Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Siyasi Gündem > Erdoğan: 'Cumhuriyetin sahibi olmak noktasında kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur'

'Cumhuriyetin sahibi olmak noktasında kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur'

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Cumhuriyeti zayıf bir varlık olarak görüp, kendisine durumdan vazife çıkararak demokrasiye müdahale edenlerin cumhuriyete en büyük zararı verenler olduğunu ifade ederek, ''Cumhuriyetin sahibi olmak noktasında hiç kimsenin hiç kimseye üstünlüğü yoktur ve olmaz'' dedi.
 

 

Erdoğan, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, cumhuriyetin erdemli bir yönetim biçimi, erdemli bir toplum inşa etmek için ortaya konmuş bir irade ve vizyonunu sonucu olduğunu kaydetti. Erdoğan, ''Bu iradeye zincir vurmak, otoriter eğilimlere ve bunlar vasıtasıyla baskı almak isteyen yönetimler bu milletten her zaman gereken dersi almışlardır. Aynı şekilde bu iradeyi vesayet almak, küçümsemek, yok etmek isteyen karanlık odaklar, çeteler ve zümrelerle de her zaman milletimizden gereken cevabı almışlardır'' diye konuştu.

İstiklal ve demokrasinin milletin değiştirilemeyecek karakteri haline geldiğini ifade eden Erdoğan, cumhuriyetin milletin karakterine en uygun yönetim biçimi olduğunu söyledi.

Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:

''Cumhuriyetin kuruluşundan nice zaman sonra ortaya çıkan, tarihine ve coğrafyasına yabancılaşmış zümrenin tamamen aksine, Cumhuriyet, sözde elitler tarafından, yani seçkinleri kendilerinden menkul belli bir zümre tarafından değil; bizzat bu millet tarafından bu milletin tüm unsurları tarafından kurulmuştur. Dolayısıyla Cumhuriyet asla ve asla belli bir zümrenin, belli bir kitlenin, belli bir grubun rejime değil, bu milletin rejimidir. Sahibi de yalnızca bu aziz millettir.''

Cumhuriyetin ilanı öncesinde bu toprakların çok büyük acılara şahit olduğunu anlatan Erdoğan, Cumhuriyetin 87 yıllık süreçte güçlenerek, büyüyerek her alanda önemli mesafeler kaydettiğini, Cumhuriyet öncesi korkuları geçersiz kıldığını kaydetti.

Erdoğan, Cumhuriyet öncesi ayrışma, çatışma korkusunun bugün bir tehdit ve sindirme aracı olarak görülmesinin ''Cumhuriyete ve onun ideallerine tamamen ters ve aykırı olduğunu'' ifade ederek, şöyle konuştu:

''Cumhuriyeti zayıf bir varlık olarak görüp, kendisine durumdan vazife çıkararak demokrasiye müdahale edenler, tarihimiz boyunca her zaman Cumhuriyetimize en büyük zararı verenler oldular. Ülkenin birliğini ve bütünlüğünün tehdit altında olduğu bahanesiyle demokrasiye gölge düşürenler, siyaseti ve siyasetçiye devre dışı bırakmaya çalışanlar ekonomiye de dış politikaya da iç politikaya da en büyük kötülüğü yaptılar. Cumhuriyeti korumak adına, aslında onlar bir korku cumhuriyeti oluşturdular. Tehlikede olan cumhuriyet rejimi değil, bu korkulardan nemalanan çevrelerin imtiyazları oldu.

Cumhuriyetin sahibi olmak noktasında hiç kimsenin hiç kimseye üstünlüğü yoktur ve olmaz. Bu ülkenin bürokratı, hakimi, savcısı, askeri, polisi ne kadar bu cumhuriyetin sahibi ise bu ülkenin işçisi, köylüsü, esnafı, sanatkarı, sokaktaki vatandaşı da bu cumhuriyetin en az o kadar sahibidir ve sevdalısıdır.''

***

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Cumhuriyetin ''Sözde elitler tarafından değil bizzat millet tarafından kurulduğunu'' bildirdi.

Erdoğan, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, cuma günü Cumhuriyetin 87. yıl dönümünün kutlanacağını anımsattı. Cumhuriyetin 87. yıl dönümünü kutlayan Erdoğan, ''Başta Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere kuruluş kararını alan TBMM'nin tüm üyelerini, Kurtuluş Savaşımızın tüm gazi ve şehitlerini şükranla yad ediyorum'' diye konuştu.

Cumhuriyet konusunda değerlendirmeler yapan Erdoğan, Kurtuluş Savaşı ile birlikte destani bir süreç yaşandığını ifade etti.

''Biz, tarihi geleneği, kimliği olan köklü bir milletin ve medeniyetin mensuplarıyız'' diyen Erdoğan, etnik kökenleri, mezhepleri, coğrafyaları ifade eden kelime ve kavramların millet tarifinde yetersiz kaldığını vurguladı.

