Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Siyasi Gündem > Gül'den Rusya'da Ortadoğu mesajı

Gül'den Rusya'da Ortadoğu mesajı

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Rusya'nın Yaroslavl kentinde bu yıl üçüncüsü düzenlenen Küresel Politika Forumu'na katıldı.

Bu yıl üçüncüsü düzenlenen forumun kısa sürede küresel anlamda önemli bir platforma dönüştüğünü ifade eden Gül, foruma hitap etmekten büyük bir mutluluk duyduğunu belirtti. 
 

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Norveç'te, Temmuz ayında onlarca kişinin hayatını kaybettiği saldırının terörizm ve aşırıcılığın belirli bir din ve coğrafya ile bağlantılı olmadığını, Avrupa'da giderek daha fazla destek bulmakta olan aşırı sağ ideolojilerin ciddi bir güvenlik riski oluşturduğunu en net biçimde ortaya koyduğunu söyledi. Gül, ''Batı'nın ırkçılık ve yabancı düşmanlığı gibi nükseden hastalıklarını tedavi etmek, Doğu'nun çoğu kez az gelişmişlikten kaynaklanan sorunlarıyla başa çıkmaktan daha çetin bir mücadele gerektirmektedir'' dedi.

Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev'in davetlisi olarak, ''şeref konuğu'' sıfatıyla foruma hitap eden Cumhurbaşkanı Gül, konuşmasına, dün Yaroslavl kentinde meydana gelen uçak kazasında hayatını kaybedenler için başsağlığı dileyerek başladı. Gül, ''Başta Medvedev olmak üzere bütün Rus halkına başsağlığı diliyorum. Uçakta başka ülkelere mensup kişiler de hayatlarını kaybetmiştir. Herkesin acılı ailelerinin acılarını paylaşıyorum, herkese sabır ve metanet temenni ediyorum'' diye konuştu.

Türkiye'nin artan ekonomik, siyasi gücü ve demokratik standartlarına paralel şekilde daha aktif ve etkin bir dış politika izlediğine işaret eden Gül, insan haklarının ve demokrasinin gelişmesinin, barış, kalkınma ve sosyal adaletin tesisinde önemli rol oynayacağına olan inancını dile getirdi.

Cumhurbaşkanı Gül, Kuzey Afrika'da başlayan ve Ortadoğu ülkelerine yayılan değişim ve demokratik dönüşüm hareketlerini 1848 ve 1989 devrimlerine eşdeğer olarak gördüğünü belirterek, şöyle konuştu:

''Bölgenin modern, demokratik devlet modeline geçiş yönünde tarihi bir dönemecin eşiğinde olduğunu düşünüyoruz. Türkiye bu anlayışla bölge halklarının meşru reform taleplerini desteklemekte, küresel ölçekte etkileri olacak bu tarihi dönüşümün barış, istikrar, huzur ve refaha tahvil edilmesi için çaba sarf etmektedir.

Dünyamız için daha parlak bir gelecek, çağdaş medeniyetin siyasi projesi olan demokrasinin çok daha fazla sayıda ülke tarafından benimsenmesinde yatmaktadır. Elbette her ülkeye uyan tek tip bir demokrasi kalıbı yoktur. Ancak insan hakları ve temel hürriyetlere saygı ile hukuku her şeyin üzerinde tutan bir tutum benimsenmesi, demokrasi ve toplumsal çeşitlilikleri kucaklayan modern devlet yolunda atılacak temel adımdır. Unutmayalım ki bu adımlar atılarak oluşturulacak güçlü toplumlar, müşfik ve etkin modern devletlerin, etkin modern devletler de daha müreffeh bir küresel düzenin teminatı olacaktır.

Demokrasi bir ülkeyi muktedir kılan en önemli güç vektörüdür. Gücünü halktan alan bir devletin, hem bekası hem de uluslararası itibarı teminat altındadır.''

''HOŞGÖRÜSÜZLÜK VE AYRIMCILIK RADİKALLEŞMEYİ TETİKLEYEBİLİR''

Demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygı gibi değerlerin Avrupa'da doğduğuna ve küresel ölçekte yansımaları olduğuna işaret eden Cumhurbaşkanı Gül, halkın demokratik dönüşüm talebiyle başlayan Arap Baharı'nın da bu gerçeğin son tezahürü olduğunu kaydetti.

