Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Siyasi Gündem > AKP’de radikaller etkili oldu

AKP’de radikaller etkili oldu

AK Parti’den önceki gün istifa eden İdris Bal, “Dik durmayı kendisine bir misyon edindiğini öne süren bir partinin ve bu partinin üyelerinin, o MGK belgesinin altında imzalarının olmaması gerekir” dedi
 

Son dönemde AKP’de en çok tartışılan isim İdris Bal oldu. İhraç istemiyle disiplin kuruluna verilen Bal, kararı beklemeden istifa etti. İdris Bal ile parti içinde yaşananların arka planını ve partisine yönelttiği bazı çarpıcı iddiaları konuştuk.



İhraç talebiyle disipline verildiniz ve istifa ettiniz? Ne yaşadınız, ne oldu da bu hale geldiniz?

Tabii ki her yapının, kurumun belirli kuralları vardır. İç disiplin mekanizması vardır. Dolayısıyla bu kurala uymayanların belirli bir şekilde uyarılması gerekirse, en ağır şekilde o kurumdan uzaklaştırma dahil olmak üzere cezalandırılması normaldir. Ama diğer taraftan benim şahsi konumuma bakarsanız ben Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi profesörüyüm. Aynı zamanda yüksek lisansımı, doktoramı İngiltere’de yaptım. Harvard’da ve birçok başka Amerikan üniversitesinde çalışmalar yaptım. Ben demokrasinin teorisini ve uygulamasını ve ne yaptığımı çok iyi bilen biriyim. İddia ediyorum, benim hakaret kabul edilebilecek, küfür kabul edilebilecek hiçbir beyanatım olmadı. Birinci sınıf insan hakları, düşünce hürriyeti, ifade hürriyeti bağlamında benim demokrasinin geleneklerine ve ilkelerine, ahlakın ilkelerine uymayan hiçbir beyanım olmadı.


Medyaya çok çıktığınız için mi sorun oldu?

Ben bu suçlamadan ülkem adına, demokrasimiz adına üzüntü duyuyorum. Şahsım adına hiç üzüntü duymuyorum. Çünkü mesele eğer görüşlerimi televizyonda, gazetede insanlarla paylaşmak meselesi ise ben bunu 13 yıldır yapıyorum. Eskiden çok daha rahat ve daha özgür yapıyordum. Anlamadıkları, bir partide farklı düşüncelerde, değişik birikimlere sahip ne kadar fazla insan varsa o parti o kadar kıymetlidir.


Disipline verilince mi aklınıza geldi parti içindeki ‘antidemokratik’ durum?


Bazen dediğiniz gibi insafsızlık yapan arkadaşlar oluyor. “Durdun durdun da dershaneler mevzu bahis olunca mı tepki göstermek aklına geldi” diyorlar. Ben bu iddialara karşılık önce şunu diyorum, biraz insaflı olun. Google’a girip bakın, bu arkadaş neler yapmış, neler söylemiş diye. Biraz bakanlar, çözüm süreciyle alakalı “aman dikkatli olalım, belirli sıkıntılar olabilir” diye en üst perdeden uyarılarda bulunduğumu ve bu yüzden sıkıntılar içerisine girdiğimi görecekler. Mesela, Gezi ve Mısır konusunda uyarılarımı hep dile getirdim.


Uyarıda bulunduğunuz bu konularda Başbakan’ın gittikçe sertleşen tavrını neye bağlıyorsunuz?

