Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Siyasi Gündem > 'Mevcut Anayasa Türkiye'ye dar geliyor'

'Mevcut Anayasa Türkiye'ye dar geliyor'

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye ekonomisinin, bir zamanlar ekonomik krizlerin siyasi krizleri, siyasi krizlerin ekonomik krizleri körüklediği, bir belirsizlik, ümitsizlik, güvensizlik ortamından bugünlere ulaştığını söyledi.

Babacan, TBMM Genel Kurulunda, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nın tümü üzerinde, Hükümet adına görüş ve eleştirileri cevapladı. 2012 yılı bütçesinin bozulan dış dünya konjonktürü dikkate alınarak, mali disiplini güçlendirecek ve Orta Vadeli Program'da ortaya koyulan perspektife destek verecek bir yapıda hazırlandığını ifade etti.

2012 yılı bütçesinin, AK Parti Hükümetleri tarafından hazırlanan 10. bütçe olduğuna dikkati çeken Babacan, diğer 9 bütçede olduğu gibi 2012 yılı bütçesinde de bir yandan küresel şartlar dikkate alınırken, diğer yandan da sosyal politikalar, özellikle istihdam artışının özenle gözetildiğini belirtti.

Diğer bütçelerde olduğu gibi bu bütçede de halka hizmeti en öncelikli hedef olarak benimsediklerini, ekonomik kalkınmaya odaklandıklarını, bireysel ve toplumsal refahı gözettiklerini anlatan Babacan, şöyle devam etti:

''Yine bu bütçe ile gerekli olan kamu yatırımlarını sürdürmeyi, özel sektörün üretim ve yatırımlarını desteklemeyi, ihtiyacı olan toplum kesimlerine el uzatmayı, kamu çalışanlarının, tarım üreticisinin alın terinin karşılığını vermeyi ve vatandaşlarımızın sağlık ve eğitim gibi en önemli kamu hizmetlerinden yeterince yararlanmalarını hedefliyoruz. Hiç kuşkusuz, bu bütçe, AK Parti iktidarında 9 yıldır devam eden ekonomik ve siyasi istikrara yeni bir halka teşkil edecektir.

Türkiye ekonomisi, bir zamanlar ekonomik krizlerin siyasi krizleri, siyasi krizlerin ekonomik krizleri körüklediği, bir belirsizlik, ümitsizlik, güvensizlik ortamından bugünlere ulaşmıştır. Üç haneli rakamlara kadar yükselen enflasyon, yüksek kamu açıkları ve kamu borç yükü gibi unsurlar yıllarca tüm ekonomik birimlerde ciddi güven zafiyeti oluşturmuştu. Türkiye, o günden bugüne kadar büyük yol kat etmiştir. Ekonomik istikrar kalıcı olarak sağlanmış, üreticinin ve yatırımcının önünü açan bir anlayışla ekonomik programlar uygulamaya konulmuş, şeffaflık ve öngörülebilirlik garanti altına alınmış ve Türkiye her alanda tarihinde görülmemiş başarılara imza atarak, küresel ölçekte takdirle bahsedilen bir ülke konumuna yükselmiştir.

Türk dış politikası uluslararası kamuoyunda dikkatle izlenir hale gelmiştir. Küresel gelişmelere ve ulusal önceliklerimize paralel olarak Orta Asya, Kafkaslar, Ortadoğu, Balkanlar ve Afrika'da yeni açılımlar gerçekleştirilmiş, dünyanın her noktasını dikkatle izleyen, kucaklayıcı, bütünleştirici bir yaklaşım benimsenmiştir. Dış politika alanındaki bu açılımlara paralel olarak gerçekleştirilen iş birliği projeleri beş kıtaya yaygınlaştırılmıştır.''