Erdoğan, ''Bizi ortak tarihimiz en güzel şekilde tarif eder. Bizi ortak medeniyetimiz, ortak ideallerimiz tarif eder. Ağrı'da İshak Paşa Sarayı, Diyarbakır'da Ulu Cami, Erzurum'da Çifte Minareli Medrese, Sivas'ta Divriği Ulu Cami, Konya'da Karatay Medresesi, Edirne'de Selimiye, Ankara'da Hacı Bayram-ı Veli, İstanbul'da Sultanahmet, Süleymaniye, Topkapı bizim bir millet olarak yeryüzüne attığımız imzalardır, nişanlardır'' diye konuştu.

Şehitliklerde Türkiye'nin doğusunun da batısının da görüldüğünü, vatanın dört bir yanından gelip çarpışmış, karavanasını paylaşmış, yan yana şehit düşmüş yüz binlerce millet evladının bulunduğunu ifade eden Erdoğan, Cumhuriyetin böyle bir birlik mefkuresi üzerine inşa edildiğini kaydetti.

Cumhuriyet kuruluş felsefesinin her unsuru kucaklayan TBMM'nin iradesi ile şekillendiğini vurgulayan Erdoğan, Cumhuriyetin milletin istiklal aşkının açık bir tezahürü olduğunu söyledi.

Başbakan Erdoğan, Cumhuriyetin erdemli bir yönetim biçimi ve erdemli bir toplum inşa etme irade ve vizyonunun sonucu olduğunu dile getirerek, şöyle devam etti:

''Bu iradeye zincir vurmak, otoriter eğilimler ve bunlar vasıtasıyla bu iradeyi baskı altına isteyen yönetimler, bu milleten her zaman gereken dersi almışlardır. Aynı şekilde bu iradeyi vesayet altına almak, küçümsemek, yok etmek isteyen karanlık odaklar, çeteler, zümreler de her zaman milletimizden gereken cevabı almışlardır. İstiklal, hürriyet ve demokrasi bu milletin değiştirilemeyecek karakteri haline gelmiştir. Cumhuriyet ve demokrasi, bu yüzden milletimizin karakterine ve engin tarihi birikimine en uygun yönetim biçimidir. Cumhuriyetin kuruluşundan nice zaman sonra ortaya çıkan, tarihine ve coğrafyasına yabancılaşmış zümrenin tamamen aksine Cumhuriyet, sözde elitler tarafından, yani seçkinlikleri kendilerinden menkul belli bir zümre tarafından değil bizzat bu millet tarafından, bu milletin tüm unsurları tarafından kurulmuştur. Dolayısıyla, Cumhuriyet asla ve asla belli bir zümrenin, belli bir kitlenin, belli bir grubun rejimi değil, bu milletin rejimidir. Sahibi de bu aziz millettir.''

''Bu millet seninle gurur duyuyor'' sloganları eşliğinde konuşmasını sürdüren Erdoğan, Cumhuriyet öncesinde ülke topraklarının çok büyük acılara şahit olduğunu, Osmanlı Devleti'nin her cephede aldığı yenilgiler sonucu çok büyük toprak parçalarını kaybettiğini vurguladı.

-''CUMHURA RAĞMEN CUMHURİYETÇİLİK YAPILAMAZ''-

Akın akın Anadolu'ya göçler yaşandığını belirten Erdoğan, şunları söyledi:

''Cumhuriyetimiz 87 yıl içinde güçlenerek, büyüyerek, ekonomide, dış politikada, demokratikleşmede önemli mesafeler kat ederek, Cumhuriyet öncesi korkuların tamamını artık geride bırakmış, geçersiz kılmıştır. Cumhuriyetin ilanı öncesine ait olan bölünme korkusunun, çatışma korkusunun bugün bile bir tehdit ve sindirme aracı olarak görülmesi Cumhuriyetimize ve onun ideallerine tamamen terstir, aykırıdır. Cumhuriyeti zayıf bir varlık olarak görüp, kendisine durumdan vazife çıkarıp, demokrasiye müdahale edenler, tarihimiz boyunca her zaman Cumhuriyetimize en büyük zararı verenler oldular. Ülkenin birliğinin ve bütünlüğünün tehdit altında olduğu bahanesiyle demokrasiye gölge düşürenler, siyaseti ve siyasetçiyi devre dışı bırakmaya çalışanlar ekonomiye de dış politikaya da iç politikaya da en büyük kötülüğü yaptılar. Cumhuriyeti korumak adına aslında onlar bir korku cumhuriyeti oluşturdular. Tehlikede olan Cumhuriyet rejimi değil bu korkulardan nemalanan çevrelerin imtiyazları oldu. Cumhuriyetin sahibi olmak noktasında hiç kimsenin hiç kimseye üstünlüğü yoktur ve olamaz. Bu ülkenin bürokratı, hakimi, savcısı, askeri, polisi ne kadar bu Cumhuriyetin sahibi ise bu ülkenin işçisi, köylüsü, esnafı, sanatkarı, sokaktaki vatandaşı da bu Cumhuriyetin en az o kadar sahibidir ve sevdalısıdır.