İnsanlığın ortak kültür anlayışının geliştiği bir dönemde ayrımcı görüşlerin kulvarının da daralmasının beklendiğini dile getiren Cumhurbaşkanı Gül, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Bugün maalesef belirli bölgelerde farklılıkları çatışma sebebi olarak gören aşırı görüşlerin halen zemin kazanabildiğine şahit oluyoruz. Bu akımların insanlığa demokrasi ve modern devlet kavramlarını hediye etmiş olan Avrupa kıtasındaki tezahürleri ise ayrıca düşündürücüdür.

Irkçılık, İslam karşıtlığı ve yabancı düşmanlığı Avrupa'yı etkisine alan ekonomik krizle de bağlantılı olarak ciddi bir endişeye yol açmaktadır. Göçmenleri, güvenlik, işsizlik, suç, fakirlik ve diğer sosyal sorunların ana sebebi şeklinde gösteren partilerin oy oranları artmaktadır. Halkın bu korkularına karşı göç konusunda sert tedbirler alan hükümetler ve ana siyasi partilerin verdiği tepki de ayrı bir endişe kaynağıdır. Artan hoşgörüsüzlük ve ayrımcılık radikalleşmenin de tetikleyicisi olmaktadır.''

Rusya Devlet Başkanı Medvedev'in de konuşmasında aynı noktalara dikkat çektiğini belirten Gül, ''Gerçekten aynı kaygıları taşıdığımızı görüyorum ve bunun herkes tarafından dikkate alınmasını arzu ediyorum'' dedi.

''DÜNYA, YAŞAMASI TEHLİKELİ BİR YER OLABİLİR''

Çeşitli dinsel, ırksal ve kültürel topluluklar arasındaki büyüyen farkların toplumların sosyal dokusuna zarar vermeye başladığını belirten Cumhurbaşkanı Gül, bu eğilimin denetim altına alınmaması durumunda dünyanın yaşanması çok tehlikeli bir yer haline geleceğini söyledi.

Cumhurbaşkanı Gül, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Bu bağlamda bir Norveç vatandaşı tarafından yapılan ve gücünü çok kültürlülükten alan Norveç demokrasisini hedefleyen saldırı üzerinde hassasiyetle düşünmek gerekmektedir. Bu menfur saldırı terörizm ve aşırıcılığın belirli bir din ve coğrafya ile bağlantılı olmadığını ve Avrupa'da giderek daha fazla destek bulmakta olan aşırı sağ ideolojilerin de ciddi bir güvenlik riski oluşturduğunu en net biçimde ortaya koymuştur.

Daha önce sağ eğilimlere ilişkin endişelerimizi çeşitli vesilelerle meslektaşlarımızın dikkatine getirdiğimizde, üzülerek söylüyorum, iç siyasi saiklerle bunlara göz yumulduğunu gördük. Zira Batı'nın ırkçılık ve yabancı düşmanlığı gibi nükseden hastalıklarını tedavi etmek, Doğu'nun çoğu kez az gelişmişlikten kaynaklanan sorunlarıyla başa çıkmaktan daha çetin bir mücadele gerektirmektedir.''

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türkiye'de siyasi ve ekonomik alanlarda eş zamanlı olarak yürütülen reformların, birbirinin tesirini çarpan etkisiyle artıran sonuçlar doğurduğunu ifade ederek, ''Bu çerçevede, gerçekleştirilen siyasi ve hukuki reformlarla temel hak ve özgürlük alanları genişleyip demokrasimiz güçlendikçe, ülkemize duyulan güven ve yapılan yatırımlar artarak ekonomimiz üzerinde olumlu yansımada bulunmuştur'' dedi.

Başta Rusya Devlet Başkanı Medvedev olmak üzere forumun hayata geçmesinde emeği geçenlere teşekkür eden Gül, forumu, ''önemli meseleleri tartışmak için son derece yararlı bir platform'' olarak tanımladı.

Cumhurbaşkanı Gül, forum dolayısıyla bin yıllık köklü tarihiyle dünya kültür mirasının önemli eserlerine ev sahipliği yapan Yaroslavl'da bulunmaktan duyduğu memnuniyeti de dile getirdi.

Geçen yıllarda gerçekleştirilen iki forumda modern devlet kavramının derinlemesine incelendiğini hatırlatan Cumhurbaşkanı Gül, küreselleşme nedeniyle pek çok toplumsal kavramın felsefi kalıplarla açıklanmasının zor bir hal aldığını kaydetti.

