Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Siyasi Gündem > Başbakana "Yılın Lideri" ödülü

Başbakana "Yılın Lideri" ödülü  

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a Arap Bankalar Birliği tarafından ''2010 Liderlik Ödülü'' verildi.

Başbakan Erdoğan, Arap Bankalar Birliğinin Phoenicia İntercontinental Otel'de düzenlediği ''2010 Liderlik Ödülü'' törenine katıldı.

 

Erdoğan, törende yaptığı konuşmada ekonomik değerlendirmelerde bulundu. Küresel krizin başladığı andan itibaren G-20 zirvelerinde Türkiye olarak bir hususun altını önemle çizdiklerini vurgulayan Erdoğan, şöyle konuştu:

''Diyoruz ki adaletin olmadığı bir dünyada, adalet duygusunun yüreklerde tesis edilmediği bir sistemde, bu krizler kaçınılmaz olacaktır. Zenginin daha zengin, yoksulun daha yoksul olduğu bir dünyada küresel krizler yaşanacak ve bu uçurum kapatılmadıkça bedeller de daha ağır olacaktır diyoruz.

Son bir ay içinde ben resmi temaslarımız çerçevesinde Pakistan'ın sel afetinden etkilenmiş bölgelerinde, Bangladeş'te temaslarda bulundum. Afrika'nın kimi ülkelerinin durumunu en az benim kadar sizler de biliyorsunuz... Refah noktasındaki bu eşitsizliğe paralel olarak, vicdanlardaki adalet duygusunun da ciddi şekilde törpülendiği bir dünyada yaşıyoruz. Biz, işte bu çelişik fotoğrafın, bu birbirine zıt manzaraların, geleceğin dünyası adına ciddi bir çelişki oluşturduğuna inanıyor ve gelişmiş ülkelerin bu meseleye daha fazla eğilmelerini istiyoruz. Yani 'hırs' karşısında, biz 'kanaat' kavramına dikkatleri çekiyoruz. Esasen bizim medeniyetimizin bize emrettiği de tam olarak budur. 'Komşun aç iken, sen tok yatmayacaksın'.

Bencillik, yani enaniyet, bizim kitabımızda kendisine yer bulamaz. Küresel krizi elbette aşacağız ve aşıyoruz. Küresel finans krizi Lübnan'da çıkmadı, küresel finans krizi Türkiye'de çıkmadı veya bu bölgenin bir eseri değil. Küresel finans krizinin kaynağı neresi, Amerika. Oradan çıktı, dünyaya yayıldı. Gerçek bu mu, bu. İşte Arap Bankalar Birliğinin yetkilileri burada. Durum çok daha iyi biliyorlar. Fakat kimler adeta bir iflasa gitti? Dünyanın devleri, o dev bankalar çöktü. Dev sigorta şirketleri, kurumları çöktü. Niye engellenemedi, niye durdurulamadı? Hani bütün tasarruf imkanlarına sahiptiler? İşte bu öyle bir akıntıdır ki alır götürür. Ve nitekim almıştır, götürmüştür. Eğer biz bunlardan gereken dersleri çıkarmazsak, eğer gerçekleri görmeyi ertelersek, inanın bir sonraki krizin faturası çok daha ağır olacaktır.''

-''(BAŞBAKAN HAKLI ÇIKTI) DEMEYE BAŞLADILAR''-

Konuşmasında Türk ekonomisine ilişkin son gelişmeleri de aktaran Başbakan Erdoğan, AK Parti Hükümeti olarak görevde bulundukları son 8 yıl boyunca ekonomide çok köklü yapısal reformlar gerçekleştirdiklerini ifade etti.

Göreve geldiklerinde 21 bankanın TMSF'ye devredilmiş olduğunu belirten Erdoğan, bu tablodaki Türkiye'yi devraldıklarını dile getirdi.

Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:

''Fona devredilen 21 bankanın bedelini kim ödüyor, halk. Ne yapıyorlardı, karşılıksız paralar basıyorlardı. Adeta delikli kuruşa muhtaç edilen bir ülke durumundaydık. Ama uyguladığımız başarılı politikalar sayesinde Türkiye ekonomisi krizlere karşı dirençli bir yapıya kavuştu ve bu sayede son küresel krizi en hızlı şekilde atlatan ülkeler arasında yer aldık.

