Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Siyasi Gündem > Yaşananları biliyorum ancak kimsenin yüzüne vurmadım

Yaşananları biliyorum ancak kimsenin yüzüne vurmadım
 
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 4 yıl önce 'Köşk seçimi sürecinde' olup biten her şeyi detaylarıyla bildiğini ifade etti. Artık kendisini bir çocuğun annesi olarak gördüğünü belirterek, "Geçmişi kurcalamak yerine geleceğe bakıyorum. Ama herkese de o dönemde olanlara bugün müsaade etmeyeceğimi söyledim." dedi.
 

2007 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde yaşananlar hâlâ hafızalardaki tazeliğini koruyor. Genel-kurmay'ın Meclis'e yaptığı baskıyı ve 367 skandalının perde arkasını belgeleriyle gündeme getiren Zaman'ın haberi kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de, dün Polonya'ya giderken uçakta konuyla ilgili dikkat çekici açıklamalar yaptı. O dönemde olup biten her şeyi detaylarıyla bildiğini ifade eden Gül, buna rağmen cumhurbaşkanı olduktan sonra bunu kimsenin yüzüne vurmadığını, hatta ima dahi etmediğini söyledi. Ancak herkese de, "Geçmişte olanların bugün olmasına müsaade etmem." dediğini vurguladı. Devletin başı olması sebebiyle kendisini 'bir çocuğun annesi' olarak gördüğünü belirten Cumhurbaşkanı "Geçmişi kurcalamak yerine geleceğe bakıyorum." dedi. O dönemde demokrasiye yakışmayan birçok şey olduğunun altını çizen Gül, şöyle konuştu: "Bu olaylar tarih açısından taze sayılır. İsim bazında bir şey söylemek istemem. İleride belki yazılır, çizilir. Bunlar inkâr edilemeyecek gerçekler, çünkü herkes hayatta, herkes biliyor."

Cumhurbaşkanı Gül, Polonya'ya giderken uçakta bir grup gazeteciye, Ergenekon sanığı emekli Albay Levent Göktaş'ın ofisinde ele geçirilen 51 No'lu DVD içerisinde yer alan ve 367 kriziyle başlayıp 27 Nisan e-muhtırasına kadar uzanan süreçte yaşanan karanlık olaylara ışık tutan belgeyi değerlendirdi. Dönemin Genelkurmay İstihbarat Şube Müdürü Albay Turgut Ak'ın hazırladığı bilgi notunda yine dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Org. İlker Başbuğ'un Anavatan lideri Erkan Mumcu'ya "Anayasa Mahkemesi'yle konuştuk, AKP'yi kapatacaklar. Erdoğan, Gül ya da Arınç seçilirse TSK müdahale edecek. Size yeni oluşum sözü veriyoruz." mesajını gönderdiği belirtiliyor. Söz konusu belgeyi görmediğini belirten Gül, o dönemin bütün detaylarını bildiğini anlattı. ancak "geçmişi çok kurcalama yerine, herkese 'geçmişte olanların bugün olmasına müsaade etmem dediğini" vurguladı. Gül, "Türkiye'nin çok önemli büyük meseleleri var, hep beraber omuzlamamız gereken. Onun için kendi ülkemizi, kendi devletimizi hırpalatmadan, Türkiye'yi daha ileriye taşımak... Politikam bu oldu ve hep buna inandım. Böyle yapmaya da çalışıyorum." ifadelerini kullandı.

"5 yıl sonra sizi nerede göreceğiz?" sorusuna "Dur bakalım, kim neyi garanti edebilir, değil mi? Böyle uzun vadeli planlar falan yapmak doğrusu pek doğru değil. Hep beraber yaşayarak göreceğiz. Nasıl geçmişi gördüyseniz, hep beraber onu da görürüz." karşılığını veren Cumhurbaşkanı, yeni anayasa konusunda ise şu görüşü dile getirdi:

