Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Siyasi Gündem > Gülen: Erdoğan reform yolundan ayrıldı

Gülen: Erdoğan reform yolundan ayrıldı

Uzun süredir Pennsylvania'da münzevi yaşayan ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile 10 yılın üzerinde bir "siyasi evliliği" olan Fethullah Gülen, Pazartesi yaptığı açıklamada, Batı ülkelerinin çalkantılı bir bölgede en büyük müttefiki olan Türkiye'nin siyasi ve ekonomik istikrarını etkileyebilecek kesin ayrılık sinyallerinde bulundu.

The Wall Street Journal'a özel açıklamalarda bulunan Fethullah Gülen, Erdoğan'ın reform yolundan ayrıldığını belirtti.

Yolsuzluk soruşturmasının başlamasından bu yana ilk defa böyle açıklamalarda bulunan Gülen, "Türk halkı, son iki yıldır demokratik sürecin tersine dönmüş olmasından dolayı üzüntülü" ifadelerini kullandı.

E-mail yoluyla yaptığı açıklamada Gülen, "İdeoloji, sempati veya dünya görüşüne göre yapılan tasfiyeler, şimdiki hükümetin sonlandırmaya söz verdiği geçmişin uygulamalarıydı" dedi.

Fethullah Gülen Hizmet hareketinin, ya da dışarıda Cemaat diye anılan bu yapılanmanın, AKP'ye siyasi bir alternatifin oluşmasına sıcak baktığına işaret etti. Öte yandan Gülen, hareketinin CHP'ye destek verebileceği söylentilerini yalanlamadı.

"Fırsatlar geldiğinde Cemaat üyeleri tıpkı diğer vatandaşlar gibi seçimlerini değerler üzerinden yapacaktır" diyen Gülen, açıklamalarına "İnsanlar seçimlerini öz değerlerini paylaşanlarla aynı doğrultuda yapabilirler" diye devam etti.

"Fırsatlar geldiğinde Cemaat üyeleri tıpkı diğer vatandaşlar gibi seçimlerini değerler üzerinden yapacaktır Fethullah Gülen

Gülen'in AKP ile yolları ayırma kararı ekonomik istikrarın yükseldiği, yaşam standartlarının arttığı ve Ankara'nın etkisinin daha fazla hissedildiği 10 yıldan uzun bir sürenin ardından AKP ile olan İslami kökenli koalisyonda yaşanan gevşemenin göstergesi olarak görülüyor.

Başbakan Erdoğan, ordunun üzerinde kurduğu kontrol ve Avrupa Birliği üyeliği sürecini devam ettirmesiyle beraber Türkiye'de az rastlanan bir istikrar sürecini başlattı. Türkiye birçok kez Batı stili demokrasinin bir Müslüman ülkede nasıl işleyebileceği üzerine örnek olarak gösterildi.

Türkiye, Mart ayından itibaren başlayacak olan ve önümüzdeki 10 yıl için yönünü belirleyecek seçimler dönemine girerken Başbakan Erdoğan kendisini bir anda siyasi ittifakları sallayan ve büyüyen bir yolsuzluk skandalı içerisinde buldu.

Başbakan ise buna kabinede değişiklik yaparak ve polisle yargıda düzenlemelerde bulunarak cevap verdi. Başbakan Erdoğan bu kurumlardaki Gülen destekleyicilerini "paralel devlet" kurarak kendi hükümetini devirmeye çalışmakla suçluyor.

Başbakan Erdoğan AKP'li yasa yapıcılara geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiği konuşmada "Bu komplo Türkiye'deki diğer bütün darbe girişimlerinden daha büyük. Bu güç almaya yönlendirilmiş bir virüs" ifadelerini kullandı, fakat hükümetin bünyesinin 'sağlam' olduğundan 'kazanacklarını' ifade etti.

Erdoğan'ın basın danışmanına bu konuda hükümetin yorumunu almak için Pazartesi akşam ulaşılamadı.

