlerle ilgili kamuoyu araştırmaları genel eğilimleri ortaya koyar, ancak yüzdeleri tam olarak göstermeyebilir” diye girdi söze...

A&G Araştırma’nın yaptığı son araştırma seçmenin siyasi tercihi üzerine. Yani “Bugün seçim olsa oyunuzu hangi partiye verirdiniz?” sorusuna yanıt aranmış. Ama araştırma geniş bir içeriğe sahip, salt oy dağılımı değil aranan... Türkiye’nin dört bir tarafında 7 bin hane bizzat ziyaret edilerek, yüz yüze anketler sonucunda elde edilmiş veriler. Tüm verileri açıklayamıyor Adil Gür, zira araştırma önemli bir kurumun talebi üzerine yapılmış ve açıklama hakkı da onlarda...

Sadece iki rakamsal veri alabildim ağzından, ama öyle iki veri ki, sonuçlar Türkiye’nin siyasi geleceğini değiştirecek nitelikte... “Diğer tüm araştırmalar BDP’nin oyunun yüzde 4 ila 6 bandında olduğunu gösteriyor, oysa ki bizim araştırmamızdan çıkan sonuç çok farklı. Şu anda bir seçim yapılsa, BDP yüzde 8’in üzerinde oy alabilir” diyor Gür. Bu verilerden hareketle, önemli bir iddiada daha bulunuyor; zaten sözüne de “Ben iddialı biri olmayı severim” diye girerek: “Eğer süreç böyle devam ederse, 2014’te yapılacak bir erken seçim ya da 2015’teki olağan seçimde BDP yüzde 10 barajını rahatlıkla aşar. Bunun bir sebebi oy artışı olacak, diğer sebebi ise ilk kez oy kullanacak olan genç seçmenler...”

BDP’li seçmenin ortalama hane nüfusu 8 kişi!

Özellikle ilk kez oy kullanacak gençlere vurgu yapıyor Gür. Türkiye’deki ortalama hane nüfusu dört kişiyken, BDP’ye oy veren seçmenlerin hanesinde iki katı insan yaşıyor, yani ortalama yedi-sekiz kişi... Bu hanelerde çocuk sayısı fazla ve onlar iki yıl içinde oy hakkına kavuşacaklar. Bu da BDP’nin oylarını patlatacak ve barajı aşmasını sağlayacak.

Bir küçük not daha, bu araştırma Uludere’den önce yapılmış. “Uludere, Doğu ve Güneydoğu’daki BDP ile AK Parti arasındaki siyasal kırılmanın önemli noktalarından biri olabilir. Uludere’ye kadar AK Parti, hem iktidar hem muhalefet profili çiziyordu. Bu olayda sadece iktidar gibi davrandı” diyor Gür. Yine ona göre, bu araştırma bugün yapılsa, BDP’nin oyu yüzde 8’in de üzerinde çıkacak!

Şaşırtıcı, beklenmedik ve çok ciddi sonuçlar yaratabilecek veriler bunlar. Ama seçimlerden hemen önce yaptığımız söyleşide, herkesin “BDP en fazla 25 milletvekili çıkarır” tahmininde bulunduğu bir ortamda Adil Gür çok net konuşmuş ve “BDP 32 milletvekili çıkarır” demişti. Herkes de abartılı bulmuştu. Sonucu hatırlatalım; 35 milletvekili!..

Araştırmada ortaya çıkan bir diğer sonuç daha var ki, bu da özellikle iki muhalefet partisini kara kara düşündürecek gibi... Zira ilk sonuç AK Parti’nin Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da oy kaybına sebep olacak nitelikte ve öyle de! Ama buna rağmen, iktidar partisi hâlâ oylarını artırıyor. Diğer tüm bölgelerde yüzde 50’lik oy oranını korumakla kalmıyor, özellikle Ege, Akdeniz ve İç Anadolu’daki milliyetçi seçmenlerin oyu AK Parti’ye kayıyor. Peki yüzde 50’yi ne kadar geçebilir iktidar partisi? En az 4 puan! Bu da Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiç görülmemiş bir durum. Hem üçüncü dönem iktidarda olup hem de oyunu yüzde 50’nin üzerinde tutabilen ve hâlâ artırabilen bir parti!

