Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Siyasi Gündem > Hüseyin Ergün: CHP’nin alabileceği en yüksek oy bu

Hüseyin Ergün: CHP’nin alabileceği en yüksek oy bu

"CHP dahil, Türkiye solu, “yandık, bittik, mahvolduk” soludur. Ülkede bir milyon araba satılıyor. Sol, bundan hiçbir şey anlamıyor. Bunu, halkın yaşamında iyileşme olarak görmüyor. Bu sol, dünyayı anlamama soludur"

"İsmet Paşa bir sabah uyandı. Biz ortanın solundayız, zaten hep öyleymişiz. Bunu şimdi anladık dedi. CHP hiç değişmeden, halka, CHP’nin sol olduğu duygusu verildi. Çünkü ordu, burjuvazi ve ABD TİP’ten korktu"

"AKP’nin milliyetçi-din karışımı muhafazakârlığı, özgürlükçü adımlar atmasını önler. Gerçek sol ise özgürlükçüdür, ahlak tanımı yapmaz, topluma ahlak dayatmaz. Biz asardık demeyi aklından geçiremez"

NEDEN HÜSEYİN ERGÜN CHP içindeki taraflar, kapışmak için 12 Haziran seçimlerinin yapılmasını bekliyorlardı. Nitekim seçimin ertesi günü 13 Haziran’da CHP’de kavga başladı. Tartışma, her zaman olduğu gibi gene Genel Merkez’in seçim yenilgisini, politikalarını ve söylemini hedef aldı. CHP’nin yeterince Kemalist olmadığı, yani onların düşünce dünyasında Kemalizm “sol” bir ideoloji olarak kabul edildiği için, CHP’nin yeterince “sol” olmadığı için seçimi kaybettiği söylendi. Peki CHP ne zaman sol oldu? Bu ülkede CHP’nin sol bir parti sanılmasını kim sağladı? Birçok CHP’li de kendini solcu sanıyor. Onlar solculuğun nasıl birşey olduğunu düşünüyor? İnsanlar neye dayanarak CHP’ye “sol” diyorlar? CHP, sol şeritte yolun sonuna geldi mi? Bundan sonra CHP’yi sol olarak sunmak mümkün olabilecek mi? Ergenekon’culukla solculuğun aynı şey olduğunu iddia eden bir sahtekarlıkta, gerçek solun hiç payı yok mu? Türkiye’de ve dünyada 2011 yılında solcu olmanın ölçüleri neler? Sol bir parti nasıl bir siyasi amaçla hareket etmeli? Sol bir partinin, Türkiye’de şansı var mı? Kürt meselesinden ekonomiye kadar uzanan hayatın bütün alanlarında halka neler vaat edecek? Halkı, kendisine oy vermeye nasıl ikna edecek? Bütün bunları 1960’ların gençlik liderlerinden, Türkiye İşçi Partisi kökenli ve şu anda SODEP Genel Başkanı olan Hüseyin Ergün’e sorduk. Ergün, bir grup arkadaşıyla birlikte üç ay önce Sosyal Demokrat Parti “SODEP” i kurdu ve çok çarpıcı bir programla siyasete tekrar atıldı.

Herkes CHP’nin durumunu tartışıyor. Ben size CHP’yle ilgili başka bir soru sormak istiyorum. CHP’nin sol bir parti sanılmasını kim sağladı?

İsmet Paşa başlattı ve Ecevit perçinledi. 1961 seçiminde CHP yüzde 36.7 oy aldı. Bu normaldi çünkü, seçim darbe sonrasında yapıldı ve kapatılan Demokrat Parti üç, dört parçaya bölünmüştü. Birleşselerdi gene büyük çoğunlukla Meclis’e gelirlerdi. Zaten sonraki 1965 seçiminde CHP’nin oyu 28’e düştü. Adalet Partisi yüzde 53 oy aldı. Yani durum bugünküne çok benziyor. Bu durum, CHP içinde problem oldu, İsmet Paşa bir sabah uyandı ve “biz ortanın solundayız. Biz zaten öteden beri öyleymişiz ama bunu şimdi anladık” gibi bir şey söyledi.

CHP politikasını, ideolojisini değiştirdi mi peki?