Huzursuzluk yatırımcıları endişelendirirken, aynı zamanda Başbakan'ın yıllardır en önemli siyasi başarısı olan istikrarlı ekonomik büyümeyi de tehdit eden problemlerin çoğalmasına neden oluyor.

ABD merkez bankasının parasal genişleme çabalarını azalttığı bu süreçte Türk Lirası rekor düşük seviyelere geriledi, borçlanma maliyetleri yükseldi ve borsa hisseleri düştü.

Özel tasarruflar, yabancı yatırımı ve ihracat daralırken, Başbakan Erdoğan'ın hükümeti boyunca büyüyen yerel iş dünyasının da bu olayların etkisini yaşadığı sinyalini veriyor. Merkez bankasının da bu düşüşleri engelleyecek çok fazla hareket alanı bulunmuyor.

Gülen ve Erdoğan arasındaki özel çekişmeler hükümetin Aralık ayında dershaneleri kapatma planını duyurmasının ardından açığa vurdu.

Bu gelişmeden iki hafta sonra yetkililer yolsuzluk operasyonunu başlatarak birçok insanı gözaltına aldılar.

Fethullah Gülen ise Başbakan'ın açıklamalarını yalanladı. Gülen, "ülkemizi yönetenlere karşı hiçbir zaman gizli bir planın parçası olmayacağız" ifadelerini kullandı.

Bu çatışmanın sonucu Başbakan Erdoğan'ın siyasi geleceği ve NATO'nun tek Müslüman üyesi olan Türkiye'deki siyasi İslam'ın yapısını şekillendirebilir.

Center for the Study of Democracy Başkanı Sinan Ülgen yaptığı yorumda "Gülen'in açıklamaları bu çekişmenin artık dönülemeyecek bir noktaya vardığını gösteriyor ve şu an Türkiye politikasının geleceğini şekillendirecek bir çatışmaya şahit oluyoruz" ifadelerini kullandı.

2 MİLYON SEMPAZİTANI VAR

Mensupları arasında 'Hocaefendi' olarak tanınan Gülen'in yaklaşık 2 milyon takipçisi ve bunun yanında 2 milyon sempatizanı bulunduğu ve bunların hükümette ve yasa uygulayan kurumlarda kıdemli pozisyonlara sahip olduğu belirtiliyor.

Destekçilerinin, Türkiye'nin en büyük iş kuruluşlarından ve 55,000 üyesi olan Tuskon'un bünyesinde toplandığı, ayrıca Türkiye'nin en yüksek tirajı olan gazetelerinden Zaman'ı yayınladıkları biliniyor.

Gülen hakkındaki en gizemli noktalardan bir tanesi ise takipçileri üzerinde ne kadar kontrolü olduğu ve etkinliğinin hiyerarşi üzerinde nasıl yayıldığı.

Cemaat üyeleri hükümet kurumlarını ele geçirmek istedikleri iddialarını reddederken, organizasyon yapısının katı olmadığını ve sadece Gülen'in öğretilerinden "ilham aldıklarını" söylüyorlar.

Gülen, 1960 ve 70'li yıllarda ılımlı İslami hutbeleri üzerine geniş bir destek kazanmıştı. Gülen, Türkiye'nin 1980'li yıllardaki ekonominin serbestleşmesinden yararlanırken, takipçileri de ülkenin önde gelen şirketleri konumuna yükselen firma sahipleri oldu.

2000 yılında ortaya çıkan bir videoda, Gülen'in 'dikkat çekmeden... devletin kılcal damarlarına kadar sızın' mesajını verdiği görüldü. Dönemin asker destekli hükümeti Gülen'i Türkiye'nin bütünlüğünü tehdit etmekle suçlarken, Gülen bu suçlamaları reddetti ve video üzerinde oynandığını iddia etti.

Bundan bir sonraki yıl ABD'ye giden Gülen Saylorsburg, Pennsylvania'ya yerleşti. 2001 yılında yeşil kart alan Gülen 2006'da aklanmasına rağmen ABD'de yaşamaya devam ediyor.