-''Dış politikada sıfır sorun''-

AK Parti'nin, 12 Haziran seçimlerinde, Türkiye genelinde hemen hemen her iki seçmenden birinin oyunu alarak, yüzde 49,8 gibi yüksek bir oranla ve üçüncü kez birinci parti olarak, demokrasi tarihinde örneği az görülür bir başarı elde ettiğini vurgulayan Babacan, ''12 Haziran seçimlerinde, milletimiz, AK Parti'nin 9 yıldır yaptığı icraatları onayladığını, aynı zamanda 2023 yılı hedeflerine de gönülden inandığını sandık yoluyla ilan etmiştir'' dedi.

Milletin, AK Parti hükümetlerinin politikalarına güvendiğini, bu politikaların sürdürülmesi gerektiğini, istikrar ve güven zemininin muhafazasını 12 Haziran'da çok net şekilde ifade ettiğini kaydeden Babacan, ''12 Haziran seçimleri, bütün siyasi partiler kadar, AK Parti ve AK Parti Hükümeti için, adeta politikaların, plan ve projelerin test edildiği, sınandığı bir seçim olmuştur. İç politikadan dış politikaya, ekonomiden demokratikleşmeye kadar her alanda milletimiz AK Parti politikalarına duyduğu güveni ortaya koymuştur. Bu bütçe görüşmelerinde, şu hususları, özellikle vurgulamak durumundayız. İç politika dış politikadan ayrı değildir. Ekonomi, demokratikleşmeden bağımsız değildir'' şeklinde konuştu.

''İçine kapanmış, dünya ile arasına duvarlar örmüş bir ülkenin, iç politikada istikrarı, ekonomide büyümeyi, demokratikleşmede reformları gerçekleştirmesi beklenemez'' ifadesini kullanan Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Aynı şekilde, ekonomisi zayıf, istikrarsız, güven zemininden uzak bir ülkenin, dış politikada elinin güçlü olması da beklenemez. AK Parti hükümetleri, 9 yıl boyunca işte bu hassas dengeyi gözetmiş, tek alanda değil, her alanda koordineli, uyumlu bir çalışmayla topyekun gelişmeyi Türkiye;ye yaşatmıştır. AK Parti iktidarı, dış politikada, 'Sıfır sorun' ilkesinden asla vazgeçmemiştir, asla taviz vermemiştir. Aktif dış politikamızın ve sıfır sorun ilkemizin, başta ekonomi olmak üzere, Türkiye'de her alanda ne boyutta yansımalarının olduğu açıktır, nettir. Bakınız, sıfır sorun, susmak değildir, onaylamak değildir, sessiz, tepkisiz kalmak asla değildir. Biz, başta bölgemiz olmak üzere, barışı tesis etmek için her zeminde ve her fırsatta azami gayreti gösterdik. Bütün komşularımızla sorunları masaya yatırdık ve aktif şekilde sorunların çözümü için çaba sarf ettik. Ancak, bunu yaparken, bölgemizde olsun, dünyada olsun, haksızlıklara, zulme, çatışmalara, katliamlara, yoksulluğa ve gelir adaletsizliğine, hukuksuzluğa göz yummadık. Afganistan'daki insanı da Gazze'deki insanı da bir can olarak gördük.

Afrika, Somali, Libya, Mısır, Tunus, Filistin için seferber olduk. Haiti, Şili, Gürcistan için de seferber olduk. Dinine, mezhebine, derisinin rengine, yaşadığı toprağın altındaki madenlere, petrole, elmasa bakmadan, insana sadece insan olduğu için sahip çıktık, hakkını savunduk. 'Birileriyle ters düşeriz' diye bakmadık. 'Birilerini karşımıza alırız' diye tedirgin olmadık. Diyalog, uzlaşma, barış ne kadar ilkelerimiz olduysa insan hakları ve hukuk da o kadar temel ilkelerimiz oldu. İşte şu anda da Ortadoğu'da yaşanan hadiselere aynı ilkelerden bakıyoruz. Libya'ya, Tunus'a, Mısır'a nasıl insaniyet gözlüğüyle, vicdan nazarıyla baktıysak, Suriye'ye de sadece insaniyet gözlüğüyle, vicdan nazarıyla bakıyoruz. Biz, 9 yıl boyunca Suriye ile iyi ilişkiler tesis etmenin gayreti içinde olduk. Bir yandan iki ülkenin karşılıklı istifadesine olacak adımları atarken, bir yandan da ülkelerimizin ve bölgelerimizin refahı adına reformların üzerinde dikkatle durduk. Suriye yönetimine, en üst düzeyde, gereken reformların yapılması tavsiyesini her fırsatta ifade ettik. Suriye'nin uluslararası sisteme entegre olabilmesi, sorunları çözebilmesi, halkının refahını artıracak reformları gerçekleştirmesi için yönetimi her zaman teşvik ettik.