Hayır, hayır. CHP’de hiçbir şey değiştirilmeden, partide sol bir ideoloji oluşturulmadan, CHP kendine böyle bir ideolojik tanım buldu. Kitlelere, CHP’nin sol olduğu duygusu verildi. Ona bu tanımı, o seçimde yüzde 3 oy alan Türkiye İşçi Partisi ilham etti. Çünkü CHP topluma hiçbir şey vaat etmeyen geleneksel, cumhuriyetçi renksiz bir parti halindeydi. Aslında, kitlelerin CHP’yi sol olarak algılamak istemelerinin arkasında 1971 12 Mart darbesi vardır.

CHP, darbeyi desteklemedi mi?

12 Mart muhtırası açıklandıktan sonra, CHP dahil Türkiye solu bu darbeyi desteklediler. Aslında 1965-1971 arası, Türkiye’nin en hızlı kalkındığı, enflasyonun en düşük olduğu dönemdir. Ama sol, bundan bir felaket çıkardı. Hiç dayanağı olmayan bir muhalefet yaptı. Sadece Türkiye İşçi Partisi (TİP) bu darbeye karşı çıktı, bunun faşizm olduğunu söyledi. Muhtıradan iki gün sonra Ecevit, “Bu darbe bana karşı yapıldı” dedi ve CHP genel sekreterliğinden istifa etti.

Ecevit’in CHP’si sol muydu peki?

Hayır efendim. Sol değildi. Bülent Bey’in söylemleri, kitapları, sol literatürde “ütopik sosyalizm” denen hoşlukları ifade eden kitaplardı. Ecevit, sosyal demokrat olma iddiasındaydı ama onun derinliğini ne kendisi anlamıştı, ne de partisinde sosyal demokrasiyi bilen kadrolar vardı. Dolayısıyla tamamen slogan düzeyinde birşeydi bu!

CHP’yi sol bir parti olarak sunmanın nasıl bir amacı vardı peki?

1966’da bunun iki amacı vardı. Birincisi, CHP’yi sıkıştığı yerden, içi boş bir sol manevrayla kurtarmak. İkincisi TİP, 1965’te yüzde üç oyla 15 milletvekili çıkararak içeride burjuvazi ve asker, dışarıda Amerika ve CIA gibi kurulu düzen açısından büyük tedirginlik yarattı. Türkiye Sovyetler’in komşusuydu. Dünya sistemi böyle bir riski göze alamazdı. O yüzden Türkiye’de bir sol varmış gibi yapıldı ve bu ülkeye, CHP kanalıyla kof birşey “sol” olarak takdim edildi. Böylece CHP, insanlarda sanal bir sol algısı yarattı. Yoksa TİP’in gerçek bir sol parti olarak, Türkiye’de iktidar olma değil ama bu ülkede demokrasiyi iyileştirecek kadar büyük bir güç olma potansiyeli vardı.

Türkiye’de solcu olduklarını söyleyenlerin çoğunluğu küreselliğe karşı... Yerel değerleri savunuyorlar. Sizce, küreselleşme karşıtı bir solculuk olabilir mi?

Kapalı ekonomiyi savunanlar, küreselleşmeye karşı çıkanlar kesinlikle gericidir. Nasıl ki, 19 ve 20’inci yüzyılda ulus devletlere karşı olmak gericilik idiyse, 21’inci yüzyılda da küreselleşmeye karşı olmak gericiliktir.

Niye?

Küreselleşme, insanlığın ileri bir adımıdır. Ulus devlet, geniş insan topluluklarını birleştirdi, tek pazar haline getirdi. Şimdi de küreselleşme bütün insanlığı bütünleştiriyor. Küreselleşmeyi sol sevinçle karşılaması gerekirken, arkadaşlar bunu bir felaket olarak görüyorlar ve kendilerine göre gerçekleşmeyen ne varsa, onların hepsini ileri Batı dünyasının oyunu ve küreselleşmenin bir sonucu olarak değerlendiriyorlar. Ayrıca karşı oldukları emperyalizmle mücadele de küreselleşmekle olur. Emperyalizm, bir devletin başka yerlerde farklı bir hukuk uygulaması demektir. Eğer küreselleşme, insanlığın aynı hukuk altında yaşaması ise küreselleştikçe emperyalizmin dalını kırıyoruz demektir bu.

Bundan sonra da CHP’yi sol olarak sunmak mümkün olabilecek mi sizce?