Bu dönemde Türkiye siyasetini domine eden laik elit kesim, popülaritesi yüksek seviyede olan Erdoğan tarafından kenara itilmişlerdi. Erdoğan'a katılan Gülen taraftarları devlet kurumlarının yönetimi için iyi eğitimli kadrolar sağlamakla beraber destekleyici bir medya da sundu.

Hükümet ise Gülen taraftarı okullar, kurumlar ve şirketlere hem yerel hem uluslararası alanda imkanlar tanıdı. Bir zamanların engellenemez laiklik koruyucusu ve 1960'lı yıllardan bu yana 4 darbeyi gerçekleştiren ordu Balyoz ve Ergenekon diye adlandırılan tartışmalı dava serilerinin ardından dizginlenirken, bu tutuklamalarda hükümet tarafından da destek gören Gülen taraftarı savcılar başrolleri oynadı.

Davanın destekçileri bunlara ordunun üstünlüğünün bir sonu olarak bakarken, karşıt görüşlüler bu davaların seçici olduğunu ve zayıf veya uydurulmuş kanıtlarla gerçekleştirildiğini söylüyor.

Erdoğan ve Gülen arasındaki ayrışmanın açıklığı, Başbakan'ın avantajı eline almış göründüğü bir süreye denk geliyor. Geçtiğimiz hafta oğlunun da içerisinde olduğu yolsuzluk operasyonunu değiştirerek 2,000'den fazla polisin yerini değiştiren Başbakan aynı zamanda yargı atamalarının da kontrolünü eline almaya çalışıyor.

Gülen açıklamalarında "Birkaç ay önce kahramanlar olarak anılan polis ve yargı üyelerinin, şimdi kışın ortasında herhangi bir inceleme olmadan, aniden yerlerinin değiştirilmesi ironik bir durum" ifadelerini kullandı.

Gülen'e göre aralarında Bank Asya'nın da bulunduğu kendisine yakın firmalara olan saldırılar "şimdiden bir gerçek."

Üst düzey AKP'li politikacılar ise Gülen yanlılarıyla ittifak yapmanın bir hata olduğunu ve Erdoğan'ın bu hatayı düzeltmek için kararlı olduğunu belirtiyorlar.

AKP merkez yönetim karar kurulu üyesi Osman Can yaptığı açıklamada "Bu tasfiyeler devam etmeli çünkü Cemaat üyeleri devlet hiyerarşisinin dışında bir yapıdan emir alıyorlar, devlet kurumların içinde kendi siyasetlerini yürütüyorlar" ifadelerini kullandı.

Değerlerimiz veya duruşumuz değişmedi. Siyasi aktörlerin duruşunun veya hareketlerinin eski hareketlerine uyup uymadığına Turk insanı karar vermeli

 Fethullah Gülen

Gülen ise değişenin Erdoğan hükümeti olduğunu söyleyerek, "Değerlerimiz veya duruşumuz değişmedi" açıklamasını yaptı. Gülen, "Siyasi aktörlerin duruşunun veya hareketlerinin eski hareketlerine uyup uymadığına Türk insanı ve tarafsız gözlemciler karar vermeli" dedi.

wsj.com.tr, 21.01.2014

Fethullah Gülen'le soru-cevap

Röportajın İngilizce orjinal metnini buradan okuyabilirsiniz

Hizmet Hareketi Lideri Fethullah Gülen The Wall Street Journal'ın Türkiye'deki siyaset gündemine ilişkin tüm sorularını cevapladı. Gülen'in sorularımıza e-mail aracılığıyla verdiği tüm cevapların yer aldığı metni okuyabilirsiniz.

1. Başbakan son zamanlarda size ve Hizmet oluşumuna sık sık saldırdı. Artık AKP ile ittifakınızın tamamen bittiğine inanıyor musunuz?

Eğer bir ittifaktan bahsedilecekse bu demokrasi, insan hakları ve özgürlükler etrafında olur --- siyasi partiler ya da adaylar için olmaz. 2010 yılındaki Anayasa referandumunda Avrupa Birliği'ne üyelik şartlarına paralel yapılan demokratik reformları daha önce CHP yapmış olsaydı, onları destekleyeceğimi söylemiştim.