Tunus, Mısır ve Libya'nın ardından, Suriye'de olaylar başladığında, son derece soğukkanlı biçimde yine Suriye yönetimine tavsiyelerimizi ilettik. Ne var ki Suriye yönetimi, reformları cesaretle, kararlılıkla gerçekleştirmek yerine, hem bize, hem tüm dünyaya doğruları söylememiştir, verdiği sözlerde durmamıştır. Suriye yönetimi, muhalefetin taleplerine, halkın isteklerine kulak vermek yerine, şiddeti, öldürmeyi, sindirmeyi, susturmayı tercih etmiştir. Suriye'de kan akarken, Suriye'de masum insanlar öldürülürken, yanı başımızda açık bir zulüm yaşanırken, hiç kimse bizden susmamızı, tepkisiz kalmamızı bekleyemez. Türkiye'nin Suriye'ye karşı tavrı, tamamen insanidir, tamamen hukukidir.''

Kan ve gözyaşının dinmesinden, Suriye'de ve bölgede huzur ve barışın sağlanmasından başka hiçbir arzularının olmadığının bilinmesini isteyen Babacan, tüm bölge ülkelerinin de kendilerinin Suriye konusundaki barışçı, insani tutumumuzu gördüğünü ve bunu desteklediğini ifade etti. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye'nin, bir yandan tarihiyle yüzleşmeye, tarihin karanlık hadiselerini aydınlatmaya, diğer yandan aydınlık bir gelecek inşasına aynı ivmeyle devam edeceğini söyledi.

TBMM Genel Kurulunda, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinde Hükümet adına eleştirileri yanıtlayan Babacan, güçlü bir ekonomi ve güçlü bir ülke için, iç huzurun ve güvenliğin ne kadar önemli ve elzem olduğunun son 9 yılda bir kez daha teyit edildiğini belirtti.

Zor bir coğrafyada bulunan Türkiye'nin istikrar, huzur ve güvenliğine yönelik terör saldırılarına maruz kaldığını ifade eden Babacan, ''Bugün artık, terörist faaliyetlerin, tamamıyla Türkiye'nin huzuruna kastettiği daha net olarak ortaya çıkmıştır. Terör örgütünün, iddia ettiği gibi, bir hak mücadelesi veren örgüt değil, taşeron bir örgüt olduğu daha net olarak görülmüştür'' diye konuştu.

Hükümetin 9 yıl boyunca, Doğu ve Güneydoğu'ya yaptığı yatırımların, demokratikleşmede attığı cesur adımların, terör örgütünü zeminsiz bıraktığını, istismarı önlediğini, örgütün niyetlerini adeta iyot gibi açığa çıkardığını kaydeden Babacan, şöyle devam etti:

''Şunu bugün artık çok net olarak görüyoruz: Terör örgütü demokratikleşme adımlarından çok ciddi şekilde rahatsızlık duyuyor. Terör örgütü, ülkede artan kardeşlik ikliminden ciddi şekilde rahatsızlık duyuyor. Terör örgütü, bataklığın kurutulmasından, istismar araçlarının ortadan kalkmasından büyük rahatsızlık duyuyor. Son dönemde artan saldırılar, terör örgütünün bu rahatsızlığını açıkça göstermiştir. Ayrıca bu saldırılar, terör örgütünün yeni bir ihale alarak, taşeronluk yaptığını da tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde netleştirmiştir.