Bugün seçim olsa nasıl bir tablo var karşımızda?

Yapılan tüm araştırmalar gösteriyor ki, AK Parti 12 Haziran’daki gücünü koruyor. Hatta birkaç puan daha fazla oyu.

Yani yüzde 53’lerde mi? Yoksa daha mı fazla?

52, 53, 54 demenin çok doğru olmadığını düşünüyorum. Seçmen davranışları bakımından Türkiye’de son dönemlerde pek çok anket yayınlanıyor. Bu anketlerden benim bulduğum bulguların en önemli farkı ise BDP’yle ilgili.

BDP’nin oyunun yüzde 4-6 olduğu görülüyor...

Evet. Halbuki ben BDP’nin oyunun yüzde 8’in üzerinde olduğunu görüyorum.

Yani neredeyse yüzde 10 barajını aşacaklar?

Evet. Türkiye’de siyasi tercihler bakımından çok önemli iki değişiklik var. Birincisi, Doğu ve Güneydoğu’da AK Parti’nin oyu azalıyor, BDP’nin oyu artıyor. Ama AK Parti Kürt kökenli seçmenlerden oy kaybederken, Ege’de, Akdeniz’de, Batı’da, Orta Anadolu’da milliyetçi seçmenlerden aldığı oyu artırıyor. Yani sizinle Mayıs ayında konuştuğumuz süreç devam ediyor. Tabii bunu da yadırgamamak lazım. Çünkü seçimlerden sonraki sürece baktığımızda AK Parti’nin milliyetçi söyleminin artarak devam ettiğini görüyoruz. O nedenle AK Parti Kürt kökenli seçmenlerden bir miktar oy kaybediyor, buna karşılık milliyetçi kökenli seçmenlerden aldığı oyu artırıyor.

BDP’nin oyunu yüzde 8’e çıkarması çok önemli, çok şaşırtıcı. Tüm siyasi ezberleri bozuyor...

Daha da şaşırtıcı, daha da iddialı bir şey söyleyeyim. Eğer bu süreç böyle devam ederse, 2014’de erken veya 2015’te zamanında yapılacak bir seçimde BDP yüzde 10 seçim barajını aşacaktır. Bunun nedenini sadece oy artışıyla açıklamak mümkün değil, alttan gelen seçmen artışı da var. Bugün Türkiye’deki hanelerde ortalama 4 kişi yaşıyor. BDP’li seçmenlerin hanesinde ise 7-8 kişi var. Çocuk sayısı fazla. Yeni seçmen olacaklar da eklendiğinde, bir dahaki seçimde BDP’nin kuvvetle muhtemel baraj problemi olmayacaktır.

Dolayısıyla Türkiye’de yıllardır “Ya, şu yüzde 10 ülke barajını düşürmeyelim, BDP barajı aşar, HADEP barajı aşar, DEHAP barajı aşar” endişesi vardı ya, ben diyorum ki “Beyler artık böyle bir baraj endişesine kapılmanıza gerek yok! Süreç bu şekilde devam ederse baraj problem olmayacak. Onun için gelin şu antidemokratik yüzde 10 ülke barajını ya tümüyle kaldırın ya da aşağıya çekin!” Bu arada biz bu seçim döneminde “Eğer yüzde 10 ülke barajı yüzde 4’e düşürülseydi, bunun Meclis’e yansıması ne olurdu?” diye de baktık. Gördük ki aslında BDP dışındaki partilerin milletvekili sayısında çok az sayıda değişiklik olacaktı. Yani siyasi partilerin milletvekili sayılarında dramatik değişiklikler olmayacaktı.

Uludere, AK Parti’nin siyasi kırılma noktası olabilir

Türkiye’de siyasi tercihler bakımından çok önemli iki değişiklik var. Birincisi, Doğu ve Güneydoğu’da AK Parti’nin oyu azalıyor, BDP’nin oyu artıyor. Ama AK Parti Akdeniz’de, Ege’de, Orta Anadolu’da milliyetçi seçmenlerden aldığı oyu artırıyor

Uludere olayı, Doğu ve Güneydoğu’daBDP ile AKP arasındaki siyasal kırılmanın önemli noktalarından biri olabilir. Uludere’ye kadar AK Parti hem iktidar hem muhalefet profili çiziyordu.

