Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Siyasi Gündem > Libya kan ağlarken biz elimiz kolumuz

Libya kan ağlarken biz elimiz kolumuz
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Libya kan ağlarken, Libya gözyaşı dökerken, biz elimiz kolumuz bağlı oturup seyredemeyiz '' dedi.
 

Erdoğan, Hilton Otelinde düzenlenen, Cidde Ekonomik Forumu'na katıldı.

Başbakan, Libya'ya karşı başlatılan hava harekatının bir an önce sonuçlanarak istikrarın sağlanması gerektiğine dikkat çekti.

Erdoğan, ''Küresel Liderler Diyaloğu'' konulu oturumda bir konuşma yapan Başbakan Erdoğan, Başbakan sıfatıyla foruma üçüncü kez katıldığını hatırlatarak, küresel ölçekte tüm kıtaları ve insanlığı ilgilendiren foruma katılmaktan büyüm memnuniyet duyduğunu ifade etti.

Bu yıl 11'incisi düzenlenen Cidde Ekonomi Forumu'nun, tüm beşeriyeti ilgilendiren sorunların istişare edilmesi noktasında son derece önemli bir platform haline geldiğini vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:

''Bölgemizin içinden geçtiği süreç dikkate alındığında, Cidde Ekonomik Forumu daha da bir önem kazanıyor. Burada istişare edilecek konuların, buradan neşet edecek (doğacak) fikirlerin, bölgemizin huzur, istikrar, barış ve refahına katkı sağlamasını temenni ediyorum.

Türkiye ve Suudi Arabistan, içinde bulunduğumuz coğrafyanın iki önemli ülkesi olarak, bölgesel barış ve istikrara önemli katkı sağlıyor ve örnek bir işbirliği sergiliyorlar.

Son yıllarda başta İslam Konferansı Örgütü, Arap Ligi ve Körfez İşbirliği Konseyi olmak üzere, uluslararası platformlarda Suudi Arabistan'la tam bir iş birliği içindeyiz. Uluslararası meselelerde iş birliğimizin yanında, dış ticaret alanlarında da Suudi Arabistan'la tüm bölgeye örnek teşkil edecek bir dayanışma sergiliyoruz. Bu çerçevede önümüzdeki dönemde de ikili ilişkilerimizi her alanda ilerletmek, siyasi diyaloğumuzu güçlendirmek ve iş birliğimizi yeni alanlara taşımak için Suudi dostlarımızla,kardeşlerimizle birlikte çalışmaya devam edeceğiz.''

-TÜRKİYE'NİN YAŞADIĞI DEĞİŞİMİN DİNAMİKLERİ-

Türkiye'nin son 8 yılda her alanda büyük bir değişim katettiğini ve her alanda önemli ilerlemeler sağladığını anlatan Başbakan Erdoğan, ekonomiden dış politikaya, sosyal yaşamdan iç politikaya kadar her alanı yeniden ele aldıklarını; ulaşılabilir hedeflerle, güçlü bir iradeyle, kararlılık ve cesaretle reformları gerçekleştirdiklerini ve gerçekleştirmeye devam ettiklerini söyledi.

Türkiye'nin yaşadığı değişimin dinamikleri hakkında bilgi veren Erdoğan, şöyle konuştu:

''Ekonomik kalkınmanın ve aktif dış politikanın en önemli unsurları olarak biz 'istikrar ve güveni' çok çok önemsedik. İç huzuru olmayan, iç barışı sağlamamış, devlet ile millet arasındaki güveni tesis etmemiş bir ülkenin ne ekonomide, ne de dış politikada güçlü ve aktif olamayacağını düşündük. 8 yıldır işbaşında olan Hükümetimiz, ülke içinde istikrar ve güven zemininin bozulmaması için azami bir hassasiyet içinde olduk.

Son derece gerçekçi hedefler belirledik; belirlediğimiz hedefleri tutturmak için son derece gayretli olduk ve 8 yıl önce belirlediğimiz hedeflerin bir çoğunu tutturduk, bir çok hedefi de aştık. İstikrar ve güven adına, ekonomide köklü yapısal reformlar yaptık. Finans sektörünü ve mali sektörü yeniden ele aldık, kronik sorunları belirleyerek, bu sorunların üzerine cesaretle gittik.

Bankacılık, sosyal güvenlik, vergi gibi alanlarda Türkiye, dünya tarafından da ilgiyle ve takdirle izlenen bir reform sürecinden geçti. Ülke içinde ve dışında yatırımcıların önlerini görebilmelerini, uzun süreli projeksiyonlar yapabilmelerini aynı şekilde çok önemsedik.

Geçmişte, ekonomi politikaları çok sık değişirken, alınan kararlar uygulanmazken, yolsuzluk, rüşvet, suistimal almış başını giderken, bunların önüne set çektik. Yatırımcı ve girişimciler için tam bir belirsizlik hali hüküm sürerken, biz belirsizliği kaldırdık, hedefleri net olarak ortaya koyduk ve tüm hedeflere doğru kararlılıkla ilerledik.''

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Avrupa içinde, Türkiye'nin üyeliğinin, halkı Müslüman olması nedeniyle bazı ülke ve liderlerin popülist politikalarıyla engellenmek istendiğini görüyor ve biliyoruz'' dedi.