Gül, küreselleşme nedeniyle ortaya çıkan, ''kişi hak ve özgürlüklerinin genişletilmesi ve güvenlik'', ''ulusal egemenlik ve uluslararası meşruiyet'', ''bireysel fayda ve toplumsal maliyet'', ''ekonomik büyüme ve adil paylaşım'' gibi ikilemlerin çözüm süreçlerinin, modern devletin vasıflarının oluşmasında belirleyici olmaya başladığını anlattı.

Devletin, geçmişte kendi güvenliği ve bekasını her şeyin üstünde tutan, sınırları içindeki toplumu bu amaç uğrunda örgütlenmesi gereken bir araç olarak gören bir kurum niteliği taşıdığını belirten Cumhurbaşkanı Gül, bugün de hala devletin güvenliğini halkın temel hak ve özgürlüklerinin üzerinde gören rejimler bulunduğunu hatırlattı. Zaman içinde devlete ait toplum veya milletten, toplum veya millete ait devlet anlayışına doğru bir geçiş olduğuna dikkati çeken Cumhurbaşkanı Gül, ''Korkuyla, baskıyla halkları yönetmek devri de bitmek üzeredir'' dedi.

Cumhurbaşkanı Gül, şöyle konuştu:

''Devletin yegane varlık sebebinin, halkının meşru arzu, talep ve beklentilerini karşılamak olarak tanımlandığı bir anlayış ortaya çıkmıştır. İşte modern devlet kavramının özünde de bu anlayış yatmaktadır. İnsanı bireysel ve toplumsal anlamda belirleyici öğesi olarak kabul eden ve özgürlük-güvenlik dengesinde, özgürlükler alanının genişletilmesini düstur edinen bir yapı.

Aynı şekilde eşitlikçi, çoğulcu, katılımcı; bir başka deyişle gerçek anlamda demokratik bir sistem içinde hareket edilmesi de modern devletin en temel şart ve özelliklerinden birisini teşkil etmektedir. Bu haliyle modern devlet, insanoğlunun bir yandan haksızlığı, şiddeti, vahşeti ve güçlünün güçsüze tahakkümünü önlemek, diğer yandan toplumsal adaleti, barışı ve refahı sürdürülebilir kılmak için ihdas ettiği en iyi mekanizmadır.''

''MODERN DEVLET DİNAMİK BİR OLGU''

Modern devletin bir günde ve tek bir kanunla ortaya çıkmadığına değinen Cumhurbaşkanı Gül, ''Esas süreç, toplum ve devletin, yani 'temsil edilen' ile 'temsil edenin' hak ve sorumluluklarının sınırlarının çizilmesiyle başlamıştır. Modern devlet dediğimiz mekanizma bu çerçevede dinamik bir olgu, sürekli gelişen bir yapıdır'' dedi.

Küreselleşmenin toplumların siyasi, ekonomik ve sosyal kimyalarını sürekli değişime uğrattığını belirten Gül, toplumun, devletin değişimlere ayak uydurmasını istediğini, devletin asli ödevinin de toplumun bu talebini yerine getirmek olduğunu kaydetti. Siyasetçilere ve devlet adamlarına da bu sürecin önündeki engelleri kaldırmak ve olabildiğince hızlandırmak yolunda görev düştüğünü belirten Gül, modern devlet anlayışını şu sözlerle dile getirdi:

''Nihai tahlilde, benim anlayışıma göre modern devlet, hukukun üstünlüğünü düstur edinen 'demokratik bir devlet'tir. Temel insan hak ve özgürlüklerinden taviz vermeden güvenlik ve istikrarı sağlayan 'özgürlükçü bir devlet'tir. Ekonomik büyümeyi sağlarken, hakça bölüşümü ihmal etmeyen 'sosyal bir devlet'tir. Milli çıkarlarının peşinde koşarken, insanlığa karşı sorumluluklarının bilincinde olan 'erdemli bir devlet'tir. Ekonomik kalkınma politikalarında başta çevre olmak üzere gelecek nesillere yönelik mesuliyetinin farkında olan 'sorumlu bir devlet'tir. Bireysel girişimciliğin önünü açarken, toplumsal maliyetleri en aza indirgeyecek 'düzenleyici bir devlet'tir. Sadece 'hesap soran' değil, aynı zamanda 'hesap veren bir devlet'tir. Halkın tüm kesimlerini kucaklayan ve farklılıkları zenginlik olarak gören 'müşfik ve hoşgörülü bir devlet'tir.