Bu olayda sadece iktidar gibi davrandı...

Araştırma sonuçlarına göre, BDP ve AK Parti seçimlerden sonraki 7-8 aylık sürecin kârlı partileri gibi görünüyor...

Evet. Bir de herkese göre sürpriz olan, bana göre sürpriz olmayan ise BDP ağır ağır yüzde 10 ülke barajını aşmaya aday gibi görünüyor.

- Siz rakam vermekten kaçınıyorsunuz ama merak ediyorum, AK Parti’nin oyu yüzde 53-54 olabilir mi?

Evet. Şu anda yüzde 53-54 bandında...

BDP de yüzde 8 bandında, öyle mi?

Evet. Yüzde 8.5’in altında, yüzde 8’in üzerinde görünüyor. Ama şunu özellikle belirtmek istiyorum; bu araştırmaların artı, eksi yüzde 1.5 hata payı vardır. Yalnız bu şu manaya gelmez; “Araştırmacı BDP için yüzde 8.2 diyor, yüzde 1.5 hata payı var, yani BDP’nin oyu yüzde 6.7 de olabilir.” Hayır, böyle değil.

- Neden değil?

Çünkü aynı örneklemde yaptığınız geçmiş araştırmalarda BDP’nin oyu yüzde 6.5 görünürken, yine yüzde 6.5 çıkıyordu. Eğer şimdi yüzde 8.2 görüyorsanız, bu olsa olsa yüzde 7.7 ya da yüzde 8.5 olabilir. Ama bu hayretle karşılanacak bir durum değil. Hatta daha da ileri giderek bir şey söyleyeyim, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Kürt meselesiyle ilgili çıkışları Batı’da biraz daha milliyetçilik hassasiyetleri olan seçmen tarafından kızgınlıkla karşılanıyor, siyaseten yanlış bulunuyor. Ama devlet adamlığı bakımından baktığınızda aslında Doğu ve Güneydoğu’da AK Parti’nin oyunun bir miktar azaldığı bir süreçte, BDP ile beraber o siyasi arenada başka bir partinin de yer alması hem demokrasimizin gelişmesi hem de bölgedeki siyasi kutuplaşmanın azalması açısından daha sağlıklı görünüyor.

- Peki ya CHP’nin bu söylemi oya dönüştü mü?

Dönüşmedi. 12 Haziran’da belki en önemli sürprizlerden biri şuydu; Kürt kökenli seçmenler “CHP’ye oy verebilirim” dedi ama vermedi.

- Siz de geçen seçimlerde bir tek CHP konusunda yanıldınız galiba. “CHP yüzde 30’ları bulabilir ve Siirt’ten milletvekili çıkarabilir” demiştiniz. Çıkaramadı. Burada ne etkili oldu sizce?

Kuvvetle muhtemel AK Parti ile BDP arasındaki o keskin siyasal söylem, safları daha da sıklaştırdı. Oyların boşa gitme endişesi insanları BDP ve AK Parti arasında seçim yapmaya zorladı. Tabii bir de seçmen davranışı dediğimiz şey, bir gecede ya da üç ayda, beş ayda keskin geçişler yapan bir davranış değil. Gerçi CHP o bölgenin yabancısı değil. Geçmişte milletvekili de çıkarıyordu.

- Çok geçmişte ama...

Evet ama hiç alışkanlığı olmayan, o bölgelerde hiç oy alamayan bir parti de değildi.

- Peki BDP’nin oylarındaki bu artış bize Türkiye’de nelerin değiştiğini gösteriyor? Seçmenin isteği ne? Özerklik mi, ayrılmak mı?

Türkiye’de 2 yıl önce bir açılım süreci yaşandı ve o açılım sürecinde biz hiçbir şeyi konuşmadan kamplaştık, kutuplaştık ve sonunda da açılımı öldürdük. Açılım dediğimizde sadece Habur görüntüleri kaldı insanların aklında...

