Gündem
Gündem > Siyasi Gündem > Tarhan Erdem: ‘Halk, Erdoğan’ın başkanlığını istemedi’Tarhan Erdem: ‘Halk, Erdoğan’ın başkanlığını istemedi’
“Bu seçimde, bir anlamda ‘Erdoğan’ın başkan olma isteğini’ halkın kabul edip etmediği oylandı. Halk, Erdoğan’ın başkan olmasını kabul etmedi Çünkü halkta, başkan olursa ülkeyi kişisel yöneteceği kanaati belirdi.” “MHP’yi, AK Parti baraj üstü bıraktı. MHP’yi baraj altı yapma siyaseti izlemeseydi, MHP kendiliğinden düşebilirdi. Ama seçmende, MHP düşürülecek endişesi yarattı, MHP’nin oyunu arttırdı AK Parti.” “Cumhurbaşkanlığı seçimi 2014’te değil, 2012’de yapılacak Erdoğan aday olmayacak, dört yıl sonra siyaseti bırakacak. Çünkü bu adamın tarihe geçmek, iz bırakmak düşüncesi, her şeyin önünde gidiyor.” *** NEDEN TARHAN ERDEM Seçimler bitti şimdi sandıklar konuşuluyor. Halk, verdiği oyla ne demek istedi? Siyasi partilere ve liderlere hangi mesajı verdi? Kim, nereyi, nasıl, neden kaybetti? Kim, nereyi, nasıl, neden kazandı? Bundan sonra ne olacak? Siyasi partiler hangi ittifakları kuracak? Hangi lider nasıl bir strateji izleyecek? Şimdi bunların değerlendirmeleri yapılıyor ve şu soruların cevapları aranıyor. Hangi nedenler, seçmenin AKP’ye büyük bir destek vermesini sağladı? AKP neden seçim sürecinde çok milliyetçileşti? Milliyetçilik yarışına girmeseydi, bu oyu alamayacak mıydı? AKP’nin siyaseti, neden MHP’yi baraj altına itmeye yetmedi? MHP, kaset skandallarına rağmen fazla hasar alamadan Meclis’e girdi. Bunu nasıl başardı? AKP, niye Güneydoğu’da oy kaybetti? Erdoğan’ı milliyetçilik ve Kürt meselesinde yanıltan ne oldu? BDP, başarısını neye borçlu? CHP bu seçimlerde neden hayal kırıklığına uğradı? Niye halk CHP’ye güvenmedi? Ergenekon sanığı adaylar CHP’nin oylarını olumlu mu, olumsuz mu etkiledi? Türkiye’de sahillerin şeriat korkusu bitti mi? CHP parçalanabilir mi? Kılıçdaroğlu’nun liderliği sorgulanır mı? Erdoğan’ın önümüzdeki günlerdeki politikası ne olacak sizce? Başkanlık meselesi kapandı mı? Bütün bu can alıcı başlıkları, bilgisiyle, güvenilirliğiyle, tecrübesiyle kamuoyu araştırmacılarının lideri olan, Türkiye’de siyaseti sadece araştırmacı olarak değil bizzat kendisi de yılların siyasetçisi olarak içinden bilen Tarhan Erdem’le konuştuk. *** AKP, beklenenin de üstünde oy aldı. Hangi faktörler seçmenin AKP’ye böylesine muazzam bir destek vermesini sağladı? AK Parti aslında beklenenin üstünde bir oy almadı. Yani 2007 seçimlerindeki oyuyla kıyaslanmayacak kadar yüksek bir oy almadı. Sadece AK Parti, bu seçimde de her iki kişiden birinin oyunu almaya devam etti. Eğer yüzde 60 oy alsaydı, “Beklenenin üstünde bir oy aldı” diyebilirdik ama, zaten yüzde 46-48, yüzde 49 civarında oy alacağı ve tekrar tek başına iktidara geleceği bekleniyordu. Biz her ay bir anket yaptık ve bunların hepsini de açıkladık. AK Parti’nin oyları gayet dar bir alanda seyrediyordu. Bakın bu son 16 