Eskisine göre daha zor olacak ama CHP bir süre daha sol sanılacak. Milliyetçilik ve devletçilikten oluşan 1960’ların sol söylemi şu anda sıkı bir şekilde sürüyor. CHP hala 1960’lardaki yerinde. Mülkiyeliler Birliği’ne gittiğimde şaşkınlığa uğruyorum. Geçen gün solcu bir profesör arkadaşım, “Bu seçimlerden sonra Türkiye’ye nasılsa padişahlık gelecek” dedi. Dünyayı böyle okuyorlar. Dünyayı böyle okuduğunuz zaman reel bir politika yapmanız mümkün değil. Bu adamlar şeriat getirme niyetinde ve yeteneğinde değiller. Türkiye’ye şeriatı getirmek mümkün de değil. Ama artık bu söylemin sonuna gelindi. CHP’nin bu seçimde aldığı oy, CHP’nin alabileceği en yüksek oydur!

Bunu neye dayanarak söylüyorsunuz?

Bugüne kadar korkutarak oy aldılar ama bundan sonra CHP ne yaparsa yapsın oyu aşağıya doğru gidecek. Bu toplumun korkuları azalıyor. Şeriat korkusu da, padişahlığın geri geleceği korkusu da azalıyor. Erdoğan çıktı balkona, “Kimsenin yaşam tarzına karışmadık karışmayacağız. Buna şeref sözü veriyorum” dedi. Bu kadar açıklık halinde ancak küçük arkadaş grupları birbirini kandırabilir, toplum buna kanmaz. Bakın... Bizim dışımızdaki Türkiye solu, öteden beri esas itibarıyla “yandık, bittik, mahvolduk” soludur.

Anlamadım...

İnsanlığın kötüye gittiğini, memleketin kötüye gittiğini, her şeyin batağa sürüklendiğini, hatta bir kısmı şeriatın geldiğini, bir kısmı da insanların bugün daha çok sömürüldüğünü ve dünden daha kötü yaşadıklarını söyler dururlar. Bu ülkede bir milyon araba satılıyor, Türkiye’de sol bundan hiçbir şey anlamıyor. Bir milyon buzdolabı, televizyon satılıyor, sol, bunu halkın yaşamında iyileşme olarak görmüyor. Çevresine, yollara, binalara baksa birşeyleri anlaması lazım, ama anlamıyor. Aksine “her şey kötüye gidiyor” diyor. İhracat rakamlarına da, “iyi ama bu ihracatın büyük kısmı ithal edilen mallardan yapılıyor” diyor. Lafın bittiği yerdir bu! CHP içinde de bulunan bu “yandık bittik mahvolduk solu”, dünyayı anlamama soludur. Bir siyasi hareket eğer dünyayı doğru kavramıyorsa, ne yaparsanız yapın o hareketten birşey çıkmaz. Önce dünyayı kavrayacaksın, sonra kitlelerle ilişki kuracak, kabiliyetli siyaset yapacaksın.

Bizde sol dünyayı hiç kavradı mı?

Hayır. CHP ve Türkiye’nin solcuları, bizde gerçekleşmeyen ne varsa, bunun ileri Batı dünyasının bir kurgusu olarak gördüler. Bakın... Bir ülke sömürüldüğü için değil, sömürülemediği için geri kalır. Ben sanayi şirketi yönettim. Aynı tesisi Batı’dan 20 milyon dolara, Çin’den de 8 milyon dolara getiriyorsunuz diyelim. Aslında bu ne demektir? Çin, eşdeğer şeyler arasında sömürülüyor demektir. Ama Çin bunu yapmasaydı, 400-500 milyon insanını insanlık gelişmesine katamazdı. Çin, eskisi gibi içine kapanık bir köylü toplumu olsaydı, Batı’yla ilişki kurmasaydı, 800 milyar dolar ihracatı ve 700 milyar dolar ithalatı olmasaydı ve bu yolla da sömürülüyor olmasaydı, geri bir ülke olarak kalırdı.

Türkiye’de ve dünyada 2011 yılında solcu olmanın ölçüleri neler sizce?