Erdoğan, Cidde Ekonomik Forumu'nda yaptığı konuşmada Türkiye'nin ekonomik başarılarından örnekler verdi. AK Parti iktidarından önce 2002 yılında, Türkiye'deki yıllık toplam yatırım miktarının 40 milyar dolar seviyesinde olduğunu hatırlatan Erdoğan, 7 yıl sonra, 2009 yılında Türkiye'de yıllık toplam yatırım miktarının 2.5 katın üzerinde bir artışla 107 milyar dolara yükseldiğini söyledi.

Bu rakamın, küresel finans krizi sürecinde oluşmuş bir rakam olduğunu kaydeden Başbakan Erdoğan, kriz öncesinde, 2008 yılında toplam yatırımların 130 milyar dolara ulaştığını ifade etti.

Aynı şekilde, uluslararası doğrudan yatırımlarda da Türkiye'nin yeni ve farklı bir sürece girdiğini vurgulayan Erdoğan, 2002 öncesinde, yıllık 1 milyar dolar rakamını aşamayan uluslararası doğrudan yatırımların, 2002 sonrası dönemde yıllık 22 milyar dolar rakamını gördüğünü ve son 4 yılda 57 milyar dolar doğrudan yatırım çekildiğini kaydetti.

Başbakan Erdoğan, ulusal ve uluslararası yatırımlardaki artışın, doğrudan doğruya Türkiye'nin yaşadığı değişimle alakalı olduğuna dikkati çekti.

-''HUKUK DIŞI ODAKLARLA KARARLI VE CESUR BİR MÜCADELE İÇİNDEYİZ''-

Yatırımcının, her zaman güvenilir, istikrarlı ve huzurlu ülkeleri tercih ettiğini kaydeden Erdoğan, Türkiye'nin bu anlamda dünyanın en cazip ülkelerinden biri konumuna yükseldiğini ifade etti.

İstikrar ve güveni tesis etmek için ülke içinde siyaset ve hukuk noktasında önemli reformlar gerçekleştirdiklerini belirten Erdoğan, hukuk sistemindeki aksaklıkları tek tek giderdiklerini söyledi. Yasa ve Anayasa değişiklikleriyle Türkiye'nin hukuk sistemini daha hızlı, güvenilir, tarafsız ve bağımsız hale getirdiklerini vurgulayan Erdoğan, şöyle konuştu:

''İçerde güven ve istikrarın en büyük düşmanı olan hukuksuz örgütlenmelere karşı da amansız bir mücadele yürüttük ve yürütüyoruz. Parlamento ve halk iradesi dışında hiçbir güç ve oluşumun, ülkeye istikamet çizmesine müsade etmiyoruz. Bu noktada, tarih içinde oluşmuş çetelerle, mafyatik örgütlenmelerle, hukuk dışı odaklarla kararlı ve cesur bir mücadele içindeyiz.

Zira geçmişte, demokrasiye, parlamenter rejime, milli iradeye yönelik müdahaleler, ekonomik olarak Türkiye'ye çok ağır bedeller ödetti. Biz, ülkemizin yeni bedeller ödememesi, halkımızın ağır faturalar ödememesi için, işleyen bir parlamenter rejim ve ileri demokratik standartları önemsiyor, bunları muhafaza etmek noktasında da büyük hassasiyet içinde yolumuzda ilerliyoruz.''

-AB ÜYELİĞİ-

Avrupa Birliği üyelik sürecinin de güçlü ekonomi ve aktif dış politika için önemli bir itici güç olduğunu vurgulayan Erdoğan, Türkiye'nin, Avrupa Birliği ile katılım müzakerelerini başlattığını, bu yönde reformlar gerçekleştirdiğini, kurumlarını, standartlarını Avrupa Birliği kurum ve standartlarıyla uyumlu hale getirmeye başladığını kaydetti.

Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:

''Avrupa içinde, Türkiye'nin üyeliğinin, halkı Müslüman olması nedeniyle bazı ülke ve liderlerin popülist politikalarıyla engellenmek istendiğini görüyor ve biliyoruz. Avrupa Birliği, önümüze ne kadar engeller çıkarırsa çıkarsın, sudan bahanelerle bizi yavaşlatmaya ne kadar gayret ederse etsin, biz, kendimiz için, halkımız için, ülkemizin geleceği için reformlarımızı hız kesmeden sürdürüyoruz.

Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğinin, 'medeniyetler çatışması' gibi tezlere antitez oluşturduğuna inanıyoruz. Doğu ile Batı'nın buluşmasında, kaynaşmasında, diyalog kurmasında, en önemlisi de Doğu ile Batı arasındaki ön yargıların giderilmesinde, Türkiye'nin üyeliğinin hayati öneme haiz olduğunu biliyoruz.

***

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Libya kan ağlarken, Libya gözyaşı dökerken, biz elimiz kolumuz bağlı oturup seyredemeyiz '' dedi.

Erdoğan, Cidde Ekonomik Forumu'nda yaptığı konuşmada, Türkiye'nin katettiği büyük değişimde bir başka önemli etkenin de aktif dış politika olduğunu söyledi. Komşularıyla problem yaşayan bir ülkenin ekonomisini büyütemeyeceğini, refahını artıramayacağını çok iyi bildiklerini kaydeden Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:

''Dışa açık bir ekonomi olarak Türkiye, bölgesel ve küresel hadiseleri çok yakından takip ediyor; bölgesel ve küresel istikrarı, kendi istikrarı için kaçınılmaz bir ön şart olarak görüyor.