Doğal olarak, burada her ülkeye aynı şekilde uygulanacak bir modelden söz etmek mümkün değildir. Belirttiklerim, farklı ülkelerin, farklı yapıları içinde benim anladığım manadaki modern devlete ulaşmak için esas alınması gereken referanslardır. Söz konusu referanslara uyan devletlerin sayısının artması ise sürdürülebilir uluslararası barış için güvence oluşturacaktır.''

''MODERN DEVLET ÇEŞİTLİLİĞİ YÖNETEBİLMELİ''

Toplumsal çeşitlilik ve çok kültürlülüğe dair görüşlerini de dile getiren Cumhurbaşkanı Gül, bugünkü çağa bir isim vermek gerektiğinde ''toplumsal çeşitliliğin'' akla gelecek ilk unsurlardan biri olduğunu ifade etti.

Bunun küreselleşen dünyada sosyal mobilitenin artması ve çeşitli nedenlerle göçlerin yoğunluk kazanmasıyla bağlantılı olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Gül, toplum içinde artan kültürel, dini ve etnik farklılıkların, yeni bölünme ve gerginliklerin kaynağı olabileceğine işaret etti. Özellikle sosyo-ekonomik açıdan sorunlu toplumlarda bu tür farklılıkların, yaşanan güçlüklerin kaynağı olarak görülmesinin konuya daha da karmaşık bir boyut kazandırdığını kaydeden Gül, modern devletin bu çeşitliliği ve farklılığı yönetebilme kabiliyetinin önemine vurgu yaptı.

Devletin tüm vatandaşlarına dil, din, ırk ayrımı gözetmeksizin eşit anayasal hak ve güvenceler sağlaması, gelir dağılımı ve fırsat eşitliğinde adil bir sistem kurmasının öneminin altını çizen Cumhurbaşkanı Gül, devletin yönlendirici ve denetleyici rolünü, istismarın önlenmesi, eşitsizliklerin giderilmesi ve toplumun her kesiminin sisteme eşit ortak olarak katılması yönünde kullanması gerektiğini belirtti.

Cumhurbaşkanı Gül, şöyle konuştu:

''Keza, kültürel, dini ve etnik farklılıkların bir toplum için zafiyet değil, aksine o ülkeyi zenginleştiren bir olgu olarak kabul edilmesi modern devletin vasıfları arasında yer almalıdır. Bu bağlamda kapsayıcı ve kucaklayıcı bir siyaset dili, devlet imkanlarının bu yönde kullanılması ve yasaların toplumun tüm bireyleri için eşit olarak uygulanması bir zaruret arz etmektedir. Aynı şekilde devlet mekanizmasının bu yönde kullanılabilmesi için gerekli iradeyi ve vizyonu ortaya koyabilecek liderlere de ihtiyaç bulunmaktadır. Tarih boyunca uygarlıkların beşiği olmuş ve yüzyıllar boyunca çok dinli, çok etnili ve çok kültürlü imparatorluklara ev sahipliği yapmış Türkiye, toplumsal çeşitlilik konusunda engin bir tecrübeye sahiptir. Esasen Türk insanının yaklaşık iki yüzyıl önce başlayan çoğulculuk ve demokrasi temelli modernleşme çabaları, ülkemizde son on yılda siyasi ve ekonomik alanlarda gerçekleştirilen köklü reformlarla daha da ivme ve etkinlik kazanmıştır.''

''(TÜRKİYE) KALKINMA YARDIMLARIYLA YÜKSELEN BİR DONÖR ÜLKE...''

Türkiye'deki reformların temel amacının halkın hayat standartlarını yükseltmek ve sosyal uyumu teşvik etmek olduğunu ifade eden Gül, bu çalışmalarla bir anlamda ''temsil eden devlet'' ile ''temsil edilen halk'' arasındaki kamusal diyalog kanallarının genişletildiğini, devletin kendi güvenliğini toplumun huzur ve refahına bağlı olarak pekiştirdiğini ifade etti.

Cumhurbaşkanı Gül, 2000'li yılların başında yaşanan ekonomik krizden sonra yapılan reformlarla önemli mesafeler kat edildiğini, ekonomik büyümeden toplumun her kesimin yararlanmasının sağlandığını dile getirerek, Türkiye ekonomisinin içerden ve dışardan gelen şoklar karşısında daha hazırlıklı bir yapıya kavuşturulduğunu söyledi.

Bir yandan serbest girişimin ve yatırım ortamının önünün açıldığını, diğer yandan da piyasanın sağlıklı ve şeffaf işlemesi için güçlü kurallar konulduğunu kaydeden Gül, bu sayede Türkiye'nin, 2008 yılından itibaren hissedilen küresel ekonomik krizden asgari düzeyde etkilendiğini vurguladı.