Doğu ve Güneydoğu'ya yapılan devasa yatırımlar, eğitim, sağlık, adalet ve emniyet hizmetleri, terör örgütünün istismar alanlarını yok etmiştir. Tüm tahriklere, tüm senaryolara rağmen Hükümetimiz, demokrasi güvenlik dengesinden asla taviz vermemiştir, vermeyecektir. Terörle kararlılıkla mücadele ederken, sivil halkın hukukunu gözetiyor, bölgenin refahını en üst düzeyde geliştirmek için yatırımlarımızı sürdürüyoruz. Nitekim bugün, bölge halkı da terör örgütünün gerçek yüzünü görmekte ve arasına mesafe koymaktadır.

Terör örgütünün son dönemde masum sivillere, çocuklara, hatta doğmamış bebeklere yönelik saldırıları, en önce bölge halkı tarafından nefretle karşılanmıştır. Terör örgütünün, kendi militanlarına dahi acımasız bir şiddet uyguladığı görülmüş, terörün maskesi düşmüştür. Hükümet olarak, terörle mücadeleyi hız kesmeden sürdüreceğiz.''

Babacan, gerek güvenlik tedbirleriyle, gerek diplomatik girişimlerle, gerekse demokratikleşme adımlarıyla, terörü minimize etme çabalarının kararlılıkla yürütüleceğini belirterek, ''Türkiye, bir yandan tarihin karanlık hadiselerini aydınlatmaya, bir yandan da aydınlık bir gelecek inşasına aynı ivmeyle devam edecektir'' diye konuştu.

-''Mevcut Anayasa Türkiye'ye dar geliyor''-

Üçüncü AK Parti iktidarı döneminde demokratikleşme adımlarının hız kazanacağı, Türkiye'nin bölgesinde demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olarak yükseleceği bir dönem olacağına işaret eden Babacan, ''Hiç şüphesiz, yeni bir Anayasa, bu üçüncü dönemimizin en önemli adımlarından olacaktır'' diye konuştu.

Mevcut anayasanın, bölgesinde ve dünyada ilham kaynağı olan Türkiye'ye artık dar geldiğinin herkes tarafından kabul edildiğini ifade eden Babacan, bu nedenle yeni bir anayasanın yapılması için çalışmaların başlatıldığını anımsattı. Babacan, ''İnşallah bu Meclis sivil, demokratik, katılımcı bir Anayasa yapabileceğini milletimize ve dünyaya ispat edecektir'' dedi.

-Küresel kriz-

Babacan, geçen yılki bütçe dönemi ile kıyaslandığında bu yıl küresel ekonomiye ilişkin iyimserliğin biraz daha azaldığını, özellikle AB bölgesindeki borç ve bankacılık sektörü sorunları nedeniyle karamsarlığının arttığı bir dönemden geçildiğini söyledi.

Babacan, şöyle devam etti:

''Krize yüksek borçluluk oranlarıyla yakalanan ülkeler, genişletici politikalar nedeniyle kamu açıklarının artırması ve büyüme performanslarının azalması nedeniyle sürdürülmesi mümkün olmayan borçluluk oranlarına ulaşmışlardır. Kamu borcuna ilişkin endişelerin bankacılık sistemine ilişkin görünümü kötüleşmesi sorunu daha da ağırlaştırılmıştır. Bunun sonucunda da hem piyasalarda hem de reel sektörde güven ortamı ciddi şekilde zarar görmüş hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ekonomilerde büyüme yavaşlamış, özellikle Avro Bölgesi ekonomisine ilişkin resesyon beklentileri giderek kuvvetlenmiştir.