ayın grafiği... Mesela son dört ay üst üste AK Parti’yi yüzde 49,5, yüzde 50,1, yüzde 51,8 ve en son haziran başında da yüzde 46,5 bulduk. Biz o zaman bu düşüşün nedenini Kürt oylarıyla açıklamıştık. Bazı arkadaşlar, “AK Parti’nin Güneydoğu’da oyları arttı ama buna rağmen daha az milletvekili çıkardı” diyorlar ama... Bu konuda ciddi bir şey söyleyebilmek için iller, ilçeler ve adaylar bazında rakamları doğru dürüst bilmek lazım. Çünkü seçmen sayısı çok değişti. 2007’deki seçimde Türkiye’de toplam 42 milyon seçmen vardı. Bu seçimde seçmen sayısı 50 milyona çıktı. Seçmen sayısındaki toplam sekiz milyonluk artışın bir milyonu Güneydoğu bölgesine ait. Dolayısıyla önemli olan, bağımsız adayların seçime girdiği yerlerde AK Parti’nin oyunun artıp artmadığıdır. Aldığı oyun toplamda artması önemli değildir. Şimdi bütün bunları tek tek incelemek lazım Birinci faktör ekonomideki iyi gidiş, ikinci faktör muhalefetin zayıflığı. Açık konuşalım. Ekonomi iyi gitmiyor olsaydı, biz bugün AK Parti’nin seçim başarısını konuşuyor olmazdık. Gerçi seçimi gene kazanırdı ama yüzde 40 oyla kazanırdı. Bugün yüzde 50 oyla elde ettiği seçim başarısının diğer sebeplerine gelince... Bu seçimleri konuşmaya, “halkla övündüğümüzü” söyleyerek başlamalıyız biz! Bu halkın ne kadar büyük ve tecrübeli bir halk olduğunu tesbit ve tescil etmemiz lazım önce. Çünkü bu halk, bu seçimlerde iki şeye karşı çıktı. Bir, Ergenekon’a karşı çıktı! İki, bu halk, gerçek dışı politikalara, vaatlere, sözlere, sahici olmayan politikacılara karşı çıktı! İnanılmaz bir seçim bu! Halkın teşhisi ve bu teşhise uygun davranışı inanılmaz! Bakın... Ergenekon sanığı Mehmet Haberal’ın seçimi kazanmaması beklenemezdi. Çünkü kesin olarak kazanacağı yere aday kondu ve Zonguldak’tan milletvekili oldu. Ama Haberal’ın milletvekili adaylığının toplumun tümü üzerindeki etkisini görmek lazım. Nitekim Orta Anadolu’dan buna tak diye cevap geldi ve AK Parti’nin oyu Orta Anadolu’da arttı. CHP’nin kalesi olan Eskişehir’de de AK Parti’nin oyu yükseldi. Çünkü orada da Süheyl Batum CHP’den aday oldu. CHP daha fazla milletvekili çıkaracakken çıkaramadı. Kısacası halk bu seçimde, “Ergenekon’a karşıyım” dedi. Ayrıca gerçekçi olmayan politikaları da reddetti. Kemal Kılıçdaroğlu’nun sadece 600 lira yardım vaadi değil, seçim sürecindeki bütün konuşmaları ve davranışları gerçek dışıydı. Halk bunu tesbit etti. Başbakan’ın Kılıçdaroğlu’yla ilgili “sanal” nitelemesi aslında haksız değildi. Birincisi, muhafazakârlık. İkincisi, AK Parti’nin kendisi gibi olması. Seçmen, AK Parti için, “Bu, benim partim” diyor. Onun için AK Parti rahat bir elbise gibi. Kendini onun içinde rahat hissediyor. Üçüncü neden ise ekonomi. Çünkü Türkiye’de insanlar yoksullaşmıyor, zenginleşiyor. Orta sınıf büyüyor ve günde bir dolardan az geliri olanların sayısı hızla düşüyor. Sağlık ve eğitim hizmetleri gelişiyor. Bence daha