Birincisi, bilimin ve teknolojinin ileriye götürülmesini savunmaktır. Çünkü sol, üretkenliği arttırmak ve daha çok zenginlik üretmek demektir. Zaten bu yüzden bizim Sosyal Demokrat Parti’nin (SODEP) sloganı “özgürlük, eşitlik ve zenginlik”. Bakın... Daha çok zenginlik üretmezseniz, daha çok özgürlük ve daha çok eşitlik üretemezsiniz. Öyle ki, bir ülkede zenginlik üretmezseniz, o ülkede daha çok zulüm, baskı ve eşitsizlik üretirsiniz. Çünkü her üretkenlik seviyesinin bir özgürlük kapasitesi vardır. Üretkenliği az olan bir toplum özgürlüğü taşıyamaz. Bir kıtlık ve tarım toplumu iseniz, ancak baskı, diktatörlük, krallık üretirsiniz. Ancak üretkenlik arttıkça, demokrasiye doğru geçersiniz.

Solun temel meselesinin paylaşma değil, üretim mi olduğunu söylüyorsunuz?

Evet. Paylaşma sonra gelir. Bunu ben söylemiyorum, Marx söylüyor. “Üreteceksin ki paylaşabilesin” diyor. Biz de SODEP’in programında, “çokça üretim, hakça paylaşım” diyoruz. Toplumumuzu “makine sanayi ekonomisi”nden “bilişim ekonomisi”ne geçirmeyi ve böylece yüksek katma değer ve zenginlik yaratmayı, bunun sonucunda da özgürlük ve eşitliği daha kolay sağlamayı hedefliyoruz. Çünkü bunlar birbirlerini etkileseler de ilk tetikleme zenginleşmeden geliyor. Sanayileşme olmasaydı, insanlık, demokrasi, temel hak ve özgürlüklerde, sosyal güvenlikte bu noktalara gelemezdi. Şimdi sırada üçüncü kuşak haklar var. İnsanlık bu hak ve özgürlükleri aşama aşama elde ediyor. Dolayısıyla ne kadar üretkenlik o kadar zenginliktir. Ne kadar zenginlik, o kadar özgürlük, paylaşım ve eşitliktir.

AK Parti döneminde kalkınma ve zenginleşmeye öncelik verdi. AK Parti sol bir parti mi?

Çok partili rejimlerde bütün partiler biraz sosyalist olmak zorundadır. Çünkü geniş kitlelerden oy alacaklar. Dolayısıyla onlar da kitlelere birşeyler vermek zorundalar ve sonuçta onlar da solun bazı argümanlarını kullanırlar. Ekonomiyi iyi yönetmeyi ve üretkenliği temel alırsanız, AK Parti, CHP’den daha soldadır tabii.

Sol bir parti nasıl bir siyasi amaçla hareket etmeli?

Eğer dünyayı kavramışsanız, AK Parti’ye ancak AK Parti’nin ilerisinden muhalefet edebileceğinizi bilirsiniz. Bu da bir entelektüel hazırlık ve akıl gerektirir. Çünkü AK Parti’nin dünyaya bakışta bir entelektüel hazırlığı var. Bunlar, asıl gücün ileri dünyada olduğunu ve topluma birşey vermenin ancak onlarla işbirliği yaparak gerçekleşebileceğini, toplumun kalkınması için gereken sermayenin, üretim ve yönetim bilgisinin orada olduğunu biliyorlar. Bir de Türkiye siyasetinde iki ana damar var.

Nedir o iki ana damar?

Bir, halkın razısıyla iktidara gelmek ve memleketi yönetmek. İkinci damar, halkın rızasını önemsemeden, mümkün olan en kestirme yollardan iktidara gelmek. Sağ partiler genel olarak halkın rızası çizgisindeler. Laik, cumhuriyetçi akımlar ise halkın rızasını önemsemiyorlar. Zaten halkın rızasıyla iktidara gelebileceklerini de pek düşünmüyorlar. AK Parti ve SODEP, halkın rızasını esas alan partileriz biz. Ama gerçek bir sol partinin sağ partiden farkı da şudur. Sağ parti muhafazakardır. Muhafazakarlık da milliyetçilikle dinciliğin bir karışımıdır. Onların düşünsel hayatları, özgürlükçü adım atmalarını engeller. Mesela devletçi ve milliyetçi damarları Kürt meselesinin çözümünde sonuna kadar irade kullanmayı önler. Sol ise özgürlükçüdür, eşitlikçidir. Sol, insanlar için ahlak tanımları yapmaz, topluma kendi ahlak anlayışını dayatmaz. Biz olsaydık asardık, diyemez. Böyle bir şeyi aklından bile geçiremez.

Solla dinin ilişkisi nasıl olacak?