Kriz başladığı zaman bu kardeşinizin bir ifadesi oldu. 'Küresel finans krizi Türkiye'yi teğet geçecektir' dedim. O zaman finans sektörü olsun, reel sektör olsun adeta bu ifademle dalga geçtiler. Nasıl olacak da teğet geçecekmiş? Teğet geçecek derken, yine zararımız olacak ama en az zararla bu işi atlatacağız, teğet geçer demek bu. Şimdi teğet geçtiği ortaya çıkınca 'Başbakan haklı çıktı' demeye başladılar. Gerçek ortadaydı. Eğer siz güven ve istikrarı ekonomide hedef alırsanız, mali disiplinden taviz vermezseniz tabii bunu yakalarsınız. Ama 'bu benim akrabamdır, bu benim adamımdır' diye siz bankanın kaynaklarını bir yerlere hortumlarsanız o zaman çökersiniz. İşte bunlar yaşandı.''

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin arka arkaya Suriye, Lübnan, Libya ve Ürdün ile vizeleri karşılıklı olarak kaldırdığını anımsatarak ''AB 'Schengen' diyor. Peki biz niye kendi aramazda bir benzerini rahatlıkla yapamıyoruz? Nedir bu anlamsızlık, nedir bu korku, nedir bu çekince? Bunu anlamak mümkün değil'' dedi.

Başbakan Erdoğan, Arap Bankalar Birliği'nin Phoenicia İntercontinental Otel'de düzenlediği ''2010 Liderlik Ödülü'' törenine katıldı.

Yaptığı konuşmada, ''2010 Liderlik Ödülü''nün verilmesinden duyduğu memnuniyeti ifade eden Erdoğan, bu ödülü almanın kendisi için önemli ve heyecan verici olduğunu vurguladı. Başbakan Erdoğan, ''Ancak bu ödülü Beyrut şehrinde, Doğu Akdenizin incisi, şehirlerin prensesi olarak tanımlanan Beyrut şehrinde teslim alıyor olmak beni ayrıca heyecanlandırıyor'' dedi.

Erdoğan, Mevlana'nın tüm insanlığı kucaklayan hoşgörü anlayışının sınırları aştığını belirterek, şunları kaydetti:

''Mevlana'nın fikirleri aradan geçen 700 yılda hiç eskimedi ve bugün dahi dünyaya ışık tutmaya devam ediyor. Lübnan'da, Trablus şehrinde Mevlana'nın fikirlerini yaşatmak amacıyla 1619 yılında bir Mevlevihane kurulmuştu. Bu Mevlevihaneyi şu anda Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığımız, yani TİKA restore ediyor ve hem Lübnan'ın, hem insanlığın ortak kültürel mirasına yeniden kazandırıyor. Ben burada, Mevlana'nın güzel bir sözünü sizlerle paylaşmak istiyorum. Diyor ki Mevlana, 'İki parmağının ucunu gözüne koy. Hiç bir şey göremezsin bu dünyadan. Sen göremiyorsun diye, bu alem yok değildir' Çok enteresan, Lübnan'ın efsanevi şairi Halil Cibran da aynı manada bir ifade kullanıyor. Diyor ki Halil Cibran, 'Sırtını güneşe çevirirsen, gölgenden başka bir şey göremezsin.''