Burada, hem Türkçe'de hem Arapça'da bulunan şu güzel atasözünü, önemine binaen söylemekte fayda görüyorum; Araplar 'el caar, gable eddar' diyorlar, biz ise aynı anlamda 'ev alma, komşu al' diyoruz. Geçmişte, komşu kavramı, yakın ev, yakın mahalle olarak görülüyordu. Bugünün dünyasında ise ülkeler, coğrafyalar, artık yanı başımızdaki ev kadar yakınımızda duruyorlar. Yine bugünün dünyasında, yakınımızda meydana gelen bir hadise, kaçınılmaz olarak bizleri de etkiliyor; ekonomiyi, refahı, büyüme ve kalkınmayı da doğrudan etkiliyor.

Burada sadece bir örnek vermek isterim; Irak'ta uzun yıllar boyunca devam eden istikrarsızlık, bölgenin tüm ülkeleri kadar Türkiye'yi de etkilemiş, hatta diğerlerine göre daha fazla etkilemiştir. Türkiye'nin dış ticareti, yatırımları, turizmi üzerine, Irak'ta yaşanan acı hadiselerin gölgesi düşmüştür. Kuzey Irak'ta kendisine zemin bulan terör örgütü, Türkiye'nin huzur ve iç barışına kastetmiş, bu da siyaset ve ekonomi üzerinde olumsuz faturalar ortaya çıkarmıştır. İşte bu nedenle biz, Türkiye olarak, kendi istikrar ve huzurumuz kadar, bölgenin istikrar ve huzurunu da önemsiyoruz.

Irak huzursuzken biz huzurlu olamayız, Lübnan mutsuzken biz mutlu olamayız, Mısır, Tunus değişirken biz buna bigane kalamayız. Libya kan ağlarken, Libya gözyaşı dökerken, biz elimiz kolumuz bağlı oturup seyredemeyiz. Filistin'de çocuklar ölürken, Filistin'de masum siviller, yaşlılar, kadınlar, fosfor bombaları altında can verirken, biz hiçbir şey olmamış gibi davranamayız. Şunu burada, altını çizerek ifade etmek istiyorum; Biz, bölgemizdeki her ülkenin toprak bütünlüğüne, bağımsızlığına saygılıyız. Biz, hiç bir ülkenin iç işlerine karışmadık ve asla da karışmayız. Hiçbir ülke üzerinde gizli hesaplarımız, gizli niyetlerimiz olamaz. Türkiye'nin ekseni bellidir, dış politikada eksenimiz bellidir ve gayet açıktır.

Tunus Tunuslularındır, Mısır Mısırlılarındır, Bahreyn Bahreynlilerindir, Cezayir Cezayirlilerindir, Irak Iraklılarındır. Biz, o ülkelerin yer altı veya yer üstü zenginliklerinin tarafı değiliz. Biz, bölgesel barışın tek tek ülkeler için hayati derecede önem arz ettiğine inanıyor, sadece ve sadece bölgesel barış için katkı sunmaya çalışıyoruz.

Hele hele, 'yeni Osmanlıcılık' gibi bir iddiayı, böyle bir ithamı kabul etmemiz asla ve asla mümkün değildir. Bu iddia, Türkiye'nin barış çabalarını, barış için yaptığı katkıları engellemek için ortaya atılmış art niyetli bir iddiadır.''

Herkesin, her ülkenin Türkiye'den emin olmasını, her ülkenin, Türkiye'nin dostluğundan, kardeşliğinden, barış, istikrar ve güvenlik çabalarından emin olmasını isteyen Erdoğan, ''Türkiye'nin samimi çabalarından rahatsız olanlar, bölgede kan üzerine dış politika inşa etmeye çalışanlardır. Türkiye'nin samimi işbirliği çabalarından rahatsız olanlar, kendi kirli çıkarlarının sona ermesinden tedirgin olanlardır. İşte onun için biz, bölgede sadece ve sadece 'kardeşlik' diyoruz. Bizim bölgede, dayanışmadan, paylaşmadan, işbirliğinden, yani kardeşlikten öte bir gayemiz yoktur ve olmayacaktır'' diye konuştu.

-''BİRLİKTE SEVİNDİK, BİRLİKTE HÜZÜNLENDİK''-

Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:

''Bağdat'ın, Kudüs'ün, Gazze'nin derdi, nasıl Suudi Arabistanlı kardeşlerimin derdiyse bizim de derdimizdir. Kabil'in meselesi nasıl Riyad'ın meselesiyse bizim de meselemizdir. Kahire, Tunus, Bingazi, Beyrut hüzünlendiğinde nasıl ki Cidde hüzünlenirse, biliniz ki Ankara da o kadar hüzünlenir. Amman, Şam, San'a, Manama sevindiğinde, Mekke ve Medine ne kadar sevinirse, biliniz ki İstanbul da o kadar sevinir. olayın aslı budur.

