Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Siyasi Gündem > Hakimleri arayıp serbest bırakın mı diyeyim'

Hakimleri arayıp serbest bırakın mı diyeyim'
Seçimlerin ardından ilk kez yeni dönem milletvekilleriyle bir araya gelen Başbakan Tayyip Erdoğan, Meclis'teki yemin kriziyle ilgili AK Parti'nin yaklaşımını ortaya koydu.
"Muhalefet, hakimleri arayıp talimat vermemizi mi istiyor?" tepkisini gösteren Erdoğan, CHP ve BDP'nin halen kuvvetler ayrılığı ilkesini içine sindiremediğini belirtti. "Burası muz cumhuriyeti değil, hukuk devleti." vurgusunun ardından, "Muhalefet ister gelsin ister gelmesin, Parlamento'nun çalışmasına mani bir hal yoktur." dedi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, "Biz olmazsak komisyonlar çalışmaz." sözüne de "Bal gibi çalışır." cevabını veren Başbakan, Meclis'te oldukları halde kendilerini 'yok saydıran' CHP'nin muhalefet tarihine 'kara bir leke' olarak geçtiğine dikkat çekti. Anamuhalefet partisinin ontolojik (var olma) sorunlar içinde bulunduğunu söyledi. Erdoğan, millî iradenin üzerinde vesayeti kabul etmediklerinin de altını çizdi: "Hukukun hiçe sayılmasını, demokrasinin istismar edilmesini de kabul etmiyoruz. Dayatmalarla, tehditlerle netice alınamaz."

AK Parti Genel Merkezi'ndeki istişare ve değerlendirme toplantısındaki konuşmasına Türkiye'nin ekonomik büyümede dünya şampiyonu olduğunu vurgulayarak başladı. Ardından da milletvekillerine 'kibirden uzak durun', 'tevazudan ayrılmayın' uyarısında bulundu.

Konuşmanın başında Şeyh Edebali'nin Osman Bey'e nasihatlerinden bir bölüm okuyan Erdoğan, sözlerini yine aynı nasihatlerden bir başka bölümle bitirdi. Bu sırada Bülent Arınç ve Zafer Çağlayan'ın gözyaşlarını tutamadığı görüldü.

Başbakan Erdoğan'ın konuşmasının büyük bölümünü, yemin boykotuna karşı kendilerinden adım bekleyen CHP ve BDP'nin tavrı oluşturdu. İki partinin aday gösterme sürecindeki tutumunu eleştiren Erdoğan, 'nasıl olsa hukuku çiğneriz' anlayışı ile, sonuçları bilerek, keyfice hareket edildiğini söyledi. Başbakan, demokrasilerde muhalefetin önemine vurgu yaparken, boykotçu partilere "Gönlümüz, sizin de orada olmanızı istiyor. Muhalefetin Meclis çalışmalarına katılması en büyük arzumuzdur." diye seslendi. Fakat bu olmadığı takdirde, millî iradenin boykot yoluyla engellenmesine de müsaade etmeyeceklerinin altını çizdi. Erdoğan, şu mesajları verdi:

Biz de haksızlıklara uğradık ama hukuku hiçe saymadık: Millî irade bizim için kutsaldır muteberdir. Zira biz vesayetle çarpışarak siyaset mühendisliğine karşı çıkarak, millet iradesi üzerindeki gölgeleri tek tek kaldırarak bugünlere geldik. Hiçbirine boyun eğmedik, eyvallah demedik. Biz bugüne kadar bize yapılmış haksızlıkların tamamını hukuk içinde, demokrasi içinde, meşruiyet içinde çözmenin gayreti içinde olduk. Hukuk kurallarını hiçe saymadık. Affınıza sığınıyorum; 'Anayasa'yı takmamazlık' etmedik. Dayatmalarla, tehditlerle yol almaya çalışmadık. Oy tabanımızı, bize gönül verenleri sokaklara dökmedik.

Dayatmalarla netice alınamaz: Dosta da düşmana da ilan ediyorum: Millî irade üzerinde vesayeti kabul etmiyoruz. Ancak en az bunun kadar, hukukun zorlanmasını, hiçe sayılmasını, demokrasinin istismar edilmesini de tasvip etmiyor bunu da asla onaylamıyoruz. Dayatmalarla, tehditlerle netice alınamayacağını çok iyi biliyoruz. Meclis'i boykot ederek, Meclis'in meşruiyetini tartışmaya açarak ulaşılabilecek bir hedef olmadığını çok iyi biliyoruz.