Bizim partimiz için çok rahatlıkla söyleyebilirim. Sol, din özgürlüğünü, en dindar insandan daha fazla savunmak zorunda. Çünkü insanlığın ilk özgürlük arayışı belki de dinle başladı. Eğer insanın, en derininde olan bu arayışa saygı duymuyorsanız, inancını özgürce, hiçbir baskı hissetmeden dile getirmesini ve bunu uygulamasını anlamıyorsanız, o zaman siz git gide bir baskı rejimi de kurabilirsiniz. Çünkü bir süre sonra yahu böyle bir şey söylenir mi, böyle bir örgüt kurulur mu deyip ifade ve örgütlenme özgürlüklerini kısıtlarsınız. Mesela türban konusunda özgürlükçü olmazsak, yarın etek boyu konusunda da özgürlükçü olmayız. Türban her bakımdan serbest olmalıdır, türbanlı biri devlet dairesinde çalışabilmelidir.

Muhafazakâr kesimle nasıl ilişki kuracaksınız?

Biz şunu söyleyeceğiz. “Sizin yaşam tarzınıza sonuna kadar saygımız var. Bizim bazı arkadaşlarımız da zaten öyle yaşıyor. Biz sizinle başka meseleler üzerinde konuşacağız” diyeceğiz. O meseleler de şunlar... Türkiye’yi daha hızlı kalkındırmak, zenginleştirmek, çocuklara daha iyi okullarda daha iyi eğitim vermek, sağlığı daha iyi yönetmek, hizmette AK Parti’yi aşmak...

Sol, insanlara hizmet götürebileceğine halkı ikna edebilir mi?

Esas mesele bu zaten. Bizim, insanların derdiyle hemhal olup, onların yaşam kalitesini yükseltebilirsek bir anlamımız olabilir. İnsanların yaşam kalitelerini yükseltemiyorsak, zaten siyaset diye saçma bir iş yapıyoruz demektir. Ayrıca şu da var. Muhafazakar kesim, bir zaman sonra kendi iktidarından bıkıyor. Unutmayın 1977’de Ecevit’e oy verdiler. Çünkü hiçbir iktidar, herkesi tatmin edecek kadar zenginlik ve hizmet üretemez. En azından o kadar ihale üretemez. Bir kısım insan, “bunlar ihaleleri hep kendi adamlarına veriyorlar” der. Yani iktidarın doğası icabı, yıllar içinde o iktidarın çemberi daralır.

CHP de, insanlardaki bu bıkmanın sonucunda iktidar olma şansını yakalayamaz mı?

Türkiye insanı iki kere denedi CHP’yi. Hem dürüstlük hem de hizmet bakımından felaketti. Benim kanaatim, bu toplum, bir daha CHP’ye iktidar olma şansı vermeyecek.

Sol, hep ideoloji üzerinden kendini tanımlayıp, halka da kendini öyle anlatmaya kalktı ve hiçbir zaman anlatamadı. Ama sağ partiler halkla hizmet üzerinden ilişki kurdu. Sol, hele AK Parti’nin hizmette rekor kırdığı bir dönemde, halka ne vaat edecek?

Her yarışçıdan daha hızlı koşan bir yarışçı mutlaka vardır. İnsanlık her gün biraz daha üretken oluyor ve dolayısıyla daha çok paylaşma imkanına kavuşuyor. Bu bakımdan, siyasette hizmetin sonu yoktur. Mesela AK Parti, nükleer santraller kurmak istiyor. Nükleer santraller enerji üretmenin bir yoludur ve öcü de değildir ama AK Parti, bugünün insanlığın önüne koyduğu fırsatların farkında değil. Rüzgar, güneş, yosun gibi yenilenebilir enerji üretimini takip etmiyor. Nükleer enerji için ayıracağı kaynağı, biyoenerjiyi desteklemek için ayırsa, Türkiye hem enerjisi bol bir ülke olur hem de fosil yakıtlardan kurtulur. İnsanlığa, gelecekten bakış çok önemlidir! Bugünden bakarsanız nükleer enerjiyi düşünürsünüz.

Kürt meselesinde tavrınız ne olacak?