2010 yılında Türkiye'nin kalkınmasını, ilerlemesini, içerde ve dışarda güçlenmesini en önemlisi de daha demokratik ve özgür bir ülke olmasını Cumhuriyet için bir tehdit gibi gören ve gösterenler, Cumhuriyetin temel felsefesinden nasibi alamayanlardır. Hiç kimse şahsi veya zümrevi hırslarını, beklentilerini, makam ve ikbal heveslerini bu milletin çıkarlarının, bu milletin bekasının üzerine koyamaz. Böyle bir tavır içinde olamaz. Cumhura rağmen, cumhurun düşünce ve hissiyatına rağmen cumhuriyetçilik yapılamaz. Halka rağmen, halkın iradesine rağmen halkçılık yapılamaz. Cumhuriyeti sevmenin, korumanın göstergesi onu yüceltmektir, muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkaracak politikaları hayata geçirmektir.''

-''ANKARA'DAN ÇIKAMAYANLAR HİSSEDEMEZLER''-

Türkiye Cumhuriyeti'nin geçmişle kıyaslanmayacak şekilde ilerlediğini, kalkındığını, dünya genelinde takdir edilen, övülen, örnek gösterilen, saygı duyulan ve itibar edilen bir konuma ulaştığını belirten Erdoğan, ''Ankara'dan çıkamayanlar bunu hissedemezler. Sadece bedenen değil, zihnen çıkamayanlar da bunu hissedemezler'' dedi.

Hedeflerinin Türkiye'yi, Cumhuriyetin kuruluşunun 100. yıl dönümünde dünyanın en gelişmiş 10 ülkesi arasına sokmak olduğunu ifade eden Erdoğan, ''Cumhuriyetimizin çağdaşlaşma hedeflerini hayata geçiren, Cumhuriyetin itibarını yükseltecek dış politikayı ortaya koyan, Cumhuriyeti ileri demokrasi ile güçlendiren iktidar, AK Parti iktidarıdır'' diye konuştu.

Erdoğan, Atatürk'ün ''Cumhuriyet rejimi demek demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir'' dediğini kaydederek, Cumhuriyetin ve demokrasinin icaplarını uygulamaya koyan iktidarın kendi iktidarları olduğunu belirtti.

Başbakan, ''Cumhuriyeti halktan ve milli iradeden, onun değerleri ve beklentilerinden kopuk olarak yücelttiğini zannedenler büyük bir yanlışın ve yalnızlığın içinde olmuşlardır. Aziz milletimiz geçen dönemlerde bazı iktidarların sergiledikleri yanlış uygulamalara rağmen Cumhuriyeti bağrına basmış, en geniş anlamda kabullenmiştir. Milletimiz her sandık başına gittiğinde bu Cumhuriyet idealine oy vermiş, bu ülkeyi yükselteceğine inandığı kadroları özellikle iktidara taşımıştır. Milletimizin iktidarımıza gösterdiği teveccüh işte bu sorumluluk bilincinin, sahiplenme duygusunun bir sonucudur'' diye konuştu.

***

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, hiç kimsenin demokrasi ve cumhuriyet üzerinde kendince vesayet kuramayacağını, hukuk dışı operasyonlara girişemeyeceğini belirterek, ''Biz bir kabile devleti değiliz. Biz, köksüz bir devlet değiliz'' dedi.

Erdoğan, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, ''Hiç kimsenin, her şeyi milletten daha fazla bildiğini iddia ederek, bu ülkeyi siyaset kurumundan daha fazla önemsediğini söyleyemeyeceğini'' belirtti.

Başbakan Erdoğan, ''Hiç kimse demokrasi üzerinde, cumhuriyet üzerinde kendince vesayet kuramaz. Hukuk dışı operasyonlara girişemez. Biz bir kabile devleti değiliz. Biz, köksüz bir devlet değiliz. Biz, binlerce yıl içinde oluşmuş bir devlet geleneğini tebarüz etmiş, anayasası, yasası, kuralları, gelenekleri olan bir ülkeyiz. Bir devletiz ve bir milletiz'' diye konuştu.