fazlasını alabilirdi ama seçimlerin son bir ayında milliyetçilik içine girdi. MHP’nin oyunu üç, dört puan azaltıp, onu yüzde 10 barajının altına indirecekti ve böylece bugün kazandığının çok üstünde milletvekili sayısı elde edecekti. AK Parti’nin hesabı buydu. Dolayısıyla MHP’yi baraj altına itmek için milliyetçilik yoluna girdi. Ama başaramadı. AK Parti eğer eğitimde, sağlıkta yaptığı hizmetleri, insan hakları, özgürlükler ve demokrasi mücadelesini, askerî vesayete karşı duruşunu, yargının kalitesini arttırma girişimlerini öne çıkarmakla yetinseydi belki daha fazla oy alabilirdi. Yanlış bir teşhiste bulundu ve izlediği politikayla MHP’yi baraj altına düşüremedi. Milliyetçilik öyle bir politikadır ki, başaramazsan işte sonuç böyle olur! Başaramazsan hem kendi dışındaki milliyetçileri desteklemiş olursun ve MHP’nin oyunu arttırırsın, hem de bu milliyetçi politikanla Kürtleri küstürürsün. Mesela Kürtlerin mart ayında Erdoğan’a bakışıyla, 12 Haziran’da bakışı çok farklı. Kürtler, mart ayında Erdoğan’ı, kendilerine yardımcı olan bir devlet adamı ve Kürtlerin ekonomisini geliştirmek isteyen bir siyasetçi olarak görürken, Erdoğan son seçim konuşmalarında elinde urgan, asmak için Apo’yu arayan bir adama dönüştü ve Kürtleri küstürdü. Unutmamak lazım, Kürtler Apo’ya bizim baktığımız gibi bakmıyorlar. Apo, onlar için kutsal bir varlık. Azalmayacağı muhakkak. İşin hem artısı hem eksisi olduğu için bugünkü civarda bir oy alırdı gene. İşte o zaman MHP belki barajın altına düşebilirdi. Çünkü öyle bir eğilimi vardı MHP’nin. AK Parti’nin seçim politikası MHP’yi baraj üstü bıraktı. Yoksa biz yaptığımız kamuoyu anketlerinde MHP’yi bıçak sırtında görüyorduk. Yüzde 9-11 mertebesinde geziyordu. Ama AK Parti’nin seçim stratejisinden sonra oyu arttı. Herkes MHP’nin oyu kaset yüzünden arttı diyor ama ben bu artışı kasete bağlamıyorum. MHP’nin oyu, MHP baraj altına düşürülecek diye seçmende oluşan algı ve endişe yüzünden arttı. İnsanlar, “milliyetçiliğe oy verdi ya da vermedi” gibi laflar edilemez bu seçimde. İnsanlar aslında AK Parti’nin tek başına anayasa yapmasına oy vermediler. “MHP baraj üstü kalmalı ki, AK Parti tek başına anayasa yapma gücünü eline alamasın” dediler ve MHP’nin Meclis’e girmesine, anayasa yüzünden karar verdiler. Yani bu durumun milliyetçilikle fazla bir ilgisi yok. Halk, bir AK Parti anayasası istemedi. “Siyasi partiler olarak hepiniz birleşin, değerlerinizi ortaya koyun, tartışın ve uzlaşıp yeni bir anayasa yapın” dedi. Bu seçim, halkın anayasa konusundaki idrakinin derinliğini gösterdi. AK Parti’yi 326’da bıraktı. Onu tek başına iktidar yaptı ama tek başına anayasa yapmaya muktedir kılmadı. Türk milletinin değerlerine sahip çıkar ve onun menfaatlerini korur inancıyla MHP’ye oy veriyor. Bu seçimde, Başkanlık Sistemi oylanmadı. Bu seçimde, bir anlamda “Tayyip Erdoğan’ın Başkan olma isteğini” halkın kabul edip