-''EV ALMA, KOMŞU AL''-

Mevlana'nın Konya'da, Cibran'ın ise Beyrut'ta yaşamış olduğunu anımsatan Başbakan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Her ikisi de farklı zamanlarda ve farklı mekanlarda var olmuşlardı. Ama her ikisi de, farklı dillerle, farklı kelimelerle de olsa, aynı şeyleri söyledi. Mevlana'nın anlattığı bir başka anlamlı kıssayı da burada hatırlatmak isterim. Bir Türk, bir Farisi ve bir Arap yola çıkıyorlar. Her üçünün de canı üzüm çekiyor. Farisi, 'ben engür isterim' diyor. Arap, 'Hayır, ıneb alalım' diyor. Türk ise, 'boşverin bunları, üzüm alıp yiyelim' diyor ve aralarında tartışıyorlar. Oysa her üçü de, farklı dillerde aynı şeyi istiyorlar. Bu geniş coğrafyada, bu yeryüzü parçasında, bizler farklı dilleri konuşuyor olabiliriz. Farklı dilleri konuşuyor olsak da unutmayınız ki bizim tarihimiz bir, kültürümüz bir, değerlerimiz bir ve en önemlisi de hissiyatımız bir. Bu topraklarda biz tarihi birlikte şekillendirdik, hiç şüpheniz olmasın, yine bu topraklarda geleceği de hep birlikte şekillendireceğiz. Bir Türk Atasözü der ki, 'Ev alma, komşu al' Bir Arap Atasözü de aynı şeyi söyler: 'El caarr, kable ed daar.' Biz, komşuluk hukukunun çok büyük anlam ifade ettiği bir medeniyetin mensuplarıyız. Biz, komşuluğu, adeta kardeşliğe tahvil eden bir kültürün takipçileriyiz. İşte onun için, bu coğrafyada acıları, hüzünleri, kederleri nasıl paylaştıysak, sevinci, huzuru, barışı ve refahı da aynı şekilde paylaşacağız, paylaşmak durumundayız.''

-VİZELERİN KALDIRILMASI-

Erdoğan, son dönemde, Türkiye'nin arka arkaya Suriye, Lübnan, Libya ve Ürdün ile vizeleri karşılıklı olarak kaldırdıklarını anımsatarak, ''Hiç bir şey kaybetmedik. Hiç bir zararını görmedik. Hiç bir mahsurla karşılaşmadık. Tam tersine, aramızdaki bu vizelerin ne kadar anlamsız olduğunu, vizeleri kaldırınca çok daha net bir şekilde gördük'' diye konuştu.

''Biz, vizeleri kaldırmadık değerli arkadaşlarım, halklarımız arasındaki yüz yıllık hasreti kaldırdık. Halklarımız kucaklaşıyor'' diyen Başbakan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''İnsanlar akın akın birbirlerini ziyaret ediyor. İşadamlarımız serbestçe gidip geliyor, işbirliği imkanlarını geliştiriyor. Sadece bir ülke değil, bütün bir bölge, bütün bir bölgenin insanları hep birlikte kazanıyor, hep birlikte bu yeni dönemden istifade ediyor. AB 'Schengen' diyor. Peki biz niye kendi aramazda bir benzerini rahatlıkla yapamıyoruz. Nedir bu anlamsızlık nedir, bu korku, nedir bu çekince? Bunu anlamak mümkün değil. Şimdi bütün bunlardan kimse gocunmasın rahatsızlık duymasın. Hiç kimse, bu yakınlaşmayı, bu kucaklaşmayı, bu hasret gidermeyi farklı yerlere çekmeye kalkışmasın.

Bizim bölgede yegane hedefimiz var. Biz, sadece ve sadece, bölgede barış istiyoruz, huzur istiyoruz, refah ve istikrar istiyoruz. Biz, Türkiye olarak, komşularla sıfır problem diyor, bunu tesis etmenin samimi mücadelesini veriyoruz. Türkiye, yönü Batı'ya dönük, Avrupa Birliği'ne tam üyelik müzakerelerini yürüten bir ülke. Türkiye, Müslüman kimlik ile Avrupalı değerlerin sentezinin mümkün olabileceğine inanan bir ülke. Ama bu, bizim, Doğu'ya, Güney'e, Asya, Afrika, Ortadoğu'ya sırtımızı dönmemizi gerektirmiyor. Elbette Suriye ile Irak ile Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi mekanizması oluşturacağız. Elbette, Suriye, Lübnan, Ürdün ve Türkiye arasında Dörtlü İşbirliği Konseyi oluşturduk, oluşturacağız. Bundan daha tabii ne olabilir?''

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, mali disiplinden taviz vermeyeceklerini ve seçim ekonomisi uygulamayacaklarını söyledi.