''Bizden önceki nesiller de bizim neslimiz de korkuların egemen olduğu, sindirme politikalarının en ağır şekilde uygulandığı süreçlerde yetiştik'' diyen Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:

''Konuşmak yasaklandı, düşünceleri ifade etmek yasaklandı, şiir okumak yasaklandı, yazmak yasaklandı, gazete çıkarmak yasaklandı, eleştirmek yasaklandı. Kitapların hatta şarkıların, türkülerin yasaklandığı dönemler oldu bu ülkede. Kimler? İşte o tek partili dönemin olduğu dönemler. Yani CHP zihniyetinin iktidar olduğu dönemler. Bunları belki şu anda o dönemi yaşamayan kuşaklar olarak bizler bilmiyor olabiliriz fakat tarihin o arşivlerindeki bu kayıtları, bunu çok açık, net belgelerle ortaya koyuyor. Şimdi bu belgeleri önümüze getiriyorlar. O belgeleri gördükçe o zaman tarihimizin hakikaten ne kadar zor sınavlardan geçtiğini görüyoruz. Ama artık biz o geçmişe asla dönemeyiz. Artık biz o modern Türkiye'nin inşallah yeni temel taşlarını oluşturuyoruz. Ve bu o geçmişin o köklü, sağlam temel taşları üzerinde yükselen bir Türkiye, yeniden büyük Türkiye. Göreve geldiğimizde 26. sıradan teslim alıp, 17. sıraya çıkardığımız bir Türkiye var. Şimdi bunu hazmedemiyoruz, 17'yi ilk 10'a çıkarmanın gayreti içerisindeyiz.''

-''ONLAR ASLINDA CUMHURİYETİ KÜÇÜLTTÜLER''-

Erdoğan, 1940'lı yıllarda Ankara'nın Ulus semtine ''kılık kıyafeti uygun değil'' diye kasketli gariban köylülerin, yani ulusun, milletin girmesinin yasaklandığını ifade eden Erdoğan, salondakilerin alkışlamaları üzerine ''Bunu alkışlamayalım, buna üzülelim'' dedi. Erdoğan, ''Sakal yasaklandı, bıyık yasaklandı. Aynen şimdi olduğu gibi üniversite kapılarında genç kızların başörtüsü yasaklandı. Darbe yapanların eleştirilmesi yasaklandı. Bu ülkenin gerçeklerini, bu ülkenin sorunlarını dile getirmek, konuşmak yasaklandı. Bu yasakları koyanlar ve uygulayanlar, Cumhuriyeti koruma ve kollama bahanesinin arkasına sığınıyorlardı. Cumhuriyeti, cumhurdan, halktan koruyarak belli bir zümrenin hakimiyeti altına almak isteyen bu çarpık anlayışla sadece bu kavrama haksızlık etmekle kalmadılar. Türkiye'nin gelişimine de set çektiler'' diye konuştu.

Başbakan Erdoğan, ''Cumhuriyeti korumak, rejime sahip çıkma bahanesinin arkasına sığınarak onlar aslında Cumhuriyeti küçülttüler. Halka yabancılaştılar. Bugün Cumhuriyet cumhurla kucaklaşmaktadır. Farkımız budur'' dedi.

Cumhuriyetin bugün halkla birlikte yüceldiğini ve ileri hedeflere doğru yürüdüğünü söyleyen Erdoğan, ''Çözümsüz gibi görünen sorunları çözecek güç ve kudrete sahip olduklarını cümle aleme gösterdiklerini'' belirtti.

-''İÇERİDE ÖCÜYLE, DIŞARIDA DIŞ MİHRAK İLE KORKUTULURDUK''-

Dünyada konuşulan bir Türkiye gerçeğinin var olduğunu anlatan Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Eskiden başımıza gelen her musibetin ardında hep bir dış mihrak arardık. Hep öyle adresler verirdik. İçeride öcüyle, dışarıda dış mihrak ile hep korkutulurduk. Anlayış buydu. Statükonun devamı bu korku ile temin edilirdi, siyaset kurumu bu korku dili ile rehin alınırdı, siyaset kurumu, bu korkular ve evhamlar üzerinden itibarsız hale getirilirdi. Çaresiz ve iktidarsız koalisyon hükümetleri bu korku dili ile hareketsiz bırakılırdı. Artık biliyoruz ve öğrendik ki o savunmacı anlayış bizi içimize kapalı hale getiren, bizi sürekli savunma hattında tutan ve özgüvenimizi yaralayan sakat bir anlayıştı.''

Erdoğan, şimdi tam bir özgüvenle muhataplarla eşit ilişkiler kurularak anlatımlar yapıldığını kaydederek, ''AK Parti iktidarındaki Türkiye eski Türkiye değildir. 8 yıl önce iktidara yürürken 3Y ile kıyasıya mücadele edeceğimizi söyledik. Yolsuzluğun, yoksulluğun ve onlar kadar önemli olan yasakların artık kaderi olmadığını bu ülke için söyledik. Sözümüzü tutarak bu 3Y ile mücadele ettik, ediyoruz. Yolsuzluk ve yoksullukla olduğu kadar yasaklarla da mücadelemiz sürüyor'' dedi.