- O günlerde eski DEP milletvekili Sedat Yurtdaş’la bir söyleşi yapmıştım. “Açılım süreci geri dönülmez bir süreç. Kürtler için ister ‘şişeden çıkan cin’, ister ‘Pandora’nın kutusu açıldı’ deyin, buradan geri dönüş yok. Artık Kürtlerin haklarının verilmesi gerekiyor. Kürtler geç kalınmış bir uluslaşma yaşıyor. Bu geç uluslaşmanın yarattığı etkiyle her fırsatta tıpkı bir volkanik fışkırma gibi her yerden fışkıracaklar. Bunu Kürtler de Türkler de herkes bir yere kaydetsin. Kürtler bu noktadan sonra kendilerini dilleriyle, kültürleriyle ifade etmek için buldukları her ortamı sonuna kadar değerlendirecekler. Bunu keşke yapsalar, çünkü barış diliyle yapacaklar” demişti. Siz BDP’nin baraj problemi olmayacak deyince bu sözler geldi aklıma. Açılımdan sonraki değişimi de, yüzde 8’i de iyi açıklıyor bence...

Her yerden Kürtler fışkırmasına gerek yok. Zaten varlardı orada.

- Ama bu şuna benzemiyor mu? AK Parti’den önce de başörtülüler vardı ama daha bir görünür oldular. Açılımdan sonra da belki Kürtler daha görünür oldular...

Yok. Benim ifade etmeye çalıştığım şu; Türkiye’de iki yıl önce açılımı konuşurken, “Kürtçe eğitim olsun mu, olmasın mı? Köylerin, kentlerin ismi yine eskisi gibi Kürtçe olsun mu, olmasın mı?” gibi konuları tartışıyorduk. Bugün hükümet üyeleri açılım sürecinin bitmediğini, devam ettiğini ve sonuna kadar arkasında olduklarını söylüyor ama Türkiye’de çok şey değişti geçen iki yıl içinde. BDP’nin sürekli olarak dile getirdiği özerklik söylemi bugün o bölgedeki insanların taleplerinde önemli değişiklikler yaptı. Bunu net olarak görmek mümkün.

“BDP’li seçmen de PKK ile arasına mesafe koymuyor”

Yani açılımdan öncesine göre Kürtlerin taleplerinde çok fark var?


Evet. İki yıl önce yaptığımız araştırmalarda “Özerk bir yönetim ister misiniz?” sorusuna Kürtler’den çok düşük oranda “evet” cevabı gelirken, BDP’nin her gün, her fırsatta, her platformda özerklik istediği bir ortamda, bunun BDP tabanında karşılık bulmamasını düşünmek zaten akla ve mantığa aykırı. Dolayısıyla 2009’dan bugüne çok ciddi manada özerk bir yönetim isteyenlerin sayısında artış var. Ama genelde bu tip talepler özellikle Güneydoğu Anadolu bölgesinde daha fazla destek buluyor. Doğu Anadolu’da daha az.

- Neden?

Doğu Anadolu AK Parti’nin Türkiye ortalamasının çok üzerinde oy aldığı bir bölge. Ayrıca Malatya, Erzurum ve Elazığ gibi büyük illerdeki Kürt kökenli seçmenler üzerinde BDP pek etkili olamıyor.

- Peki ya İstanbul’da?

Batı’da da çok daha az etkisi. Yapılan hiçbir kamuoyu araştırmasında, “Kürtlerin yarısı, yarıya yakını, yarıdan fazlası ayrı bir devlet istiyor” gibi bir şey yok. BDP’nin de zaten yakın zamana kadar böyle bir söylemi yoktu. Şunu net olarak söyleyelim de, bir muammaymış gibi, adamın ağzının içinde bir laf var da çeviriyor çeviriyor söyleyemiyor gibi anlaşılmasın. Türkiye’de bugün bir referandum yapılsa, kendisini Kürt olarak tarif eden seçmenlerin ayrı bir devlet talebi yok.

- Hiç mi yok?

Elbette ki, özellikle Güneydoğu’da bu dediğim sürekli dillendirmeden kaynaklanan bir demokratik özerklik talebi var. Ama halka, “Demokratik özerklik nedir?” diye sorduğumuzda buna Kürtlerin yüzde 80-90’ının cevap vermesi mümkün değil.

- Sordunuz mu?