etmediği oylandı. Halk, Erdoğan’ın Başkan olmasını kabul etmedi, istemedi. Çünkü halkta, Erdoğan Başkan olduğu takdirde ülkeyi daha kişisel yöneteceği yönünde bir kanaat belirdi. Yoksa Türkiye’nin “Başkanlık Sistemi”yle ne kadar meselesi var, ya da Başkanlık Sistemi’yle bir meselesi var mı yok mu, bilmiyorum. “Tayyip Erdoğan Başkan olmasın” dendi bu seçimde. Daha az olurdu. Çünkü insanlar oy verirken ilk sırada milliyetçiliği dikkate almazlar. Ama Erdoğan’ın başlattığı milliyetçilik yarışı MHP’ye oy kazandırdı çünkü bu yarış, MHP’yi baraj altın bırakma isteğinin altını daha fazla çizdi. “Erdoğan, MHP’yi baraj altına düşüyor” düşüncesiyle halk MHP’yi barajın üstünde tuttu. Yoksa MHP kendiliğinden barajın altına düşebilirdi. Göremedi. Çok büyük bir siyasi hata bu. “Zaten MHP’nin oyu düşüyor, ben milliyetçiliğe abanırsam, söylediklerini ortadan kaldırırım ve onu baraj altı bırakırım” diye bir hesap yaptı ve yanıldı. Bence Erdoğan buna, tek başına karar verdi. Eğer parti içi demokrasi olsaydı ve arkadaşlarıyla bunu konuşmuş olsaydı, Erdoğan bu stratejiden muhtemelen vazgeçerdi. 2007’deki sonucu alacağını, eskisi kadar oy alıp eskisi gibi milletvekili çıkaracağını hesap etti. “Bağımsızlar alabildikleri kadar oyu alıyorlar, geri kalan da bana yeter” diye düşündü. Ama bağımsızlar, bu seçimde alacaklarından daha fazla bir oy aldılar. BDP’nin başarılı olabileceğini görmedi Erdoğan. Kendi Kürt oylarının azalabileceğini biraz tahmin ediyordu ama milletvekili sayısında bu kadar azalma beklemiyordu. Bence Kürtlerin kendi siyasal güçlerini ispatlama oyudur bu! Seçim döneminde milliyetçilik de, Kürtlerle olan ilişkisi de Erdoğan için bir taktik meseleydi. Güneydoğu’daki oy kaybının seçim sonucunu çok fazla değiştirmeyeceğini ama milliyetçilik söylemiyle kazancının çok büyük olacağını düşündü. “Benim ne yapıp ne yapmayacağımı, düşmanca davranmayacağımı liderleri biliyor. Seçimden sonra ben Kürtleri gene hallederim” dedi ve milliyetçi bir politikayla Türkiye’nin diğer yerlerinde güçlü bir seçim sonucu alacağını, MHP’yi düşüreceğini varsaydı. Aslında Erdoğan’a borçlu. Çünkü BDP’nin bugünkü başarısı aslında AK Parti’nin attığı demokratik adımların, Kürt açılımının bir sonucudur. Kürt açılımının sonucunda son birkaç yıldır Kürtlerde devlet korkusu azaldı. Bu seçimde her yerde örgütlendiler, her yerde aday gösterdiler ve açıkça konuştular. Kürt açılımı olmasaydı BDP oyunu bu kadar arttıramazdı. Erdoğan tekrar eski politikasına dönerse ve balkonda yaptığı konuşmada söylediklerini gerçekleştirirse, çok mümkün tabii. Şimdi seçim sonuçları, AK Parti’yi anayasa konusunda BDP’yle uzlaşmaya zorluyor. Bu ülkede yeni anayasaya en çok BDP’nin ihtiyacı var. Anayasayı yapmak için de AK Parti’nin BDP’ye ihtiyacı var. Erdoğan’ın önündeki hesap BDP ile işbirliği yapmaktır. Bu işbirliği, MHP ve CHP’yi harekete geçirecek. CHP, yeni anayasa yapımını