Hizmet üyeleri de dahil Türk halkının büyük kesimi demokratikleştirme reformları yaptığı, ordunun siyasiler üzerindeki vesayetine son verdiği ve Türkiye'yi AB'ye giriş sürecinde ileriye götürdüğü için AKP'yi destekledi. Doğru olduğuna inandığımız ve demokratik ilkeler ile aynı paralelde olan şeyleri her zaman destekledik. Ancak aynı zamanda yanlış olarak gördüğümüz ve bu ilkelere ters olan şeyleri de eleştirdik.

Değerlerimiz ve duruşumuz değişmedi. Demokrasinin savunucuları olmaya devam edeceğiz. Siyasi aktörlerin önceki sicillerine uyumlu duruşu ve icraatları ile ilgili karar Türk halkı ve tarafsız gözlemciler tarafından verilmeli.

2. Erdoğan ile bir on yıllık bir ittifak kurdunuz – liderliği döneminde sizi en çok üzen şey ne oldu?

Tekrar netleştirelim, ittifaktan bahsedilecekse bu değerler ve ilkeler etrafında olur. AKP dönemi boyunca demokratikleşme reformlarını destekledik ve anti-demokratik hareketleri eleştirdik ve bunlara karşı çıktık. Örneğin 2005 yılında terör suçlarını oldukça geniş tanımladığı ve özgürlükleri riske sokacağı için anti-terör taslağını eleştirdik.

2003 ve 2010 döneminde genel trend demokratik reformlara yönelik oldu ve Türk halkının büyük kesimi bu reformları destekledi. 2010 yılındaki Anayasa referandumunun yüzde 58 oranında kabul oyu alması bunun bir kanıtıdır. Ayrıca Türkiye geçen 15 yılda ekonomik ve demokratik ilerleme de kaydetti.

Bu demokratikleşme reformlarının devam etmesini isterdik. 2010 yılındaki anayasa değişikliklerini "iyi ancak yeterli değil" sloganı ile destekleyen Türk halkı geçen son iki yıl içerisinde demokratik ilerlemenin tersine dönmüş olmasından üzüntü duyuyor. Yeni, sivil ve demokratik bir anayasa demokratik kazanımları sağlamlaştıracak ve Türkiye'yi AB'nin demokratik değerlerine bağlayacaktır. Maalesef bu çaba şu an terk edilmiş durumda.

3. Başbakan'ın polis gücünün lider kadrosunda yaptığı değişiklikleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Polis gücünün üyeleri veya hükümetin diğer üyeleri ülkenin kanunlarını ya da kurumların kurallarını ihlal ederse kimse bu tarz hareketleri savunmaz ve bu hareketler yasal ve kurumsal soruşturmaya tabi tutulmalı. Ancak bu kişiler yasadışı bir şey yapmamışsa ve kurumların kurallarını ihlal etmemişse ve sadece sahip oldukları dünya görüşleri veya eğilimleri nedeniyle fişlenmiş ve ayrımcılığa tabi tutulmuşlarsa bu tarz muameleler demokrasi, yasal kurallar ve insan hakları ile örtüşmez.

Sahip oldukları ideoloji ve dünya görüşleri, duydukları sempati nedeniyle kişilerin yerlerini değiştirmek ve tasfiyeler yapmak şu anki iktidar partisinin geçmişte seçimler öncesinde bitirmeyi vaat ettiği bir şeydi. Daha birkaç ay öncesine kadar kahraman olarak alkışlanan yargı ve polis gücü üyelerinin soruşturma yapılmaksızın kışın ortasında görev yerlerinin değiştirilmesi de ironik bir durum.