Burada, tarihi bir gerçeği de sizlere hatırlatmak isterim; Türk İstiklal Marşı'nın yazarı, Milli Şairimiz ve büyük mütefekkir Mehmet Akif, Birinci Dünya Savaşı yıllarında Hicaz'a, Medine'ye gelmiş, Kral Abdullah Bin Abdülaziz Es Suud'la görüşmek için aylarca Medine'de çöl fırtınalarının dinmesini beklemişti. Mehmet Akif'in, şu hissiyatını burada bir kez daha hatırlatmak isterim; Diyor ki Akif: Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez, toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez...' Evet. Bu coğrafyada bizim yüreklerimiz, kalplerimiz her zaman toplu halde çarptı. Biz, bu coğrafyada her zaman bir ve beraber olduk, birlikte sevindik, birlikte hüzünlendik. Tarihimiz ne kadar ortaksa, biliniz ki geleceğimiz de o kadar ortak olacaktır. Biz Türkiye olarak, sadece ve sadece bu hissiyatla hareket ediyor, bölgesel meseleleri çözmek suretiyle huzurlu bir gelecek inşa etmenin mücadelesini veriyoruz.

Bu bölgede, özellikle İsrail'in, işte bu gerçeği anlaması gerekiyor. Kan ve gözyaşını hakim kılan düzen, Filistin'e ve bölge ülkelerine zarar verdiği gibi, aslında İsrail'in kendisine de zarar veriyor.

Bölgedeki istikrarsızlık, Suudi Arabistan'ı, Ürdün'ü, Mısır'ı, Suriye ve Türkiye'yi ne kadar etkiliyorsa, İsrail'i ve İsrail halkını da o kadar etkilemektedir. İsrail Hükümeti, şiddet politikalarıyla sadece Filistin'e zulmetmekle kalmıyor, esasen kendi halkına da zulmediyor.

Bölgede kan döken, bölgede sivillere saldıran, çocukları katleden, Akdeniz'de korsanlık yaparak uluslararası sularda yardım gemilerine saldıran bir hükümet oldukça, ne bölge ne de İsrail refah içinde olur. İsrail Hükümetinin bu gerçeği artık fark etmesini, Filistinlilere olduğu kadar kendi halkına da zulmetmekten vazgeçmesini bekliyoruz ve bu yöndeki çağrımızı burada yineliyoruz. Dünya değişirken, bölge değişirken, İsrail de değişmeli, kendisini, kendi politikalarını sorgulamalı, bölge ülkelerinin ve kendi halkının sesine, taleplerine kulak vermelidir.''

Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin, bölgenin huzur ve istikrarı için, tüm taraflara diyalog çağrısını kararlı şekilde sürdüreceğini dile getirdi.

Türkiye'nin, bölgede her tarafla, her kesimle diyalog kurabildiğini, herkesle konuşabildiğini belirten Erdoğan, Türkiye'nin bu imkanının, bölgedeki dost ve kardeş ülkeler için de bir imkan ve bir fırsat olduğunu vurguladı. Erdoğan, bölgesel meselelerin çözümü için, daha fazla dayanışma, daha fazla işbirliği içinde olunması gerektiğini kaydetti.

***

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Tüm Arap kardeşlerimizi ülkemizde görmek, sağlıktan turizme, enerjiden inşaata, sanayiden tarıma kadar her alana yatırım yapmalarını istiyoruz; kapılar ardına kadar sizlere açık olacaktır, bundan hiç endişeniz olmasın'' dedi.

Erdoğan, Cidde Ekonomik Forumu'nda yaptığı konuşmada, Türkiye'nin içeride gerçekleştirdiği reformlar ve uluslararası planda aktif politikalarının Türkiye'nin ve bölgenin refahına büyük katkı sağladığını ifade etti.

Milli gelirin son 8 yılda 3 kattan fazla artış kaydederek, 230 milyar dolardan 730 milyar dolara yükseldiğini belirten Erdoğan, ihracatın da 2002 yılında 36 milyar dolarken, 2008'de 132 milyar dolara, küresel kriz sürecinde 2010 yılında da 114 milyar dolara yükseldiğini dile getirdi.

Enflasyon ve faiz oranlarını düşürdüklerini belirten Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:

''Ekonomideki iyileşme, ulaştırma, enerji, tarım, bayındırlık, eğitim, sağlık, adalet ve emniyet altyapısına da yansımış, Cumhuriyet tarihimizin en büyük yatırımları gerçekleştirilmiştir. 6 bin 100 kilometre olan bölünmüş yol uzunluğumuz 19 bin 700 kilometreye çıkmış, Türkiye, dünyada hızlı tren kullanan sekizinci ülke olmuş, İstanbul Boğazı, dünya ölçeğinde büyük projelerle iki tünel ve bir asma köprüyle Londra'yı Pekin'e bağlayan önemli bir geçit olmuştur.

Şu anda dünyanın en büyük 17'nci ekonomisi konumunda olan Türkiye, Hükümet olarak belirlediğimiz 2023 hedefleriyle dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasında yer almak için belli bir plan ve program dahilinde çalışmalarını kararlılıkla sürdürüyor.''