engellemeye çalışacak. Bu arada MHP de yeni anayasada nelerin karşısında olduğunu daha net söylemeye başlayacak. Anayasa Komisyonu’na girecek. CHP’nin o rakamlara ulaşması için AK Parti’nin oyunun yüzde 42-44’e inmesi lazımdı. CHP’nin AK parti’den oy koparmak için bir fikrî gücü yok ki. Baştan beri halk CHP’ye güvenmiyor ki. Türkiye’de Cumhuriyet Halk Partisi problemi var. CHP, sahillerde bitmiş değil. İzmir’de bundan önce de AK Parti vardı, şimdi de var. CHP ile AK Parti arasındaki fark azaldı, makas daraldı diyorlar ama toplam iki milyon oy içinde 20-30 binlik oy düşüşü önemli bir rakam değil. Ancak bu mertebede bir oy CHP’nin milletvekili sayısını azaltmada etkili oldu. Unutmayın ki Doğu Perinçek, Çetin Doğan gibi adayların aldıkları oyların büyük kısmı CHP oylarıydı. Bu yüzden il il, ilçe ilçe, aday aday oyları incelemek gerekir. Bir de şu var tabii. Türkiye genelindeki yaşanan sahillerde de yaşandı. Ekonomi iyi gitti ve oralarda da halk, AK Parti’nin sağlık ve eğitim hizmetlerinden yararlandı. Aslında AK Parti yaptıklarını, hizmetlerini daha iyi anlatsaydı daha fazla oy alabilirdi. Ama ideolojik sebepleri bertaraf edecek bir söylem geliştiremedi. İçki meselesi, internet yasakları, YGS’yle ilgili tutarsız açıklamalar ideolojik kaygıları besledi. Hayır bitmedi. Efendim bu partinin tarihî meseleleri, tarihî yükleri var. Bu tarihî meselelerden kurtulması çok zor. CHP, geçmişiyle yüzleşemiyor. Bir de daha önemlisi, CHP hâlâ tek adam yönetimine göre kurulmuş bir örgüte sahip. Örgütün, parti programının ve tüzüğün yapılmasında, parti üst yönetiminin şekillenmesinde, politika yapılmasında hiç bir rolü yok. CHP, bu örgütle fazla ilerleyemez. Böyle kalır. Ben, önümüzdeki sene CHP’den üç, beş milletvekilinin istifasını bekliyorum. Önce parti içinde bir kavga çıkacak. O tartışmanın sonunda ayrılmalar olacak. Az oy aldığı için karışacak. Tabii anayasa konusunda da CHP’nin içi karışacak ama asıl mesele, CHP’nin içinde Kılıçdaroğlu’nu devirmek için harekete geçecek bir grup var. Onlar harekete geçtiğinde, Kemal Bey, bu gruba karşı güçlü olmak için, “Ben AK Parti iktidarıyla kavga eden bir liderim” havasına girecek ve iktidarla kavga eden bir lideri iç kavgayla güçsüz bırakmayalım, önce partiyi güçlendirelim kozunu kullanarak ayakta kalmaya çalışacak. CHP içindeki tartışma bunlardan çıkmayacak. CHP içindeki tartışma kendisini partide dışlanmış hisseden eski CHP’lilerden çıkacak. Kılıçdaroğlu’nun liderliği sorgulanacak. İşte o tartışmalar sırasında gruplaşmalar olur ve CHP parçalanabilir. CHP’nin geleceğini parlak görmüyorum ben. Bu konuda bir şey söylemek için şunu bilmek lazım. Erdoğan 2015’te yapılacak genel seçimde milletvekili adayı olamaz. AK Parti’nin tüzüğüne göre, üst üste üç dönem milletvekili olunamıyor. Erdoğan siyasete ara vermek zorunda. Zira bu tüzüğü değiştirmeyeceğini, “Ben öyle adamlardan değilim” diyerek seçim sürecinde tekrar söyledi. Erdoğan 2012’de Cumhurbaşkanlığına aday olur mu derseniz... Erdoğan anayasayı değiştirmeden, Cumhurbaşkanının yetkilerini arttırmadan Cumhurbaşkanı olmak istemiyor. Zaten Erdoğan’ın “kendisi için” Başkanlık meselesi de çoktan kapandı. Çünkü tarihler denk gelmedi. Cumhurbaşkanlığı seçimi 2012’de yapılacak. Cumhurbaşkanlığı seçimi 2014’te yapılmayacak. 