Bizim bir çerçevemiz var. İnsanlık küreselleşiyor. İnsanlık aynı hukuk altında toplanıyor. Eğer Uganda’daki adamla, aynı hukuk altında yaşıyorsak, küreselleşmişiz demektir. Böyle bir dünyada yeni ulusal sınırlar koymak, özel statüler istemek dünyadaki gelişmeyle çatışıyor. Yapmamız gereken, hep beraber en yüksek ortak hukukta buluşmaktır. Diyelim ki anlaşamadık, rızayla halk oylaması yapalım. Üçte ikiden fazla bir sonuç çıkmışsa, federasyonsa federasyon, ayrılmaksa ayrılmak, onu da yapalım. Birbirimizi kıracak birşey yok bunda. Böyle bir sonuç çıksa bile gene sınırlarımız, ilişkilerimiz birbirine açık olsun, birbirimize pasaportla gidip gelmeyelim. Sanki tek devletmiş gibi yaşayabilelim. Bir de biz tek taraflı adımlar atacağız.

Neler onlar?

Türklerle Kürtler ve diğer milliyetler arasındaki hak basamaklarını kaldıracağız. Türkçe eğitim yapan okul açmakla Kürtçe okul açmak arasında bir farklılık olmayacak. Eğitimi de tevhidi tedrisattan kurtaracağız. Merkezden tek bir müfredat dayatmak çok kısıtlayıcı ve memlekete çok zararlı birşey. Ayrıca Avrupa standartlarındaki hak ve özgürlükleri ve özerklik şartını da Türkiye’de gerçekleştireceğiz. Yerel yönetimleri güçlendireceğiz.

Sol bir parti olarak, PKK konusundaki yaklaşımınız ne?

PKK, silahlı mücadeleyi bırakacak, provokasyonlara karşı dikkatli olacak. Siyasi iktidar da devlet güçleri içinde yuvalanmış bazı kesimlerin provokasyonlar yapmasını önleyecek. Bunu önleyemeyen bir siyasi iktidar, zaten devleti yönetemiyor demektir. Orgenerali içeri tıkıyorsanız, devlet içinde provokasyon yapan odakları da yok etmeniz gerekir. İlk yapılacak iş, devletin güvenlik kuvvetleri içinde provokasyon yapan unsurları temizlemektir. Biz ayrıca geniş bir siyasi af ve unutma yoluyla sorunu çözmek istiyoruz. Türkiye’de özellikle 1900’lerden itibaren bir sürü haksızlıklar ve hukuksuzluklar birikti. Devlet kuvvetlerinin içinde yuvalanmış unsurları da, dağdakileri de, hapistekileri de içine alan bir siyasi af düşünüyoruz biz.

Ergenekoncular dahil mi bu affa?

Evet... Bütün bu işlere bulaşmış olanlara geniş bir af yapmalıyız ve böylece bu insanlar bu toplumda kendileri için normal bir yaşam ortamının mümkün olduğunu görmeliler.

PKK ve Ergenekon’u birlikte affetmek bir süredir Ergenekon çevrelerinde de dile getiriliyor. PKK karşılığında Ergenekoncuları affetmek korkunç bir pazarlık değil mi? Bu ülke henüz temizliğini yapmadı. Ne Ergenekon’un tüm suçları açığa çıktı, ne faili meçhullerin, toplu mezarların failleri ortaya çıkarıldı, ne de medya, yargı ve iş dünyasındaki Ergenekon uzantılarına dokunuldu. Bu ülke bu kadarlık bir Ergenekon dosyasıyla temizlenebilir mi?

Sonuçta Ergenekon, bir siyasi dava. Kanlı bir siyaset bu. Katliamlar, toplu mezarlar hepsi var bunun içinde ama bu defteri bir şekilde kapatabilmeliyiz. Şöyle bir tartışma açılmamalı. “Sen PKK’lıları affediyorsun, ama devletin şerefli subayını içeride tutuyorsun” Bu tartışmayı açtığınız zaman, hiçbir şey yapamazsınız. Orada faili meçhuller oldu, burada geldi PKK köyü bastı meselesine girerseniz işin içinden çıkamazsınız. Önemli olan, bu işin içinden çıkmamız ve bunlara bulaşmış insanlara da normal bir yaşama imkanı vermemiz. Aksi takdirde bu tartışmalar hiçbir zaman son bulmaz ve Türkiye de huzura kavuşamaz.

Türkiye’de sol bir partinin şansı var mı?

Var. Aslında kitleler, sağ partilerin sol politikalarına, kendi hayatlarında gerçekleşen olumlu değişikliklere oy veriyorlar. Gerçek bir sola daha çok oy verirler.

Taraf, 20.06.2011


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.