Başbakan Erdoğan, Arap Bankalar Birliğinin Phoenicia İntercontinental Otel'de düzenlediği ''2010 Liderlik Ödülü'' töreninde yaptığı konuşmada, Türk ekonomisine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

AK Parti hükümetinden önce faizlerin yüksek düzeyde olduğunu belirten Erdoğan, enflasyon ve faiz konularındaki tezini anlattı. Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:

''Enflasyon faizin sebebi değildir. Tam aksine faiz enflasyonun sebebidir. Faizi ne kadar yükseltirseniz enflasyonu o kadar artırırsınız. Faizi ne kadar aşağı çekerseniz enflasyonu da o kadar aşağı düşürürsünüz. Şimdi biz bunun neticelerini alıyoruz. Çünkü maliyet girdileri içerisinde en önemli girdi faizdir. Bu belki bankacıların zaman zaman işine de gelmeyebilir ama ben bir siyasetçi olarak gerçeği söylemek zorundayım. Bunun bedelini zengin ödemez. Onu da söyleyeyim. Bunun bedelini de fakir öder. Dünyada da bunun bedelini hep fakire ödetmişlerdir.

Şu anda 2009 yılı son çeyreğinde başlayan büyüme eğilimi, ülkemizde 2010 yılı ilk yarısında da güçlenerek devam etti. 2010 yılı ilk çeyreğinde bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 11,7 oranında artan GSYH, ikinci çeyrekte ise yüzde 10,3 oranında büyüdü. Böylece 2010 yılının ilk yarısında GSYH büyüme hızı yüzde 11 olarak gerçekleşti. Bu oran, Türkiye ekonomisinin küresel krizden çıkış sürecinde dünyada en hızlı büyüyen ekonomilerden birisi olduğunu ortaya koyuyor. Şu anda dünyada üçüncü, Avrupa'da birinci durumdayız.

Dün, kredi derecelendirme kuruluşlarından olan Fitch Türkiye'yi BB 'ya yükseltti. Devamlı bir yükseliş var. Niye? Mali disiplinden taviz yok, veremeyiz. Başbakanlığım döneminde 5 seçim geçirdik. Hiçbir zaman seçim ekonomisi uygulamadık, uygulamayız. Niye? Çünkü seçim ekonomisini uyguladığımız zaman, bu halkıma zulmetmektir. Şimdi bakıyorum bazıları çıkıyor, 'biz şu kadar vereceğiz, şu kadar size söz veriyoruz, öğretmene şu kadar, emekliye bu kadar vereceğiz.' Dürüst ol, dürüst. Her zaman siyasetin de dürüst olanını yapacaksın. Yoksa altında sadece sen ezilmezsin, halkı da ezersin. Bu bütün dünya için geçerlidir.''

-ARAP İŞ ADAMLARINA TÜRKİYE'DE YATIRIM ÇAĞRISI-

Aynı şekilde kriz sürecinde artan işsizliği de hızlı şekilde düşürmeye başladıklarını belirten Erdoğan, 2010 yılı ilk yarısında işsizlik oranının geçen yılın aynı dönemine göre hızla gerilediğini ve Ağustos ayında kriz öncesi seviyesine yaklaşarak yüzde 11,4 oranında gerçekleştiğini ifade etti. Başbakan Erdoğan, gelecek dönemde de bu eğilimin ekonomik büyümeye paralel olarak devam edeceğini öngördüklerini de dile getirdi.

Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:

''2008 yılı küresel finansal krizinin ana merkezi bankacılık ve finans sektörü. Bu açıdan, Türk bankacılık sektörünün güçlü sermaye yapısı, düşük kredi, kur ve likidite riski, krizin ekonomi üzerindeki olumsuz yansımalarını sınırlandırdı. Sıcak para akışını kontrol altına almak şart. Yani bunu kontrol dışı tutarsanız ondan sonra siz kontrole girersiniz. Sizin durumunuz daha felaket olur.

Birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülke bankalarının sermaye yapıları küresel krizin etkisiyle bozuldu. Birçok banka iflas etti veya kamunun desteğiyle ayakta kalabildi. Ancak, küresel olumsuzluklara rağmen ülkemizde bankacılık sektörü herhangi bir devlet yardımı almadan güçlü sermaye yapısını devam ettirdi. Ülkelerin bankacılık sistemlerindeki sermaye yeterlilik oranı sıralamasında, Türkiye yüzde yirminin üzerinde sermaye yeterliliğiyle ilk sıralarda yer alıyor. Diğer yandan, bankacılık sektörünün verdiği krediler hızla büyüyor, karlılığı artıyor ve bankacılık sektörümüzün döviz kur riski şu anda bulunmuyor. Hiçbir bankanın döviz kur riski yoktur.