Bu durumu anlamak için düne bakmak lazım Hayko Bey. Bu iktidar “etnik milliyetçi değiliz, dinsel milliyetçi değiliz, bölgesel milliyetçi değiliz” söylemini çok kullandı. Dış siyasette arabuluculuk içindeydik. Bir tarafta Suriye bir tarafta İsrail vardı. Biz iki ülkeyle de iyi ilişkiler içerisindeydik ve onların barışması için sorunları çözmesi için arabulucu olduk. Lübnan’da Şiilerle Sünniler, Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında arabulucu olduk. Ermenistan’la açılım gayretleri içerisine girdik. Obama ilk ziyaretini bize yaptı. Birleşmiş Milletler güvenlik konseyine biz aday olduğumuz zaman 150’den fazla sayıda ülke bizi teveccühle, sevgiyle, destekle karşıladı. İşte dünya böyle bir Türkiye’yi sevdi, benimsedi hatta model olarak gördü. Fakat bir şeyler oldu daha sonra, biz hem iç siyasette hem dış siyasette bir tabiri caizse vizyon daralması içerisine girdik. Vizyon büzülmesi içerisine girdik. Söylemde bir değişiklik olmaya başladı.


Ne demek o?

Dediğim gibi AK Parti bir vizyon büzülmesi ve daralması içerisine girdi. Neydi bu vizyon? Milli Görüş kökeninden çıkan bir grup dedi ki biz bu vizyon ile iktidar olamayız. Halkı kucaklayamayız. Öyleyse gömlek değiştiriyoruz. Kucaklayıcı bir gömlek giyiyoruz. Nasıl kucaklamak? Demokrat solculardan başlayarak demokrat milliyetçilere kadar, Müslim - Gayrimüslim ayırımı yapmadan Alevi - Sünni ayırımı yapmadan liberal - dindar ayırımı yapmadan biz herkesi kucaklıyoruz dediler. Halk ne dedi? Ben bu kucağı gördüm, olumlu tepki veriyorum dedi. 2002, 2007, 2011 seçimlerinde bu desteği verdi. Fakat şöyle de bir gerçek vardı. Parti, iktidar olmakla beraber ciddi sıkıntılar içerisindeydi. Statüko denen yapı karşısında zorlanıyordu. Partisi kapanmanın eşiğinden döndü. Ama ne zaman ki bu korkularından kurtuldu, ne zaman ki 2010’da Anayasa değişikliği gerçekleşti, ne zaman ki Anayasa Mahkemesi ve ordu dahil olmak üzere başka yapıların muhteviyatı değişti AK Parti (demokratik ülkelerde olması gerektiği gibi) hem iktidar, hem muktedir oldu. Ve bazı sıkıntılar olmaya başladı. Bu kucak kapanmaya başladı. “Liberaller olmasa da olur” ya da “bu solcularla zaten fazla devam edilemeyebilir” ya da “şu dindar kesim olmasa da olur” noktasında bir aşırı özgüvenle hatalar yapılmaya başlandı. Bu acaba sadece aşırı özgüvenden mi kaynaklanıyordu; yoksa zaten hazmedilmemiş bir vizyon mu vardı? Yani geçmişte her ne kadar kucak açılsa da içselleştirilememiş, hazmedilememiş bir durum vardı. “Artık bu duruşa ihtiyaç yok yeteri kadar güçlüyüm” noktasına gelindi. Radikal bazı kişilerin ve düşünce kuruluşlarının hükümet üzerinde etkili olmasından dolayı vizyon daralmaya başlamıştır


Parti içinde demokratik kanallar işliyor mu?

Ben soruyorum, içeride hangi yapı var bunu konuşabileceğimiz? Grup toplantılarına gelenler bilir orada bir istişare mekanizması olmaz. Onun dışında bazen Bakanlar bir bilgi verirler ama Sayın Başbakan ile karşılıklı soru cevap istişaresi orada hiçbir zaman olmadı. Eski dönemlerde oluyormuş ama bu dönemde buna hiç şahit olmadım. Perdenin önüyle arkası farklıdır. Perdenin önünde hakikaten halktan, halkın içinde olan, mütevazı bir tablo çizilirken perdenin arkasına geçtiğiniz zaman erişilmesi zor, ulaşılması zor, görüşülmesi zor bir realiteyle karşılaşıyorsunuz. Ben mesela bu raporlarımla beraber kaygılarımı paylaşmak için Başbakan’dan defalarca randevu istedim ama randevu alamadım. Bu da bir hayalkırıklığı tabii.