4. Hizmet oluşumunun öğrencilerini polis ve yargıda kariyer yapmaları için cesaretlendirmesinin sebebi nedir?

Öncelikle soruda bir düzeltme yapalım. Yalnızca kişisel savunmam ile ilgili konuşma yapabilirim ve bu savunmam genel olarak tüm Türk halkını kapsıyor. Toplum için sağlam temeller oluşturmak ve bireyleri yetiştirmek için en iyi yolun her zaman eğitim olduğuna inandım. Her sosyal sorun bireyden başlar ve uzun vadede birey seviyesinde çözülebilir. Birey ihmal edildiğinde sistemik, kurumsal veya siyasi çözümler başarısız olmaya mahkumdur. Bu nedenle benim ilk ve en öncelikli taraftarlığım eğitim içindir.

Bu nedenledir ki benimle aynı düşünceleri paylaşanlar yurtlar, sınava hazırlık merkezleri, özel okullar ve ücretsiz özel eğitim merkezleri kuruyor. Bu kurumlar toplumun geniş kesiminin kaliteli eğitime ulaşmasını sağlıyor ki şimdiye dek kaliteli eğitim seçkin birkaç kişi için mümkündü.

Türk halkının, toplumunun tüm kesimleri ve ülkelenin tüm kurumları içerisinde temsil edilmesini teşvik ettim. Çünkü bu kurumların toplumdaki çeşitliliği yansıtması önemli. Ancak öğrenciler ve aileleri tarafından yapılan seçimler birçok faktörce şekilleniyor. Bu faktörler içerisinde istihdam fırsatları ve yukarı yönlü hareketlilik ihtimali bulunuyor. Benim savunmamın bu ailelerin değerlendirdiği bir faktör olarak ne kadar etkili olduğundan ise emin değilim.

Hizmet üyeleri tarafından açılan kurumlara gelirsek, mezunlarının kariyer seçimleri ile ilgili tam bir tahakkuka sahip değilim. Ancak düşündüğünüzün aksine bahsettiğiniz alanlarda (polis ya da yargı) kariyer yapmayı düşünen öğrenciler için potansiyel sebep, bu kurumlardan mezun oldukları için tarih boyunca ayrımcılığa maruz kalmış olmaları olabilir.

5. Hükümet, darbe planlamakla suçlanan askerler için verilen mahkeme kararlarının gözden geçirilebileceği yönünde sinyal verdi. Taraftarlarınıza karşı yeni bir ittifak kurmakta olduklarından endişe duyuyor musunuz? Buna karşı stratejiniz ne?

Yasal süreç içerisinde, yeni deliller ışığında veya yanlış yapıldığı yönündeki kanıtların ortaya çıkması durumunda yeniden yargılanmak evrensel insan hakkıdır. Yeni deliller ortaya çıkarsa veya yasal sürecin kusurlu olduğu anlaşılırsa yeniden yargılanma yasal bir hak olur. Hiç kimse masum bir insanın haksız yere cezalandırılmasını istemez.

Ancak niyet binlerce duruşmanın hükümlerini tamamen feshetmekse bu tarz bir hareket yargı sisteminin güvenilirliğine zarar vereceği gibi son on yılda elde edilmiş demokratik kazanımları da tersine çevirir. Böylesi bir hareketi, Türk tarihinde ilk kez darbe faillerinin sivil mahkemelerde yargılanmasının önünü açan 2010 yılındaki anayasal değişikliklere evet demiş Türk nüfusunun yüzde 58'lik kesimine açıklamak da çok zor olur. Ayrıca yıllarca bu duruşmaları demokrasinin bir zaferi olarak sunan ve bu yargılamalarda yer alan savcı ve hakimleri alkışlayan şu anki hükümetin liderleri için de bir ironi yaratır. Ordu yönetimini sivil otoriteye boyun eğdirdikleri için siyasi liderlerin övündüğüne yer veren haberler de yapıldı.