-SUUD YATIRIMCILARA ÇAĞRI-

Suudi Arabistan'ın Türkiye'ye önemli miktarda yatırım yapan ülkeler arasında yer aldığını hatırlatan Başbakan Erdoğan, Türkiye'de faaliyet gösteren Suudi Arabistan ortaklı şirket sayısının 200'ü aştığını, sermaye stokunun ise 2,5 milyar dolara ulaştığını ifade etti.

Suudi Arabistan'la dış ticaretin de istikrarlı bir seyir izlediğini kaydeden Erdoğan, 2010 yılında 4,7 milyar dolar dış ticaret hacmiyle küresel kriz öncesi rakamların neredeyse yakalandığını dile getirdi. Bunun yeterli olmadığı kaydeden Erdoğan, bu rakamın arttırılması gerektiği üzerinde durdu.

Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:

''Geçmişte, sermayeleri renklere, ideolojilere, kutuplara ayırarak bir takım yanlışların yapıldığını çok iyi biliyoruz. Türkiye'de, belli bazı kesimlerin, belli bazı çevrelerin kampanyalarıyla, Arap sermayesinin önünün kesildiği dönemler oldu ve biliyoruz ki Arap kardeşlerimiz de gittiler, yatırımlarını Amerika'da, Avrupa ülkelerinde yaptılar.

Bugün bu zihniyet, köklü şekilde değişti ve tüm Arap kardeşlerimizi ülkemizde görmek, sağlıktan turizme, enerjiden inşaata, sanayiden tarıma kadar her alana yatırım yapmalarını istiyoruz; kapılar ardına kadar sizlere açık olacaktır, bundan hiç endişeniz olmasın.

Türkiye Avrupa'dır, Türkiye Asya'dır... Türkiye, İstanbul merkezli 4 saatlik bir uçuşla dünyanın 50'den fazla ülkesine, dünya ekonomisinin dörtte birini oluşturan pazara ulaşabileceğiniz bir ülkedir. Uzak durma dönemi bitti, mesafe dönemi bitti, 100 yıllık hasret artık sona erdi, biz böyle görüyoruz.''

-SUUDİ ARABİSTAN'LA VİZELERİN KALDIRILMASI...-

Suriye, Ürdün ve Libya ile vizelerin kaldırıldığını hatırlatan Başbakan Erdoğan, İstanbul'dan yola çıkan bir kişinin, Beyrut, Şam, Amman'a kadar rahatça seyahat edebildiğini söyledi.

Suudi Arabistan'la da bu noktada görüşmelerin devam ettiğini bildiren Erdoğan, ''İnşallah o vizeleri de kaldırarak, Yemen üzerinden Hint okyanusuna kadar seyahat özgürlüğünü perçinlemiş olduğumuz günleri görürüz diye temenni ediyorum'' diye konuştu.

***

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Askeri müdahalenin, bu operasyonun bir an önce sonuçlandırılmasını, Libya'nın bir an önce istikrara kavuşmasını arzuluyoruz'' dedi.

Erdoğan, Cidde Ekonomik Forumu'nda yaptığı konuşmada değişimin önemi üzerinde durdu. 20. yüzyılın her alanda büyük değişimlerin yaşandığı bir yüzyıl olduğunu belirten Başbakan Erdoğan, 21. yüzyılın da değişimin güçlü ve hızlı şekilde devam ettiği bir yüzyıl olduğunu söyledi.

Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:

''Şunu artık çok net olarak görüyoruz; değişim, kaçınılmazdır. Değişim, ihmal edilemeyecek, ıskalanamayacak, ertelenemeyecek bir süreçtir. Değişim kadar önemli olan mesele, değişime liderlik etmek, halkın önünden giderek değişime olumlu yönde istikamet çizebilmektir.

Şu gerçeğe özellikle dikkatlerinizi çekmek istiyorum; mukaddes kitabımızın daha ilk kelimeleri, hem Besmele'de, hem de Fatiha suresinde, dikkat ediniz, 'Rahman' ve 'Rahim' kelimeleri, yani 'Esirgeyen' ve 'Bağışlayan' kelimeleridir.

Bu din, Mekke'nin çetin coğrafyasında kök salmaya başlarken, en önce kız çocuklarının diri diri gömülmesini, kadınların aşağılanmasını, anne babaya kötü muamele edilmesini yasaklamış, kul hakkını, yetim ve öksüz hakkını gözetirken, hayvanlara, bitkilere dahi şefkatle muameleyi emretmiştir.

Savaş sırasında dahi sivillere, kadınlara, çocuklara, yaşlılara dokunmamak, ders alınması gereken anlamlı bir hassasiyettir. Bu din öyle kucaklayıcıdır ki, çok kısa sürede Orta Asya'nın içlerine, Uzak Doğu'ya, Çin'e, Hint'e, Amerika kıtasına kadar nüfuz etmiş, mazlumların, ezilmişlerin, çaresiz ve kimsesizlerin umudu, dayanağı, gücü olmuştur.''

Tüm semavi dinlerde olduğu gibi, İslam dininde de canın kutsal ve mübarek olduğunu, insanın malının ve canının dokunulmaz olduğunu vurgulayan Erdoğan, insanın insana zulmüne asla müsamaha gösterilemeyeceğini dile getirdi.

Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:

''Ben her zaman söylüyorum, şahsımdan başlayarak söylüyorum, bütün miting meydanlarında söylüyorum, 'Hasibu enfüseküm kable en tuhasebu'... Hepimizin gideceği yer, en nihayetinde kara topraktır. 'Küllü nefsin zaikatül mevt' diyor ilahi mesaj. Her nefis ölümü tadacaktır...

Yarın her nefis, yaptıklarından sorulacak, yaptıklarından hesaba çekilecektir. Bizim için geride kalacak olan nedir? Bu dünyada yaptıklarımız... Eğer hayır işlemişsek bizimle o gelecektir. Kefenimizden başka bir şey var mı? Hoca efendi cenaze namazını kıldırırken orada 'başbakan niyetine' demeyecek, 'bakan niyetine' demeyecek. Trilyoner olsan ne olur? 'Trilyoner' demeyecek. Ne diyecek? 'Er kişi niyetine, hatun kişi niyetine' diyecek. Gömecekler mezara ve gidecekler... Kimse bizimle beraber mi? Değil. Herkes çekip gidecek. Biz yaptıklarımızla kalacağız. Eğer geride güzellikler bırakmışsak, geride kalanlar 'Allah ondan razı olsun' diyecek. İşte bu, bütün mesele bu... Bunu başarmaya mecburuz. Koltuklar liderlere güç katmaz, liderler koltuklara güç kazandırır. Bunu böyle bilmemiz lazım.''

-''FİLİSTİN MÜCADELESİNİN PARÇALANMASI, İNANIN RUHUMUZDA ÇOK AĞIR BİR TAHRİBAT YAPMIŞTIR''-

Bölge coğrafyasının her şeyin en güzelini ve en iyisini hak ettiğini belirten Erdoğan, bilimde, sanatta, mimaride, devlet idaresinde, adalette ortaya konulan kadim geleneğin bugün için eşsiz bir zenginlik teşkil etiğini vurguladı.

Her şeyin ötesinde, kardeşliğin iki ülke halkını daha ötelere, daha yükseklere taşıyacak bir hazine olarak durduğunu anlatan Erdoğan, şunları kaydetti:

''Bugün, coğrafyamız, yoksullukla, terörle, insan hakları ihlalleriyle, geri kalmışlıkla, çarpık kentleşme, çarpık paylaşımla anılıyor. Biz, bunu, bu imajı asla ve asla hak etmiyoruz.

Gün, silahları kendi halkına doğrultma değil, kendi kardeşine doğrultma değil, kucaklaşma günüdür. Gün, kan akıtma günü değil, kan davalarını bitirme günüdür. Artık birbirimizi nasıl alt ederiz, nasıl etkisiz hale getiririz, dışlarız diye değil, birbirimize nasıl adaletle, uhuvvetle, şefkatle davranırız, gün işte buna yoğunlaşma günüdür.

Biz Filistin için göz yaşı dökerken, gece gündüz yürek parçalarken, Filistin mücadelesinin parçalanması, inanın ruhumuzda çok ağır bir tahribat yapmıştır. Biz, kardeşlik derken, dayanışma derken, Libya'da sivil halka yönelmiş silahlar, kurşun vızıltıları, orada yaşanan trajediler vicdanımızı kanatmıştır. Aynı kıbleye dönen, Mekke'ye yönelen insanların, Irak'ta camilerde katledilmesi umutlarımızı incitti. Biz bu tabloyu hak etmiyoruz.''

-LİBYA'DAKİ GELİŞMELER-

Tunus ve Mısır'da, halk değişim için sesini yükselttiğinde, Türkiye olarak Mısır ve Tunus yönetimine gereken uyarıları yaptıklarını anlatan Erdoğan, bu ülkelerin yöneticilerine çok net ve samimi bir şekilde, halkın sesine kulak vermelerini ve halkın taleplerine dikkat kesilmelerini tavsiye ettiklerini dile getirdi.

Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:

''Aynı ilkeli tavrımızı Libya konusunda da ortaya koyduk. 'Libya'da hiç kimsenin burnu kanamasın' dedik, 'Libya'da yere düşen her can bizim canımızdır' dedik. Halka bombalarla yapılan saldırıları tasvip etmediğimizi gerekli olan lidere söyledik. Söylemekle de kalmadık, yönetimi itidale çağırdık, halkın sesine kulak vermeye çağırdık. Her iki tarafla da görüşmeler yaptık. Tavsiyelerimizi, uyarılarımızı ortaya koyduk, hiç kan akmadan, kimse mağdur olmadan Libya istikametini belirlesin istedik.

Keşke Libya'da olaylar bu noktaya gelmeden çözülebilseydi. Keşke Libya, Mısır ve Tunus gibi değişim sürecini bu tür bedeller ödemeden tamamlasaydı. Ne yazık ki bu olmamış, hadise hiç arzu etmediğimiz bir yere gelmiştir.

Bundan sonrası için, Libya'nın, kendi iradesiyle, kendi kararıyla kendi istikametini belirlemesini arzu ediyoruz. Tabii ki askeri müdahalenin, bu operasyonun bir an önce sonuçlandırılmasını, Libya'nın bir an önce istikrara kavuşmasını arzuluyoruz.''