2012’deki seçime bir yıl kaldı. Bu kadar sıkışık bir zaman diliminde, anayasayı Başkanlık yönünde değiştiremez. Dolayısıyla anayasa değişikliği 2012’ye yetişmez ve Erdoğan, bugünkü yetkilerle Cumhurbaşkanı olmak istemez. Çünkü 21 Ekim 2007 tarihinde halkoylamasına sunulmuş bir Anayasa Değişikliği Kanunu var. Bu kanuna göre, milletvekili seçim süresi beş yıldan dört yıla, Cumhurbaşkanlığı süresi de yedi yıldan beş yıla indirildi. Meclis’in ve Cumhurbaşkanlığının süresini düşüren bu değişiklik aynı metindir, aynı numaralı kanundur. Üç gün önce biz milletvekili süresini dört yıl olarak uyguladık. Şimdi Cumhurbaşkanlığı seçim süresini yedi seneye çıkarmak demek, aynı kanunun bir maddesini yürürlüğe koyup diğer maddesini yürürlüğe koymamak demektir. Böyle bir uygulama asla olamaz. Çünkü o kanun yürürlükte şu anda. Hayır yorumlayamazlar, o zaman hukukçu olmazlar. Bu kanunu böyle yorumlamamak için okuduğunu anlamak kâfidir. Eğer Cumhurbaşkanlığı seçimi 2014’te yapılmak isteniyorsa, Meclis’in bu kanunu değiştirmesi gerekir. Yani yeni bir anayasa değişikliği kanunu yapması gerekir. Meclis yapabilirse bunu yapsın! Bu değişikliğin Meclis’ten geçmesi fevkalade zor çünkü o zaman herkes Erdoğan’a, “Sen Cumhurbaşkanı olmak istiyorsun. Sen 2012’ye dek Cumhurbaşkanının yetkilerini arttıracak anayasa değişikliğini yetiştiremediğin için 2014’te Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılsın istiyorsun” diyecek. Durup dururken hiçbir parti kendi rakip partinin liderini Cumhurbaşkanı yapmak için oy vermez. Karşılığında büyük tavizler alması lazım. Ayrıca Erdoğan aday olur da kazanır mı, o da ayrı konu. Bana göre kazanması çok zor. Kaldı ki ben onun Cumhurbaşkanı olmak istediğini düşünmüyorum. Bence Erdoğan dört sene sonra milletvekilliğini bırakacak. Kendi geleceğini tanzim etmeyen bir Erdoğan hepimiz için çok iyi olur. Tarihte iz bırakmak isteyen bir siyasetçi olarak büyük hizmetler, hamleler ve atılımlar yapar. Peş peşe projelerle unutulmaz bir lider olmaya çalışır. Erdoğan’ın önünde dört yıl var. Bu dört yılda kimse onu durduramaz, o da kimseyi, kızdırır mıyım, kızdırmaz mıyım diye bakmaz ve 2014’e dek çok büyük işler yapabilir. Hem yeni anayasayı yapan, hem de Kürt meselesini çözen bir siyasetçi olarak tarihe geçer. Göreceksiniz, Erdoğan dört yıl sonra siyaseti bırakacak. Çünkü bu adamın tarihe geçmek, dünyada iz bırakmak düşüncesi, her şeyin önünde gidiyor! Taraf, 15.06.2011
Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız. |