Gül, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Siyasi alanda ise yaptığımız reformlarla; demokrasi, şeffaflık, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlıkların korunmasını teminat altına alan kurumları güçlendirdik. Çoğulcu demokratik normlara uyum yönünde önemli mesafe kaydettik. Siyasi ve ekonomik alanlarda eş zamanlı olarak yürüttüğümüz reformlar, birbirinin tesirini çarpan etkisiyle artıran sonuçlar doğurmuştur. Bu çerçevede, gerçekleştirilen siyasi ve hukuki reformlarla temel hak ve özgürlük alanları genişleyip demokrasimiz güçlendikçe, ülkemize duyulan güven ve yapılan yatırımlar artarak ekonomimiz üzerinde olumlu yansımada bulunmuştur.

Bugün Türkiye, dünyanın 16, Avrupa'nın 6. büyük ekonomisi konumuna yükselmiştir. Diğer taraftan, ekonomik reformlarla artan maddi imkanlarımız sayesinde Türkiye, demokratikleşme ve modern devlet olma yolunda daha özgüvenli şekilde hareket etmeye ve önemli bölgesel ve küresel sorumluluklar üstlenmeye başlamıştır. Bu meyanda, ülkemiz yılda 2 milyar dolara yaklaşan, hiçbir karşılık beklemeden insanlık adına yapılan kalkınma yardımlarıyla yükselen bir donör ülke konumuna terfi etmiştir.''

''TÜRKİYE'DE HALA ATILMASI GEREKEN ADIMLAR VAR''

Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye'de demokrasinin kapsamının genişletilmesi, standardının yükseltilmesi, olgun bir aşamaya taşınması ve demokratik katılımın artırılması için hala atılması gereken adımlar olduğunu kaydederek, ''Nitekim, 12 Haziran'da yapılan seçimlerin ardından toplumun tüm kesimlerinin ortak arzusu, ülkemizi gelecek yüzyıllara taşıyacak yeni ve özgürlükçü bir anayasa yapılması şeklinde tecelli etmiştir. Tecrübe bize göstermiştir ki devletin rolü ve işlevi, halkın taleplerine kulak verdiği ve beklentilerini karşıladığı ölçüde anlam kazanmaktadır'' diye konuştu.

'KULLANDIĞIMIZ DİL, YAPICI DA OLABİLİR, YIKICI DA'

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Yunus Emre'nin ''Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı'' sözünü hatırlatarak, kullanılan dilin yapıcı olabileceği kadar yıkıcı da olabileceğine işaret etti. Gül, ''Siyasi aktörler seçtikleri dil vasıtasıyla, ortak bir anlayış oluşturabilecekleri gibi, bölünmenin teşvik edilmesine de hizmet edebilirler. Bu sebeple, insan hakları ve çeşitliliğe saygı duyulmasını savunarak, korkuları bertaraf edecek, ikna edici bir lisan benimsenmesi önemlidir'' dedi.

Cumhurbaşkanı Gül, Rusya'nın Yaroslavl kentinde düzenlenen ''Küresel Politika Forumu''nda yaptığı konuşmada, Avrupa'da ekonominin giderek yaşlanan nüfus nedeniyle yavaşladığını belirterek, Avrupa ekonomisine yeniden canlılık kazandırmak ve refahı sürdürülebilir kılmak için belli derecede göçmene ihtiyaç duyulduğunu hatırlattı.

''Avrupa önümüzdeki dönemde daha fazla farklılık barındırmak durumunda kalacaktır'' diyen Gül, bu yüzden ayırımcılıktan uzak durmak ve farklılıkları kucaklamanın kaçınılmaz olduğunu söyledi.

Kapsayıcılığın demokratik toplumun olmazsa olmaz şartı olduğuna dikkati çeken Cumhurbaşkanı Gül, ''Farklılıklar, dışlama, yok sayma ve kültürel bölünmenin bir mazereti değil, tam tersine demokratik zenginliğin bir göstergesi olarak alınmalıdır'' dedi.

Irkçı ve yabancı düşmanı eğilimleri sorgulama ve öz eleştiriye yönelme cesaretinin gösterilmesi gerektiğine işaret eden Gül, hoşgörü eşiğini yukarıya taşınmanın hedeflenmesinin modern devletin temel şartı olduğunu söyledi.

