Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Siyasi Gündem > Putin'in Türkiye gezisi: 'Değerli yalnızlıklar' zirvesi

Putin'in Türkiye gezisi: 'Değerli yalnızlıklar' zirvesi
 

Türkiye ve Rusya: Son dönemde uluslararası ilişkilerinde derin sorunlar yaşayan ve nispeten 'yalnızlaşmaya' başlayan iki ülke.

Erdoğan ve Putin: Batı’dan gelen eleştirilere kulak asmayan, birbirlerine daha sık benzetilmeye başlanan iki lider...

Moskova’dan manzaraya bakınca, Ankara'yı 'değerli yalnızlıklar zirvesi' bekliyor.

Pazartesi günkü zirve, çıkabilecek somut sonuçlarından çok, iki liderin Batı’ya "Size rağmen yan yanayız, stratejik işbirliği yolunda ilerliyoruz" mesajı verecekleri platform olmaya aday.

Ticari-ekonomik ilişkilere odaklanılacak

Beş yıl önce kurulan Üst Düzey İşbirliği Konseyi’nin (ÜDİK) beşinci toplantısı Ankara'da yapılacak.

ÜDİK, iki ülke liderlerinin başkanlık ettiği, önde gelen kabine üyelerinin hazır bulunduğu bir nevi ortak bakanlar kurulu toplantısı. Geçen yılki zirve St. Petersburg’da yapılmıştı.

İki ülke ateş hattında barış çubukları tüttürüyor görünse de, ortada önemli görüş ayrılıkları var: Mesela Suriye’de Putin’in en büyük hamisi olduğu Esad’ın gitmesi için Erdoğan her yolu deniyor.

Mesela Rusya’ya ilhak edilen Kırım’daki Tatarların lideri Mustafa Cemilev’e (Kırımoğlu) Çankaya Köşkü’nde devlet nişanı takılırken, Moskova onu sınır dışı ediyor.

Ama reel politik, iki lideri çözülmesi imkansız siyasi sorunları vitrine çıkarmadan, enerji başta olmak üzere ticari-ekonomik ilişkilere odaklanmaya mecbur ediyor.

Bir de Putin ve Erdoğan’ın gittikçe artan Batı karşıtı söylemlerinin bir ortak payda yarattığını söylemek mümkün.

Nitekim Putin, ziyareti öncesi Anadolu Ajansı’na verdiği demeçte şu mesajı verdi:

“Türkiye'nin, Rusya ile ekonomik işbirliği konusu dahil olmak üzere, bağımsız biçimde kararlar almasını takdir ediyoruz. Türk ortaklarımız çıkarlarını birilerinin siyasi hırsları uğruna heba etmeyi reddetti. Bunun gerçek anlamda iyi düşünülmüş ve ileriye dönük bir politika olduğu kanısındayım.”

Yani Kremlin, Ankara’nın politikalarında ileriye dönük politikanın izdüşümünü görüyor.

ABD ve AB’nin Rusya’yı zorlayan yaptırımlarına Türkiye’nin katılmaması, Moskova açısından 'surda açılan bir gedik' olarak takdir ediliyor.

On yıl önce gönüllü başlayan, son dönemde Batı’nın kurumları tarafından kuşatılmışlık duygusuyla zorunlu olarak yoğunlaşan Putin-Erdoğan yakınlığının, gelecekte Avrasya ekseninde yeni ittifaklara zemin hazırlayıp hazırlamayacağı sorusu pek çok çevrede tartışılmaya devam ediyor.

Erdoğan’ın Putin’e "Şanghay İşbirliği Örgütü’ne (ŞİÖ) bizi de alın" çağrısı hatırda tutularak...

Hasımlıktan hısımlığa

Aslında bu gezinin tarihi bir anlamı var:

Putin, Rusya Devlet Başkanı sıfatıyla Türkiye’ye ilk resmi ziyaretini 6 Aralık 2004 tarihinde yapmıştı. Yani tam 10 yıl önce.

Moskova-Ankara hattında mevsim o geziyle değişti. Genelde kasvetli bir sonbahar, bazen kara kış yaşayan ilişkilerde bahar havası o ziyaretle başladı.

Bir zamanlar birbirlerine 'hasım' olarak bakan iki başkent, o günde bu güne şaşırtıcı bir yakınlaşma ile 'hısım-akraba' düzeyine geldi.

Enerjiden turizme, inşaattan finansal yatırımlara kadar her alanda yükselen bir grafik çizildi.

Geçen yıl 32 milyar doları bulan ticaret hacminin 2020’de 100 milyar dolara çıkarılması hedefi ilan edildi (ABD ile Rusya arasındaki dış ticaretin geçen yıl 38 milyar dolardan ibaret olduğunu hatırlamakta fayda var).