Sizce dershane tartışmasının arka planında ne var?

Şubat sürecinde İmam Hatipleri cezalandırmak için tüm meslek liseleri cezalandırıldı. Şimdi de belirli bir grubu cezalandırmak için tüm dershaneciler cezalandırılıyorsa milletim adına çok üzülürüm.


Cemaat’in MİT müsteşarını hedef aldığı, yargılatmak istediği iddia ediliyor. Kavga böyle mi başladı?

Bunlar açıkçası havada iddialardır. Ben itibar etmiyorum bu iddialara. Savcının elinde belli iddialar, belli deliller varsa herkesi sorgulayabilir. Dolayısıyla birinin ifade vermesi, bu kadar da büyütülecek bir şey değildir. İfade vermek suçludur anlamına gelmiyor ki. Ama bu yolları tıkarsanız olmaz. Çok başka iddialar, çok ağır ithamlar da var. Kendi istihbarat elemanlarımızın birbirlerini öldürdüğüne dair çok ağır ithamlar da var. Ben bunlara girmek istemiyorum.


Hükümet’in 2004 tarihli MGK kararını imzalamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?


2004 yılı Milli Güvenlik Kurulu toplantısında Gülen cemaatini bitirmeye yönelik bir karar alındığını Taraf gazetesi okuyucuları ile paylaştı. Öncelikle demokratikleşmeyi, statüko ile mücadeleyi, dik durmayı kendisine bir misyon ettiğini iddia eden bir partinin ve bu partinin üyelerinin böyle bir belgenin altında imzalarının olmaması gerekir. Demek ki ya iddialarında samimi değiller, ya da dik duruşlarıyla ilgili kendilerini olduklarından daha fazla göstermeye çalışan samimiyetsiz bir dile sahipler. Eğer dik durmaları ile ilgili böylesine iddialı söylemleri olmasa idi konjonktürün gereği, baskıların gereği şeklinde mazeretleri olabilirdi. İkinci olarak alınan karar velev ki konjonktürün gereği alındı o zaman bu kararın uygulanmaması ya da uygulanmaya teşebbüs edilmemesi gerekirdi. Oysa Sayın Başbakan’ın ifadeleri ile eski milli eğitim bakanlarının isimleri zikredilerek dershanelerin kapatılması ile ilgili girişimlerde bulunulduğu ancak bu işin başarılmadığı ifade edilmektedir. Bu durum 2004’te alınan kararın uygulanmaya çalışılma girişimi değil midir? Üçüncü olarak günümüzde dershanelerin kaldırılmasına yönelik alınan kesin karar, kararlı duruş 2004’te alınan kararın gecikmeli de olsa uygulaması değil midir?


Bundan sonra siyasete nasıl devam etmeyi düşünüyorsunuz?


Ceketimi alıp gitmeye niyetim yok. Hele hele bu son duruşumdan itibaren beni her siyasetten, CHP’li de, MHP’li de AK Partililer de arıyor. Her tarafımız çiçek doldu. Mesajları, telefonları, tweetleri sayamıyoruz. Bir de bakın bizim siyasette bazı hastalıklarımız var. Politikada “partide siyaset yapmak, partiye oy vermek ibadettir. Ölürsem şehit olurum, cennete girerim.” gibi bir algıya kapılınmasını yanlış buluyorum.


Bunlar Meclis kulislerinde mi söyleniyor?

Böyle bir zihniyetin olduğunu herkes biliyor açıkçası. Ben de diyorum ki seninki ibadet oluyorsa diğer partilerde siyaset yapmak ne oluyor? Sen şehit olacaksan, onlar ölünce ne olacak? Sen cennete gideceksen, onlar nereye gidecek? Türk siyasetini bu açmazdan kurtarmalıyız.