Türkiye'ye inanan ve güvenen birçok yabancı yatırımcı gerek bankacılık gerek reel sektörde krize rağmen kar oranlarını korudular. Türkiye, uyguladığımız sağlam ekonomi politikaları sayesinde, yatırım ve iş imkanları açısından ciddi bir alternatif olduğunu bu süreçte göstermiştir. Özellikle uluslararası yatırımcılar, iç ve dış piyasalarda arz edilen ülkemiz varlıklarına artan şekilde talep gösteriyorlar. Ekonominin sağlam temellerinin bir sonucu olan bu artan talep, ülkemizin risk priminin de tarihi en düşük seviyelere inmesini sağladı.

Kredi derecelendirme kuruluşlarının son değerlendirmeleri önem arz ediyor. Artık Türkiye ekonomisi özellikle bu krize karşı dayanıklı olduğunu göstermiştir, ispat etmiştir.

Küresel krizin Türkiye ekonomisi üzerindeki etkilerinin kısa soluklu olmasında 2002-2008 dönemindeki reformlarımız etkili oldu. Krize güçlü bir bankacılık sistemi ile giren Türkiye, finans sisteminde zafiyet yaşamamış ve bu yolla özel sektörün üzerine kurulabilecek ilave baskı önlenmiştir. Bu noktada, ben Arap sermayesine, gerek doğrudan yatırım gerek portföy yatırım olmak üzere davetimi burada bir kez daha yinelemek istiyorum. Küresel krizi başarıyla ve hızla atlatan Türkiye, önümüzdeki dönemde yatırımlar noktasında cazibesini daha da artırmış olacaktır. Özellikle fırsatı erken değerlendirenler ise bu süreçten mutlaka kazançlı çıkacaktır. Yatırım noktasında her türlü desteği, her türlü kolaylığı göreceğinizi ben sizlere garanti ediyorum.''

Arap iş adamlarını Türkiye'ye yatırım yapmaya davet eden Erdoğan, Başbakanlık'a bağlı olarak faaliyet gösteren Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı'nın iş adamlarına her aşamada rehberlik etmekten çekinmeyeceğini ifade etti.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İsrail'e yönelik olarak, ''Sen, en modern silahlarınla, füzelerinle, misket bombalarınla, fosfor bombalarınla Gazze'ye gireceksin, okuldaki, oyun bahçesindeki, çilek tarlalarındaki çocukları katledeceksin, ondan sonra da bizden susmamızı bekleyeceksin. Susmayacağız, var gücümüzle gerçekleri, var gücümüzle hakkı, hukuku haykıracak ve savunacağız'' dedi.

Başbakan Erdoğan, Arap Bankalar Birliğinin Phoenicia İntercontinental Otel'de düzenlediği ''2010 Liderlik Ödülü'' töreninde, Arap Birliği ile iki yıl önce Stratejik Diyalog mekanizmasını başlattıklarını anımsatarak, ''Körfez İşbirliği Konseyi üyesi ülkelerle kapsamlı bir işbirliği başlattık. Bunlardan daha tabii ne olabilir? Komşun ne kadar zenginse sen de bundan o kadar istifade edersin. Komşu ülke, komşu bölge ne kadar istikrarlı, ne kadar huzurluysa sen de o kadar istikrarlı, o kadar huzurlu olursun. Bizim, Arap kardeşlerimizle, Arap ülkeleriyle yakınlaşmamızı farklı yerlere çekerek bir eksen kayması tartışması başlatanlar, bu tartışmayı sürdürenler, emin olunuz art niyetli bir kampanya yürütüyorlar. Aslında bizim dayanışmamızı çekemiyorlar, kıskanıyorlar, amaç başka'' diye konuştu.