Moskova’da gezi arifesinde konuştuğumuz Rus ve Türk kaynaklar, enerji başta olmak üzere 'tek taraflı bağımlılık' gibi görünen bazı unsurların aslında 'karşılıklı bağımlılık' yarattığı, ekonomik ilişkiler ve karşılıklı çıkarlar arttıkça, siyasi sorunların yönetilebilir hale geldiği konusunda genelde hemfikir.

Toplantıda neler konuşulacak?

Gezinin gündemindeki önemli konulara gelince:

Savaşın eşiğinde olduğu Ukrayna’ya bile gazda esaslı indirim veren Rusya’nın stratejik işbirliği yaptığı Türkiye’ye küçük bir indirim jestini Putin’in ağzından açıklaması sürpriz olmayacak.

Kaldı ki gaz fiyatları sabit değil; petrolün piyasa fiyatına bağlı olarak inip çıkıyor. Petrol tepe taklak giderken Türkiye’nin gaz faturası orta vadede zaten düşecek.

Akkuyu nükleer santrali konusunda ÇED raporu dahil, Türk tarafının "yoldaki taşları" temizlediği ve Putin’e "Kazma vurmaya hazırız" mesajı verileceği anlaşılıyor. Ancak sorun şu:

Batı’nın yaptırımları ve petroldeki sert iniş yüzünden ekonomisi türbülansa giren, rezervleri erimeye başlayan Rusya, Akkuyu için şu an 20 milyar dolar ayırabilir mi?

Bu soruyu Moskova’da sorduğunuzda kimileri şüpheyle bakıyor ve "Bu proje bu şartlarda hızlı ilerleyemez" diyor.

Ama "Bu, Rusya açısından ticari değil stratejik bir öncelik; ne olursa olsun hızla yapılacak" diye düşünenler de var.

Diğer yandan, "Rusya, Batı mallarına ambargo uyguladı, boşalan pazar bize kalacak" diye bayram eden Türk iş dünyasının şimdilik istediğini alamadığı bir gerçek.

Teorik olarak süt ürünlerinden beyaz ete, hemen her kalemde Türk ürünlerine Rusya kapısı açık.

Ama pratikte kotalardan Rusya’nın ağır bürokrasisine, lojistik sorunlarından fiyatların pahalıya çıkmasına kadar pek çok nedenle Türkiye henüz ortaya çıkan pastadan kayda değer yeni bir dilim koparabilmiş değil.

Sonuç olarak, yine siyasi sorunlar fazla kurcalanmadan, ekonomik işbirliği odaklı bir zirve bekleniyor.

Bir Türk diplomatın deyişiyle, "Bugünkü jeopolitik şartlarda, yapılması bile başlı başına önemli, değerli ve kendi içinde mesajlar taşıyan bir zirve" olacak.

Bir yanda komşularla sıfır sorun politikasından 'değerli yalnızlık' noktasına gelen Türkiye...

Diğer yanda Kırım hamlesinden beri ABD ve AB’nin yaptırım baskısına direnmeye çalışan ve son G-20 zirvesinde izole edilmeye çalışılan 'etrafı tenhalaşmış' Rusya...

Şartlar ve ufukta görünen dünya halleri, iki lideri birbirine daha da yakınlaştıracağa benziyor.

BBCTurkish.com, 01.12.2014

Türkiye ve Rusya neden 'Önce ekonomi' diyor?

Türkiye ve Rusya liderleri, Recep Tayyip Erdoğan ve Vladimir Putin, bu sene 4. sü yapılacak olan Üst Düzey İşbirliği Konseyi toplantısı için Ankara'da buluşacaklar. Her iki ülkeden 10'ar bakanın da katılacağı konsey toplantısı, 2010'da belirlenen "2020’de 100 milyar dolar ticaret hacmi" hedefine ulaşma yönünde önemli bir adım oluşturuyor.

Enerjiden ulaştırmaya, yaş sebze ihracatından nükleer santral inşasına, kültürel projelerden ortak yatırımlara kadar birçok alanda nitelikli bir diyalog gerçekleştiren Ankara ve Moskova, sorun oluşturabilecek uluslararası siyasi konuları gündemlerinden düşürme kararı almış görünüyor.

Türkiye ve Rusya'nın tamamen ayrı düştüğü konuların başında Suriye sorunu geliyor. Ülkede iç savaşa dönüşen isyanın çıktığı Mart 2011'den bu yana Türk ve Rus diplomatlar, sorunun ne tarifi ne de nasıl çözülebileceği konusunda uzlaştılar. Rusya ve Çin, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'ne getirilen hemen hemen bütün karar tasarılarını reddederken, Moskova'nın Şam yönetimine koşulsuz siyasi ve askeri destek vermesi sorunu daha da içinden çıkılamaz hale getirdi.