Partinizden istifa ettiniz. AK Parti’li vekil arkadaşlarınıza bir mesajınız var mı?

Dik durmak, yiğitçe, delikanlıca davranmak kaybettiriyor gibi görünse bile uzun vadede kazandırır arkadaşlar. Haklının doğrunun yanında yer alın. Kaybetmezsiniz, cesur olun diyorum.


Başbakan’a söyleyeceğiniz bir şey var mı?

Ben ilk günden itibaren ciddi çalıştım, doğruları söyledim. Boynunda akrep var diyen mi dosttur, o akrebi görüp sizi sokacağını bildiği halde ses çıkarmayan mı dosttur? Bu soruyu herkese soruyorum. Ben defalarca görüşmek istedim, görüşemedim. Kimseye hiçbir dargınlığım, kırgınlığım yok. Şu aşamadan sonra da açıkça söyleyeyim özür bekliyorum. Özür bile olsa, bana bu muameleyi yapan insanlarla beraber olma niyetim yok.

Kendimi asla bir kesime oturtmam

İHRACINIZIN AKP-Cemaat kavgasının sonucu olduğu söyleniyor. Cemaatin vekillerinden birisi misiniz?

Cemaatten vekil olarak herkesin bildiği iki arkadaş var. (İlhan Bey, Muhammed Bey) Ama buradaki sıkıntı nedir biliyor musunuz? Türk siyasetinde siyaset algısında ve geleneğinde bir vekilin çıkıp kendi özgüveniyle dik durabileceğini ‘yanlış yapıyorsun’ diyebileceğini hayal edemiyorlar. Böyle bir şey yaptığınız zaman acaba cemaatten mi, acaba bir bağlantısı var mı, acaba sırtını bir yere dayadı mı diye düşünüyorlar. Ne düşündüler hakkımda bilmiyorum. Ama beni benden daha iyi bilecek halleri yoktur herhalde. Ben her kesimle ilişki kurabilen, medeni bir insanım. Bu çerçevede kendimi asla bir cemaate, bir kesime oturtmam. Böyle bir oturtmayı da eksiklik sayarım.

Medyaya talimat verdiler...

MEDYAYA talimat verilerek susturulduğunuzu iddia ettiniz. Talimatı kim verdi? Bu sistem nasıl işliyor?

Sayın Kemal Kılıçdaroğlu böyle bir iddiada bulunsaydı “muhalefet söylemi” der inanmazdım. Bakınız ben milletvekili olduğum için medyada görüşüne başvurulan bir kişi değilim. 12-13 senedir medyayla çok ciddi yakınlığım var. Bana medyaya çıkmam konusunda partimden değişik zamanlarda açıkçası ikna odası gibi baskılar oldu. Ben irademe ipotek koydurmadım. İlk Gezi olaylarından sonra sansür başladı. Haftada iki-üç davet alırken bu durum bıçak gibi kesildi. Mesela aynı gün davet edildiğim NTV, Habertürk kanalları gün içinde davetlerini iptal ettiler. Keza Beyaz TV de iptal etti. Benim medyada dostlarım olduğu için haberini aldım. “Vekilim, değerli hocam seninle alakalı talimat var bilesin. Bu talimat üst düzeyden” dediler bana. Gelinen noktada diyebilirim ki burada açıkçası siyaset mantığı “ben sizi vekil yaptım ve o zaman siz de itaat edeceksiniz, uyumlu davranacaksınız, nankörlük yapmayacaksınız, Meclis’e gelip oyunuzu kullanacaksınız, sonra seçim bölgenize gideceksiniz, halkın tepkisini alacaksınız sünger gibi emeceksiniz, biz de yönetimimizi yapacağız rahat bir şekilde. Düşünülecekse biz düşünürüz, konuşulacaksa biz konuşuruz” dur. Tabiri caizse bir askerî mantıkla insanların sıfırlanması gibi bir muamele ediyorlar.

Taraf, 02.12.2013
 


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.