Asla umutsuz olmadıklarını ve umutlarını kaybetmediklerini belirten Erdoğan, bu coğrafyada bir türlü dinmeyen kan ve gözyaşının hep birlikte durdurulabileceğini dile getirdi. Bunun başarılabileceğini kaydeden Erdoğan, ''İnanın, bugünkünden çok daha farklı bir tabloyu hep birlikte resmedebiliriz. Değişebilir, değiştirebiliriz'' dedi.

Suudi Arabistan'la Türkiye'nin bu noktada aynı hassasiyetleri taşıdığını vurgulayan Başbakan Erdoğan, bölgenin istikrarı için birlikte çalışmaya, birlikte mücadele etmeye, dayanışmaya devam edeceklerini bildiğini söyledi.

 

ERDOĞAN, SORULARI YANITLADI

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Kaddafi gitmeli mi?'' sorusuna ''O safhayı geçti bile. Şimdi burada Kaddafi, kendi kendiyle çelişki içinde. Resmi bir görevle Libya'nın başında olmayana düşen, resmi bir görevle Libya'nın başında olana Libya'yı teslim etmekti'' yanıtını verdi.

Erdoğan, Cidde Ekonomik Forumu'nda yaptığı konuşmanın ardından, soruları yanıtladı. Başbakan Erdoğan, bir soru üzerine ''Genç kardeşime çok teşekkür ediyorum. Her şeyden önce şunu özellikle tavsiye emekte fayda görüyorum. Bir Müslüman genç, asla küçük düşünmeyecek, büyük düşünecek'' dedi.

Osmanlı padişahlarından Fatih Sultan Mehmet'ten örnek veren Erdoğan, şöyle devam etti:

''Fatih'in bir özelliği vardı. 13 yaşında babası kendisine Devlet-i Aliyeyi Osmaniye'nin başına geçmesini emretti. Emrettiği zaman 'baba ben daha çok küçüğüm, nasıl geçeyim' dedi, babası ısrar edince, kabul etti ve görevi aldı; yaş 13... Fakat babasına verdiği cevap çok enteresan. 'Madem ki ben Devlet-i Aliyeyi Osmaniye'nin başındayım ve padişahım, öyleyse size emrediyorum. Gelin, devletin başına geçin' diyor.

Yani, büyük düşünmek bu. İşte, 13 yaşında o çocuk, genç olduğunda da bir karanlık çağı kapatıyor, bir aydınlık çağı açıyor. ama bu arada da iyi yetişiyor. Onun için başarıya inanmak, donanımlı olmak, tecrübe ve neticelendirmek için takip... Tabii ki heyecan dolu olacağız, coşku dolu olacağız ve bizim bir aşkımız olacak. Hiçbir zaman küçük düşünmeyeceğiz, hep büyük düşüneceğiz. 'Suudi Arabistan'ı biz nasıl güçlü hale getirebiliriz, nasıl daha donanımlı hale getirebiliriz, Türkiye'yi nasıl daha büyük hale getirebiliriz' diye düşüneceğiz. Bütün gençliğimiz, böyle düşünecek. Onun için bize küçük düşünmek yakışmaz, biz büyük düşüneceğiz. Düşündükçe de o hedeflere de ulaşacağız, hiç endişeniz olmasın.''

-TÜRKİYE'NİN AB'YE ÜYELİK SÜRECİ VE FİLİSTİN POLİTİKASI-

Başbakan Erdoğan, ''AB'ye girerseniz Filistin'li kardeşlerinizi unutacak mısınız?'' sorusu üzerine de çok kısa bir cevap vermek istediğini belirterek, ''Bundan şüphe ederseniz, ben buna üzülürüm'' yanıtını verdi. Erdoğan'ın yanıtını salondaki katılımcılar alkışladılar.

Bir başka gazetecenin ''Kaddafi gitmeli mi?'' sorusu üzerine Erdoğan, şu yanıtı verdi:

''O safhayı geçti bile. Şimdi burada Kaddafi, kendi kendiyle çelişki içinde. Biliyorsunuz ilk anda şu sözleri çok önemliydi, 'Ben, şu anda resmi bir görevle Libya'nın başında değilim' diyordu; resmi bir görevle Libya'nın başında olmayana düşen, resmi bir görevle Libya'nın başında olana Libya'yı teslim etmekti. Gerek kendilerine, gerekse oğluna ben telefonla bunları ifade ettim, 'bunun yapılması gerekir' dedim. 'Artık halkın iradesine saygı duymalısın ve biran önce de bu bitmelidir' dedik. Ne yazık ki işi, bu noktaya getirdi. Benim bu görüşmem, 1 Mart tarihindedir. Ne yazık ki bunda başarılı olamadık.

Temenni ederim ki bu son gelişmelerle Libya'da artık kardeşin kardeşi öldürdüğü dönem süratle bitsin ve Libya halkının iradesi Libya'ya hakim olsun.''

***

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin Medeniyetler İttifakı Projesine İspanya ile birlikte eş başkanlık yaptığını belirterek, ''Medeniyetler ittifakı dediğimiz zaman, İslam dünyası ile Batı dünyası arasında köprü olabilecek bir ülke konumunda Türkiye. Ve böyle bir adım atıldığında 'AB ile İslam dünyası arasındaki iletişimi çok daha hızlı, çok daha kontrollü hale getirecektir' diye düşünüyorum'' dedi.