Bu duruşmaları güvenilmez olarak lanse eden ve yargı içerisinde belli bir gruba bağlayan söylem siyasi liderlerin on yıllık yönetimleri boyunca ortaya koydukları söylemle de tam bir tezat oluşturur. Burada bir samimiyetsizlik de var. KCK/PKK örgütlerinin terörist eylemlerinde istihbarat üyelerinin katılımı ile ilgili bir savcının Milli İstihbarat Teşkilatı müsteşarını sorgulamak istemesinin hemen ardından çıkartılan bir kanunla müsteşarla ilgili soruşturmalar için başbakanın onayının alınması zorunluluğu getirildi. Her ne kadar iktidar partisinin bunu yapma gücü olsa da suçlanan genelkurmay başkanı ya da ordu komutanlarına aynı korumayı getirecek benzer bir yasa geçirmediler. Bu tutarsızlık yeniden yargılanma ile ilgili son zamanlarda ortaya çıkan söylemlerin askerler için adaleti uygulama isteğinden çok siyasi motivasyon olduğunu gösteriyor.

Eğer uygulanırsa bu hareket son on yıldaki demokratik reformlara darbe indirmek olur. Demokratik kurumlar üzerinde ordu vesayetini kaldırmak için atılan adımlarda dramatik bir dönüş olur. Türk tarihinde yarım yüzyıl içerisinde dört seçilmiş hükümetin görevine askeri darbe ile son verildi.

6. Hükümet, siyasi duruşları Erdoğan'ınkinden farklı olduğu için Koç'tan Doğan'a bir kısım iş dünyasını hedef aldı, vergi cezaları ile vurdu. Son gelişmelerin ışığında Hizmet taraftarlarının başında bulunduğu firmalara yönelik bir tehdit görüyor musunuz?

Yapılan haberlere baktığımda bahsettiğiniz hususun bir tehlike olmaktan çıkıp bir gerçeğe dönüştüğünü öğreniyorum. Koza grup, İstikbal grup ve Banka Asya; çeşitli sıradışı denetlemelerle, cezalarla, izin iptalleriyle ve beklenmedik devasa fon çıkışlarıyla hedef alındı. Bank Asya'da yaşanan devasa fon çıkışları, İktidar partisine yakın haber kanallarının olumsuz haber kampanyaları ardından gerçekleşti.

7. Cumhurbaşkanı Gül, muhafazakarlardan liberaller ve Hizmet oluşumuna kadar farklı kesimleri bir araya getirebilecek ılımlı bir lider görünüyor. Gül liderliğindeki bir AKP'yi mi desteklerdiniz yoksa cumhurbaşkanı olarak ülkeye daha fazla yardımcı olabileceğini mi düşünüyorsunuz? Erdoğan ile kıyaslandığında Gül'de daha olumlu bir duruş buluyor musunuz?

Her zaman tüm siyasi partilere aynı yakınlığı göstermeye çalıştık. Bir sivil toplum hareketi olarak hiçbir zaman tek bir partiyi ya da adayı desteklemedik. Ancak Hizmet içerisinde bireyler bazı partileri kendi inançlarına ve değerlerine daha yakın görerek kendi özgür iradeleri ile onları destekledi.

Gül şu an bizim cumhurbaşkanımızdır. Adının yer aldığı gelecekteki senaryolar ile ilgili spekülasyonlarda bulunmak uygun olmaz.

8. Medya içerisinde bir çok destekçiniz son haftalarda CHP ile ilgili daha pozitif bir tutum sergiliyor – gelecek seçim sürecinde CHP ve Hizmet arasında bir ittifak olabileceğine inanıyor musunuz?

Tekrarlamak gerekirse, bir siyasi parti ya da aday ile hiçbir zaman ittifak kurmadık. Desteğimiz ya da eleştirilerimiz her zaman değerler etrafında olur. Bu tarz bir ittifak gelecekte de yapılmayacak. Bir sivil toplum aktörü olarak toplumdaki herkese açık olmamız bir zorunluluk. Ancak değerlerimiz net. Demokrasi, evrensel insan hakları ve özgürlükler, şeffaf ve hesap sorulabilir hükümetler bu değerlerimizin arasında.

Fırsatlar sunulduğunda Hizmet üyeleri diğer vatandaşlar gibi kendi değerleri çerçevesinde kararlarını verecektir. Temel değerleri paylaşan insanların yapacağı seçimler aynı çizgide olabilir.

wsj.com.tr, 21.01.2014


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.