-''DEMOKRATİKLEŞME YOLUNDA ENGELLERİ KALDIRDIK''-

Tam demokratikleşme yolunda ifade özgürlüğü adına birçok engeli ortadan kaldırdıklarını, günlük yaşamı etkileyen, vatandaşa hayatı zehir eden, onların hür iradelerini ipotek altına alan, Türkiye'nin imajını ve itibarını zedeleyen nice yasağa son verdiklerini kaydeden Erdoğan, ''Şimdi soruyorum; lütfen herkes elini vicdanına koysun ve bu soruyu öyle yanıtlasın. Cumhuriyetimiz, bugün 8 yıl öncesine göre daha mı zayıftır, yoksa tam tersine daha mı güçlüdür? Bütün siyasi anlayışlardan, mantıklardan soyutlanarak başını iki elinin arasına alsın, nasıl olsa benim yanımda değil, şöyle bir düşünsün. 'Ya gerçekten 8 yıl önce neydik, bugün neyiz' diye bir sorsun kendine. Türkiye Cumhuriyeti, 8 yıl öncesine göre bugün dünya nazarında daha itibarlı mıdır, yoksa itibar mı kaybetmiştir. Bunu da kendine sorsun'' diye konuştu.

''Türkiye'nin ayyıldızlı bayrağı, Türkiye Cumhuriyeti'nin pasaportu, Türk Lirası 8 yıl öncesine göre bugün daha mı değerlidir yoksa değer mi kaybetmiştir?'' sorusunu yönelten Erdoğan, şunları kaydetti:

''8 yıl öncesine göre Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşları geleceğe daha bir umutla mı bakıyor, yoksa tersi mi? Şöyle yollarında dolaşan arabaların sayısına baktığımız zaman daha tenha duble yollar mı var yoksa yolların adeta ihtiyaca cevap veremez hale geldiği bir Türkiye mi var?

Kaldırdığımız her yasağın ardından korkuların ne kadar yersiz ve gereksiz olduğu ortaya çıktı. Ama biz o yasakları kaldırırken nasıl kıyametler koptuğunu hatırlayın. Paralarda bile Türk Lirası'nın o altı sıfırını atacağımız zaman birilerinin o köşelerinde ne tür yazılar yazdığını ve şu anda da bulundukları yerden ne tür hakaretler ettiklerini düşünün. O zaman 'özür dileyeceğiz' diyenler, ne bu özrü dileyebilmişlerdir ne de paramızın kazandığı o onur sayesinde nasıl ayakta durduklarını hissetmişlerdir. Paradan altı sıfır atılması durumunda enflasyonun patlayacağını söylediler. Attık altı sıfırı ne oldu? Her şey ortada'' dedi.

***

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Cumhuriyetin çıtkırıldım bir cumhuriyet olmadığını, Cumhuriyetin kökü mazide olan bir ati'' olduğunu belirterek, ''Bugün Türkiye'de var olan bir zihniyet; kendisine millet, yasama, yürütme üzerinde muhafızlık görevi ihdas ediyor. Siz, hangi anayasal ve yasal yetkiyle TBMM'ye hiza vermeye kalkışıyorsunuz?'' dedi.

Erdoğan, partisinin TBMM Grup toplantısında yaptığı konuşmada, attıkları her adımda karşılarına dikilip, ''Cumhuriyet tehlike altına girer, bölünüp, parçalanıp, zayıflarız'' denildiğini ifade etti. Erdoğan, şunları söyledi:

''TRT Şeş... 'Bir kanalı tamamen oraya tahsis edeceğiz' dediğimiz zaman da bunu söylediler. Ne oldu, gitti mi elden? Bölündük mü, parçalandık mı? Biz evhamlara prim vermedik. Yasakları kaldırdık, kaldırıyoruz; reformlarımızı yaptık, yapıyoruz. Pompalanan korkuların ne kadar boş olduğunu milletçe hep beraber gördük. Bu Cumhuriyet, çıtkırıldım bir cumhuriyet değildir. Bu Cumhuriyet kökü mazide olan bir atidir. Bu Cumhuriyet kökü derinlerde olan, büyük ve güçlü bir milletin kurduğu ve yaşattığı bir cumhuriyettir. Statükoyu muhafaza etmek, değişime direnmek, yasaklarda ısrar etmek, Cumhuriyetimize de bu aziz milletimize de yapılabilecek en büyük haksızlıktır.

Bugün Türkiye'de hala öyle bir zihniyet var ki TBMM'yi, yasamayı, yürütmeyi, onlarla birlikte milleti reşit, mümeyyiz, muktedir görmüyor. Kendisine millet, yasama ve yürütme üzerinde muhafızlık görevi ihdas ediyor. Allah aşkına; siz bu yetkiyi kimden alıyorsunuz? Hangi Anayasal ve yasal yetkiyle TBMM'ye hiza vermeye kalkışıyorsunuz? Hangi vasfınızla, kerametinizle siz bu milletten daha iyi biliyorsunuz? Kendi iradenizi milli iradenin üstünde ne zamandan beri görmeye başladınız? Milleti küçümseme, milletin vekillerini yok sayma cüretini nereden alıyorsunuz? Siz milletin velisi ya da vasisi misiniz? Millet, Meclis, yürütme yanılıyor da en doğruyu siz mi biliyorsunuz? Yoksa siz millete patronluk mu yapmak istiyorsunuz? Cumhuriyet, işte sizin bu vesayetçi anlayışlarınızı, milletin üzerinde tasallut etme anlayışınızı çok ciddi manada tespit etti. Üzerinde tasallut kurmasın diye sizin gibi zümrelerin mevkilikleri, milli iradeyi baskı altına almasın diye Cumhuriyetimiz ilan edildi, şimdi de cumhur Cumhuriyetine sahip çıkıyor.''