Avrupa Birliği Komisyonu'nun en son tahminlerine göre önümüzdeki dönemlerde Avro Bölgesi ekonomisinde neredeyse sıfır büyüme beklenmektedir. Geçtiğimiz hafta yayınlanan son OECD tahminlerine göre de Avro Bölgesi ekonomisinde bu yılın son çeyreğinden 2012 yılının ikinci çeyreğine kadar daralma beklenmekte, sonraki dönemlerde ise büyümenin çok zayıf seyretmesi öngörülmektedir.

Avro Bölgesine ilişkin düşük büyüme beklentilerine paralel olarak küresel büyüme beklentileri de her geçen ay bozulmaktadır. Eylül ayındaki IMF tahminlerine göre 2011 ve 2012 yılları küresel büyüme tahminleri yüzde 4 seviyesindeyken, Kasım ayındaki OECD tahminlerine göre küresel ekonominin daha da yavaşlayarak 2011 yılında yüzde 3,8 oranında, 2012 yılında ise yüzde 3,4 oranında büyümesi öngörülmektedir.

Avro Bölgesindeki borç krizi Almanya hariç neredeyse tüm bölge ülkelerine sirayet etmiş durumdadır. Eğer gereken tedbirler en kısa zamanda alınmazsa krizin daha da derinleşerek sistemik bir hal alması ve bankacılık kanalıyla küresel boyutlara ulaşması sürpriz olmayacaktır.''

-''G-20 gibi yapıların önemi artmıştır''-

Avro Bölgesinde ortak bir para politikası olduğunu, bu nedenle münferit ülkelerin para ve kur politikaları işlerliğini yitirdiğini belirten Babacan, bu ülkelerde, raydan çıkan kamu dengelerini ve dış dengeleri düzeltecek tek mekanizma olarak maliye politikaları kaldığını ifade etti.

Bu mekanizma aracılığıyla yapılacak düzeltmenin sancısının ve sosyal maliyetinin büyük olduğunu anlatan Babacan, ''Pek çok hükümet zayıflamıştır. İnanılır ve güvenilir planlar ortaya konulamamaktadır. Bu durum, özellikle Avro Bölgesinde borç sorununu derinleştirici bir rol oynamaktadır. Avro Bölgesinde güçlü, ortak bir kamu maliyesi çerçevesinin acilen oluşturulması gerekmektedir. Bu çerçevenin etkili yaptırım mekanizmalarını da içermesi şarttır'' diye konuştu.

Avrupa'da borç kriziyle beraber bankacılık sektörünün bilanço yapısının zayıflığının da küresel ekonominin karşı karşıya kaldığı önemli risklerden biri olduğunu dile getiren Babacan, bu nedenle bölgedeki bankaların sermaye yeterliliklerinin artırılması gerektiğine işaret etti.

Pek çok Avrupa ülkesinde yapısal reformların kaçınılmaz hale geldiğini vurgulayan Babacan, şunları söyledi:

''Bununla beraber Avrupa Merkez Bankası, Avro Bölgesinde olan hiçbir ülkede finansal bir çöküşe izin vermemelidir.

Son dönemde yaşanan gelişmeler, ülkelerin birlikte, kararlı ve eşgüdümle hareket etmelerini zorunlu hale getirmektedir. Türkiye'nin, gelişmekte olan ülkelerin de dahil olduğu G-20 gibi yapıların önemi artmıştır. Küreselleşmenin getirdiği ticari ve finansal ilişkilerin boyutu, küresel işbirliğinin yanında bölgesel işbirliklerinin de önemini gün yüzüne çıkarmıştır.

Genel olarak Avrupa'nın, özel olarak ise Avro Bölgesinin ekonomimiz için taşıdığı önem, bölgeyi yakından takip ederek, gerektiği noktalarda hızlı bir şekilde tepki vermemiz ihtiyacını doğurmaktadır. Katıldığımız uluslararası platformlarda, iyi düşünülmüş plan ve programlar hazırlanması, yapısal zafiyetleri giderecek politikalar geliştirilmesi ve bunların dirayetle uygulanması ihtiyacını üzerine basarak dile getiriyoruz.''

Star, 08.12.2011


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.