-''ÇİLEK TARLALARINDAKİ ÇOCUKLARI KATLEDECEKSİN...''-

''Şimdi sen, Lübnan'a en modern uçaklarla, en modern tanklarla gireceksin, çocuk demeden, kadın demeden, sivil demeden, okul, hastane demeden bombalayacaksın, sonra da bizden susmamızı bekleyeceksin'' diyen Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Sen, en modern silahlarınla, füzelerinle, misket bombalarınla, fosfor bombalarınla Gazze'ye gireceksin, okuldaki, oyun bahçesindeki, çilek tarlalarındaki çocukları katledeceksin, ondan sonra da bizden susmamızı bekleyeceksin. Sen, Akdeniz'de korsanlık yapacaksın, Akdeniz'de devlet terörü uygulayacaksın, benim 9 masum vatandaşımı, bebeklere mama götüren 9 kardeşimi hunharca katledeceksin, sonra da çıkıp bizden susmamızı bekleyeceksin. Susmayacağız. Var gücümüzle gerçekleri, var gücümüzle hakkı, hukuku haykıracak ve savunacağız.

Şimdi diyeceksiniz ki, Sayın Başbakan, 'Biz burada, bankalar birliği toplantısı yapıyoruz. Toplantıda bu işleri konuşmanın ne anlamı var? Değerli kardeşlerim, hakkı, hukuku egemen kılmadıktan sonra, paranın pulun ne anlamı var. Eğer, hak egemen olursa para değer ifade eder, hak egemen olmazsa paranın hiçbir anlamı yoktur. Para değerini hakla kazanır. O zaman bir hukuk ilişkisi olur aksi takdirde olmaz. Biz bu coğrafyada korsanlık değil, adalet egemen olsun istiyoruz. Biz Ortadoğu'ya devlet terörü değil, barış egemen olsun istiyoruz. Biz bu bölgede çocuklar öldürülmesin, bu bölgeye refah, istikrar hakim olsun istiyoruz. Hiç kimse bunu başka yerlere çekmesin.''

-''YARIN TÜM DÜNYA BİZİM HAKLILIĞIMIZI ANLAYACAK''-

Erdoğan, benzer şekilde NATO füze savunma sistemini istismar etmenin, bunu Türkiye'nin aleyhine bir kara propagandaya çekmenin mücadelesi içinde olanların bulunduğunu belirterek, şunları söyledi:

''Buradan özellikle soruyorum: NATO zirvesinde herhangi bir ülkenin adının tehdit olarak telaffuz edildiğini duydunuz mu? Oraya onu koydurtmadık. Tehdit ülke kavramını gördünüz mü? Hayır, göremezsiniz. Eğer, Türkiye orada veto hakkı varsa ki... Bir ülke veto hakkını kullanıyorsa ki, kullanma hakkı var. Türkiye'nin olduğu bir yerde bize kimse inanmadığımız bir şeyi yaptırtamaz.

Füze savunma sistemi konusunda, bölge ülkeleriyle her an diyalog içinde olduk, her an istişarede bulunduk. Türkiye, hem kendi çıkarlarını hem de bölgenin çıkarlarını azami derecede gözeten, kollayan, savunan bir ülke olmuştur. Türkiye, altını çizerek ifade ediyorum, bunu özellikle bilmenizi istiyorum, barışın egemen olması için elinden gelen her türlü gayreti bu bölgede gösterecektir.

İşte onun için, biz Karabağ demeye, Bağdat, Beyrut ve evet, Gazze demeye, Kudüs demeye devam edeceğiz. Ve barış adına seslendirmeye devam edeceğiz.

Lübnanlı şair Halil Cibran'ın çok anlamlı iki dizesi var. 'Değerli kardeşlerim, şimdi ne söylüyorsam tek yürekten, yarın söylenecektir binlerce yürekten'' diyor Cibran.

Biz hakkı söylediğimiz, biz hukuku savunduğumuz, biz tahriklere rağmen adaletten şaşmadığımız sürece, biliniz ki, yarın tüm dünya bizim haklılığımızı anlayacak, vicdanının sesine kulak vererek, zulme karşı tek yürek olacaktır.''

Konuşmaların ardından Erdoğan'a ödülü, Arap Bankalar Birliği Başkanı Adnan Yunus tarafından verildi.

Star, 25.11.2010


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.