-''HALK OYLAMASI ÖNCESİNDE SANAL KORKULAR POMPALANDI''-

Başbakan Erdoğan, bu zihniyetin; 1940'lara, 1950'lere, 1960'lara damgasını vurmuş olabileceğini ifade etti. O yıllarda Türkiye'nin neler kaybettiğinin bilindiğini belirten Erdoğan, 2010'ların Türkiye'sinde artık bu zihniyetin kabul edilemeyeceğini söyledi.

780 bin kilometrekarelik vatan toprağındaki 50 milyona yakın seçmenin asla böyle bir vesayeti kabul edemeyeceğini söylediklerini ifade eden Erdoğan, 12 Eylül'deki halk oylaması öncesinde de bu sanal korkuların pompalandığını bildirdi.

''Yargı siyasallaşıyor, AK Parti kendi yargısını kuruyor, kadrolaşacak, yargıyı ele geçirmeye çalışıyor....'' denildiğini anlatan Erdoğan, aradan 2 ayı aşkın bir zaman geçtiğini ve bu iddiaların gerçek dışı olduğunun net olarak ortaya çıktığını söyledi.

Başbakan Erdoğan, ''12 Eylül öncesinde millete korku yayanlar, milleti ikna edemedikleri gibi yargı camiasını da ikna edebilmiş değiller. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK)seçimlerinde aday oldular. Ama kendi camialarında kabul görmeyince, farklı ithamlarla seçimleri karalamaya başladılar'' diye konuştu.

-''SESİ ÇOK ÇIKAN ZÜMRENİN NASIL İPOTEK KOYDUĞU ANLAŞILDI''-

Seçimle HSYK üyelerinin belirlendiğini hatırlatan Erdoğan, şöyle devam etti:

''Sesi çok çıkan bir zümrenin, yargı camiası içinde neye tekabül ettiği ortaya çıktı. Bir avuç insanın, nasıl binlerce insanın iradesine ipotek koyduğu anlaşıldı. HSYK seçimlerinde ilk defa 10 binin üzerinde yargı mensubu, kendi hür iradeleriyle şeffaf ve demokratik ortamda oy kullandılar. Şimdi buna yargının siyasallaşması denebilir mi? Türkiye'ye demokrasi, Cumhuriyet geldi ama birilerinin hala haberi yok. Hala birileri belli alanlarda hakimiyet kurmak, hükümranlıklarını sürdürmek istiyor. Kusura bakmasınlar, kimse demokratikleşmeden muaf değildir, milli iradenin hakimiyetinden azade değildir. Bizim yaptığımız Cumhuriyeti de demokrasiyi de tüm alanlarda hakim kılacak adımları atmaktır. Ortada siyasallaşan bir yargı yok, ortada, siyasallaşmış unsurlar tarafından sindirilmiş bir yargının artık tarafsız bir yargıya dönüşümü var. 1960 iradesi sonrasında oluşan statükocu, hizipçi, seçkinci yapının bugün artık değişimci, tarafsız, millet hassasiyetlerini gözeten bir yapıya dönüşümü var. Bizim hiç bir gizli gündemimiz yok. Bizim, birilerinin iddia ettiği gibi gizli bir ajandamız, gizli niyetlerimiz yok. Biz bu Cumhuriyetin nasıl, hangi idealler üzerine kurulduğunu biliyoruz. Bu Cumhuriyeti o ideallere ulaştırmanın samimi mücadelesini veriyoruz. Bizim Cumhuriyeti korumak, kollamak, ideallerini artırmak, itibarını yaşatmak... Bu noktada 8 yıl içinde yaptıklarımız, niyetimizi zaten açık açık ispat ediyor. 8 yıl içinde inşa ettiğimiz yollar, barajlar, okullar, üniversiteler, hastaneler; Cumhuriyeti nasıl yücelttiğimizin delilleridir. En ücra köşeye KÖYDES'le nasıl ulaştığımız ortadadır. 780 bin kilometrekarede 73 milyona ulaştırdığımız hizmetler, bu ülkeye ve millete aşkımızın ve sevdamızın açık delilleridir. Bitti mi? Bitmedi. Daha yapacağımız çok şey var.''

-''HUKUKUN ZORLANARAK TEHDİT EDİLDİĞİMİZE ŞAHİT OLDUNUZ''-

Başbakan Erdoğan, demokrasinin en güzel yanının, seçilenlerin seçen halka sürekli hesap vermesi olduğunu söyledi.