Anayasa için Meclis'te herkesi kapsayan bir komisyon kurulmalı "Çok detaylı bir anayasa var, daha öz olmalı. Detaya kısıtlamak için girilir. Türkiye artık öyle değil. Tabii uzlaşmadan, daha doğrusu beraber çalışmadan 'gel uzlaşalım' demek olmaz. Beraber olgunlaştırarak, herkesin ortak bir müellifi olan bir eser olarak çıkması lazım bu işin. Yani biri bir şey hazırlar, öbürü bir şey hazırlar, hadi bunları birleştirelim olmaz. Bunlar her zaman zor olur. Kimse inansa da taviz vermek istemez kendisinden. Bunun için seçimden sonra ta başından TBMM'de öyle herkesi kapsayan bir komisyonun oluşturulup her kesimin hep beraber çalışması ve ortak bir metin çıkartmanın çok doğru olacağı kanaatindeyim. Temel meselelerde ben çok ayrım görmüyorum. Temel prensipleri koyduktan sonra iyi bir metodoloji olursa gerçekleşebilir. Takip edilecek metot önemli."

Gazze'ye ikinci kez gitmeye hazırlanan Mavi Marmara'ya da değinen Gül, İsrail'e şu mesajı verdi: "İstanbul Londra, Paris gibi oluyor artık. Nasıl Londra'da, Paris'te başka ülkelerin ilgili sivil toplum kuruluşları bir araya geliyorlar, hükümetleri bağlamayan kendi aralarında kararlar alıyorlar, kendi aralarında çeşitli eylemler gerçekleştiriyorlar, Türkiye'nin siyasi ve demokratik hukuk yapısı bu noktaya gelmiştir. Onun için şu sivil toplum örgütünün şöyle yönlendireyim, bunu böyle yönlendireyim diye bir davranış içinde değil Türkiye. Tabii ki Türkiye'nin çıkarlarına, herhangi bir vatandaşımızın çıkarlarına hukuk dışı herhangi bir saldırı, herhangi bir zarar söz konusu olursa, şüphesiz ki biz buna karşı tavrımızı her zaman alırız. Ama bir hükümet olarak, devlet olarak, sivil toplum örgütlerini yönlendiren, onları organize eden böyle bir yapı söz konusu değil."

Gazeteciler, yazdıklarından değil örgütsel faaliyetlerinden dolayı tutuklu

Cumhurbaşkanı Gül, Polonya'daki Natolin Avrupa Koleji'nde Türkiye'nin AB vizyonuna ilişkin konferans verdikten sonra öğrencilerin sorularını cevapladı. İspanyol bir öğrenci, Türkiye'de tutuklu gazeteciler olduğunu ifade ederek, önümüzdeki dönemde insan hakları konusunda neler yapılacağına ilişkin soru sordu. Gül de Türkiye'de arkasında şiddet olmadıkça ifade özgürlüğünün üzerinde engel olmadığını vurguladı. Hiç kimsenin fikrini açıklamasından, yazmasından dolayı hapse girmeyeceğinin altını çizdi.

Gül, ardından Ergenekon davasının başlama sürecini anlattı. "Bundan 7-8 yıl önce bugünkü Türkiye'yi yöneten hükümete karşı bir darbe planı olduğu ve bunun sivil bağlantıları olduğu yönünde güçlü belgeler ele geçti." diyen Cumhurbaşkanı, savcıların da bu belgeler çerçevesinde dava açtıklarını ifade etti. Yargılamanın devam ettiği, dava kapsamında şu anda tutuklu bulunanlara şuçlu diyemeyeceğini de belirten Gül, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu kişiler savcıların elindeki deliller çerçevesinde mahkemece tutuklandılar. Her ay itiraz hakları var. İtiraz ediyorlar, mahkeme de reddediyor. Bazı tutuklular dışarıda gazeteci diye geçiyor ama illegal, silah kullanan örgüt üyeleri ve kendileri de şiddetin içinde bulunan insanlar. Bu kişiler yazdıklarından dolayı değil, örgüt içindeki faaliyetlerinden dolayı tutuklular. Kopenhag siyasî kriterlerini yerine getiren bir ülkenin 'basın özgürlüğünü kısıtlayan yüz küsürüncü ülkesi' olarak adlandırılması hiçbir şekilde kabul edilemez, burada bir yanılgı var, bu kampanya şeklinde devam ediyor.''

Zaman, 07.06.2011


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.