Tabii ki sorduk. Gördük ki insanların söyleye söyleye diline pelesenk yaptığı şeyler, bir müddet sonra hafızalara kazınıyor ama insanlar içeriğiyle ilgili pek bir şey bilmiyor. Yaptığımız araştırmaya göre, Türkiye’de kendisini Kürt olarak tarif eden seçmenlerin çok büyük bir çoğunluğunun ayrı bir devlet talebi yok. Ama henüz şu da yok; “Yahu kardeşim isteyip duruyorlar, verelim de kurtulalım!” Bunun yanında demokratik özerklikle ilgili Güneydoğu’da bir artış var. Çünkü BDP o bölgede güçlü. Ama Batı’da aynı partiye oy veren seçmenlerin bunu istemediğini görüyorsunuz. Bu da biraz daha sosyoekonomik nedenlerden kaynaklanıyor.

Şu da var tabii; BDP’nin demokratik özerklik, hatta zaman zaman bazı temsilcilerinin ayrı devlet söylemi, Kürt sorununun çözümünü kolaylaştırmıyor aksine zorlaştırıyor. Çünkü sert BDP söylemi karşısında BDP’li olmayan diğer seçmenlerde, “Kürtlere daha fazla hak verilirse ne olur?” sorusuna cevap olarak, “Türkiye bölünür. Türk-Kürt kavgası çıkar” algısı güçleniyor ve hakim oluyor. Bu da iktidarın Kürt sorununun çözümü konusunda elini bağlıyor, oy kaybetme kaygısıyla adım atmasını engelliyor.

- Kürtlerin PKK konusunda görüşleri ne peki? Onlar da, “PKK, Kürt halkının sigortasıdır” diyen Leyla Zana gibi mi düşünüyor?

Seçmen dediğimiz insanlar, bu tip sorulara oy verecekleri partinin söylemi doğrultusunda cevap veriyor. Yani eğer sorunuz şuysa, “BDP ile PKK arasına çok mesafe koymuyor ama BDP’ye oy veren seçmen PKK’yla arasına mesafe koyuyor mu?” Hayır, koymuyor. BDP ne kadar mesafe koyuyorsa o da o kadar mesafe koyuyor. Doğu’da, Güneydoğu’da veya Batı’da kendini Kürt olarak tarif edip AK Parti’ye oy veren seçmenlerin ezici bir çoğunluğu “PKK terör örgütüdür” diyor, BDP’ye oy veren seçmenlerin yüzde 100’ü olmasa da büyük bir çoğunluğu ise, “PKK, Kürt halkının haklarını savunan bir örgüttür” diyor. Ama bu işin doğasında olan bir şey. Oy verdiği partinin söylemi ne ise seçmen de doğal olarak onu söylüyor.

- Peki, bu araştırmayı Uludere’den önce mi yaptınız, sonra mı?

Önce.

- Sonra yapsaydınız sonuç ne olurdu?

Uludere, Doğu ve Güneydoğu’daki BDP ile AK Parti arasındaki siyasal kırılmanın önemli noktalarından biri olabilir. Ölçmek lazım. AK Parti çok yakın zamana kadar bu ülkede hem iktidar hem muhalefet görevini görüyordu. Başarısının bir sebebi de buydu. Uludere’den bu yana AK Parti iktidar görevini gördü ama muhalefet görevini görmedi. Yani şuna gelmek istiyorum; Türkiye’de yakın zamana kadar hep şu vardı; “AK Parti yapmak istiyor, yaptırmıyorlar. Birileri engelliyor!” Hep birileri vardı. Artık o birileri yok. Dolayısıyla günahıyla sevabıyla, başarısıyla başarısızlığıyla her şey artık AK Parti’ye mal olacaktır. Yakın zamana kadar şikayet ettiğimiz Anayasa Mahkemesi, asker, yargı gibi muhalefet eden kurumların bundan sonra muhalefetinden söz edemeyeceğimiz için, artık AK Parti her icraatından kendisi sorumlu olacaktır.

- Dolayısıyla önemli bir sürece giriyoruz?

Kesinlikle önemli bir sürece giriyoruz. Uludere’de ilk kez AK Parti’nin iktidar görevini gördük ama muhalefet görevini yapmadığını gördük. Bunun sonuçları olacaktır!

YARIN: AK Parti’nin oyunu artırmasının sebepleri... MHP ve CHP’nin durumu...
 

Vatan, 06.02.2012


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.