YENİ BİR SİYASET DİLİ

Çok kültürlülük ve dünya barışı bakımından yeni bir diplomasi ve siyaset dili geliştirmenin gereğine de işaret eden Gül, şunları söyledi:

''Zira, bugün kullandığımız diplomasi ve siyaset dili çağımız gelişmelerine, sorunlarına ve açmazlarına cevap vermekte yetersiz kalmakta, hatta bazı durumlarda çatışmayı teşvik etmektedir. Bu dilin yeni, yapıcı, birleştirici, dinamik ve hoşgörülü bir lisanla değiştirilmesi gerekmektedir.

Bir süredir gerek Türkiye içinde, gerek uluslararası platformlarda işaret etmekte olduğum 'yeni bir diplomasi ve siyaset dili' ihtiyacına, son olarak Ocak 2011'de Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisine hitabım sırasında değinmiştim. Orada da ifade ettiğim gibi, diplomatik ve siyasi dilin niteliğinin, sonuçları da belirlediği kanaatindeyim.

Kullandığımız dil, yapıcı da olabilir, yıkıcı da. Ünlü Türk şairi Yunus Emre'nin de söylediği gibi, 'Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı'.

Siyasi aktörler seçtikleri dil vasıtasıyla, ortak bir anlayış oluşturabilecekleri gibi, bölünmenin teşvik edilmesine de hizmet edebilirler. Bu sebeple, insan hakları ve çeşitliliğe saygı duyulmasını savunarak, korkuları bertaraf edecek, ikna edici bir lisan benimsenmesi önemlidir.''

''TEK KÜLTÜRLÜ BİR TOPLUM TARİHİN AKIŞINA TERS''

Dünyanın pek çok ülkesinin tarihi ve doğal nedenlerle, din, dil ve etnik köken bakımından farklı unsurları içinde barındıran yapılar olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Gül, toplumsal çeşitlilik ve çok kültürlülüğün bu ülkelerin yapısal bir özelliği olduğunu belirtti. Cumhurbaşkanı Gül, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Bu gerçeğe rağmen, toplumsal çeşitliliği ve çok kültürlülüğü arzu edilmeyen ve terk edilmesi gereken bir politika seçeneğiymiş gibi takdim eden liderlerin bulunması, tehlikeli bir sürece işaret etmektedir. Bu realite ortadayken, tek kültürlü, tek etnikli, tek dinli bir toplum tahayyül etmek, anakronistik bir yaklaşım olup, tarihin akışına terstir.

Bu vesileyle, tüm liderleri bir kere daha toplumsal uyumu teşvik eden bir dil benimsemeye davet ediyorum.

Netice olarak şunu da hatırlatmak isterim ki, tarihte sayısız örneklerinden de görüldüğü üzere, toplumsal ve kültürel çeşitliliği, ulusal birlik ve uyum içinde yaşatabilen ülkeler, her bakımdan tarih sahnesinde öne çıkmışlardır.

Buna karşılık, değişik korkularla, toplumsal ve kültürel çeşitliliği ortadan kaldırmaya veya baskı altına almaya çalışan ülkeler ise, öncelikle beşeri zenginliklerini yitirmişler, bilahare ekonomik ve siyasi güç kaybına uğramışlardır.''

Farklı kültürlerin barış içinde bir arada yaşamasına imkan sağlayan köklü geleneğiyle toplumsal çeşitliliğin en güzel örneklerinden biri olan Rusya'da bu mesajları vermekten memnuniyet duyduğunu aktaran Gül, şöyle devam etti:

''Özellikle değerli dostum sayın Medvedev'in bu doğrultuda gerek Rusya içinde gerek uluslararası alanda gösterdiği samimi çabalar ve liderlik, bizleri gelecek için ümitlendirmekte, cesaretlendirmektedir.

Binlerce yıllık devlet geleneğine, büyük imparatorlukların tecrübe ve mirasına sahip olan Türkiye ve Rusya Federasyonu, küresel düzenin bu parametreler üzerinde şekillenmesine en anlamlı katkıda bulunabilecek ülkelerin başında gelmektedir.

Avrasya coğrafyasının bel kemiğini oluşturan ülkelerimizin, toplumsal çeşitlilik ve modern devlet yolunda atacağı her adım, bizi daha güvenli, daha huzurlu ve daha müreffeh bir dünya idealine yakınlaştıracaktır.''

Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev, forum toplantısının ardından Cumhurbaşkanı Gül onuruna özel bir yemek verdi. Yemeğe, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da katıldı.

Star, 08.09.2011

 


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.