Başbakan hakimleri arayıp talimat mı versin? (Başbakan bu işi çözsün.) Başbakan ne yapacak? Hakimleri, mahkemeleri arayıp talimat mı verecek? Başka iktidarlar döneminde bunlar yaşanmış olabilir. Ama bizim dönemimizde bunlar yaşanmaz ve yaşanmayacak. Hiç kimsenin hukuku da kanunları da hiçe sayma, yok sayma, çiğneme hakkı yoktur. Türkiye 'muz cumhuriyeti' değil; demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir. 'Nasıl olsa kanunları esnetiriz, hukuku çiğneriz' anlayışı ile sonuçları bilerek, ne olacağını bilerek, keyfice adaylar gösterenler bugün yargının kararlarına herkes kadar saygı duymakla mükelleftir.

CHP tarihine kara leke olarak geçti: Hem Meclis'e geleceksin, öbür tarafta oturacaksın hem de 'ben yokum' diyeceksin. Ben şimdi milletime sesleniyorum; ey sevgili milletim, TBMM'nin çatısı altında Genel Kurul'a girmek suretiyle geçici başkanın da yoklamayı yaparken ismini andığı kişi, Genel Kurul'da olduğu halde onun 'yok' demesini hangi dürüstlük anlayışı içine sığdırıyorsunuz? En önde oturacaksın ondan sonra kendini yok yazdıracaksın: Nasıl dürüstlük bu? Bu anamuhalefetin tarihine kara bir leke olarak geçmiştir. Açık söylüyorum, CHP ontolojik (varlık, varoluş) sorunlar içerisindedir.

Sayın Kılıçdaroğlu, komisyonlar bal gibi çalışır: Anayasa, yasalar ve Meclis iç tüzüğü, yasama çalışmalarının hiçbir engelle karşılaşmadan yürütülmesi konusunda Genel Kurul'a yetki veriyor. Milletimize tekrar sesleniyorum; muhalefet ister gelsin ister gelmesin, Parlamento'nun çalışmasına mani bir hal yoktur. Anamuhalefet 'Biz olmadığımız sürece komisyonlar çalışmaz.' diyor. Maalesef inanın kılavuzu yanlış. Parlamento hukukunu bilen bir tane adamı yok yanında. Komisyona muhalefet gelmediğinde komisyon çalışmaz diye bir şey yok. Komisyonu bir keresinde muhalefet terk etti ve Anayasa Mahkemesi'ne götürdü. Ne yaptı Anayasa Mahkemesi, geri gönderdi. Önümüzde bir örnek var. Televizyonlarda diyor ki; 'Eğer biz komisyonlarda olmazsak komisyon çalışmaz.' Sayın Kılıçdaroğlu, komisyon bal gibi çalışır. Bak nasıl çalışıyor göreceksin. Meclis Divanı, aynı şekilde. O da çalışır.

'Stockholm sendromu'na cevap

"Seçim sonuçlarını, bir kez daha 'bidon kafa, göbeğini kaşıyan adam, yüzde 60 aptal, beyinsiz' gibi sıfatlarla, birtakım sendromlarla izah edenler, tıpkı 60 yıl boyunca olduğu gibi, bugün de milletle gönül bağı kuramayan, aynı dili konuşamayanlardır. Biz bizi tercih etmeyenlere hiçbir zaman değişik yaftalar yakıştırmadık, yakıştırmayacağız. Birtakım sendromlar izafe etmeyiz, onlara değişik sıfatlar yapıştırmayız. Yüzde 50'nin tercihini nasıl önemsiyorsak diğer yüzde 50'yi de önemsiyoruz. Neden o yüzde 50'ye ulaşamadığımızı her an gündemimizde tutuyoruz. ERDAL ŞEN ANKARA

 

Kibir uyarısını El Hamra Sarayı'ndaki yazıyla yaptı:

Allah'tan başka zafer sahibi yoktur

-Unutmayın topraktan geldik toprağa döneceğiz. Aslımıza, asaletimize, bizi bu makamlara taşıyan milletimize, köklerimize, bizi biz eden hasletlerimize asla sırtımızı dönmeyeceğiz. 8,5 yıl boyunca olduğu gibi önünüzdeki dönemde de başımız dönmeyecek, şımarmayacak, asla ve asla kibirlenmeyeceğiz. Belki bazılarınız gidip görmüştür; tarihin en büyük medeniyetlerinden birinin, Endülüs devletinin Gırnata'da inşa ettiği muhteşem El Hamra Sarayı'nda sultanların kibrini ve azametini engellemek maksadıyla şöyle bir ifade yazar: 'Ve la galibe illallah.' Yani 'Allah'tan başka zafer sahibi yoktur.' Osmanlı cihan devleti, Şeyh Edebali'nin şu nasihati üzerine inşa edilmiştir: 'Ey oğul yüksekte yer tutanlar aşağıdakiler kadar emniyette değildir. Nefsini yenmek en büyük zaferdir...' AK Partili vekillerin de en belirgin vasfı tevazu olmalıdır.

Zaman, 01.07.2011


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.