Halkın iradesinin yok sayılması durumunda, başkalarının gelip milletin taleplerini gerçekleştireceğini ifade eden Erdoğan, ''Kimse bu makamların sürekli sahibi değildir. Millet getirir, millet götürür. Kim milletin takdirini kazanırsa o göreve gelir, kime milletin de tepkisini çekerse, desteğini kaybederse görevi bırakır. Bizim için en büyük makam; ne iktidar olmaktır ne bakanlıktır ne de başbakanlıktır. Bizim için en büyük makam, milletimizin gönlündeki yerdir'' dedi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, milletten kopuk, ona tepeden bakan, onu hor gören bir rejimin değil, gücünü ve felsefesini milletin aklından, vicdanından alan bir Cumhuriyetin savunucuları olduklarını bildirdi. Henüz yasaklar konusunda ideal bir noktaya ulaşılmadığını belirten Erdoğan, ancak 8 yıl boyunca yasaklarla samimi bir mücadele verdiklerini söyledi.

Kendileri yasaklarla mücadele ederken, yasakları devam ettirmek isteyenler olduğunu ifade eden Erdoğan, ''Yasaklarla mücadelemizde nasıl yalnız bırakıldığımıza, önümüze nasıl engeller çıkarıldığına, hukukun zorlanarak nasıl tehdit edildiğimize sizler şahit oldunuz. Bunları mazeret olarak söylemiyorum. Birileri istemiyor, engel çıkarıyor diye yasaklarla mücadeleden vazgeçecek değiliz. Ama bugün bazı yasaklardan, sorunlardan dolayı bizi eleştirenlerin, önümüze ne tür zorlukların çıkartıldığını da görmelerini istiyoruz'' diye konuştu.

***

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Türkiye'de başörtüsü sorununun çözümündeki en büyük engelin CHP'nin bugüne kadar ortaya koyduğu statükocu ve özgürlük karşıtı anlayış'' olduğunu söyledi.

Erdoğan, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, ''başörtüsü sorununu'' belki samimi olarak, belki de halk oylaması öncesinde siyasi istismar aracı olarak gündeme taşıdığını ve sorunu çözeceğini ifade ettiğini hatırlattı.

Kimsenin niyetini sorgulamadıklarını, öyle bir dertleri bulunmadığını belirten Erdoğan, ''Ne yaptığına, ne yapmadığına bakıyoruz. 8 yıl boyunca biz bu meseleyi çözmek ve negatif bir gündem maddesi olmaktan çıkarmak için önce 4-5 yıl hep izledik. Ülkede bir sıkıntı kaynağı olmasın... Fakat daha sonra gündeme getirilmeye başlandı ve yoğun çabalar içerisine girdik'' diye konuştu.

''Başörtüsü sorunu''nun çözümü konusunda milletten destek aldıklarını belirten Erdoğan, şöyle devam etti:

''Çünkü aslolan konuşmak değil, aslolan yaşamak. Yani yapmadıklarınızı söylemek değil, yaptıklarınızı söylemektir. Bizim değerlerimizden gelen budur. Yıllar boyunca yapılan, onlarca, yüzlerce ankette, 'başörtüsü yasağının temel bir insan hakkının ihlali, Türkiye'nin bir ayıbı olduğu' görüşü ortaya çıkmıştır. Biz, ayıbı ortadan kaldırmak için çaba sarfettik ama çabalarımız CHP'nin ve onunla birlikte statükonun engeline takıldı. Hatırlayın, MHP ile yaptığımız Anayasa değişikliği -eksiklerine rağmen bunu da söyleyeyim- CHP'nin itirazıyla Anayasa Mahkemesi'nde iptal edildi. Partimiz hakkında kapatma davası açıldı ve bu davanın maddelerinden biri de buydu. Zamana bıraktığımız, ülkenin demokratikleşmesiyle birlikte artık anlamsız hale geleceğini ve kendiliğinden çözüleceğine inandığımız bu sorunu -dikkat edin biz değil CHP Genel Başkanı dile getirdi- ve Türkiye'nin gündemine taşıdı bu halk oylaması süresince...''

AK Parti'nin, CHP'nin bu girişimine samimi bir şekilde destek vereceğini ifade ettiğini anımsatan Erdoğan, ''Hatta 'lokomotif olsun, biz vagon olalım' dedik. Bu kadar açık söyledik. Onlar bağcıyı dövmekle uğraşıyor ama bizim derdimiz bağcıyı dövmek değil, biz üzümü yemek istiyoruz. Örnekleri var biliyorsunuz, çarşaflı hanım kardeşlerime eski CHP Genel Başkanı rozet taktı. Arkasından birkaç gün geçti İstanbul'un bir başka semtinde CHP'nin otobüsünden al aşağı ettiler. Mersin'de bir benzerini uyguladılar. Tekme tokat girdiler'' diye konuştu.