Ankara'da yapılan Suriye değerlendirmelerinde, Rusya'nın özellikle 2012 yılının son döneminden itibaren Suriye'ye sağladığı askeri desteğin muhaliflerin oluşturduğu Özgür Suriye Ordusu'nun güçlenmesini ve sahada etki kazanmasını önlediği ve bunun da süreçteki kırılma anlarından biri olduğu öne çıkıyor.

Erdoğan ve Putin'in Suriye konusunu, özellikle Irak İslam ve Şam Devleti (IŞID) örgütünün güçlenmesi çerçevesinde ele almaları, her iki tarafın da IŞID'in bölgeden temizlenmesi gerektiği noktasında uzlaşmaları ancak Beşar Esad rejimi açısından ayrı söylemlerini devam ettirmeleri bekleniyor.

Türkiye ve Rusya arasında bir başka görüş ayrılığı da Suriye hava sahasında uçuşa kapalı bölge ve toprakları içinde güvenli bölgelerin kurulması konusunda yaşanıyor. Rus makamları, her iki konuda da BM Güvenlik Konseyi kararının alınması gerektiğini belirterek, bu fikre ne kadar karşı olduklarını da dolaylı yoldan ifade ediyorlar.

Kırım ve Ukrayna sorunu

Tarafların anlaşmazlık içinde olduğu bir diğer uluslararası konu Ukrayna sorunu ve Rusya'nın Kırım'ı ilhak etmesi. Türkiye, ilhakı tanımayacağını kesin bir dille ifade ederken, soydaşları Kırım Tatarları'nın durumu konusundaki kaygılarını da her fırsatta dile getiriyor. Rusya'nın Kırım'a girmesine izin vermediği Mustafa Cemil Kırımoğlu'nu geçen hafta Ankara'ya davet ederek Rusya'ya dolaylı bir mesaj veren Türkiye, 4-5 Eylül'de yapılan NATO Zirvesi'nde alınan kararları da açık şekilde uyguluyor.

Türkiye, kendisi açısından da hassas olan Karadeniz politikasını biraz yumuşatarak, NATO'ya ait savaş gemilerinin bölgede daha fazla bulunmasına ve tatbikatlar aracılığıyla caydırıcılık ve kararlılık gösterisi yapmasına izin veriyor. Bu durum, askeri ve güvenlik sorunlar gündeme geldiğinde tarafların farklı bloklarda olduğunu bir kez daha gösteriyor. Erdoğan'ın özellikle Kırım konusunu gündeme getirerek, Kırımoğlu'ndan aldığı bilgiler üzerinden Kırım Tatarları'nın durumu konusunda Putin'e baskı yapması bekleniyor.

Kıbrıs ve Ermenistan

Türkiye ve Rusya'nın bakış açılarının farklılaştığı diğer bölgesel konular arasında Kıbrıs ve Ermenistan konusu geliyor. Rusya'nın Kıbrıs Sorunu'nda açıkca Rum kesiminin tarafında yer alması, BM Güvenlik Konseyi platformunu Rumlar lehine çevirmesi özellikle 2004'de yapılan Annan Planı referandumu sonrasında Türkiye’yi kızdıran bir tutum olmuştu. Putin ve Erdoğan'ın Kıbrıs konusunu ele almaları ve kesilen müzakerelerin yeniden başlatılması için Moskova'nın Rumlar üzerindeki ağırlığını kullanmasının da gündeme gelmesi bekleniyor. Ancak Rusya'nın bu konuda Türkiye'yi rahatlatacak bir mesaj vermesi olası görülmüyor.

Ermenistan konusu da Güney Kafkasya'nın ve dolayısıyla Türkiye'nin önemli sorunlarından biri. Ankara'da yapılan değerlendirmelerde, Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki Dağlık Karabağ Sorunu'nun çözümünün gecikmesinde Rusya faktörü en önemli rolü oynuyor. Bölgedeki nüfüzunu yitirmek istemeyen Rusya'nın, Dağlık Karabağ Sorunu'nun çözümüyle birlikte Ankara-Erivan ilişkilerinin de hızlıca normalleşeceği ve Ermenistan'ın giderek kontrolünden çıkacağı kaygısı nedeniyle süreci bloke ettiği öngörülüyor.

Bu konunun da siyasi çerçevede yer alması ancak tarafların pozisyonlarını değiştirmelerine neden olacak bir etki yaratması öngörülmüyor.

BBCTurkish.com, 01.12.2014


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.