Erdoğan, Cidde Ekonomik Forumu'nda yaptığı konuşmanın ardından, gazetecilerin sorularını yanıtladı. Bir soru üzerine Erdoğan, bir liderin odasına kapanan, masasında, koltuğunda oturan insan olmadığını, sürekli halkının içinde olması gerektiğini belirtti. Gerekeni yapmanın, ülkeyi yönetmenin bir liderin zaten görevi olduğunu söyleyen Erdoğan, ''Gerek olan nedir, halkın gönlünü kazanmaktır. Halkın gönlünü kazanmak için de sürekli halkın içinde olacaksın, halkınla beraber kaynaşacaksın, hal hatır soracaksın ve ondan kopuk olmayacaksın. Bunu başaracaksın. Televizyonda görünmek falan bunlar meseleyi çözmüyor. O sıcak temas, yani Hakk-el yakin değil, daha da ileri gideceksin ayn-el yakin olacak. Eğer bunu hallederseniz. O zaman neticeyi almak çok daha farklı olacaktır'' diye konuştu.

Erdoğan, Türk-Suudi ilişkilerine ilişkin bir soruya karşılık, iki ülke arasındaki ilişkilerin birçok alanda geliştirilmesi gerektiğini belirterek, Türk-Suudi ilişkilerinde olaya sadece alt, üst yapı olarak bakmak istemediğini, aynı medeniyetin mensupları olarak ulaşım, enerji, gıda, eğitim, adalet, sağlık gibi bütün alanlarda atılabilecek müşterek adımlar olduğunu anlattı.

Başbakan Erdoğan, ''Ekonomik ve ticari ilişkilerimizin yanında kültürel ilişkilerimizi çok daha ileriye taşımamız gerekiyor. Eğer bunu başarırsak 'bu bölgede o zaman bizi, bölgede rol model haline getirecektir' diye inanıyorum. Turizm bizim için çok büyük önem arz ediyor. Zira Suudi halkıyla Türk halkı bu gidiş gelişleri artırdıkları sürece halkımızın kaynaşması ortaya çıkacak ki halklarımızın kaynaşması bölgede bizleri çok daha güçlü bir konuma taşıyacaktır. Gerek Türk, Suudi iş adamlarıyla beraber yaptıkları yatırımlar gerekse üçüncü ülkelerde yaptıkları yatırımlar, bu kaynaşmanın da ispatı olacaktır'' dedi.

-AB, TÜRKİYE'Yİ ALSIN VEYA ALMASIN...-

Avrupa Birliğine (AB) girildiğinde Türkiye'nin Ortadoğu politikasının değişip değişmeyeceği sorusuna karşılık Erdoğan, AB ile Türkiye'nin geçmişinin yaklaşık 50 yıl olduğunu belirterek, ''50 yıldır aslında AB, Türkiye'ye karşı bu uygulamayı, ertelemeyi ne yazık ki yapıyor'' dedi.

İktidarları döneminde müzakere süreci açısından bazı mesafeler alındığını söyleyen Erdoğan, ''AB, Türkiye'yi alsın veya almasın bizim için çok büyük önem arz etmiyor. Bunu kendilerine de açıkça söylüyoruz'' diye konuştu. Müzakerelerin Kopenhag Siyasi Kriterleri ve Maastrciht Ekonomik Kriterleri olarak iki ana başlıkta yürütüldüğünü anımsatan Erdoğan, şöyle devam etti:

''Bunlara yönelik tüm kurumlarımızı zaten oluşturduk. Zaman zaman söylüyorum, 'bizi almayacaksanız bunu açıklayın'. Ama bizden böyle bir açıklama bekliyorsanız, biz şu anda böyle bir açıklama yapmayı düşünmüyoruz. Fakat bizi almazsanız bile biz Kopenhag Siyasi Kriterleri yerine Ankara Siyasi Kriterlerini ilan ederiz, yolumuza devam ederiz; Maastrciht Ekonomik Kriterleri yerine de İstanbul Ekonomik Kriterlerini ilan eder yolumuza devam ederiz. Çünkü, bizim bütün hazırlıklarımız mevcut, var. Hiçbir endişemiz de yok. Türkiye, şu anda ayakları yere sağlam basan bir ülke. AB'deki 27 ülke içerisinde Türkiye ile mukayese edilemeyecek, çok çok geride olan ülkeler var ama siyasi kararlarla AB, bunları içeriye dahil etmiştir. İkili görüşmelerimizde zaman zaman bize de itiraf etmek zorunda kalıyorlar. Ne yazık ki AB, bunu yaparken gün olacak Türkiye'yi kendileri almak durumunda kalacaktır.''

Erdoğan, başka soru üzerine de Türkiye'nin Medeniyetler İttifakı Projesine İspanya ile birlikte eş başkanlık yaptığını anımsatarak, bunun adresi olarak da AB'nin gösterildiğini söyledi. Erdoğan, ''Medeniyetler ittifakı dediğimiz zaman, İslam dünyası ile Batı dünyası arasında köprü olabilecek bir ülke konumunda Türkiye. Ve böyle bir adım atıldığında 'AB ile İslam dünyası arasındaki iletişimi çok daha hızlı, çok daha kontrollü hale getirecektir' diye düşünüyorum'' dedi.

Zaman, 20.03.2011


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.