-''CHP, ZİHNİYETİ, CHP KODLARI...''-

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun, eğeer başörtüsünü siyasi istismar aracı olarak kullandıysa millet nezdinde bunun bedelini ödeyeceğini ifade eden Erdoğan,''Ama hayır bu konuda samimi ise işte o zaman meydanlarda böyle bir vaatte bulunurken CHP zihniyetini, CHP geleneklerini, kodlarını dikkati almadığı açıktır. Türkiye'de başörtüsü meselesinin çözümü önündeki en büyük engel, CHP'nin bugüne kadar ortaya koyduğu statükocu ve özgürlük karşıtı anlayıştır'' dedi. Erdoğan, şunları kaydetti:

''CHP Genel Başkanı, 'bu meseleyi biz çözeriz' derken her şeyden önce CHP'nin bu sorunun derinleşmesine yaptığı katkıyı gözardı etmiştir. Her zaman yasakları savunan, özgürlüklerin önünde set olan, değişime her zaman karşı çıkmış olan bir CHP'nin, sadece genel başkanın popülist ve bireysel çıkışlarıyla bu zihniyetinden kopamayacağı bir kez daha ortaya çıkmıştır.

Cumhuriyetimizin kuruluşunun 87. yıldönümünü kutlarken, Sayın Cumhurbaşkanı'nın resepsiyonunu, 'her türlü farklılığıyla cumhur gelecek' diyerek, boykot edip etmemeyi tartışan bir CHP, 1940'lardan bugüne gelememiş bir CHP'dir.

Hatırlayın, CHP Genel Başkanı, halk oylaması sürecinde bir türkü tutturdu. '27 Nisan bildirisinden bizim mağdur olduğumuz AK Parti olarak'... Bu vesileyle kazançlı çıktığımızı her gittiği yerde ifade etti. Peki başsavcının geçtiğimiz günlerde Millet Meclisine, milletin vekillerine yönelik açıklamasının hedefi ve mağduru kim? O bildiri, TBMM'ye olduğu kadar CHP'ye de yapılmış bir saygısızlık değil mi? Ne diyor? 'Hayır, o uyarıdır, birilerine kınamadır' diyor. CHP, 27 Nisan'da AK Parti'nin gösterdiği dik duruşu gösterememiş, Meclise, demokrasiye millet iradesine yönelik o bildiri karşısında geri adım atmayı, sinmeyi içine sindirmiştir. O gün demokratik dik duruşu sergilemeyenler, bugün de aynı ezik, aynı çanak tutan, aynı alkış tutan anlayışı devam ettirmektedir.''

-''VAADİN ALTINDA EZİLDİ''-

Kılıçdaroğlu'nun hiçbir hazırlık, hiçbir istişare yapmadan CHP'nin kadim geleneklerini, ideolojik kodlarını hiç hesaba katmadan vaatte bulunduğunu ifade eden Erdoğan, bugün o vaadin altında ezildiğini söyledi.

Meydanlarda verilen her vaatten çark etmek için yapılan her girişimin inanç özgürlüğü, insan hakkı çerçevesinde değerlendirilmesi gereken başörtüsü konusunu farklı mecralara çektiğini kaydeden Erdoğan, şöyle konuştu:

''Süreç, CHP tarafından başörtülü genç kızların umudunun istismar edildiği aynı zamanda provokasyona açık bir süreç haline getirilmiştir. 'CHP, sonunda demokratikleşiyor mu' diye heyecanlanan CHP'lilerin bile hevesleri kursağında kalmıştır. İşte görüyorsunuz, 'çözelim ama şu şartla' diyerek, bize şartlar dayatmaya çalışıyorlar. Arkadaşlarım ziyaretlerine gittiler. Ne dedik? 'bugünden tezi yok, 12 Eylül akşamı' dedik. TESK'in Genel Kurulu'nda, 'bak hemen talimatı verelim, ben veriyorum' dedim. Kızılcahamam'da söyledik. Akabinde arkadaşlarımızı gönderdik. Biz, sözü bir kere söyleriz, arkasında dururuz.

İnsan hakları şarta bağlanabilir mi, inanç özgürlüğü koşula bağlanabilir mi? Hiçbir hukuki ve kanuni dayanağı olmayan, mantıksız, gereksiz, gerekçesiz ve çağdışı bir fiili uygulamanın kaldırılması noktasında şart öne sürülebilir mi? Nefes alıp vermek ne kadar tabii ise ne kadar tabii bir insan hakkıysa inancına göre giyinmek de eğitim olanaklarına sahip olmak da o kadar tabiidir, o kadar temel bir insan hakkıdır. Bu sorunun CHP ile çözülemeyeceği, CHP'nin bu konuda samimi olmadığı ve böyle bir iradesinin de bulunmadığı artık netlik kazanmıştır.''

Zaman, 26.10.2010


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.